PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Çürük Sakız Çiğnemek

Mesud Tek

 “Bitlis’in düşman işgalinden kurtuluşunun” ve de yeni bir işgalcinin egemenliği altına girişinin yıldönümü etkinliklerine katılan Başbakan Erdoğan, “terörün kaynağı işsizliktir” diye buyurmuş ve işadamlarını bölgeye yatırım yapmaya çağırmış.

Söylem, söylenen mekan, önerilen çözüm yolları yabancı değil. Onlarca, yüzlerce kez duyduk. Biz duymaktan usandık, gına getirdik. Ama söyleyenler bıkmadılar, usanmadılar. Onların bu tavrı tutarlı olmalarından değil. Gerçekleri gizleme arzusundan, söyleyecek başka şeyleri olmadığından..

Devletin söyleminde “bölücü terör”ün, “terörist”in ne anlama geldiği biliniyor. Kürdistan’dan, Kürtlerden ve ulusal haklarından bahsetmek, resmi söylemin nezdinde  “terör”dür, hem de bölücüsü... Ulusal hak ve özgürlükten bahsedenler, Kürtlerin ulusal hakları için mücade edenler ise “bölücü, ırkçı terörist”...

Dini bütün, “yaradılanı yaradandan ötürü seven” Başbakan’ın “terörist”ten muradı, öldürdüğü gerillanın kafasını kesip poz veren Özel Tim elemanı, “teröristlerin yükünü taşımakla” suçlanan katırları öldüren asker, “bölücü”lerin saklandığı ormanları, bağ ve bahçeleri yakanlar, “sivrisineğe karşı en etkili mücadele bataklığı kurutmak”tir deyip köyleri, mezraları yıkıp buralarda yaşayanları göç etmeye mecbur bırakanlar, yani TC devleti, politikası, elemanı değil. Başbakan bazı diğer konularda, örneğin turban, YÖK, İmam Hatip Liseleri, vb. alanlarda farklı düşünse de, farklı söylemleri dile getirse de,  “terör” konusunda farklı düşünmüyor. Düşünüyor olsaydı şayet, sorunu  doğru tesbit eder ve buna uygun davranırdı.

Başbakan’ın “teröristin müslümanı, hiristiyanı olmaz, terörist teröristir” demesine bakmayın siz. Erdoğan’ın nezdinde teröristin islamcısı olmaz, ama bölücüsü olur. Kafa, kol kesmeler, köylerin, mezra, bağ ve bahçelerin ateşe verilmesi ise, bilinçli bir politikanın değil; teröre karşı mücadele eden bazı görevlilerin aşırı davranışları sonucudur!..

Erdoğan da kendisinden öncekilerin çığnediği, çiğneye çiğneye çürüttükleri sakızı çiğniyor.

Tekmil Türk hükümetleri, arasıra “Doğu sorunu” dedikleri, Mehmet Bayrak’ın deyimiyle, “açık belgelerde reddedip, gizli belgelerde itiraf ettikleri” Kürt meselesini, geri kalmışlık” sorunu olarak gördüler. “Bilimsel” yaklaşmak” iddiasında olan  isteyen ve aralarında bazı “solcuların” da bulunduğu bir kesim ise, sorunu “kapitalizmin eşitsiz gelişmesi”ne bağlıyor. Teşhis böyle konulunca, tedavi için önerilen yol ve yöntemler de buna uygun oluyor: Ecevit’in gerçekleştirmeye ömrü yetmediği ve gerçekleştirilmesini varislerinden istediği “köy-kent projesi”, Özal’ın dört elle sarıldığı “sınır ticareti”, “serbest bölge projesi”,  feodal ve aşiretçi yapıyı kırmak amacıyla toprak reformunun yapılması, bölgeye yatırım yapması için yerli ve yabancı sermayenin özendirilmesi, vb..

Geri kalmışlık (ya da bıraktırılmışlık) nisbi bir kavramdır ve Kuzey Kürdistan’ın geri kaldığı, Kürdistan’da, ağalık, aşiret gibi çağdışı kurumların varlıklarını sürdürdükleri, işsizliğin, yıksulluğun dizboyu olduğu, hırsızlık, fuhuş ve benzerlerinin toplumsal çürümeye yolaçtıkları elbette doğru. Ama bunların hiçbiri, tek başına Erdoğan ve öncellerinin iddia ettikleri gibi “terör”ün nedeni değil.  Bunların hepsi, egemenlerin yakındıkları “terör” de dahil, birer sonuç. Sömürgeci politikanın, ta Osmanlıdan beri Kürdistan’ın doğal ve insanı kaynaklarını sömürme, talan etme, Kürt varlığını, dilini, tarihini inkar ve asimile politikasının sonuçları.

Eğer bugün zengin doğal kaynaklara sahip ülkemizde, insanlarımızın önemli bir bölümü yoksulluk sınırının çok altındaki bir yaşam standartına sahiplerse, hayvancılığıyla, tarımsal ürünleriyle Ortadoğuyu tek başına besleyecek düzeyde olan topraklarda insanlar nana muhtaçlarsa, bunun nedeni sömürgeci politikalardır. Halkımızın refahı için harcanması gereken doğal zenginliklerimizin, petrol ve madenlerimizin yağmalanması, bölge dışında kaçırılmasıdır. Erdoğan’ın bugün “terörü” ortadan kaldırmak için bölgeye davet ettiği sermayenin, birikip bölgede kullanılmasını engelleyip, binbir yolla Batıya akmasını sağlayan politikalardır.

Cumhuriyetin ilanından bu yana geçen 80 yılda kurulan birçok hükümetin proğramında yer almasına karşın, toprak reformunun bir türlü gerçekleştirilmemesi, ağalık, aşiret, şeyhlik gibi kurumların ortadan kaldırılması bir yana, güçlendirilmesi, devlet olanaklarının bu kesimlerin hizmetine sunulması sömürgeci politikanın gereğidir.

Altına imza attığı uluslararası anlaşmalarla sağlanan hakları Kürtlere tanımamayı, bu hakları talep edenleri teröristlikle, bölücülük yapmakla suçlayıp hapse atmayı, faili devlet cinayetleriyle ortadan kaldırmayı da aynı politika emrediyor.

“Terör”ün başlıca nedeni, Süleyman Demirel-Erdal İnönü koalisyonu döneminde olduğu gibi, “Kürt realitesini tanıma” zorunda kalındığında, “Fırat’ın doğusunda,  bir koyunun kaybolmasından duyulan sorumluluğu”, çobanları kurşunlamayı, koyunlarla birlikte otlakları da ateşe vermeyi artırarak yerine getirmedir.

Erdoğan’ın da öncellerinin çiğnediği sakızı çiğnemesi, belki sömürgeci rejimin ömrünü uzatabilir, ama sorunları çözemez.

Terörü, yoksulluğu, işsizliği ortadan kaldırmak, toplumsal çürümeyi önlemek için yapılması gereken ilk iş, sömürgeci yapıyı kırmaktır.

Sömürgeci sistemi parçalayıp ülkemizi özgürleştirmek ise, sadece ve sadece, hayatın her alanında örgütlenmeyle, birlikte mücadeleyle olur.

 
 
PSK Bulten © 2004