Cemali’den Fıkralar
Kurt yerine
eşek olsa?.
C e m a l i
TC Dışişleri Bakanlığı’nın
Ortadoğu Dairesi Genel Müdürlüğü makamını
işgal eden zatın ismi, sık sık televizyonlara
yansır ve eminim sizin de çok ilginizi çekmiştir:
Türkekul Kurttekin!
Müteveffa Rüşti Kazım’ın kulakları çınlasın,
tam da “Türk kültürüne uygun” bir isim…
Yaşar Kemal’in romanlarından birinde, soyadı
kanunu yeni çıktığında ortaya çıkan
ilginç isimlerden söz edilir. Ama öyle sanıyorum ki onun
zengin fantazisi bile böylesine ilginç bir isim bulmaya yetmemiştir!.
“Türkekul” ne anlama gelir? Örneğin bunun yerine “Kürdekul”
dense olmaz değil mi? Türk kültürüne hiç uygun düşmez!
Ya soyadının zenginliği: “Kurt” malum, Türkün
atasıdır ve kültüre cuk oturmuştur.. Ya “Tekin”?.
O da soya sopa pek uygun düşmeli, örneğin “Tiğin”i
çağrıştırıyor..
“Kurt”un yerine bir “aslan” da konabilir pekala. Ya da “kaplan,
panter, boğa, kartal” gibi isimler… Bunların tümü
de soylu sopludur.. Ama “ayı, eşek, it” gibi isimler
olmaz değil mi?
Halbuki it kurdun en yakın akrabası, kardeşi,
kuzini gibi bir şeydir. Hatta kurt köpeği bir tür
ehlileşmiş kurttur.
Ayı ise “Türk kültürüne” uymasa da, İsveç gibi
bir ülkede pek moda isimdir: “Björn..”
Ya eşek: Yo, hayır.. Dünyanın birçok ülkesini
gezdim, ama bu hayvanın adını taşıyan
birine rastlamadım. O daha çok aşağılayıcı
bir sıfat. Neden acaba? Uysal ve işe yarar olduğu,
kurt gibi yırtıcı olmadığı için
mi?..
Oysa son derece barışçı, insanlara bunca emeği
geçen ve çocukların da çok sevdiği bir hayvan..
Çocuklar temiz yüreklidir, önyargısızdır..
Aslında ben Türklerin de kurt soyundan geldiği
kanısında değilim. Güya atalarını
bir kurt emzirmiş de.. Oysa kurt böyle bir bebek bulsa
ilk işi onu “lop” diye yutmak olur..
Belki de işin aslı başkadır. İyi
bilinir ki, insan sütüne en yakını eşek sütüdür.
Köylerde annelerini doğum sırasında yitiren
bebelere genellikle eşek sütü verirler.
Şu ergenekon hikayesinde de böyle olmadığı
ne malum?.
Öte yandan, bir gün eşeğe yönelik bu aşağılama
ve horlamanın sona ereceğinden kuşkum yok.
O zaman örneğin şöyle bir isim Türk kültürüne de
pekala uygun düşecektir:
“Türkekul Eşektekin!..”
Tabi bu soyadınan aslının başka türlü
olması da mümkündür. Örneğin kurt yerine Kürt, ya
da Kürtçe söylenişiyle “Kurd”.. Hem bu daha çok mantığa
ve hayata uygun düşer.
Malum ya kurtlar kul olmaz. Bu daha çok Kürtlerin bugünkü
durumuna uyuyor.. Şöyle yani:
“Türkekul Kürttekin..” Ya da, soyadının Kürtçe
yazılışıyla:
“Türkekul Kurd tek ın..”
Böylece soyadının anlamı “Kürtler tektir”
oluyor. Şifre çözüldü sanırım:
“Türke kullukta Kürtler tektir!..”
Gerçekte de öyle değil mi?
Malum, Osmanlı devleti çöktü, dağıldı;
tüm sömürgeler, bağımlı halklar gitti, bir
Türkler bir de Kürtler kaldı. Türkiye devlet oldu, Kürdistan
sömürge.. Eski milli eğitim bakanlarından şu
ünlü ırkçı Mahmut Esat Bozkurt’un deyişiyle
Türkler efendi oldu, Kürtler de köle.. Yani:
“Türkekul Kurdtekin!..”
Özgürlükçü Rüşti!..
Kürt isimlerini yasaklayan genelgesiyle Türkiye siyaset tarihine
geçecek olan Rüşti Kazım (kendi ismi Türkçe olsa
neyse!), İçişleri Bakanlığı görevinden
ayrıldığı zaman ne dese iyi:
“Özgürlüklerin tam olarak kullanılması için çok
çaba harcadım!.”
Tanrım, eğer özgürlüklerin kullanılması
için çaba harcamak buysa, acaba harcamamak nedir?!.
Ee, söz başka nasıl inci olur?..
Öyle yapmazlar, Finoşe Evren!
