Apo neye
hazırlanıyor?
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 31 Mayıs’ta
Öcalan davasını görüşecek.
Bilindiği
gibi, Öcalan’ın avukatları İmralı yargılamasına
AİHM nezdinde itiraz ettiler. İtirazlardan biri
Öcalan’ın dışardan getiriliş tarzına
ilişkindi. Onun uluslararası hukuka aykırı
biçimde zorla kaçırılarak getirildiğini söylediler.
Diğer itiraz ise, bildiğimiz kadarıyla, duruşmaya
bakan DGM’nin yapısına ve savunma hakkının
sınırlı oluşuna ilişkin. (Gerçi Apo,
duruşmanın daha başında “bu mahkemede
yargılanmayı kabul ediyorum” demişti..)
Elbet,
Apo’nun Türkiye’ye getiriliş tarzı uluslararası
hukuka aykırıdır. Bu zorla ve korsanca oldu.
Ama böyle şeylere aldıran kim? Türk devletinin yıllardır
Kürt halkına karşı süregelen zulmü, barbarlığı,
onca haksızlık, baskı, kıyım, sürgün
uluslararası hukuka uygun mu? Dünyamızın işleri,
çoğu ülkelerde ve uluslararası ilişkilerde,
ne yazık ki hala zora dayanıyor. Gücü yeten yetene..
Kim güçlüyse hak da onun! Devletler ve güçlüler, ucu onlara
dokunmadıkça, başkalarına yönelik haksızlığa,
zorbalığa aldırmıyorlar.
Öcalan’ın
kendisi de yaşamında hep zora değer verdi,
zoru kutsadı. Gerek örgüt içi ilişkilerde –bizzat
yoldaşlarına karşı- gerekse başka
yurtsever ve sol örgütlere (Kürt ya da Türk), hatta bizzat
Kürt halkına karşı zora ve komploya başvurdu.
Bir mahkeme kararına dayanarak da değil, tümüyle
keyfi biçimde, kişisel buyruklarla yoldaşlarını
tutukladı, yargıladı, işkence etti, birçoğunu
ölümle cezalandırdı. Bunların suçu ise, genellikle
kimi konularda Öcalan’dan farklı düşünmeleri veya
hoşa gitmeyen tavırları idi. PKK, Öcalan’ın
talimatıyla korucu köylerine, hatta korucu olmadığı
halde PKK ile birlik olmayan Kürt köylerine baskınlar
düzenledi, kadın ve çocuk, genç ve yaşlı demeden
insanları kırımdan geçirdi. Örgüt, yine onun
talimatıyla yurt içinde ve dışında yurtsever
insanları, devrimcileri katletti, siyasal toplantıları,
Newroz festlerini basıp dağıttı, dernekleri
yaktı, terör estirdi. Bütün bunlar ulusal ve uluslararası
hukuka uygun muydu?.
Apo
sonradan, bu tür eylemlerin sorumluluğunu hep eski ve
şimdiki yoldaşlarına yükleyip işin içinden
sıyrılmaya çalışmıştır..
Ve
ne gariptir ki bugün, aynı Apo kendisi için hukuk arıyor!.
Arasın arasın.. Biz onun gibi birinin bile hakkını
savunuruz, ona yapılan haksızlığa bile
karşı çıkarız; aramızdaki fark budur.
Elbet
Türk mahkemeleri, yalnızca DGM’leriyle değil, bütünüyle
Kürt sorununda tarafsız değiller, adil karar veremezler.
Onlar, zorba devlet önlerine ne koymuşsa, onlardan ne
isteniyorsa ona göre karar verirler. Onlar Kürt ulusunu zincire
vuran zorbaların mahkemeleridir, onlardan ne umabiliriz?.
Bakalım
AİHM Apo’nun itirazları ile ilgili olarak neler
diyecek? Onun için de kolay değil elbet; hukuka uygun
mu karar versin, yoksa siyasi tercihlere göre mi?.
Eğer
AİHM Apo’nun itirazlarını haklı bulur
ve bu nedenle alınan kararın uygulanmamasını,
örneğin Apo’nun, DGM gibi özel bir mahkemede değil
de, normal mahkemelerde yargılanmasını isterse
Türk devleti için yeni ve ciddi bir başağrısı
doğar. Türklerin böyle bir karara uymaları, örneğin
Apo’yu yeniden Kenya’ya geri çevirmeleri elbet beklenemez.
