PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Onur, Utanç ve İnkar..

Casım Rênas

“Tarihimizde utanılacak bir şey yoktur.”

En son TBMM Başkanı Bülent Arınç tarafından dillendirilen yukarıdaki söz, Ermeni soykırımı gündeme geldiğinde Türk yetkililerince tekrarlanan söylemlerin başında geliyor.

Avrupa Parlamentosu’nun, son toplantısında Türkiye’nin Ermeni Katliamını kabul etmesine dair aldığı karara cevap, TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın 1 Ekim tarihinde yaptığı Meclis’in açılışı konuşmasında  geldi: “Türkiye’nin tarihinde utanılacak hiçbir davranışı olmamıştır. Bizden böyle bir suçu kabul etmemizi bekleyenler bu Meclisi ve onun temsil ettiği halkını tanımıyorlar. Bu Yüce Meclis, tarihinde işlemediği bir suçu sırf AB üyesi olmak için kabul edecek kadar onurunu ve haysiyetini kaybetmemiştir, kaybetmeyecektir.”

Acaba öyle midir? Tarihinde utanılacak hiç bir şeyi yok mudur Türkiye’nin? Örneğin Ermeni soykırımında..

Talat Paşa’nın tuttuğu çizelgeye göre tehcir öncesi Ermeni nüfusu 1.112.614 kişi, sonrası toplam Ermeni nüfusu  284.158 kişi. Aradaki fark: 828. 456 kişi...

Ermenilerin soykırıma uğramadığını, Türklerin Ermeniler tarafından katledildiklerini söyleyenler bile, soykırımının planlayıcısı Talat Paşa'nın rakamlarına göre yok olan 828.456 Ermeninin başına gelenleri açıklayamıyorlar.  

Bir an için Ermenilerin soykırıma uğratılmadıklarını, göç yollarında tükendiklerini, salgın hastalıklar sonucu kırıldıklarını, Ali Bayramoğlu’nun değimiyle “buharlaştıklarını” kabul edelim.

Peki yaşlısı, genci ve çocuğuyla bir milyonu aşkın Ermeni’yi zorla göçertirerek yaklaşık dokuz yüz bininin yollarda açlıktan, hastalıktan kırılmasına ya da “buharlaşması”na göz yummak utanılacak bir durum değil midir? Bir eylemin suç hem de utanılır suç olması için Türk resmi kriterlerine uygun soykırım olması mı gerekiyor acaba?

Ya meclisin “yitirmeyeceği” söylenen onuru konusunda dile getirilenler? 

Onuru, tanıkların beyanı ve  tarihi belgelerin ortaya koyduğu gibi, dünyanın gördüğü en büyük kıyımlardan biri olan Ermeni soykırımını inkar ederek, yaşananları “utanılacak suç” olarak görmeyerek korunan Meclis tutanaklarının, yayınlanan bölümü bile TBMM’de ne gibi katliam planlarının yapıldığını ortaya koymaktadır. Ve bu belgeler herkesten önce Meclis Başkanı’nın eli altındadır; olması gerekir.

Meclis zabıtları, Kürtlerin asimile edilmesini, zorunlu iskana tabi tutulmasını, Kürt şehir ve kasabalarının boşaltılmasını, bir başka değimle soykırıma uğratılmasını öngören nutuklarla, yapılan plan ve proğramlarla doludur. Mustafa Kemal’in Dersim’i çıkartılıp atılması gerekli bir “çıbanbaşı” olarak değerlendiren konuşması, bunun en bariz örneğidir.

“Çıban başının” nasıl çıkartılıp atıldığı ise biliniyor. Onbinlerce Dersimli Kürdün mağaralara, değirmen ve evlere doldurulup yakıldıkları, binlerce Kürdün göç yollarında kırıldıkları, Ermeniler gibi “buharlaştıkları” ağıtlara, türkülere, romanlara konu oldu.

27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül’de, TBMM, generallerin komutuyla hazırola geçtiğinde, emir komuta zinciri içinde Parlamento’nun kepenkleri indirildiğinde, “halkın İradesi” pas pas gibi asker potinleri altında çiğnendiğinde hatırlanmayan, korunması akla gelmeyen onur, gerçeklerin inkar edilmesiyle de korunmuş olmaz.

Ya son kirli savaşta yaşananlar? Bizzat TBMM bünyesinde oluşturulan komisyonların yaptıkları araştırmalar sonucu yayınlanan raporların da ortaya koyduğu uygulamalar ve hasbelkader ya da birkaç meslek etiğine uygun davranan hukuk adamının açmış olduğu davalar... Yani devlet destekli faili belli cinayetler, güvenlik güçlerinin mezra, köy, kasaba ve kazaları yakıp, yıkarak yerle bir etmeleri, ormanları, bağ ve bahçeleri ateşe vermeleri, toplu ırza geçmeler, bulunan toplu mezarlar da mı suç değil?

Meclis’in onuru kendi tutanak ve belgelerinin ortaya koyduğu suçları görmezden gelerek, inkar ederek de korunmaz. Aksine, Kürtler başta olmak üzere, Türkiye’de yaşayan dini ve etnik gruplara karşı işlenen suçları araştırmakla Meclis saygınlığını kazanmış, onurunu korumuş  olur.

Arınç’ın yukarıda anılan sözleri, Diyarbakır’da “devletin de hataları olmuştur, büyük devletler hatalarıyla yüzleşen devletlerdir” diyen Başbakan’a da bir cevaptır aynı zamanda, hem de kendi partisinden olan birisinden gelen bir cevap...

Oysa yeni bir sayfa açma, hatalarla yüzleşme, işlenmiş suçların kabulüyle başlar. Ama bu yetmez. Yeni suçların işlenmesini önleyen makanizmaları da oluşturmak gerekir, ki bu, herkesten önce Meclis’in işidir ve Meclis onurunu ancak böyle koruyabilir.

Meclis gerçekten “Halkın iradesi olduğunu göstermek istiyorsa, “Bizim milliyetçiliğimiz, Atatürk milliyetçiliğidir. Kendi ulusumuzu tabii seveceğiz ve daha açıkçası sevmeyenlerden de nefret edeceğiz" diyerek halkın bir kesime karşı duyduğu nefreti gizleme ihtiyacı dahi duymayan geleceğin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a tepki göstermelidir. Böyle yapmakla aynı zamanda onurlu bir tutum sergilemiş olur. Onurun korunması bu ve benzeri girişimlerle olur, gerçekleri inkar etmekle değil.

Onuru koruma adına suçların inkar edilmesi, suçun ve suçluların korunmasından başka birşey değildir.

 
 
PSK Bulten © 2005