PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
İçerde ve dışarda savaşan çağdışı bir rejim..

Militarist Türk rejimi içerde ve dışarda saldırıya geçti. İçerde, siyasal hükümlü ve tutukluların şahsında sol harekete kinini kusarken, aynı günlerde bir kez daha sınırları aşarak büyük bir askeri güçle Güney Kürdistan’a girdi, bölgeyi adeta işgal etti.

Rejim, tam da af diye nitelediği bir ucubeyle hırsızıkatili serbest bırakmaya hazırlandığı günlerde, siyasal tutuklulara karşı meydan savaşı veriyor. Onları, “F Tipi” denen zindan içinde zindana sokarak tümden yok etmeyi planlıyor.

F tipi cezaevleri sorunu aylardır ülkenin gündeminde idi. Bu nedenle cezaevleri içten içe kaynıyor ve bu gerilim cezaevleri dışına, kamuoyuna yansıyordu. Bu cezaevleri, rejimin sözcülerinin ileri sürdüğü gibi, koğuş sisteminin sakıncalarını ortadan kaldırmak ve cezaevlerinde otorite sağlamaya yönelik değil, siyasi tutukluları yalıtlayıp fizik ve moral olarak tüketmeye yöneliktir.

Bu cezaevlerinin dünyada başka benzeri yoktur. Bir bölümü tek kişilik, bir bölümü ise iki ya da üç kişilik odalardan oluşmaktadır. Gündüzleri tutuklu ve hükümlülerin biraraya gelebileceği toplu yaşam alanları yoktur. Bunlar tecrit odalarıdır. Zaten Terörle Mücadele Kanunu’nun 16. Maddesi de, bu yasadan mahkum olanların tecrit edilmesini öngörmektedir. Diğer bir deyişle bu cezaevlerinde tutuklu ve hükümlüler için sürekli bir hücre cezası sözkonusudur.

Rejimin hoşuna gitmeyen düşüncelerin ve duvarlara yazı yazan çocukların eyleminin bile terör suçu sayılıp cezalandırıldığı, cezaevlerinde bile göz göre göre insanların topluca yok edildiği ve işkencenin sistemli bir uygulama olduğu bir ülkede, böylesi cezaevlerinin ne tür gayri insani amaçlara hizmet edeceği açıktır.

Rejim bu cezaevlerini yaparken, siyasal tutukluyu yurttaş ya da insan değil, düşman gibi gören bir kafayla hareket etmiş, infaz hukuku uzmanlarının, doktor ve psikologların, mimarların görüşlerini almaya gerek duymamıştır.

F tipi cezaevlerine karşı eylemlerin, açlık grevi ve ölüm oruçlarının yoğunlaşmasının ardından ise, hükümet hatasını kabul edip sorunun çözümü için bir uzlaşma yolu aramamış, bir ara direnişi kırmak için oyalama ve aldatma yoluna başvurmuş, bunun ardından ise, hem de sözde af çıkardığı bir dönemde, baskın yöntemiyle saldırıya geçmiştir.

19 Aralık sabahından bu yana Türkiye’de yaşananlar dehşet vericidir. Devletin askeri ve polisi, içerde, sözde devletin kendi koruması altındaki eli kolu bağlı insanlara kin ve nefret kusuyor; yakıyor, öldürüyor, sakatlıyor. Tam bir vahşet halini alan bu saldırganlığın sonucu şimdiye kadar onlarca tutuklu yaşamını yitirdi, yüzlercesi ise ağır yaralandı.

Üstelik de hükümet bu operasyona “hayata dönüş” adını koyarak, iç ve dış kamuoyuyla utanmazca alay ediyor.

21. Yüzyılın başında, iç ve dış kamuoyunu hiçe sayan bu barbarca tutum, Türk rejiminin gerçek yüzünü bir kez daha ortaya seriyor.

Rejim bunu sözde cezaevlerine egemen olmak için yapıyor. “Teröristlere” karşı bir mücadele gibi göstermeye çalışıyor. Oysa öncelikle cezaevlerinde neden onbinlerce “teröristin” olduğunu sorgulamak gerekmez mi? Bu nasıl ülkedir ki ot biter gibi “terörist” bitiyor ve yıllardır, nice darbeye, işkence çarkına, kıyıma, yüzlerce cezaevine rağmen bir türlü sonu gelmiyor?

