PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Bir hokus pokus ustası, Demirel

CEMALİ

Irak’a operasyona hazırmış…

Türk Orgeneralerden biri, son devir teslim töreninde “Ordumuz Irak’a operasyon için hazır!” demiş…

General ya blöf yapıyor, ya da bu Irak dediği yer babasının çiftliği…

Nereye gidiyorsun efendi? Hadi gittin diyelim, dönüşün de hesabını yaptın mı bari? Türkçede bir laf vardır: “gitmek var dönmemek var, gelmek var görmemek var…”

Hani Saddam da güneye doğru bir yürüyüş eylemişti, Kuveyt’e, hatırladın mı Paşa Efendi?.. Sonu ne oldu, onun da farkında mısın?..

Hangi yüzyılda yaşadığının farkında mısın, paşa paşa?..

Rusların da bu konuda ilginç bir atasözü var: “İnsan bir kapıdan içeri girmeden çıkışı da var mı diye düşünmeli” derler.. Sen de sorup soruşturdun mu iyice? Orayı su yolu yaptığınız günler geride kaldı. Hele hele Güney Kürdistan’ı  Kuzey Kıbrıs’la karıştırdınsa fena yanılırsın.

Bizden söylemesi…

Biri de “Ne mutlu ki Türk değilim!” derse?..

18 Ağustos tarihli Milliyet’te bir haber başlığı ve güya uzaydan bir görüntü: Cizre’nin dağına yazılan “Ne mutlu Türküm diyene!” öylesine büyükmüş ki uzaydan bile okunuyormuş..

Hani bir ara Çin Seddi için, uzaydan görünen insan eliyle yapılmış tek eser, deniyordu. Anlaşılan bizimkiler Çin Seddi’nin papucunu dama attılar. Hitlerin de tabi, ırkçılık rekorunu kırdılar…

Şu işe bak, heriflerde utanma diye bir şey yok. Ülkemizi işgal etmişler, zenginliklerimize el koymuşlar, dilimizi kültürümüzü bile yasaklamışlar, ülkemizin dört bir yanına da “Ne mutlu Türküm diyene!” yazıyorlar. Pervasızlığın bu kadarına pes doğrusu!

Peki ya Kürtler de örneğin Ankara Kalesi’nin ya da Uludağ’ın eteklerine “Ne mutlu Kürdüm diyene!” yazsalar acaba baylarımız ne derlerdi?

Ya da, birileri böyle diyorsa birileri de şöyle dese hakkı yok mu: “Ne mutlu ki Türk değilim!”

Acaba böylesi bir şey “Türk kardeşlerimiz”in hoşuna gider mi?

Öyle ya, öylesi Türk var ki iyidir, hoştur, saygı sevgi duyulacak biridir. Örneğin Nazım’ı (gerçi onun da aslı Polonyalı ya!), Orhan Veli’yi, Sait Faik’i (bu mavi gözlü de kimbilir hangi damardan geliyor..); yaşıyanlardan Server Tanilli’yi, Sezen Aksu’yu sevmez misiniz? Daha böyle niceleri, Türkler arasında iyi komşularımız, dostlarımız, arkadaşlarımız var. Ama bunun yanısıra onca vurguncu, hortumcu, işkenceci, tetikçi de var… Onca yalancı, zalim, puşt ve pezevenk de var… Bir toplumun içinde her türlü insan olur, bir ağaçtan ok da çıkar bok da çıkar…

Peki bu son saydıklarımın yerinde olmak ister misiniz, bundan mutluluk duyar mısınız?

Ya bir puşt ve pezevengin, bir işkencecinin, zorbanın, vurguncunun, katilin, “ne mutlu Türküm” demesinden?..

Bir de işin başka yönü var. Her Türk Koç ve Sabancı değil ki. Öyle Türk var ki yoksulluk, işsizlik, çaresizlik canına tak edince kendisini apartmanın beşinci katından ya da köprüden aşağı atıyor. Öylesi Türk var ki evine ekmek götürmek için gözünü satmaya razı. Öyle Türk var ki çözüm olarak bedenini satmayı bulmuş…

“Ne mutlu Türküm” demek acaba bunların derdine derman olur mu ve böyle demeleri akla yatkın mıdır?..

Ya “Bir Türk dünyaya bedeldir” sözüne ne dersiniz? Bir de bu açıdan düşünün bakalım: örneğin bir işkenceci, ya da hortumcu Türk’ün, ya da bir işsiz, aç, gariban Türkün dünyaya bedel olmasını filan?..

Türk devletini yönetenler, bu ülkenin asker sivil sorumluları biraz çağdaş olmalı. Dağa taşa bu tür zırvaları yazıp ırkçılık yapmanın dönemi geçti, bunu anlamalılar.

