PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Irak’ta önemli bir adım:
“Geçiş Dönemi Yönetim Yasası”

Kemal Burkay

Geçtiğimiz günlerde, Irak’ta, iç ve dış kamuoyunun dikkatle izlediği önemli bir gelişme yaşandı. İki yıllık geçiş takvimine uygun olarak hazırlanan “Irak Devleti İçin Geçiş Dönemi Yönetim Yasası” imzalandı. Bu Irak için, önümüzdeki iki yıllık dönemin bir tür anayasası. Geleceğin anayasasının temel hatlarını oluşturduğuna da kuşku yok. Bu bakımdan son derece önemli. Benimsenen takvime göre 2005 yılı başında genel seçimler yapılacak, yeni hükümet oluşturulacak ve onun hazırlayacağı anayasa referanduma sunulacak; böylece Irak’ın yeni yapısı belirlenmiş olacak.

Geçiş Dönemi Yönetim Yasası’ı (GDYY), Irak Geçici Konseyi içinde ve dışında yoğun tartışmalar sonucu, bir uzlaşma ürünü olarak ortaya çıktı. Önde gelen çekişme konularından biri, Kürt kesimi tarafından dile getirilen federasyon istemi, özellikle de, federasyonun sınırları, merkezle federal birimler arasında yetki bölüşümüydü. Diğeri ise devlet din ilişkileriyle, özellikle de nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şii kesiminin bu alandaki istekleriyle ilgiliydi.

Eğer ikincisinden başlarsak, devlet-din ilişkileri konusunda, Şii liderlerin istemleri ancak bir bölümüyle hayata geçti. “İslam Irak’ın resmi dinidir” dendi; ama yasamanın tek kaynağı değil, “kaynaklarından biri” olarak nitelendi. Öte yandan, aynı yasaların demokrasi ilkelerine ve temel haklara da aykırı olamıyacağı belirtilmekte. 7. Maddede şöyle deniyor:

“İslam Devletin resmi dinidir ve yasamanın kaynaklarından biri olarak öngörülmüştür. Bu geçiş döneminde çıkarılacak hiçbir yasa İslam’ın evrensel olarak kabul edilmiş ilkelerine, demokrasi ilkelerine ve 2. Bölüm’de dile getirilen haklara aykırı olamaz.”

Görüldüğü üzere bu bir uzlaşma formülasyonudur ve oldukça tartışma götürür. İslam’ın “evrensel olarak kabul edilmiş ilkeleri”ni kim belirleyecek? Ya bunların, bu yasada dile getirilen haklarla, örneğin kadınların temel haklarıyla ne derece uyuştukları?.. Çıkacak bir yasa bunların her ikisine birden ne derece uygun düşer? Elbet, yasada tek tek sayılan haklar bu bakımdan bir güvencedir. Ama ilerde, merkezi planda ve yerel hükümetler kapsamında kimin iktidar olacağı ve bu hükümleri nasıl yorumlayıp uygulayacağı önemlidir.

Federal yapı ile ilgili olarak da bu süreçte yoğun tartışmalar yaşandı. Arap kesimi ve onları etkileyen Türkiye, İran, Suriye gibi Kürt sorunundan muzdarip “komşular”, aynı zamanda Irak’ı bir Arap devleti gibi gören, bu nedenle federasyona karşı olan Arap şovenizmi, Kürt halkının buna ilişkin haklı istemlerini engellemek ve sınırlamak için büyük çaba harcadılar. Özellikle Türkiye, bu alanda seferber oldu ve hem ABD’yi, hem de Arapları etkilemeye çalıştı.