Gerçekte bu durum yıllardır izlenen acımasızca sömürü ve baskı politikalarının ürünüdür. Rejim kendi halkını soyup soğana çevirerek, ona zulmederek, karşı çıkanı zindana tıkarak işte bu durumu yaratmıştır. Gerçek bir terörist varsa o da rejimin kendisidir.

Bu tür vahşet uygulamaları ise topluma barış getirmez, ortamı daha da dinamitler. Rejim, politik tutukluları F tipi cezaevlerine tıkmakla, hücrelere atmakla, cezaevleri sorunu dahil, hiçbir şeyi çözmüş olmayacak, daha da ağırlaştıracaktır.

Yıllardır izlenen yanlış politikalar sonucu Türkiye bir şiddet ülkesi oldu, yangın yerine döndü. Halkın ekmeği kurşun ve bomba oldu. Ekonomi kara paraya, uyuşturucuya bağımlı hale geldi. Devlet bir polis devleti oldu, bundan da öte çeteleşti.

Cezaevleri sorunu bu yanlış politikanın onlarca ürününden biridir. Cezaevleri sorunu da dahil, Türkiye’nin tüm temel sorunları, yıllardır izlenen yanlış ve ilkel politikalardan dönmekle, halka özgürlük ve demokrasi tanımakla çözüm bulur. Toplumsal barış ancak böyle sağlanır.

Kürdistan Sosyalist partisi olarak bu saldırganlığı, vahşeti şiddetle protesto ediyor, iç ve dış kamuoyunu, bu despot ve ilkel rejimin kötülüklerine karşı çıkmaya çağırıyoruz. Uluslararası kuruluşlar yapılanlar karşısında sessiz ve seyirci kalmamalı, duruma müdahale etmeli.

* * *

Türk rejimi bu haliyle hem komşuları, hem de bizzat kendi halkı için ciddi bir tehlikedir.

Nitekim, cezaevlerine saldırının devam ettiği günlerde Türk ordu birlikleri, bir kez daha, sözde PKK’nın bu parçadaki varlığını ve eylemlerini bahane ederek güney sınırını aşıp Irak Kürdistanı’na girdiler ve bölgeyi nerdeyse boydan boya işgal ettiler.

İşlerin bu duruma gelmesinde, yıllardır bölgede kendi aralarında çatışan Kürt örgütlerinin payı var. Bu çatışmalar bölgeyi istikrarsız hale getirerek, Kürdistan’ı aralarında bölüşmüş sömürgeci güçlerin müdahalelerine zemin hazırladı.

Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB) arasındaki çatışmalar ulusal parlamentoyu ve hükümeti işlevsiz hale getirdi ve değerli yılların heba olmasına yolaçtı. PKK ise, hakkı olmadığı halde burdaki ulusal yönetime sorunlar çıkararak, sözkonusu örgütlerle çatışarak ciddi bir istikrarsızlık unsuru oldu ve Türkiye’nin müdahalelerine gerekçeler sağladı. Son olarak Kuzey Kürdistan’da, yani kendi mücadele alanında Türk yönetimine karşı savaşı durduran, artık barışçı siyasal çalışmayı amaçladığını söyleyen PKK’nın, güneyde silahlı güç bulundurması, hele hele Güney parçası üzerinde hak iddia etmesi, orada egemenlik kavgasına girişmesi hiçbir şekilde haklı görülemez.

PKK’nın sözkonusu olumsuz rolü üstlenmesinde, şu anda onunla çatışma durumunda olan ve onun yaptıklarından yakınan KYB’nin de ciddi bir payı vardır. Kısa vadeli hesaplar, PKK’yı KDP’ye karşı kullanma politikaları ne Kürt ulusal hareketine, ne de KYB’ye yarar sağlamadı.

Kürdistan Sosyalist Partisi olarak PKK ve KYB arasındaki bu çatışmanın derhal durdurulmasını ve daha fazla kardeş kanı dökülmemesini istiyoruz. Öte yandan, kalıcı bir barış ortamı için, PKK bu bölgenin işlerine karışmaya artık son vermeli, yerel ulusal otoriteye saygı göstermelidir.

Türk ordusu bölgeden derhal çekilmelidir. Uluslararası kamuoyu Türk ordusunun bu yeni saldırısına seyirci kalmamalı ve harekete geçmelidir.

KDP ve KYB Vaşington anlaşmasını biran önce hayata geçirerek bölgede ulusal birliği, otoriteyi, barış ve istikrarı sağlamalıdırlar.

22 Aralık 2000

Kürdistan Sosyalist Partisi

 

 
PSK Bulten © 2001