Malum ya, Pinoşe Ewren (bazı okurlarım “finoşe”
adının daha uygun düştüğü kanısındadırlar)
12 Eylül döneminde tüm politikacıları zincirbozan’a
göndererek, tüm partileri kapatarak siyaseti ülke sahnesinden
tümüyle tasfiyeye yaltenmişti.
Belki de sözkonusu politikacılar tasfiye edilmeyi gerçekten
hak etmişlerdi. Ama, bir faşistin, Finoşe Evreni’in
eliyle değil. Bunu demokratik yöntemlerle halk yapmalıydı.
Zaten Bay Evren bunu başaramadı. Onun yasakladıkları
çok geçmeden geri geldiler, hem de daha güçlü biçimde. Süleyman
efendi önce parti başkanı, sonra başbakan,
ardından da cumhurbaşkanı olurken, öteki yasaklılar,
Ecevit ve Necmettin efendi’nin de partileri iktidara geldi,
kendileri başbakan oldular. Bay Türkeş’in ise ömrü
başbakan olmaya yetmediyse de mirasçıları pekala
iktidar oldular.
Derken zaman geçti, önce, tüm ayak diremesine rağmen
Süleyman efendi gitti. Ardından 3 Kasım seçimlerinde
halk Ecevit’i ve ötekileri, partileriyle birlikte sildi süpürdü.
Öyle yapmazlar Finoşe Evren, böyle yaparlar!..
Korku Tüccarı Eco
Şu Ecevit’in inadını, hırsını
anlamak mümkün değil; adam nerdeyse çöplükten, hatta
mezardan da yönetmeye talip!
Seçimden önce halkı AKP iktidarıyla ürkütmeye yeltenmişti:
“AK parti birinci parti olursa, HADEP de barajı aşarsa
Türkiye çok ciddi rejim sorunlarıyla, hatta rejimin ötesinde
sorunlarla karşılaşabilir…”
HADEP barajı aşamadı ama, AKP pekala birinci
parti oldu, bununla da kalmadı, tek başına
iktidar oldu.
Peki ne oldu?. Türkiye hangi “çok ciddi” rejim sorunlarıyla
karşılaştı?
Olan şu ki, kendilerinin eseri şu ünlü çifte krizlerden
bu yana ilk defa borsa sakinleşti, bununla da kalmadı,
görülmemiş bir tırmanışa geçti. Dolar
ve faizler düştü. Üstelik Bay Derviş’in sihirli
eli de olmadan…
Başka?. Henüz AKP’nin neler yapıp yapmacağı
belli olmadan siyaset sahnesine de bir parça güven geldi.
Halk memnun. Bu, AKP’ye yüzde 35 oy verip, CHP’nin dışında
diğerlerini ipin altına itişinden bellidir..
Ordu ise tanklarını alıp yollara düşmedi,
Bay Ecevit’in tüm korku masallarına, kışkırtmalarına
rağmen..
Dışarda da ne Avrupa birliği tedirgin, ne
Amerika. Aksine batının önde gelen medyası
ve politik sözcüleri, ılımlı İslam’ın
başa gelmesi, Türkiye’de demokrasi ile İslamın
uyumunu sağlamak bakımından tarihsel bir fırsat
olabilir, bu da tüm İslam alemi için iyi bir örnek olur,
diyorlar..
Öyle değil mi?
Yeter ki “ılımlı islam”, iktidar hatırına,
bazıları gibi, faşizmden aslında bir farkı
olmayan bu maskara rejimi demokrasi diye niteleyip bekçiliğine
soyunmasın, gerçek bir demokrasi yönünde ciddi adımlar
atabilsin..
Zaten, böyle yapmayıp bekçiliğe soyunursa, “Susurluk
Çetesi”ne dönüşmüş, kokuşmuş, Bay Ecevit’le
birlikte sıfırı tüketmiş bu “muhterem
rejimin” ondan korkması için bir neden kalmaz..
Öte yandan, Ecevit’in dile getirdiği “rejim sorunlarını”
anladık da, “rejimin ötesinde sorunlar” neyin nesi acaba?
Kıyamet günü filan mı?.
Bu da herhalde Bay Ecevit ile sevgili ortaklarının
baraj altında kalması olsa gerek.
İşte bu gerçekleşti ve Bay Ecevit için bunun
kıyamet günü anlamına geldiğine kuşku
yok!
Ne var ki insanlar da rahatlamak için bugünü bekliyorlarmış..
Arap atı gibi..
Anketlerde düşük görünen politikacılar seçim boyunca
seçmenlere “anketlere inanmayın!” deyip durdular. Bunlardan
biri Ecevit, biri İsmail Cem, biri de Mesut Yılmaz’dı.
Sonra ne oldu? Anketlerin dediği tabi.
Anketlerde yüzde 3-4’lerde görünen Ecevit, bir de üstüne
üstlük, “biz arap atı gibiyiz, sonradan açılırız!”
diyordu.