Sonuçta federasyon karşıtları hedeflerine ulaşamadılar. Bu mümkün de değildi. Kürdistan özerk yönetimi, en başta 1970 anlaşmasına dayanıyordu. Kimse Kürtlerin bu kazanımını ellerinden alamazdı. Kürtler 13 yıldan beri de, Saddam’ın denetleyemediği bölümde -ki Güney Kürdistan topraklarının yarıdan çoğunu kapsıyordu- fiilen bağımsız bir yönetim oluşturmuşlardı. Sonuç olarak Kürdistan’ı yeniden Irak’ın sıradan bir eyaletine dönüştürmek, ne bugün ne de gelecekte, kimsenin başaramıyacağı bir şeydir. Bugün Irak Geçici Yönetim Konseyi’nde yer alanların çoğu da, Saddam rejimi devrilmeden önce, Londra ve Güney Kürdistan’da yaptıkları çeşitli toplantılarda federasyonu ilkesel olarak kabul etmişlerdi.

Söz konusu yoğun tartışmaların sonunda benimsenen Geçiş Dönemi Yönetim Yasası’nda da federasyon ilkesi bir kez daha vurgulandı. 4. Maddede şöyle deniyor:

“Irak’ta yönetim sistemi cumhuriyetçi, federal, demokratik, çoğulcu olacak; yetkiler federal yönetim ile bölgesel yönetimler, vilayetler, belediyeler ve yerel yönetimler arasında bölüşülecek; federal sistem coğrafi ve tarihi gerçekler temelinde belirlenecek ve yetki ayrımı orijine, ırka, etnisiteye, milliyete ya da inanca göre olmayacaktır.

Böylece, federasyon coğrafi olsun mu olmasın mı tartışmalarının da sonu geldi. Federasyonun coğrafi olacağı, zaten başka türlü olamıyacağı belliydi. Coğrafya belli bir toprak parçası demektir. Federal bir yönetim gökyüzünde veya deniz ortasında kurulamıyacağına göre, doğal olarak belli sınırları olan bir coğrafya parçası üzerinde olacaktır.

Türk yönetiminin, üstüne vazifeymiş gibi, “coğrafi olmasın”ın yanı sıra, “etnik olmasın” diye o kadar yırtınması da doğrusu anlaşılır gibi değildi. Kimse zaten, ırkçı ya da etnik olsun demedi ki. (Bu dünyada ırkçı devlet arıyorsanız, dönüp kendi devletinize bakın, ırkçı arıyorsanız aynaya bakın, baylar!) Ama Kürdistan’ın, bir coğrafya olmanın yanı sıra, üzerinde ezici çoğunlukla (belki yüzde 90, belki 95), ayrı bir tarih, dil ve kültüre sahip olan Kürtlerin yaşadığı ve eğer orası için federasyon isteniyorsa, asıl olarak da bunun için istendiği bir gerçek. Yoksa federasyon ne Basralıların umurunda, ne Bağdatlıların! Nitekim, yukardaki belirlemede de coğrafi ve tarihi gerçeklerin temel alınacağı belirtiliyor.

Öte yandan, federasyonun biçimine, yetki paylaşımına ve Kürdistan bakımından coğrafi sınırlara gelince, bu konuda Kürt halkının istemleri ne ölçüde yerine geldi?

Kanımca Kürt halkının istemleri bir bölümüyle yerine geldi, bir bölümüyle gelmedi. Bazı konularda ise belirsizlik sürüyor ve ancak geçiş sürecinin sonunda netlik kazanacak; örneğin sınırlar bu nitelikte.

Kürdistan federe bölgesinin sınırları, şu anda son savaşla birlikte özgürleşen bölgeleri kapsamıyor. Buna ilişkin 53. Maddede şöyle deniyor:

“Kürdistan Bölgesel Yönetimi, 19 Mart 2003 tarihinden önce, Dıhok, Erbil, Süleymaniye, Kerkük, Diyala ve Ninova (Musul) vilayetleri sınırları içinde olup bu yönetim tarafından yönetilen bölgelerin resmi yönetimi olarak tanınmıştır. ‘Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ terimi, Kürdistan Ulusal Parlamentosu, Kürdistan Bakanlar Kurulu ve Kürdistan bölgesindeki hukuki otoriteyi ifade eder.”

