ABD’nin Irak Savaşı,
Kürtler, Türkler…
Cemil BARAN
Irak sorunu son dönemde yeniden ısınmaya başladı.
Bush yönetiminin Irak’taki rejimi değiştirmeye ve
gönlüne uygun, denetleyebileceği bir yönetimi işbaşına
getirmeye kararlı olduğu biliniyordu. Öyle bir yönetim
ki ABD’nin çıkarlarına ve aynı zamanda İsrail’e
zarar vermesin.. İşin içinde Ortadoğu petrolünü
uzun vadeli güvenceye alacak düzenleme de var elbet.
11 Eylül olaylarının ardından Irak’a müdahale,
Afganistan operasyonunu izleyecek gibiydi. Ama bilinen nedenlerle
(İsrail-Filistin gerginliğindeki görülmemiş
tırmanma, Irak’a karşı bir koalisyon oluşturmanın
güçlükleri vb.) gecikti. Öyle anlaşılıyor ki
ABD en yakın zamanda, belki bu sonbahar, belki de önümüzdeki
kış harekete geçecek. Saldırı hazırlığı,
gizlemeye gerek görmeksizin, adeta davul-zurna eşliğinde
yürütülüyor.
ABD yönetiminin saldırı için çeşitli planlar
üzerinde çalıştığı görülüyor. Bunlar
arasında Saddam yönetimini bir askeri darbeyle veya ayaklanmayla
içerden çökertme var. Ama bu zor görünüyor. İkincisi
ise ABD güçlerinin geniş çaplı bir operasyonu. Bunun
için Irak içinden ve çevre ülkelerden desteğe, kullanılacak
üslere ihtiyaç var.
Bu amaçla Irak muhalefeti örgütleniyor. Bir askeri harekat
durumunda özellikle Güney Kürdistan’daki Kürtlerden, KDP ve
YNK’nın askeri güçlerinden ve Güney Irak’taki Şiilerden
yararlanma hesapları ve buna yönelik çabalar var. Saddam’ın
askeri güçlerini dağıtmak için göçmen durumuna düşmüş
Irak’lı subaylara da belli bir rol veriliyor.
Kuveyt, Bahreyn gibi Körfez ülkelerinden, Ürdün ve Türkiye’den,
hava ve kara birliklerinin hareketi için üs olarak yararlanmak
sözkonusu. Ayrıca Türkiye’nin kara birliklerine duyulan
ihtiyaçtan söz ediliyor.
Son günlerde, Savunma Bakanı Yardımcısı
Paul Walfowitz, Dışişleri Bakanı Yardımcısı
Marc Grossman, NATO Kuvvetleri ve ABD Hava Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral Joseph Ralston dahil, ABD yönetiminden ve yönetime
yakın birçok önde gelen ve etkili kişi Türkiye’ye
akın ettiler. Görünen o ki Amerika, Irak hareketiyle
ilgili olarak Türkiye’ye belli bir rol vermek istiyor ve bu
rolü önemsiyor. Acaba bu rol nedir? Türkiye’deki üslerden
yararlanmanın yanısıra, Türk askerini Irak’a
yönelik bir operasyonda kullanmak mı? Türkiye’de çok
dile getirildiği gibi, bu olmadan bir ABD askeri operasyonu
başarıya ulaşamaz mı?
ABD’nin, böylesi bir operasyon için Türkiye’nin kara birliklerine
gerçekten ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Belki,
Amerikan askerinin canı tatlı ve de kıymetli
olduğu için, cepheye en önde sürülecek başka kara
eskerleri düşünülüyor olabilir.. Afganistan’da da böyle
olmuştu. Irak’ta bunun için ilk akla gelen Kürtler ve
Türkler tabi… Üstelik, IMF ve Dünya Bankası son bir yıl
içinde Türk ekonomisine onmilyarlarca doları boşuna
boca etmediler. Bunun bir karşılığı
olmalı.. Ünlü uluslararası spekülatör Soros bu durumu
veciz bir şekilde belirtmişti: “Türklerin tek ihraç
ürünü ordularıdır!” Yani, ucuz ve dayanıklı
olmakla ün salmış Nepalli askerler, “Gurkalar” gibi..
Son olarak bir Amerikalı gazeteci de açık yazmıştı:
“IMF Türkleri bizim için satın aldı..”
