Hesap Sorma ve Tahteravalli
Oyunu
Mesut Tek
Meclis Yolsuzlukları Soruşturma Komisyonu, çok
değil daha birbuçuk-iki yıl önce, Türkiye’yi idare
edenler arasında bulunan, başbakanlık, başbakan
yardımcılığı ve bakanlık yapmış
kişiler hakkında, “yolsuzluk yapma, ihalelere
fesat karıştırma” vb iddialarla Araştırma
Komisyonu kurulmasına karar verdi. Böylece aralarında
Mesut Yılmaz, Hüsamettin Özkan, Cumhur Ersümer’in de
bulunduğu bazı bakanların Yüce Divan’da yargılanmalarının
yolu açıldı.
Yolsuzlukla suçlananlar Yüce Divan’a gönderilirler mi,
gönderilmeleri halinde Yüce Divan ne yapar, olayı tüm
boyutlarıyla inceler mi? Kleptokrasi rejimiyle yönetilen
Türkiye’de, düzenin temel kurumlarından biri olan Yüce
Divan’dan, bir başka değişle Anayasa Mahkemesi’nden
olayı tüm boyutlarıyla incelemesini beklemek aşırı
bir iyimserlik olur; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay vb.
Gibi düzenin temel kurumlarının, insan hakları
ve demokrasi konularında bazan olumlu kararlar vermesine,
açıklamalar yapmasına rağmen, bu, böyledir.
Ama gene de Meclis Yolsuzlukları Soruşturma Komisyonu’nun
kararı olumludur.
Adı geçen kişilerin yaptıkları ise
buzdağının görünen kısmının
ufacık bir parçası bile değil.
Biliniyor, ama tekrarlamada hiç bir sakınca yok. Türkiye’de,
milliyetçiliğin, ırkçı ve şoven duyguların
azgınca kışkırtıldığı,
Kürtlere karşı kirli savaşın acımasızca
yürütüldüğü, değişim ve demokrasi isteyen
güçlerin amansız devlet terörüyle susturulmaya çalışıldığı,
“irticai faaliyetler laik düzeni tehdit ediyor” denilerek
bir kaşık suda fırtınaların kopartıldığı
bir dönemde, “vatan, millet sakarya” nutukları eşliğinde
bankaların içi boşaltıldı, soygun, vurgun,
rüşvet sıradanlaşarak, günlük yaşamın
birer parçası haline geldi. Bu dönemde, hortumlama,
rüşvet, vurgun, soygun, bunlara karşı mücadele
etmesi gereken basının, yargı organlarının,
üniversitelerin, bir kısım sendika ve sivil toplum
örgütlerinin, Genelkurmay’dan birifing alıp, “bölücü
ve irticai tehlike” konusunda “aydın”landıktan
sonra, hazırola geçmeleri eşliğinde yapıldı.
Bir başka ifadeyle, ırkçılık, şovenizm,
milliyetçilik şahlandıkça, “bölücü teröre karşı
hepimiz birer mehmetciğiz; bu ezan susmayacak, bu bayrak
inmeyecek denildikçe”, devlete bağlı paramiliter
güçlerce katledilen yurtsever ve demokratların sayısı
arttıkça, bankaların içi boşaltıldı,
ülkenin kaynakları bir avuç haramzadeye peşkeş
çekildi. Buna paralel olarak yoksulluk ve sefalet arttı.
İşçinin, köylünün, dar gelirli memurun, esnafın
ekmeği küçüldükçe küçüldü. Televole kültürü toplumu
kuşattı, kemalizm, laiklik, birlik-beraberlik
nutuklarıyla uyutulan toplum çürümeye başladı.
Adı geçen dönemi en genel hatlarıyla tanımlamak
için tüm bunlara, meclisde grubu bulunan partilerin, yolsuzlukları
araştırmak için verilen önergelere red oyu vererek
birbirlerini aklamalarını da eklemeliyiz.