Burada, Kürdistan bölgesinin gerçek kapsamını oluşturan altı vilayetin adı verilmiş olmasına rağmen, “19 Mart 2003” tarihinden önce” ibaresi konarak, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin sınırları, şimdilik, iki yıllık geçiş dönemi bıkmından da olsa, oldukça daraltılmıştır. Çünkü söz konusu tarih, son Körfez Savaşı’nın başladığı tarihtir. Bu tarihten önce ise Kürdistan Bölgesel Yönetimi asıl olarak üç vilayeti (Dıhok, Erbil ve Süleymaniye) yönetmekte idi. Diğer üç vilayetin (Kerkük, Musul ve Diyala) ise ancak sınırlı bazı bölgeleri Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin denetiminde idi, Kerkük, Musul ve Hanikin kentleri dahil olmak üzere, bu vilayetler Saddam rejiminin yönetimi altında idi.

GDYY, savaş sonrası özgürleşen bu bölgeye ilişkin olarak nihayi çözümü ise sonraya bırakmış. Bu maddenin ( B ) fıkrası, mevcut 18 vilayetin sınırlarının geçiş dönemi boyunca değişmeyeceğini belirtiyor. ( C) fıkrası ise Kürdistan bölgesi dışındaki -sayıları üçten fazla olmamak üzere- herhangi bir grup vilayetin bir araya gelerek bölge oluşturabileceğini söylüyor. Bundan kast edilen federe bölgelerdir. (Kürdistan bölgesinde sayı sınırlaması yok; yani burada üçten fazla vilayet biraraya gelebilir). Ancak Kerkük ve Bağdat vilayetleri, özellikleri nedeniyle bunun dışında tutulmuştur. Bölge oluşturmaya ilişkin yasal prosedürün belirlenmesi ise 30 Haziran 2004’te oluşacağı öngörülen hükümete ve 2004 sonu veya 2005 başında yapılacak genel seçimler sonrası oluşturulacak Irak Ulusal Meclisi’ne bırakılmıştır.

Görüldüğü üzere, taraflar arasında uzlaşma sağlamak için dolambaçlı yollara başvurulmuş ve bir dizi istisna ve sınırlamalar konmuştur. Bağdat için öngörülen istisna, federal devletin başkenti olması nedeniyle doğaldır. Ancak Kerkük’ün de bu haktan yoksun tutulması –ki gelecekte de bu istisna sürebilir- petrol bölgesi Kerkük’ü, nüfusunun çoğunluğu Kürt de olsa,  Kürdistan bölgesi sınırları dışında tutmak için başvurulmuş bir yoldur ve tam bir haksızlıktır.

Aynı maddenin ( D ) fıkrası ise şöyle: “Bu yasa Türkmenlerin, Geldani-Süryanilerin ve diğer bütün yurttaşların yönetimsel, kültürel ve politik haklarını garanti eder.”

Yine, bu yasada yer alan diğer maddelerle, Saddam yönetimi döneminde sürgüne ya da zorunlu göçe tabi tutulan insanların eski evlerine ve topraklarına dönebilmeleri ve zararlarının karşılanması öngörülüyor.

Bir önceki rejim tarafından siyasi amaçlarla illerin sınırlarında değişiklik yapıldığı belirtiliyor ve geçiş dönemi kurumlarına (Başkanlık Konseyi ve Ulusal Meclis) bunların düzeltilmesi için gerekeni yapma görevi veriliyor. Başkanlık Konseyi’nin bu konularda kendi arasında anlaşamaması halinde, sorunun çözümüne BM Genel Sekreteri’nin müdahil olacağı ve söz konusu sınır düzenlemelerinde yerel halkın eğilim ve iradesinin göz önüne alınacağı söyleniyor.  Bu hüküm özellikle de Kerkük’ün sınırlarını ilgilendiriyor.

Madde 54 , Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY), geçiş dönemi boyunca, federal yönetimin yetki alanına giren ve bu yasada belirtilen konuların dışında, mevcut işlevini sürdüreceğini belirtiyor. Bu çalışmaların finansmanı görevi federal yönetime bırakılıyor. Yerel polis ve iç güvenlik güçleri üzerinde denetim hakkı da KBY’ye ait. KBY ayrıca vergi ve rüsum koyabiliyor.

