Dağıtanlar
ve soyunanlar
Şu Demirel'in acaba dünyada bir
eşi benzeri, koltuğa bu kadar bağlısı
var mı? Artık ununu eledi, eleğini astı,
merdiveni seksene dayadı, şimdi azraili bekliyor
derken, adam bunca krizin, fırtınanın, batağın
ardından yeniden çıkagelip "iki ayda bu gemiyi
yüzdürürüm!" demesin mi!
”Tövbe tövbe!” diyeceği ve soracağı
gelir adamın: Peki bayım, sen yedi kere gidip sekiz
kere geldiğin kırk yıl boyunca ne yaptın?.
Ne yapacak, kırk yılda batırmış,
iki ayda yüzdürecek!
Oysa, sekseninden sonra insan iyice
dağıtır, üşütür, tozutur, kaçırır...
Dönüp de kırk yıllık dostu –ya da rakibi- Ecevit'e
baksa bunu anlardı..
Bu Demirel teneşir tahtasında
bile başını kaldırıp "görev
verilirse hayır demem!" diye dile gelirse hiç şaşmayın!
Ya Çiller? O da bugünlerde tekrar memleketi
kurtarmaya soyunmuş..
Soyunsun soyunsun, soymaktan iyidir!.
Harcırah
bitti!
Dış işlerinde harcırah
bittiği için nakli ve tayini çıkan diplomatlar görev
yerine gidip gelemez olmuşlar. 83 kişi bu nedenle
aylardır harcırah bakliyormuş ve bunun içinde
büyükelçiler bile varmış!
Adam filan ülkeye büyükelçi atanmış,
gidemiyor. Yahut oradan merkeze alınmış, gelemiyor!
Konya kaşık havası,
oyna yavrum oyna!..
Ne diyordu Demirel: "Türkiye böyyük
devlettir!"
Böyyük ama, elbet Demirel'in yönetiminde...
Kayıkçı
Kavgası
Koalisyon hükümetinde kayıkçı
kavgası başladı. Sesler çok akordsuz.
Biri "do" derken, öteki "abo!"
diyor..
Biri "mi" derken, öteki "hi
hii!" diyor.
Biri "fa" derken öteki "laa!"
diyor..
Vatandaş ise "lahavle"
çekiyor..
Peki nasıl hala kayık devrilmiyor?
Devrilmiyor, çünkü bu kayık devrilemez,
bu kayıkçılar kürek çekemez, bu yolcular ise kayığı
terk edemezler!.. İlahi bir mahkumiyet işte!
Onlar birbirine mecbur, vatandaş
onlara mecbur, hepsi birden kayığa mecbur!
Bu memleketin işleri tam bir bilmece,
bulmaca.
Kapısı kitli bir zindan,
ne anahtar var, ne şamdan!
Azdır
az!
Bir soru üzerine Ecevit açıkladı:
Türkiye'de fişli insan sayısı 11 milyona yakın.
Sabıkalı sayısı ise 6 milyondan fazla!
Çocukları içinden çıkarırsanız,
demek ki yaklaşık üç veya dört kişiden biri
fişli, beş veya altı kişiden biri sabıkalı!
Bir memlekette bu kadar çok fişli
ve sabıkalı olur mu, diyeceksiniz. Doğru, normal
bir memlekette bu olacak şey değil. Ama Türkiye
de normal bir ülke değil.
Bu kadar fişli ve sabıkalı
bu memlekette azdır bile!. Türkiye'yi yönetenlere göre
her aydın, her genç, her emekçi, her solcu, her Kürt,
her dindar kişi potansiyel bir suçludur. Her an vatana
ve millete ihanet edebilir, milli birlik ve beraberliği
bozabilir, milli duyguları zayıflatabilir, vatanı
parçalayabilir, devletin temel nizamlarını sarsabilir...
Bu memlekette "vatandaş"
tehlikelidir!
Öyle olunca da bu kadar fişli,
bu kadar sabıkalı azdır az!..
Tabi bunlar yalnızca ”kayıt
içi” fişliler, sabıkalılar. Bir de ”kayıt
dışı”sı var ki bundan fazla!
Gitmeden
Kurtardılar!
Hani Türkiye Afganistan'a 90 kadar
komando gönderecekti, "özel tim..."
Türk basını bir şamata
kopardı ki deme gitsin!
Efendim, üstlerine yok! Her biri bir
rambo, bir James Bond!
Terör konusunda pişmişler!
Kuzey İttifakı askerlerini eğitecekler! Sırasında
operasyonlara katılacaklar! Falan filan...
Ne var ki Türk hükümeti kararsızdı.
Papatya falı açar gibi "gitsin mi gitmesin mi?"
derken, seninkilerin gitmesine kalmadan Kuzey İttifakı,
ABD’nin hava desteği ve adeta bir yıldırım
harekatıyla, bir haftanın içinde Mezarı Şerif'i
de, Kabil'i de ele geçirdi, Kandahar kapısına dayandı.
Taliban ricat halinde...
Eh Türk askeri böyledir, gitmeden kurtardılar!
Ya bir de gitselerdi?!. Yalnız kurtarmaz, aynı zamanda
kuruturlardı!
Hikayeyi duymuşsunuzdur:
Deniz kıyısındaki tımarhanede
-hangi akılla oraya tımarhane yapmışlarsa!-
delinin biri suya düşmüş. Arkadaşı hemen
atlayıp onu kurtarmış. Bunun üzerine baştabip,
kurtarıcı hastayı çağırıp şöyle
demiş:
Aferin oğlum! Sen artık iyileştin.
Seni taburcu edeceğim."
Tam o sırada bir hastabakıcı
koşarak gelir. Nefes nefese:
"Doktor bey," der, "o
denize düşen hasta var ya, bir ağaca kendisini asmış!"
Onu az önce boğulmaktan kurtarmış
olan ve taburcu olmayı bekleyen hasta atılır:
"Hayır doktor bey, onu kurusun
diye ben asmıştım!.."
Evet, kurtarıcılar bazan
böyle yaparlar... Özellikle de ülkeyi "terörden kurtaranlar..."
Gidin Kürdistan'a bakın, göreceksiniz...
|