Bir hokus pokus ustası, Demirel

Okurlarımız belki hatırlarlar. Ben, bu Demirel ve Ecevit mezara bile girseler yakamızı bırakmazlar demiştim. Yanılmamışım. Bakın, ne Ecevit yakamızı bırakıyor, ne Demirel. İlle de şu Demirel!

Bu ikisi bu ülkeyi münavebe ile, yani biri gidip biri gelerek, biri iktidar öteki muhalefet, en son da biri başbakan biri cumhurbaşkanı olarak, 40 yıl idare ettiler. Hangi sorunu çözdüler allasen? Kürt sorununu mu, Kıbrıs’ı mı, AB üyeliğini mi, şu başörtüsü meselesini mi, işsizliği mi, açlığı mı, eğitim ve sağlık sorununu mu, konut sorununu mu, trafik sorununu mu?..

Hiç birini. Aksine, sorunlar onların döneminde ağırlaştılar, çoğaldılar; düğüme düğüm atıldı.

Peki bu adamların hikmeti ne? Ülkesinin hiçbir sorununu çözmeyen, çözemeyen, sorunları daha da ağırlaştıran yöneticinin “devlet adamlığı” nasıl bir şey? Düpedüz palavra değil mi?

Bu nedenledir ki en sonunda halk, onları “ya allah!” diye süpürüp çöplüğe attı. Biz de bir oh çektik!

Ama yo, arada bir çöplükteki çukurlarından çıkıp sahne alıyorlar yine, bu bulunmaz Hint kumaşları. Peki hala ne konuşup duruyorlar? Nedir o basına demeçler, televizyonlara gerdan kırmalar? Bu adamlar hala  bu milletten, bu memleketten ne ister? Bela mı bunlar?!.

Evet, düpedüz bela ve de püsküllü bela!

Bakın Demirel, şu son “Kürt sorunu, Kürt realitesi” tartışması üzerine ne diyor:

“Ben Kürt realitesi var dedim ama, o zaman bazı vatandaşlar ‘ben Kürdüm’ diyorlardı, biz de tamam dedik, kendilerine Kürt diyenler var… Ama bu bir etnik grubun varlığı anlamına gelmez, buna sorun denmez!..”

Hele şu laflara bakın! “Kendine Kürt diyen var. Realite bu ve hepsi o kadar… Ondan öteye yapılması gereken bir şey yok, bir sorun yok!..”

Böyle birine ne dersiniz, sevgili okurlar? Sanki “deneyimli” bir devlet ve siyaset adamı değil de aklına estiği gibi konuşan akıl fukarası biri, ya da bir göz boyama ustası, bir cambaz, hokus pokusçu. 40 milyonluk bir ulusu, Fransa büyüklüğünde bir ülkeyi, abra kadabra yöntemleriyle bir anda yok edebiliyor!..

“Hokus pokus, Kürdistan yok!”

“Hokus pokus Kürt ulusu yok!”

“Hokus pokus, Kürt dili, tarihi yok!”

“Abra kadabra, Kürt diye bir etnik grup yok!”

“Abra kadabra, Van Gölü yok, Ağrı dağı yok!...”

Bu adam kırk yıl boyunca parti başkanlığı, onca başbakanlık, devlet başkanlığı yaptı.Yaşı doksana varmış…

Belki de yaşı doksana vardığı içindir.. Geçende bir tanıdığım, içi geçmiş karpuzlar, bal kabakları için söylenen bir söz kullandı, “belki artık geçmiştir” dedi. Orada hazır olan bir başka yaşlı dostum ise itiraz edip şöyle dedi:

“Ben onun gençliğini de bilirim, eskiden de oydu, değişmez…”

Böylesi boş, hikaye adamların yönettiği bir ülkenin sorunları çözülür mü? Türkiye’nin neden bu durumda olduğu şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu?

Bizim Ali Dayı’nın şu “Bozê”sini göndersem bu ülkeyi daha güzel yönetirdi. Gerçi Ziya Paşa da zamanında söylemiş: “Bir har da çevirir bu devlet çarkını…”

Neden olmasın, olduğu yerde dönüp durduktan sonra…

Türklüğünden kim utanır?

Hürriyet’in başyazarı Oktay Ekşi, Başbakan Erdoğan’ın “Kürt sorunu” tabirini kullanmasına en çok tepki gösterenlerden ve bu sorunu yok sayanlardan. Ekşi bunun suçunu da önce bildiri yayınlayıp sonra Erdoğan’la görüşen aydınlara ve Eroğan’ın danışmanlarına yüklüyor, onlara ateş püskürüyor. Erdoğan sanki çocuk, kandırılmış…

Son yazısında bu aydınları “Türklüğünden utanan kişiler” olarak niteliyor ve besbelli tam anlamıyla saçmalıyor. Nasıl oluyo da bir Türk aydını “Kürt var, Kürt sorunu var” dediği, Kürtlerin üzerindeki baskılara karşı çıktığı, bu sorunun şiddet yoluyla değil, demokratik yöntemlerle çözümünü önerdiği zaman “Türklüğünden utanmış” oluyor?