Geçiş Dönemi Yönetim Yasası’nın önemli maddelerinden, resmi dile ilişkin 9. Maddede şöyle deniyor: “Arapça ve Kürtçe Irak’ın iki resmi dilidir. Resmi dilin uygulama kapsamında ise şunlar sıralanıyor:

 1-Resmi gazete bu iki dilde basılacak;

 2-Resmi toplantılarda, örneğin Ulusal Meclis’te, Bakanlar Kurulu’nda, mahkemelerde ve resmi konferanslarda konuşma ve açıklamalar bu iki dilden biriyle yapılacak;

 3- Resmi belgelerin kabulü, basımı ve haberleşme iki dilde olacak;

 4- Bu iki dilde eğitim yapan okullar açılacak.

 5- Eşitlik ilkesine uygun olarak başka alanlarda (örneğin banknotlarda , pasaportlarda, pullarda) iki dilin de kullanılması sağlanacak;

6- Her iki dil Kürdistan Bölgesi’ndeki federal kurumlarda ve temsilciliklerde birlikte kullanılacak.

Federal yasaların uygulanması bakımından da Kürdistan Ulusal Parlamentosu’na (KUP) bazı haklar tanınmıştır. Buna göre KUP bu yasalarda, onların Kürdistan bölgesinde uygulanması kapsamında, Irak Geçici Yönetimi’nin yetki alanına giren istisnalar dışında ( Madde 25 ile Madde 43 (D) değişiklikler yapabilir.

Irak bakımından dış temsil, anlaşmalar, gümrükler, para politikaları ve ticari politikalar, ulusal kaynakların dağıtımı, orduyu yönetme vb birçok önemli yetkiye sahip olan Federal Yönetim’de ise Kürt halkı için yeterince temsil ve garantiler yok.

Federal (yani merkezi) yönetimde cumhurbaşkanlığı makamı yerine geçen Başkanlık Konseyi üç kişiden oluşacak ve bazı konularda oybirliğiyle karar verecek. Ancak, bunlardan birinin Şii, diğerinin, Sünni, birinin de Kürt olacağına dair daha önce basında çıkan haberlere karşılık, bendeki İngilizce yasa metninde böyle bir hüküm yok. Ayrıca bu kurum daha çok sembolik.

Yürütme görevinde asıl rol hükümette, yasama ise Ulusal Meclis’te. Kürt halkı Ulusal Meclis’te oyu oranında (kimine göre Irak’ta Kürt nüfusu yüzde 20, kimine göre ise yüzde30) temsil edilse bile, bu mecliste çoğunluğun, yüzde 70-80 gibi bir oranla Arap nüfusta olacağı ortada. Başbakanı (dolayısiyle hükümeti) ve Başkanlık Konseyi’ni seçecek olan da bu meclis.

Eğer 2005 sonunda belirlenecek Anayasa da böyle olursa bir eşitlikten söz edilebilir mi?

GDYY’ye göre, Ulusal Meclis seçimleri, Kürdistan Ulusal Meclisi ve vilayet (söz konusu 18 il ya da eyalet) konseyleri seçimleriyle birlike 31 ocak 2005’te yapılacak. Ulusal meclis yeni anayasa tasarısını en geç 15 Ağustos 2005’e kadar hazırlayacak ve bu tasarı tartışmaya açılacak. Tasarı 15 Ekim 2005’e kadar referanduma sunulacak. Oylamaya katılanların oy çoğunluğuyla kesinleşecek. Ancak en az üç ilde, üçte iki hayır oyu çıkması halinde reddedilmiş olacak. Şii lider Sistani’nin, bu yasanın imzalanmasının birkaç gün ertelenmesine yol açan tavır ve tepkisi özellikle bu fıkraya yönelikti. Oysa bu fıkra, Kürt halkının hakları için bir güvencedir. Böylece Kürt halkı, kendi dışında bir çoğunluk oyuyla, haklarını güvence altına almayan bir anayasanın çıkarılmasını, Kürdistan’daki üç vilayetin üçte iki red oyuyla önleyebilecek ve karşı tarafı uzlaşmaya zorlayacaktır.

