Resmi ve Üniter Mavi Boncuk: “Birinci Sınıf
Vatandaş”
Casım Rênas
TC Başbakanı Erdoğan partisinin Salı
günü yapılan gurup toplantısında, misafir ettiği
Roman Balık Ayhan’a dönerek, diğer bazı şeylerin
yanısıra “Romanlar benim birinci sınıf
vatandaşlarımdır” deyiverdi.
Erdoğan’ın, kendisini merkeze koyan “benim bakanlarım”,
“benim vatandaşlarım”, “benim devletim”, “benim
generallerim” vb. söylemleri bir yana.
“Birinci sınıf vatandaşlar” söyleminin, aynı
zamanda, Başbakanının “Birinci sınıf
vatandaş”larının bulunduğu bir ülkede
ikinci, üçüncü, dördüncü sınıf vatandaşların
bulunduğunun da itirafı olduğu gerçeği
bir başka yana.
Başbakanın bu söylemi beni üzdü.
Çünkü ben, biz Kürdlerin bu ülkenin birinci sınıf
vatandaşı olduğunu, “birinci sınıf
vatandaşlık” patentinin Kürdler adına tescil
edildiğini biliyordum ve buna da canı gönülden inanmıştım.
İnanmamam için hiç bir neden yoktu...
Başbakanlar, cumhurbaşkanları ve öteki kelli
felli devlet adamları yurt içinde, dışında
ve her fırsatta, özellikle de Kürdlerin ulusal demokratik
haklarından yoksun olduklarının dile getirildiği
uluslararası ortamlarda, Kürdlerin birinci sınıf
vatandaş olduklarını defalarca söylemişlerdi;
söylüyorlar.
Koskoca adamlar, ulusal ve uluslararası kamuoyunun gözüne
baka baka yalan söyleyecek değillerdi ya..
Kaldı ki biz Kürdler de birinci sınıf vatandaş
olmanın getirdiği haklardan yararlanıyor, örneğin
bakan, başbakan ve hatta cumhurbaşkanı oluyorduk,
kimliğimizi inkar etmek, Kürd olma hakkımızı
kullanmamak şartı ile...
Başbakanın ağzından “Romanlar benim birinci
sınıf vatandaşlarımdır” çıktığında
büyük bir hayal kırıklığına uğradım,
dünyalar başıma yıkıldı, güvendiğim
dağlara kar yağdı, kendimi aldatılmış
hissettim.
İtiraf ediyorum, “birinci sınıf vatandaşlık”
makamının bizden alınıp Romanlara verilmesini
kıskandım da...
Ama bir yandan da sevindim, ne olsa serde solculuk ve eşitlik
sevdası da var...
Biraz da Devlet Bakanı Faruk Çelik’in “ toplumun en dezavantajlı
kesimi”, “uçurumun kenarındakiler’’ olarak nitelediği,
devletin resmi belgelerinde “Türk kültürüne bağlı
olmayan göçebe Çingeneler” ve “esaslı bir mesleği
olmayanlar” olarak görülen Romanlar “birinci sınıf
vatandaş” olmanın keyfini çıkarsınlar,
bakan, başbakan ve hatta devlet başkanı olsunlar!..
Eğer kabul ederlerse Roman kardeşlerime nacizane bir
önerim var.
Kürdlerin ezici çoğunluğu gibi nankör olmasınlar.
“Birinci sınıf vatandaş” olmanın keyfini
çıkartsınlar. Kafalarını, başta İstanbul
olmak üzere Romanların yaşadığı kentlerde
uygulanan, asıl amacı sürgün ve asimilasyon olan
“Kentsel Dönüşüm Projeleri”ne, kendilerine yönelik giderek
artan ve daha sistemli bir hale gelen toplu saldırılarla
linç girişimlerine, kendilerine uygun görülen küçültücü
ve hakaretamiz söylemlere, resmen yok sayılmalarına
takmasınlar.
Yoksa Kürdlerin başına gelenler onların da başına
gelir, bize çıkartılan fatura onlara da çıkartılır!..
Devlet Kürtlere, nankörlüğün, “birinci sınıf
vatandaş” olmakla yetinmeyip eşitlik ve özgürlük
talep etmenin bedelini ağır bir biçimde ödetti:
Onbinlerce Kürd gencin ölümü, binlerce kişinin faili
mechul cinayetlere kurban gitmesi, binlerce yakılıp
yıkılan köy ve mezralar, milyonlarca insanın
ata baba toprağını terk edip metropollerde
sefalete mahkum olmaları vb..
Bu nedenle Romanlar “birinci sınıf vatandaş”lığa
sıkıya sarılsınlar, kadrini kıymetini
bilsinler.
Unutmasınlar ki bu makama layık görülmeyi bekleyenler
bir hayli.
İlk başta da Kürtlerden, Romanlar ve öteki dini ve
etnik guruplardan kendilerine sıra gelmeyen Türkler bulunuyor.
|