“Devlet
güvenliği katile emanet edildi”
Eskiden
beri biz böyle şeyler söyler ve yazardık, bu yüzden
hakkımızda DGM’lerde dava açılırdı.
Ama bu kez bu sözün sahibi biz değiliz, Devlet Güvenlik
Mahkemesinin kendisi.
Evet,
tarihin ne garip cilvesidir ki, İstanbul 6. Nolu DGM,
Susurluk Çetesi ile ilgili yargılamanın sonucunda
verdiği 188 sayfalık gerekçeli kararında aynen
böyle diyor:
“Türkiye cumhuriyeti Devleti’nin
ve Yüce Türk Milleti’nin iç ve dış güvenliğinin
katillere, uyuşturucu kaçakçılarına, kumarhane
işletmecilerine emanet edilmesi, bunlardan medet umulması,
affedilmez, kabul edilemez bir davranıştır.
Sanıkların devlet adına hareket ettikleri şeklindeki
iddiaları kendilerini cezadan kurtarmaya yönelik görülmüş,
itibar edilmemiştir.”
Özel
Hareket Dairesi eski Başkanvekili İbrahim Şahin
ve MİT görevlisi Korkut Eken’e altışar yıl,
diğer 12 sanığa ise 4 yıl ceza verilen
bu Kararda, devlet içinde çetelerin oluştuğu, en
tehlikeli çetelerin ise emniyet yetkilileri tarafından
yönetildiği belirtilmekte ve şöyle denmektedir:
“Başlıca görevi
çetelerle mücadele etmek olan güvenlik görevlilerinin, kendilerinin
çete oluşturup, görev ve yetkilerini kötüye kullanıp
hareket edince, toplumun da devletin de şahısların
da mal ve can güvenliği tehlikeye girer.”
Kararda
Emniyet yetkilileri tarafından sözkonusu katil ve kaçakçılara
verilen kimlik ve pasaportlarından söz edilmekte, Abdullah
Çatlı ve Yaşar Öz’e verilen bu türden belgeler örnek
gösterilmekte ve şöyle denmektedir:
“Bu iki şahsa bu belgeleri
düzenleyerek veren, başlıca görevi bu şahısları
yakalayıp adalete teslim etmek olan Emniyet Genel Müdürü
Mehmet Ağar’dır. Anayasa ve yasalarımızda
Emniyet Genel Müdürü’ne, aranan uyuşturucu ve katliam
sanıklarını şu veya bu şekilde operasyonlarda
kullanma izni veren hüküm yoktur.”
Bu
bilgiler ve bunların onlarca, yüzlerce kat fazlası,
kamuoyu için yeni değil. Ama önemli olan bunun bir mahkeme
kararı, hem de bir Devlet Güvenlik mahkemesi kararı
haline gelmesidir.
Bu
karar gerçekten tarihi nitelikte. Yalnız mahkeme önüne
çıkarılabilen Şahin ve arkadaşları
için değil, çıkarılamayan öteki yetkililer,
emniyet genel müdürleri, içişleri bakanları, güvenlik
aygıtının tepesindeki öteki yetkililer, örneğin
Teoman Koman, Veli Küçük
türünden JİTEM sorumlusu generaller, Doğan
Güreş gibi genelkurmay başkanları, başbakanlar,
cumhurbaşkanları için de bir mahkumiyet kararı.
Peki
mahkeme kararında adı geçen üst düzey sorumlular,
örneğin o zamanki Emniyet Genel Müdürü ve daha sonraki
İçişleri Bakanı Mehmet Ağar için neler
yapıldı? Geçen
dönem sözde yargılanmasına fırsat tanımak
için dokunulmazlığı kaldırıldı.
Ama tekrar seçilince, dokunulmazlık zırhı yeniden
geri geldi. Kimse kılına dokunamıyor. Ne hükümet
ne de parlamento konunun üstünde durmuyor.
Demek
ki yetkililer mahkeme kararıyla suçu sabit olanları,
ülkenin emniyetini katillere ve uyuşturucu kaçakçılarına,
çetelere emanet edenleri koruyor, kanundan kaçırıyor.
Demek ki bu ülkede hukuk güçlü ve suçlular için işlemiyor.
Nerdesiniz
Bay Ecevit, Bahçeli ve Yılmaz? Nerdesiniz ülkenin gerçek
güçlüleri ve karar sahipleri generaller? Şimdi en azından,
bu mahkeme kararı ortadayken neden kıpırdamıyorsunuz?
Buyrun
baylar, kanun kanun deyip duruyorsunuz, işte kanun, mahkeme
kararının gereğini yapın!
Mehmet
Ağar, “ben bu işte yalnız değilim,” dedi.
Çok doğru! Bu işte Pinoşe Evren var, Çiller
var, “devlet zaman zaman rutin dışına çıkabilir”
diyen Demirel var, MGK’nın kendisi var!.. 1980’den bu
yana ülkeyi yöneten hemen herkes bu işten sorumlu. Kimisi
bu mekanizmayı örgütledi, kimisi göz yumdu.
İşte
bu nedenledir ki Ağar’ın üstüne gidemiyorlar. “Bir
tuğla çekilse herkes altında kalır.”
Bütün
bu olup bitenleri, kendisini hiç ilgilendirmezmiş gibi
seyretmekle yetinen Türk milleti, mahkemenin kararında
belirtildiği üzere “yüce” midir, değil midir, bilmiyorum;
ama Türk devletinin hali bu. Bu dünyada eşi az bulunur
komplocu bir devlet. Tam bir haydut. Şimdi bu devletten,
bu adamlardan ne bekliyoruz, adalet mi? Gülelim bari!
|