Bu yasa ile ilgili olarak diyeceğim şimdilik bu kadar. Yazı zaten uzadı ve önem taşıyan birçok konuya değinemedim (örneğin Merkezi yönetimin 25. Maddede belirlenen yetkileri ve bölgesel yönetimlere kalanlar, GDYY’nin Irak’ın demokratikleşmesi bakımından taşıdığı önem). Son olarak şunları söylemek isterim.

Bu bir uzlaşma yasası. Ne Kürt halkı, ne Şiiler ne de başkaları istediklerini tam olarak elde edebildiler. Kürt halkı bakımından da bardak ne dolu, ne de tümden boş; yarı yarıya dolu… Kürt halkının haklarının bir kısmı gerçekleşmedi. Buna karşılık, gelecekteki anayasanın bir çeşit tasarısı olan bu geçiş dönemi yasasında Kürtler için getirilen güvenceler önemlidir. Özellikle, bir bölüm toprakları henüz kapsamasa da coğrafi bir federasyon temelinde çözüm (Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bu çerçevede tanınmış olması), Kürtçenin iki resmi dilden biri olması (gerçi bu hüküm Irak Anayası’nda 1958’den beri vardı, ama kapsamı genişletildi), yerel güvenlik için alınan güvenceler (Kürdistan’da yerel polis ve güvenlik).

Ama, Irak’ta iki asli unsur, iki ayrı ulus (Araplar ve Kürtler) birlikte yaşıyacaklarsa bunun biçimi eşitlik temelinde iki cumhuriyetli bir federasyon, ya da konfederasyon olmalıydı. Federal kurumlar da buna göre düzenlenmeliydi. Örneğin cumhurbaşkanının dönüşümlü olması, federal hükümette, dış temsilciliklerde ve öteki kurumlarda yeter temsil, duruma göre meclislerden birinde eşit temsilin olacağı, iki meclisli bir temsil vb… Uyduruk KKTC’nin uyduruk cumhurbaşkanı Denktaş bile, 150 binlik Türk nüfusu için Kıbrıs’ta böylesine iki bölgeli, iki devletli bir çözüm istiyor. Kürt halkına ve Güney Kürdistan’a tanınan statü bunun çok altında. Kürtlere kendi bölgelerindeki yeraltı kaynakları üzerinde tasarruf  hakkı da tanınmadı. Kerkük gibi bir il dışarda kaldı.

Öte yandan, Kürtlerin gücü bu aşamada bundan fazlasını sağlamaya yeter miydi, o da ayrı mesele. Bence yetmezdi. Uzlaşmada en büyük rolü oynayan ABD de, neyin doğru, kimin haklı olduğundan çok, güç dengelerini gözetti ve bir uzlaşma yaratmaya çalıştı. Çıkarı bunu gerektiriyordu. Kürtler, ne kadar haklı olsalar da, ABD’ye ve Kürdistan’daki özgür ortamı boğmak için can atan bu bölgedeki onca gücün kuşatmasına rağmen, tüm istemlerinde direnemezlerdi. Bence gerçekçi davrandılar. Şu anda belirsiz olan konuları, ayrıca Kerkük sorununu çözmek için de zamana, özellikle Irak anayasasının da hazırlanacağı şu 2004 ve 2005 yıllları içinde sıkı, planlı bir çalışmaya ihtiyaçları var.

Süreç çok çekişmeli geçecek, mücadele tüm hızıyla devam edecek.

Kürtler öncelikle kendi aralarında en sıkı birliği sağlamalılar ve bu da her iki hükümeti birleştirmeden olmaz..

 
 
PSK Bulten © 2004