Arap atı iyi açıldı, seçimlerde yüzde bir
oy aldı!.
Aslında Ecevit’in tüm siyasi hayatı da böyledir,
düşler üstüne kurulu.. O hiçbir zaman gerçekçi olamadı.
Kürt sorununda olduğu gibi, “bir Kürt sorunu yoktur!”
diyerek –kendisi inandı mı inanmadı mı
bilemem ama- kitleleri bu saçmalığa inandırmaya
çalıştı.
Düşler güzel de, kişinin salt kendisini ilgilendirse
belki fazla zarar vermez, hatta mutlu olmasına bile yarıyabilir.
Ama düş üzerine bir ülke yönetilemez.
Nitekim, gerçeğe sırtını dönen Ecevit
ve benzerleri bu ülkeyi işte böyle batırdılar..
“Dinin alet edilmesi..”
Bu memlekette en çok duyduğumuz laflardan biri “dinin
siyasete alet edilmesi” sözüdür. Özellikle laik geçinen Kemalistler
sık sık dini siyasete alet edenlerden yakınırlar,
“mürteci” ve “gericileri” suçlarlar.
Peki bu ülkede dinin siyasete alet edildiği haller olmamış
mıdır? Olmuştur, hem de çok olmuştur.
1960’lı yıllardan bu güne olup bitenleri, solculara
karşı camilerde kılınan toplu namazları,
bir dizi kentte Alevilere karşı düzenlenen saldırıları,
Maraş ve Çorum olaylarını, son olarak Sıvas
Madımak oteli katliamını unuttuk mu?
Peki bunu yapanlar görünürde bazı çember sakallılar,
aldatılmışlar, beyni yıkanmışlar
olsa bile, perde gerisinde asıl tezgahlıyanlar kimdi?
Malatya Belediya Başkanı Kürt Hamido’ya bombalı
mektubu gönderen kimdi? Bir Alevi mi, solcu mu, yoksa, solun
ve Kürt halkının cephesini bölmek için Sünni ve
Aleviyi çatıştırmayı akıllıca
bir yöntem sayan Kemalist devletin güdümündeki şu ünlü
cinayet ve komplo örgütü Kontrgerilla mı?
Uğur Mumcu’yu katledenlerin arkasında kim vardı?
İran mı, Hizbullah mı, yoksa aynı kontrgerilla
mı? Kontrgerilla olduğu, bir zamanların Emniyet
Genel Müdürü ve daha sonra İçişleri Bakanı
Mehmet Ağar’ın, Mumcu’nun eşine söylediği
şu sözlerden bellidir:
“Devlet bu işin açığa çıkmasını
istemez, bir tuğla çekilse hepimiz altında kalırız!”
Evet, Mumcu’yu vuran tetikçilerin de, Hizbullah’ın da,
hatta, kendilerini devrimci sanan ya da öyle gösteren bazı
pek ünlü terör örgütlerinin de arkasında, dilediği
yönde kamuoyu yaratmaya çalışan kontrgerilla, yani
komplocu devletin kendisi vardı.
1960’lı yıllardaki dindar kılıklı
“İlim Yayma Cemiyetleri”ni bu devlet kurdurmuştu.
Tüm bunlar, tam da, dinin siyasete, hatta cinayete alet
edilmesi değil midir?..
Bu memlekette Kemalist devlet kadar dini siyasete alet eden
kimse yoktur! Eğer Kalkavanlar, Müslüm Gürbüzler, falan
filanlar ortaya çıkmışsa, nedeni yine onları
sola ve demokrasi güçlerine karşı bir panzehir gibi
düşünen, kendi eliyle besleyip kışkırtan
aynı devlettir.
Kuşkusuz buna başka örnekler de verebiliriz:
Bir ara Orgeneral Yaşar Büyükanıt ne demişti:
“Türk ordusu AB’ye karşıdır diyenleri allah
çarpar!”
Bu dinin militarizme alet edilmesidir.
Ekonomik krizin en zorlu günlerinde, Dünya Bankası,
IMF ve onların harikulade çocuğu Derviş’in
yanısıra, Diyanet İşleri Başkanlığı
da imdada yetişmiş ve ticari işlemlerde TL
kullanılması için cuma hutbeleri okutulmuştu.
Bu dinin ekonomiye alet edilmesidir.
15 yıl süren kirli savaş döneminde de sık
sık uçaklarla Kürt köy ve kasabalarına, direnişi
mahkum eden, devlete baş eğmeyi öğütleyen müftü
fetvaları, ayetli bildiriler atılmıştı.
Bu dinin savaşa, hem de kirli savaşa alet edilmesidir.
Peki okullarda yıllardır okutulan zorunlu din dersleri
acaba neyin nesidir?
Bu, eğitimin dine alet edilmesi mi, yoksa dinin tek
tip adam yaratma siyasetine alet edilmesi midir?.
Bütün bunların laik ve demokratik olmakla bir alakası
var mı?
Sizi gidi sahtekarlar sizi!..
|