Türk basınında çokça dile getirildiğinin aksine,
ABD’nin böyle bir operasyon için, Gurka türünden de olsa,
Türk kara askerine çok ihtiyacı olduğunu sanmıyorum.
Eğer Amerika yoğun bir hava bombardımanının
ardından kara birliklerini harekete geçirirse, Sadam’ın
fazla direnme şansı yok. 1991’deki Körfez Savaşı
sırasında bu görüldü. Belki de birlikleri moralsiz
düşüp Saddam’ı kendileri alaşağı
edecek, teslim olacak veya dağılacaklardır..
Zaten, ABD’nin tavrı açık: Türkiye destek verse
de vermese de bu operasyonu yapacak. Bir başka deyişle,
ABD, Irak’ta dilediğini yapmak için Türkiye’nin desteğini
şart görmüyor.
Ama Türk askerine ihtiyaç başka hesap ve nedenlerle
duyulabilir. Örneğin Türkiye’yi Arap dünyasıyla,
İran’la, yani İslam ülkeleriyle burun buruna getirmek
için.. Afganistan’a bile Türk askeri aktarıldıysa
ve komuta Türklere verildiyse, acaba bu, Türk tarafının
pek övündüğü gibi, “Türk askerinin eğitim ve deneyim
üstünlüğü” yüzünden midir, yoksa Müslüman’ın karşısına
yine bir Müslüman dikme tilkiliğinin ürünüdü müdür?.
Yani geleceğe, kolay kolay ortadan kalkmayacak bir kanlı
ihtilaf, kin ve öfke bırakmak için.. Özellikle Şaron
yönetimi bunu isteyemez mi? Ve Bush’un politikasıyla
Şaron’unkini birbirinden ayırmak mümkün mü?.
Dün İran’la Irak’ı sekiz yıllık bir savaşta
karşı karşıya getiren kurnaz tilkiler,
Kissingerler, acaba şimdi neler planlıyorlar?.
Öte yandan, Türk yönetimi de bu konuda uyanık görünüyor.
Yaş tahtaya ayak basmaya, tuzağın ucundaki
peynire uzanmaya pek niyetli değil gibi.. Uyanık
olmaya uyanık da, acaba kendisinden isteneni yapıp
yapmamakta ne kadar özgür? Ekonominin canı burnunda.
IMF’den maazallah olumsuz bir seda gelse allak bullak olur.
Dış politikada hemen her temel sorunda ABD’nin desteğine
ihtiyaç var. Dünya durumu, geçmişte olduğu gibi
“başka bir dünya kurulur, Türkiye’de orada yerini alır”
demek için de hiç uygun değil. O başka dünyalar
bile şimdi ABD yörüngesinde..
Savaş başladıktan sonra Türkiye ne yapar,
ABD planlarına ne ölçüde angaje olur, şimdiden bilemeyiz.
Sivil olsun, asker olsun, Türk yöneticilerin dediğine
bakılırsa, Türk askeri Saddam’la savaşa girmeyecek;
ama gerektiğinde Irak’a girecek. O gerek de, “Kuzey Irak’ta”,
yani Kürdistan’da bir “Kürt oluşumunu” engellemek…
Asker-Sivil Türk yöneticiler çoktandır bunu açık
açık söylüyorlar. Önce, bağımsız bir Kürt
devleti ilanı halinde bunu savaş nedeni sayarız,
Irak’a gireriz, dediler. Ama böyle bir durum yok. ABD, belki
onlarca kez, bağımsız bir Kürt devleti kurulmasına
izin vermeyeceğiz dedi. Öte yandan, böyle bir devleti
kursa kursa ordaki Kürtler, KDP ve YNK kurar; ama onlar da
böyle bir niyetleri olmadığını yemin billah
söylüyorlar; istediğimiz federal ve demokratik bir Irak,
diyorlar. Bu ise Iraklıların iç işi. Onlar,
Kürtler ve Araplar aralarında anlaşırlarsa
diledikleri bir yapıyı oluşturabilirler ve
buna kimse karışamaz.
Nitekim, Irak muhalefeti, kısa süre önce Londra’da toplandı
ve bu konuda uzlaştı. Saddam sonrası demokratik
ve federal bir ırak oluşturacaklarını
açıkladı.