Kürt sorunu gündeme gelince Türk siyasi hayatında ve basın dünyasında mantığını yitiren, ipe sapa gelmez laflar eden, saçmalıyan pek çok insan var ve besbelli bunlardan biri de Bay Ekşi.

Bize kalırsa ne bir Türk Türklüğünden utanmalı, ne de bir Kürt Kürtlüğünden. İnsan bir halka mensup olmaktan, ya da renginden, dilinden dolayı neden utansın? Ancak aşağılık kompleksine düçar olanlar, kişiliği gelişmemiş olanlar ulusal ve etnik kimliğinden utanır.

Ama onurlu bir insanın da, bazen “Türklüğümden –ya da- Kürtlüğümden utanıyorum” dediği olabilir. Hangi durumlarda? Türklük ya da Kürtlük adına yüz kızartıcı şeyler yapıldığı zaman…

Örneğin 2. Dünya savaşı sırasında Nazilerin, kudurmuş bir Alman ırkçılığıyla dünyayı kana ateşe boğmaları; yahudileri, çingeneleri ve komünistleri toplama kamplarında yok etmeleri karşısında bazı demokrat Almanlar, “Almanlığımdan utanıyorum” demişlerdir.

Türkiye’deki işkenceler, Susurluk kahramanlarının, JİTEM’cilerin yaptıkları, 12 Eylül döneminde Diyarbakır 5. Nolu cezaevinde Kürt tutuklulara yapılanlar da benzer biçimde utandırıcıdır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni halkına yapılanlar da utandırıcıdır.

Buna benzer pek çok örnek verilebilir. Bunun gibi, “Kürt sorunu var” demek değil, ama yok demek utandırıcıdır; çünkü bile bile, dünya alemin gözünün içine baka baka yalan söylemektir. Bay Ekşi gibi birinin Türkiye’nin en büyük gazetesinin başyazarı olması da bu nedenle utandırıcı bir durumdur…

Ben de bir Kürt olarak, örneğin “Kürtlere liderlik adına ortaya atılmış birinin, Bay Öcalan’ın, daha yakalandığı gün, tatlı canını kurtarmak için “Annem de Türktür” demesinden ve o güne kadar güya Kürt halkının özgürlüğü için savaştığı Türk devletine, yani hasmına hizmet etmeye hazır olduğunu belirtmesinden, bu tavrını bugüne kadar sürdürmesinden, pek çok kişinin de buna rağmen onu hala körü körüne izlemesinden utanç duyuyorum.

Her halkın tarihinde hem onur duyulacak, hem utanç duyulacak şeyler vardır. Baskı, zulüm ve yalan gibi, uşakça bir tavır, aptalca bir tutum da elbette ki onur duyulacak şeyler değildir.

Öcalan konuşursa ne der?

Öcalan bu ara Avukatlarıyla görüşmüyor. Kardeşiyle ise, dendiğine göre görüştürülmüyor. Bu nedenle onun pek değerli fikirlerinden mahrumuz. Özellikle de son gelişmelerle, Erdoğan’ın bunca tartışma yaratan sözleriyle ilgili olarak acaba ne düşünüyor? Görüşebilse kuryelerine veya kardeşine neler söyler?

Sevgili okurlar, sizce neler söyler? Hadi bu konuda bir fikir cimnastiği yapalım.

Belki de önümüzdeki günlerde konuşacaktır. Eğer “gardiyanları” tarafından konuşması uygun ve yararlı bulunursa…

Söyleyeceklerini tahmin etmek ise zor değil. Bence, daha önce de yaptığı gibi, aynen Hurşit Tolon ve Aytaç Yalman paşalar gibi, tüm kızılelmacılar taifesi gibi, hükümeti, Başbakan Erdoğan’ı, ABD ve AB’yi suçlayacak, kendi yandaşları dahil, Erdoğan’ın tavrını olumlu bulan Kürtlere ve aydınlara verip veriştirecektir. “Hükümetin niyeti sorunu çözmek değil, o ABD’nin ve AB’nin çıkarlarına hizmet ediyor, bizi Genelkurmayla karşı karşıya getirmeye çalışıyor, Güney’de İkinci İsrail’i kurmakta olan Barzani ve Talabani’nin işini kolaylaştırıyor, filan fişmekan...” diyecektir.

Bunları söylerse görüşme yolu açılır.. Benim bildiğim Öcalansa bunları söyler, daha doğrusu söyletirler. Ama kimbilir, belki de beni mahçup eder, Erdoğan’ı över, onun atacağı olumlu adımlara destek olunmasını ister, filan…

Belki de “bakın, terör örgütünün başı da Erdoğan’ı övüyor!” diyebilmek için bunları söyletirler… Aman aman, övmesin daha iyi!

“Osmanlı’da oyun çok.” Bekleyelim, görelim…

 
 
PSK Bulten © 2005