Diğer bir deyişle, verilecek karar ne olursa olsun,
Apo’nun mevcut durumunu değiştirmez. Türkler onu
ne bırakırlar, ne de asarlar. Apo’yu idam etmemeleri
salt Avrupa’nın, ya da AB adaylığının
hatırı için değildir. Türk yönetimi asıl
olarak, Kürtlere yönelik yeni politikalarını Apo
eliyle yaşama geçirdiği içindir. Apo yakalandığı
gün şöyle demişti: “Canımı bağışlayın,
size hizmet edeyim!” Onlar da canını bağışladılar.
Ve Apo o günden beri Türk devletine canu gönülden hizmet etmekte.
Onlar ne diyorsa yapmakta. Apo Türk rejiminin istemlerini
arkadaşlarına iletiyor ve PKK da, liderine tam bir
bağlılıkla bunları yerine getiriyor. Kısacası,
Apo Türk devleti için altın yumurtlayan bir tavuktur
ve bu tavuğu öldürmek şurda kalsın, canı
üzerine titremeleri doğaldır…
Son
günlerde Apo Türk rejimine yeni ve önemli bir hizmetle daha
yüzyüze. O, AİHM’nin 31 Mayıs’taki duruşması
için “savunmasını” hazırlıyor. Şimdiye
kadar Türk rejiminin onayıyla ve avukatları vasıtasıyla
dışa yansıyan, gazete ve televizyonlarda yer
alan mesaj ve demeçlerinin açıkça gösterdiği üzere,
Apo, “savunma” adı altında hazırladığı
bu görüş ve tezlerle Kürt ulusal davasına yeni bir
darbe vurmaya hazırlanıyor. O, bir kez daha Kürt
davasını ve Kürt halkının temel istemlerini
dünya kamuoyu önünde inkar edecektir. “Kürtlerin ‘demokratik
cumhuriyet’ ve bazı kültürel haklar dışında
hiçbir istemi yok” diyecektir. Kürt halkının ikiyüz
yıllık direnişini gereksiz, Kürt ayaklanmalarını
gericilik olarak niteleyecektir. Yani Türk devletini aklarken,
bizzat Kürt halkını ve yabancıları, özellikle
Avrupa ülkelerini suçlayacaktır. Yıllardır
bizzat Türk rejiminin yaptığı gibi.. Böylece
Kürt halkının tepkisini yanlış hedeflere
yönlendirmeye çalışacaktır. Amaç ve niyet budur.
Apo
bütün bunları, yakalandığı günden bu yana,
iki yılı aşkın süreden beri söylemektedir
ve AİHM önünde bir kez daha tekrarlıyacaktır.
Elbet oraya kendisi gidemez; ama hazırladığı
metni Avukatları vasıtasıyla iletecek, mahkemeye
ve kamuoyuna sunacaktır.
Apo,
Özgür Politika gazetesinin 21 Mayıs 2001 tarihli sayısında
çıkan, “Kürtlere de Hukuk” başlıklı son
açıklamasında şunları söylüyor:
“Bana karşı kurulan komplonun kaynağı
büyük oranda Avrupa’dır. Bunun 200 yıllık temeli
vardır. İngiltere, Fransa 200 yıldır bununla
ilgilidir. Bizi Roma arenasında olduğu gibi aslanların
önüne attılar. Türkiye’ye ‘al sana kurban, as!’ diyorlar.
Yunanistan’ın tarihte eşi benzeri görülmemiş
ihaneti var…”
“Türkiye’nin bağımsızlaşması
ve özgürleşmesinden yana olduk. Bunun teslim olma ile
ilgisi yoktur. (Aslında ne yaptığının çok
iyi farkında.. YN.)
Komplo yalnız bana karşı değil, Türkiye’ye
karşı da kuruldu…”
“Kürt sorununun 200 yıllık temeli var.
