ÇARPITMANIN
BU KADARINA PES!
Cemil
BARAN
Şu
Hürriyet gazetesinin bir benzeri acaba dünyanın başka
bir yerinde var mı? Olayları bu kadar çarpıtanı,
okuyucuyu, halkı aptal yerine koyanı?.
Hürriyet’in
eskiden beri huyu böyle. Gerçekleri ya gizliyor, ya pervasızca
çarpıtıyor. Böylece insanları aldatmayı,
beyin yıkamayı kendine meslek edinmiş.
Bu
konuda utanmak ya da çekinmek için hiçbir nedeni yok. Rejimin
ona verdiği görev bu..
19
Haziran 2001 tarihli Hürriyet’in manşeti de bu türden.
İtalya’daki bir olayı gündeme getirerek Kürt hareketinin
istemleri ile İtalya’daki Kuzey Birliği adlı
partinin istemlerini aynı kefeye koyuyor; çok farklı
şeyleri, elmalarla armutları birbirine karıştırıyor
ve herşeyi akılalmaz biçimde çarpıtıyor.
Hürriyet’e
konu olan İtalya’daki olay şu: Kuzey Birliği’nin
lideri Bossi, İtalyan Cumhurbaşkanı’nın
ve çok sayıda konuğun da izlediği partisinin
açık hava kongresinde yaptığı konuşmada,
”İtalya ve İtalyanlar için değil, Padania Cumhuriyeti
ve özgürlük için ant içtim“ demiş. Bu sözler İtalyan
solunun tepkilerine yol açmış..
İşte
Hürriyet hazretleri bunu HEP’li Leyla Zana’nın TBMM’de
yemin ederken söylediği sözlerle karşılaştırıyor
ve ”bakın, İtalyan solu Türkiye’deki ayrılıkçı
hareketi desteklerken, çuvaldızın ucu kendine değince
nasıl da feveran ediyor!“ diyor...
Hürriyet’in
başyazarı Oktay Ekşi de aynı konuyu ele
almış ve aynı doğrultuda ahkam kesiyor.
Böylesi
bir şamata elbet, şimdiye kadar olduğu gibi,
bundan böyle de bir dizi avanağı koşullandırmaya,
Kürt sorunu konusundaki önyargıları güçlendirmeye,
Türkiye’nin içinde ve dışındaki demokratik
çevreleri suçlayıp yürek sovutmaya yetebilir; ama gerçekle
bir ilgisi var mı ve sorun çözmeye yarar mı?.
Öncelikle
İtalya’daki Kuzey Birliği Partisi ile Türkiye’deki
Kürt siyasi hareketinin durumu çok farklıdır. Bunları
aynı kefeye koymak mümkün değil. Kuzey Birliği,
gelişmiş Kuzey’in, Po Ovası’nın bağımsızlığını
savunuyor. Bu bölgenin ürettiği fazlanın İtalya’nın
yoksul güneyine gitmesini istemiyor.
Böylece,
İtalya’nın kuzeyi bakımından sorun öncelikle
etnik ya da ulusal değil, sadece ekonomik. Adamların
dili de kültürü de bir ve ortada bir özgürlük sorunu yok.
Bu siyasi akımın temsil ettiği zengin Kuzey,
refahı, nisbi olarak yoksul Güney’le paylaşmak istemiyor.
İtalyan
solunun tepkisine gelince, Hürriyet’in göstermeye çalıştığının
aksine, ülke parçalanır kaygısından çok, sosyal
ve ahlaki nedenlere dayanıyor. İtalyan solu bu bölgesel
bencilliğe tepki gösteriyor. Bölgenin zenginliğinin
ayrılma nedeni olamıyacağını, Kuzey’de
üretilenin bir bölümünün yoksul bölgelerin gelişmesi
yararına harcanmasının doğal olduğunu
savunuyor. Yani kuzeyiyle ve güneyiyle bir bütün olarak solun
tavrı, imtiyazları ya da ezilen bir halk üzerinde
baskı mekanizmasını savunmak değil. Daha
açıkçası sömürgeci bir tavır değil. Aksine
insani ve demokratik bir tavırdır.
