Onur, Utanç ve İnkar..
Casım Rênas
“Tarihimizde utanılacak
bir şey yoktur.”
En son TBMM Başkanı
Bülent Arınç tarafından dillendirilen yukarıdaki
söz, Ermeni soykırımı gündeme geldiğinde
Türk yetkililerince tekrarlanan söylemlerin başında
geliyor.
Avrupa Parlamentosu’nun, son
toplantısında Türkiye’nin Ermeni Katliamını
kabul etmesine dair aldığı karara cevap, TBMM
Başkanı Bülent Arınç’ın 1 Ekim tarihinde
yaptığı Meclis’in açılışı
konuşmasında geldi: “Türkiye’nin tarihinde utanılacak
hiçbir davranışı olmamıştır.
Bizden böyle bir suçu kabul etmemizi bekleyenler bu Meclisi
ve onun temsil ettiği halkını tanımıyorlar.
Bu Yüce Meclis, tarihinde işlemediği bir suçu sırf
AB üyesi olmak için kabul edecek kadar onurunu ve haysiyetini
kaybetmemiştir, kaybetmeyecektir.”
Acaba öyle midir? Tarihinde utanılacak hiç bir şeyi
yok mudur Türkiye’nin? Örneğin Ermeni soykırımında..
Talat Paşa’nın tuttuğu çizelgeye göre tehcir
öncesi Ermeni nüfusu 1.112.614 kişi, sonrası toplam
Ermeni nüfusu 284.158 kişi. Aradaki fark: 828. 456 kişi...
Ermenilerin soykırıma uğramadığını,
Türklerin Ermeniler tarafından katledildiklerini söyleyenler
bile, soykırımının planlayıcısı
Talat Paşa'nın rakamlarına göre yok olan 828.456
Ermeninin başına gelenleri açıklayamıyorlar.
Bir an için Ermenilerin soykırıma uğratılmadıklarını,
göç yollarında tükendiklerini, salgın hastalıklar
sonucu kırıldıklarını, Ali Bayramoğlu’nun
değimiyle “buharlaştıklarını” kabul
edelim.
Peki yaşlısı, genci ve çocuğuyla bir
milyonu aşkın Ermeni’yi zorla göçertirerek yaklaşık
dokuz yüz bininin yollarda açlıktan, hastalıktan
kırılmasına ya da “buharlaşması”na
göz yummak utanılacak bir durum değil midir? Bir
eylemin suç hem de utanılır suç olması için
Türk resmi kriterlerine uygun soykırım olması
mı gerekiyor acaba?
Ya meclisin “yitirmeyeceği” söylenen onuru konusunda
dile getirilenler?
Onuru, tanıkların beyanı ve tarihi belgelerin
ortaya koyduğu gibi, dünyanın gördüğü en büyük
kıyımlardan biri olan Ermeni soykırımını
inkar ederek, yaşananları “utanılacak suç”
olarak görmeyerek korunan Meclis tutanaklarının,
yayınlanan bölümü bile TBMM’de ne gibi katliam planlarının
yapıldığını ortaya koymaktadır.
Ve bu belgeler herkesten önce Meclis Başkanı’nın
eli altındadır; olması gerekir.
Meclis zabıtları, Kürtlerin asimile edilmesini,
zorunlu iskana tabi tutulmasını, Kürt şehir
ve kasabalarının boşaltılmasını,
bir başka değimle soykırıma uğratılmasını
öngören nutuklarla, yapılan plan ve proğramlarla
doludur. Mustafa Kemal’in Dersim’i çıkartılıp
atılması gerekli bir “çıbanbaşı”
olarak değerlendiren konuşması, bunun en bariz
örneğidir.
“Çıban başının” nasıl çıkartılıp
atıldığı ise biliniyor. Onbinlerce Dersimli
Kürdün mağaralara, değirmen ve evlere doldurulup
yakıldıkları, binlerce Kürdün göç yollarında
kırıldıkları, Ermeniler gibi “buharlaştıkları”
ağıtlara, türkülere, romanlara konu oldu.
27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül’de, TBMM, generallerin
komutuyla hazırola geçtiğinde, emir komuta zinciri
içinde Parlamento’nun kepenkleri indirildiğinde, “halkın
İradesi” pas pas gibi asker potinleri altında çiğnendiğinde
hatırlanmayan, korunması akla gelmeyen onur, gerçeklerin
inkar edilmesiyle de korunmuş olmaz.
Ya son kirli savaşta yaşananlar? Bizzat TBMM bünyesinde
oluşturulan komisyonların yaptıkları araştırmalar
sonucu yayınlanan raporların da ortaya koyduğu
uygulamalar ve hasbelkader ya da birkaç meslek etiğine
uygun davranan hukuk adamının açmış olduğu
davalar... Yani devlet destekli faili belli cinayetler, güvenlik
güçlerinin mezra, köy, kasaba ve kazaları yakıp,
yıkarak yerle bir etmeleri, ormanları, bağ
ve bahçeleri ateşe vermeleri, toplu ırza geçmeler,
bulunan toplu mezarlar da mı suç değil?
Meclis’in onuru kendi tutanak ve belgelerinin ortaya koyduğu
suçları görmezden gelerek, inkar ederek de korunmaz.
Aksine, Kürtler başta olmak üzere, Türkiye’de yaşayan
dini ve etnik gruplara karşı işlenen suçları
araştırmakla Meclis saygınlığını
kazanmış, onurunu korumuş olur.
Arınç’ın yukarıda anılan sözleri, Diyarbakır’da
“devletin de hataları olmuştur, büyük devletler
hatalarıyla yüzleşen devletlerdir” diyen Başbakan’a
da bir cevaptır aynı zamanda, hem de kendi partisinden
olan birisinden gelen bir cevap...
Oysa yeni bir sayfa açma, hatalarla yüzleşme, işlenmiş
suçların kabulüyle başlar. Ama bu yetmez. Yeni suçların
işlenmesini önleyen makanizmaları da oluşturmak
gerekir, ki bu, herkesten önce Meclis’in işidir ve Meclis
onurunu ancak böyle koruyabilir.
Meclis gerçekten “Halkın
iradesi olduğunu göstermek istiyorsa, “Bizim milliyetçiliğimiz,
Atatürk milliyetçiliğidir. Kendi ulusumuzu tabii seveceğiz
ve daha açıkçası sevmeyenlerden de nefret edeceğiz"
diyerek halkın bir kesime karşı duyduğu
nefreti gizleme ihtiyacı dahi duymayan geleceğin
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a
tepki göstermelidir. Böyle yapmakla aynı zamanda onurlu
bir tutum sergilemiş olur. Onurun korunması bu ve
benzeri girişimlerle olur, gerçekleri inkar etmekle değil.
Onuru koruma adına suçların
inkar edilmesi, suçun ve suçluların korunmasından
başka birşey değildir.
|