Bu lanetli bir tarih, işbirliği ve Avrupa emperyalizminin
oyunları var. Anadolu’da 1920’ler süreci (bundan kastı Mustafa Kemal ile Kürtlerin ittifakıdır. YN). iyi bir ittifaktı. Kürt egemen sınıflarının
isyan kültürü cumhuriyeti geliştirmedi. İngilizler
birine isyan ettirdi, diğerine de as dedi…”
“Avrupa bana hukuku değil, komployu dayattı.
Ben şu anda Türkiye’nin değil, komplonun mahkumuyum.
Bu komployu yapanları mahkemede ifede vermeye çağıracağız.
Avrupa’ya diyeceğiz ki ‘sen hukuku değil, 200 yılın
katliamını, komplosunu dayattın.’
Kölelik üzerine 300 sayfalık savunmamı yazdım.
Avrupa’nın uygulamalarının, hukukla, siyasetle
ilgili yalanlarının yüzde 75’inin maskesini indiriyorum…”
“Devlet bir araçtır;
birliğine bütünlüğüne zarar vermediğini bilirse,
devlet de çıkış yapar, katkı sunar… Ayrılık
değil, demokratik birlik, savaş değil, onurlu
bir barış çizgisinde uğraş verdim…”
Evet,
Apo işte bu tür sözleri tekrarlayıp duruyor. Anlaşılan,
yazdığı 300 sayfalık metin Kürt davasının
savunulması için değil, aksine, Türkiye’nin Kürt
sorununa ilişkin devlet politikasının savunulması,
Kürt ulusal mücadelesinin ve yabancıların, özellikle
de Kürt halkının mücadalesine sempati duyan, insan
hakları ve özgürlükleri konusunda hassasiyet gösteren
Avrupalı demokratik ve dost çevrelerin ise karalanması
içindir. Kısacası Apo, tam da Türk devletinin bir
sözcüsü gibi konuşuyor.
Türkler
de yıllardır tüm dünyaya ve özellikle Avrupalılara
şunu diyorlar: “Bizim
ülkemizde bir Kürt sorunu yok, terör sorunu var. Bunu da dış
güçler kışkırtıyor. Bu işte bazı
Avrupa ülkelerinin parmağı var. Bunlar teröre arka
çıkıyor, teröristleri ülkelerinde besliyorlar. Böylece
ülkemizi parçalamak, bizi zayıf düşürmek istiyorlar…”
Kendisini
Kürt lideri diye pazarlıyan Apo, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi önünde bunları dedikten sonra el alem ne düşünür
ve ne der?.
Evet,
görünen o ki Apo, Türk devletini memnun edip tatlı canını
kurtarmak için, 31 Mayıs’ta Kürt davasına yeni bir
darbe vurmaya hazırlanıyor. Elbet Türk medyası
bu fırsatı kaçırmayacak, kendi propagandası
yönünde iyi değerlendirecek. Onun yanısıra
PKK medyası ve cümle yardakçıları da bu yüzkarası
manzaraya yeni ve süslü elbiseler dikmeye, ya da bizzat çıplak
bedene incir yaprağı olmaya çaba gösterecekler…
İşte
bu nedenle, gerçekten yurtsever ve onurlu tüm örgütler, aydınlar
ve kişiler olup bitenler konusunda uyanık olmalı.
Kürt sorununun, hem de sözde Kürt davasına soyunmuş
bazı çevreler eliyle çarpıtılmasına, iç
ve dış kamuoyunun aldatılmasına yönelik
bu oyunları açığa çıkarmak için çaba göstermeli.
Türkiye de bu oyunun figüranları da meydanın boş
olmadığını bilmeli.
(*)
NOT: Bu yazı, 31 Mayıstan önce yazılmıştı.
O arada, Öcalan’ın avukatlarının başvurusu
üzerine AİHM duruşmayı 31 Ağustos’a erteledi.
Erteleme gerekçesi olarak ise avukatların savunmayı
hazırlıyamamış oldukları gösterildi.
Oysa duruşma günü aylar öncesinden biliniyordu. Bu nedenle,
süre isteme de, gerekçe de pek akla yatkın değil.
Sonuç olarak duruşma ertelenmiş oldu. Bir bakıma
da isabet oldu! Neden derseniz, nedeni yukarda yazılı…
|