Ama Türkiye’deki sömürgeci militarist rejimin korktuğu
da işte bu. Şimdi açık açık, federasyona
da razı olmayız, diyorlar. Bu baylara göre ha bağımsız
devlet, ha federasyon, ha otonomi; Kürtler hiçbir hakka sahip
olmamalı, onların hiçbir oluşumu olmamalı!..
“Kürt” denince baylarımızın kanı tepesine
sıçrıyor, çılgına dönüyorlar, havale geçiriyorlar..
Vay canına, bu bayların Kürt düşmanlığı
anlaşılır, anlatılır gibi değil!..
Dünyada her tür devlet olabilir. Boşnak, Pomak, Türkmen,
Kıbrısi, Moldavi, Özbeki, Sincani, Uyguri, falan
filan… Ama Kürt devleti olamaz! 40 milyon Kürdün bir federasyonu,
bir otonomisi bile olamaz! Dünyanın öbür ucunda, Çin-i
Maçin’de de olsa Kürtler özgür olmamalı!.. Kürtlerin
hiçbir hakkı hukuku olmamalı!.. Bu dünyada Kürtçe
diye bir dil, Kürt diye bir ad, Kürtçe şarkılar
bile olmamalı!..
Bu ne iştir ey dünya ahalisi, siz bu işten bir
şey anladınız mı?!. Bu heriflerdeki Kürt
düşmanlığı, Kürt nefreti, Kürt fobisi
nasıl bir şeydir? Psikolojik midir, patolojik midir,
yoksa biyolojik midir, yani genlere mi işlemiştir?..
Bu iş akla mantığa uygun mudur?..
Öte yandan, sınırın öbür yanında, yani
Güney Kürdistan’da bir “Kürt oluşumu” zaten var. Üstelik
de Birleşmiş Milletler’in himayesinde, Çekiç Güç’ün
korumasında.. Bu bizzat Irak’ın o dönemdeki meşru
yönetimi olan Bağdat hükümetiyle (ki o zaman da Saddam
yönetimdeydi) 1970 yılında yapılmış
bir anlaşmanın ürünü. Bu anlaşmaya göre Bağdat
hükümeti Kürdistan’a otonomi tanıdı. Otonom Kürdistan’ın
başkenti ise Hewlêr, yani Erbil kenti olarak belirlendi.
Oraya Parlamento ve Hükümet binası bizzat Irak devleti
tarafından yapıldı. Kürt ulusal yönetiminin
şimdi kullanılan hükümet ve parlamento binaları
da onlardır.
Türk devleti buna ne diyebilir? Yani şimdi Türk ordusu
Irak’a girip bu statüyü de mi ortadan kaldıracak?
Baylarımızın buna gücü yeter mi, bilemem..
Belki, Amerika izin verirse, ordularıyla Güney Kürdistan’a
girerler. Ama orada ne yapacaklar? Güneyi işgal edip,
Kıbrıs’ın kuzeyi gibi orada kalacaklar mı?
Irak’ın komşuları, ve dünya buna evet diyecek
mi? Bizzat Güney Kürdistan halkımız, şu anda
orada özgür bir yaşam kurmuş olan beş milyon
Kürt buna evet diyecek mi? Baylarımız ordaki Kürtlerin
de mi okullarını, televizyonlarını, gazetelerini
kapayacaklar? Onların da mı adlarını yasaklıyacaklar?..
Ya Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olurlarsa?.
Ya yangın büyüyüp bacayı sarar da korktukları
asıl o zaman başlarına gelirse?. Bizce hiç
de fena olmaz!
Bir de Türk yönetiminin sivil-asker kesimlerinde, Türk basınında
da sık sık dile getirilen bir Türkmen olayı
var. Bir kere Türkmenlerin sayısı akıl almaz
biçimde abartılıyor. Türk yönetiminde bazı
kesimler Türkmen kartını salt Kürtleri engellemek,
onların daha iyi bir statü elde etmelerini önlemek için
kullanıyor. Ama başka plan ve hesaplar için bu kartı
kullanabileceklerini düşünenler de var. Türkmen sorununu
da Kıbrıs Türkleri gibi kullanmak, onlara bir stütü
yaratmak, bu yoldan Irak’ın içişlerine burun sokmak…
Hatta, Kerkük ve Musul’a, petrol bölgesine el koymak; tümüyle
el koymak mümkün olmasa bile, petrole ortak olmak.. Hayaller
çeşitli ve hoş…
Ne var ki petrol büyük lokmadır ve kimseye yedirmezler.
