Çürük Sakız Çiğnemek
Mesud Tek
“Bitlis’in düşman işgalinden kurtuluşunun”
ve de yeni bir işgalcinin egemenliği altına
girişinin yıldönümü etkinliklerine katılan
Başbakan Erdoğan, “terörün kaynağı işsizliktir”
diye buyurmuş ve işadamlarını bölgeye
yatırım yapmaya çağırmış.
Söylem, söylenen mekan, önerilen çözüm yolları yabancı
değil. Onlarca, yüzlerce kez duyduk. Biz duymaktan usandık,
gına getirdik. Ama söyleyenler bıkmadılar,
usanmadılar. Onların bu tavrı tutarlı
olmalarından değil. Gerçekleri gizleme arzusundan,
söyleyecek başka şeyleri olmadığından..
Devletin söyleminde “bölücü terör”ün, “terörist”in ne anlama
geldiği biliniyor. Kürdistan’dan, Kürtlerden ve ulusal
haklarından bahsetmek, resmi söylemin nezdinde “terör”dür,
hem de bölücüsü... Ulusal hak ve özgürlükten bahsedenler,
Kürtlerin ulusal hakları için mücade edenler ise “bölücü,
ırkçı terörist”...
Dini bütün, “yaradılanı yaradandan ötürü seven”
Başbakan’ın “terörist”ten muradı, öldürdüğü
gerillanın kafasını kesip poz veren Özel Tim
elemanı, “teröristlerin yükünü taşımakla” suçlanan
katırları öldüren asker, “bölücü”lerin saklandığı
ormanları, bağ ve bahçeleri yakanlar, “sivrisineğe
karşı en etkili mücadele bataklığı
kurutmak”tir deyip köyleri, mezraları yıkıp
buralarda yaşayanları göç etmeye mecbur bırakanlar,
yani TC devleti, politikası, elemanı değil.
Başbakan bazı diğer konularda, örneğin
turban, YÖK, İmam Hatip Liseleri, vb. alanlarda farklı
düşünse de, farklı söylemleri dile getirse de, “terör”
konusunda farklı düşünmüyor. Düşünüyor olsaydı
şayet, sorunu doğru tesbit eder ve buna uygun davranırdı.
Başbakan’ın “teröristin müslümanı, hiristiyanı
olmaz, terörist teröristir” demesine bakmayın siz. Erdoğan’ın
nezdinde teröristin islamcısı olmaz, ama bölücüsü
olur. Kafa, kol kesmeler, köylerin, mezra, bağ ve bahçelerin
ateşe verilmesi ise, bilinçli bir politikanın değil;
teröre karşı mücadele eden bazı görevlilerin
aşırı davranışları sonucudur!..
Erdoğan da kendisinden öncekilerin çığnediği,
çiğneye çiğneye çürüttükleri sakızı çiğniyor.
Tekmil Türk hükümetleri, arasıra “Doğu sorunu”
dedikleri, Mehmet Bayrak’ın deyimiyle, “açık belgelerde
reddedip, gizli belgelerde itiraf ettikleri” Kürt meselesini,
geri kalmışlık” sorunu olarak gördüler. “Bilimsel”
yaklaşmak” iddiasında olan isteyen ve aralarında
bazı “solcuların” da bulunduğu bir kesim ise,
sorunu “kapitalizmin eşitsiz gelişmesi”ne bağlıyor.
Teşhis böyle konulunca, tedavi için önerilen yol ve yöntemler
de buna uygun oluyor: Ecevit’in gerçekleştirmeye ömrü
yetmediği ve gerçekleştirilmesini varislerinden
istediği “köy-kent projesi”, Özal’ın dört elle sarıldığı
“sınır ticareti”, “serbest bölge projesi”, feodal
ve aşiretçi yapıyı kırmak amacıyla
toprak reformunun yapılması, bölgeye yatırım
yapması için yerli ve yabancı sermayenin özendirilmesi,
vb..
Geri kalmışlık (ya da bıraktırılmışlık)
nisbi bir kavramdır ve Kuzey Kürdistan’ın geri kaldığı,
Kürdistan’da, ağalık, aşiret gibi çağdışı
kurumların varlıklarını sürdürdükleri,
işsizliğin, yıksulluğun dizboyu olduğu,
hırsızlık, fuhuş ve benzerlerinin toplumsal
çürümeye yolaçtıkları elbette doğru. Ama bunların
hiçbiri, tek başına Erdoğan ve öncellerinin
iddia ettikleri gibi “terör”ün nedeni değil. Bunların
hepsi, egemenlerin yakındıkları “terör” de
dahil, birer sonuç. Sömürgeci politikanın, ta Osmanlıdan
beri Kürdistan’ın doğal ve insanı kaynaklarını
sömürme, talan etme, Kürt varlığını, dilini,
tarihini inkar ve asimile politikasının sonuçları.
Eğer bugün zengin doğal kaynaklara sahip ülkemizde,
insanlarımızın önemli bir bölümü yoksulluk
sınırının çok altındaki bir yaşam
standartına sahiplerse, hayvancılığıyla,
tarımsal ürünleriyle Ortadoğuyu tek başına
besleyecek düzeyde olan topraklarda insanlar nana muhtaçlarsa,
bunun nedeni sömürgeci politikalardır. Halkımızın
refahı için harcanması gereken doğal zenginliklerimizin,
petrol ve madenlerimizin yağmalanması, bölge dışında
kaçırılmasıdır. Erdoğan’ın bugün
“terörü” ortadan kaldırmak için bölgeye davet ettiği
sermayenin, birikip bölgede kullanılmasını
engelleyip, binbir yolla Batıya akmasını sağlayan
politikalardır.
Cumhuriyetin ilanından bu yana geçen 80 yılda kurulan
birçok hükümetin proğramında yer almasına karşın,
toprak reformunun bir türlü gerçekleştirilmemesi, ağalık,
aşiret, şeyhlik gibi kurumların ortadan kaldırılması
bir yana, güçlendirilmesi, devlet olanaklarının
bu kesimlerin hizmetine sunulması sömürgeci politikanın
gereğidir.
Altına imza attığı uluslararası
anlaşmalarla sağlanan hakları Kürtlere tanımamayı,
bu hakları talep edenleri teröristlikle, bölücülük yapmakla
suçlayıp hapse atmayı, faili devlet cinayetleriyle
ortadan kaldırmayı da aynı politika emrediyor.
“Terör”ün başlıca nedeni, Süleyman Demirel-Erdal
İnönü koalisyonu döneminde olduğu gibi, “Kürt realitesini
tanıma” zorunda kalındığında, “Fırat’ın
doğusunda, bir koyunun kaybolmasından duyulan sorumluluğu”,
çobanları kurşunlamayı, koyunlarla birlikte
otlakları da ateşe vermeyi artırarak yerine
getirmedir.
Erdoğan’ın da öncellerinin çiğnediği
sakızı çiğnemesi, belki sömürgeci rejimin ömrünü
uzatabilir, ama sorunları çözemez.
Terörü, yoksulluğu, işsizliği ortadan kaldırmak,
toplumsal çürümeyi önlemek için yapılması gereken
ilk iş, sömürgeci yapıyı kırmaktır.
Sömürgeci sistemi parçalayıp ülkemizi özgürleştirmek
ise, sadece ve sadece, hayatın her alanında örgütlenmeyle,
birlikte mücadeleyle olur.
|