Peki
Kürt sorunu açısından böyle mi? Bir kere Kürt sorunu
yalnızca bölgesel bir sorun, Türkiye’nin doğusu
ile batısı arasında ekonomik bir sorun değil,
etnik bir sorun, ulusal bir sorundur. Kürtler imtiyaz değil,
özgürlük istiyorlar. Türk rejimi ise hem Kürdistan’ın
zenginliklerini talan ediyor, hem de Kürt halkına kültürel,
siyasal hiçbir hak tanımıyor. Bu, Kürtler açısından
bir zulüm yönetimidir. Hürriyet gazetesinin ve Bay Ekşi
gibilerin tavrı ise, demokratik ve insani bir tavır
değil. Onlar bu acımasız sömürü ve baskı
mekanizmasının devamından yanalar. Onlarınki
ırkçı, sömürgeci bir tavırdır.
Peki,
bu baylar bu farkı görmeyecek kadar kör mü? Hayır,
onlar bu farkı gizlemeye çalışacak kadar vicdansızlar.
Gerçeği bu denli çarpıtacak kadar utanmazlar.
İki
olayın diğer ve çok önemli bir farkı da şu:
Kuzey’e bağımsızlık isteyen Kuzey Birliği
Partisi yasak değil, yasal bir parti. Programında
bu istemini açıkça dile getiriyor. Seçimlere giriyor,
serbestçe propaganda yapıyor. Şu anda parlamentoda
birhayli temsilcisi var. Yeni hükümette üç bakanı var
ve bunlardan biri de parti lideri Bossi. ”Ben İtalya
için değil, Padania Cumhuriyeti için ant içtim,“ dediği
için parlamenterliğine son verilmeyecek, yakalanıp
zindana konmayacak, partisi kapanmıyacak.. Hatta hükümet
ortaklığı ve bakanlığı da devam
edecek.
Peki
HEP’in programında Kürdistan Cumhuriyeti istemi var mıydı?
Onu bırakın, Kürt sorunu ve buna yönelik çözüm önerileri
yumuşak ifadelerle bile formüle edilebilmiş miydi?
Ya Leyla Zana nasıl yemin etmişti? ”Ben Kürt ve
Türk halklarının kardeşliği için yemin
ediyorum“ biçiminde değil mi?.
Yani
ortada ayrılıkçı bir beyan yoktu, aksine kardeşlikten
söz edilmişti.. (Oysa Türk parlamentosundaki yemin tam
anlamıyla ırkçı bir yemindir ve oraya seçilen
herkes bu yemini etmek zorunda. Hiçbir demokratik ülkede böyle
bir rezalet yoktur.)
Ama
Kürt halkının adından söz edilmiş olması
bile, Zana’nın üstüne yıldırımların
yağmasına, onun ve arkadaşlarının
dokunulmazlığının kaldırılmasına,
yaka paça zindana götürülmelerine, bir dizi düzmece iddiaların
eşliğinde HEP’in kapatılmasına yetti.
Zana ve arkadaşları yıllardır içerdedirler
ve arada çıkan aftan da yararlandırılmadılar.
İşte
İtalyan demokrasisi, işte Türkiye’deki iğrenç
rejim; fark budur!..
Baylar,
bu ikisi aynı kefeye konabilir mi? Ülkesini talan ettiğiniz,
dilini kültürünü yasakladığınız, özgürlük
istemini bile idamlık suç saydığınız
koca bir ulusun, 20 milyon insanımızın ve bu
durumu gören bilen tüm dünyanın gözünün içine baka baka
nasıl gerçekleri bu kadar çarpıtabiliyorsunuz?
Siz
ne biçim basın, ne biçim aydın, ne biçim yaratıksınız,
sizde hiç utanma yok mu?
Alman
Cumhurbaşkanı Rau ile resim çektirmek ve bunun çarşaf
çarşaf reklamını yapmak, böylesi bir görgüsüzlük,
düzeysizleri düzeyli yapmaya yetmez.
|