En başta Amerika’nın petrol için savaştığını
unutmayalım. Ama eğer Türkiye’yi bu işe bulaştırıp
Araplarla sonu gelmez bir hırgüre sokmak amaçlanmışsa,
bunu da yabana atmamalı. Bakarsın Kerkük petrol
gelirinin yüzde bir-ikisini baylarımıza yem olarak
sunarlar..
Ne var ki bu bir macera olur. Enver ve Talat paşaların
Kafkasya ve Orta Asya’ya yönelik macerasından belki daha
da beter…
Türk yönetiminde daha gerçekçi düşünenler de var. Bunların
hesabı da şu: Nasıl olsa Amerika Irak’ı
vuracak, biz bunu önleyemeyiz. Askerimizi cepheye sürmeyelim;
ama sağlıyacağımız üs kolaylıkları
vs karşılığı Amerika’yla pazarlık
yapıp birşeyler koparalım. 4 milyarlık
FMS kredileri (askeri borçlar) silinsin. Savaş nedeniyle
uğrayacağımız zararlar telafi edilsin…
Kıbrıs pazarlığında bize destek verilsin.
AB adaylığında ABD bizden yana ağırlık
koysun, bir dayılık yapsın, demokratikleşmeden,
Kopenhag Kriterleri’ni filan yerine getirmeden bizi oraya
alsınlar!..
Buna benzer, ne koparırsak kârdır misali, tam bir
bit pazarı esnafı pazarlığı…
ABD bu işe ne der bilemeyiz. Saddam’a karşı
savaşmayacaklarsa ABD neden bu kadar elini cebe atsın?
O da onun bileceği iş! Ama şu “Körfez Savaşı’nda
uğradığımız zararlar” iddiası
tam bir abartma. Zaten, ambargoya rağmen Irak’la sınır
ticaretlerini Habur kapısından sürdürdüler. Bunu
herkes biliyor.
Bugün de eğer Habur kapısı kapanmışsa,
kapatanlar kendileridir. Salt Kürtler yararlanmasın diye
bunu yaptılar. Irak’la ticaretlerini şimdi Suriye
üzerinden yapıyorlar.
Yine Körfez Savaşı’nın yol açtığı
zararlara ilişkin olarak ileri sürdükleri bir sav daha
var. Savaş sırasında sınıra yığılan
yüzbinlerce Kürt göçmen için Türkiye sözde büyük masrafa girmiş!
Yalan, hem de kuyruklu bir yalan! Kış günü dağlarda,
yollarda, sınır boylarında perişan olan,
telef olan bu insanlar için Türkiye tek kuruş yardım
etmedi. Üstelik onlara dünyanın dörtbir yanından
gelen yardımlara el koydu, bunun pek azını
onlara iletti, bu sayede döviz sağladı. Daha sonra
da, Güney Kürdistan’a petrol karşılığı
yiyecek işinin müteahhitliğini yaptı; çarık
çürük malları, bayat, küflü, kurtlu yağları,
tahılları oraya pahalı fiyatlarla sürdü ve
Kürtleri sömürdü, bu yoldan da küçümsenmeyecek bir döviz geliri
sağladı.
Kısacası, Türkiye Güney Kürtlerinin sırtından
iyi kâr yaptı.
Şimdi de, savaş çıkarsa Güneyli Kürtler yeniden
Türkiye’ye akın eder, demiyorlar mı, illet oluyorum.
Bu sözler ancak ahmakları aldatmaya yarar. Gerçi o ahmaklar
bu ülkede mebzul miktarda var; bu rejimin en büyük, en geniş
ürünü onlar.. Ama işin iç yüzünü bilen hiç kimse bu bayat
laflara aldırmaz. Amerikalı ve Avrupalı gazeteciler
de o günlerde orada idiler..
Baylar, siz Kürtlere saldırmayın, gölge yapmayın
başka ihsan istemez. Saddam’ın ise, merak etmeyin
–veya boş yere umut etmeyin- Kürtleri yeniden sınırlara
sürecek dişleri kalmadı..
|