İşte Meclis Yolsuzlukları Soruşturma
Komisyonu kararıyla Yüce Divan yolu açılan kişiler,
yukarıda belirtmeye çalıştığımız
dönemde ülkeyi yönettiler, hükümette, iktidar partilerinin
değişik kademelerinde görev aldılar. Dolayısıyla
bu dönemde yapılan soygundan, vurgundan, işlenen
faili belli devlet cinayetlerinden onlar da sorumludur.
Ve bu nedenle de Kürt ve Türk halklarının üstüne
bir karabasan gibi çöken bu dönemden sorumlu olanların
bir kısmı hakkında Soruşturma Komusyonları
kurulması kararı olumludur. Ama;
Soygunu, vurgunu, hortumlamayı doğuran serbest
piyasa ekonomisi devam ettikçe, bu sistemden nasiplenen
haramzadeleri koruyan, hesap sorulmasını engelleyen
yapı, kanunlar ve hukuk sistemi yerli yerinde durdukça,
komisyonlar oluşturmanın, yolsuzluk hakkında
yüzlerce sayfalık raporlar yayınlanmanın
pek kıymet-i harbiyesi yoktur.
Vurguncudan, soyguncudan hesap sormak için Kleptokrasinin
yerine ülkede demokrasinin gerçek anlamda hakim olması
lazım. Bir başka değişle, değişimin
önünde engel olan kurumlar ortadan kaldırılmalı,
insan hak ve özgürlüklerine saygılı bir yapı
oluşturulmalı, Kürtler karşı yürütülen
red ve inkar politikası terkedilerek Kürtlerin ulasal
demokratik hakları verilmeli, toplumda eksiksiz bir
örgütlenme özgürlüğü sağlanmalıdır.
Bu değişiklikleri düzen partileriyle, derin devletin
asker-sivil burokratlarının saldırı
karşısında geri adım atıp düzene
uyum sağlama yoluna giren AKP iktidarı gerçekleştiremez.
“Şaffaf bir yönetim, soyguncudan, vurguncudan hesap
sorma” vb. sloganlarla halkın oyuna alarak iktidara
gelen AKP’nin, bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarını
ortadan kaldırmak için oluşturulan komisyonda
ortaya koyduğu tavır buna son örnektir..
Meclisdeki çoğunluğuna dayanarak önceki hükümette
görev alanların yolsuzluklarıyla ilgili araştırma
komisyonları kurulması kararı alan AKP, sorun
kendi milletvekillerinin yolsuzluklarını soruşturma
olunca, çifte standart uygulayarak tersi bir tavır
içine giriyor.
AKP sözcüleri, bu tavırlarını “yargının
siyasallaşmasına” bağlıyorlar, “yargı
siyasetin ekkisinde olduğu için vereceği kararlar
objektif olamaz kuşkusuyla” böyle davrandıklarını
söylüyorlar. Yani, “yargı derin devletin, asker-sivil
kemalistlerin, Genelkurmay’ın etkisinde ve bizim yıldızımız
bu kesimlerle henüz tam olarak barışmadı,
bu nedenle dokunulmazlıkları kaldırdığımızda
yargılanacak olan arkadaşlarımız hakkında
verilecek kararlar hukuki değil siyasi olacaktır”
diyorlar.
AKP sözcüleri yargının bağımsız
olmadığını söylemekle, ilerici, yurtsever
ve devrimcilerin yıllar önce dile getirdikleri bir
doğruyu tekrarlamış oluyorlar. Ama bu, onların
bu gerçeğin arkasına sığınarak
kendi hırsızını, talancısını
koruma altına alma çabasını haklı göstermez.
AKP’ye düşen, sadece gerçekleri dile getirmek değil,
toplumun önünde ayak bağı olan aynı zamanda
kendisini de rahatsız eden yapıları ortadan
kaldırmaktır. Örneğin yargıyı siyasetin
etkisinden kurtarmak, yargıçların askerler karşısında
hazırola geçmesini önleyecek adımları atmak,
vb...
Ama AKP ne bunları gerçekleştirecek kadar ilkeli
ve kararlı ne de bu değişimleri sağlıyacak
bir programa sahip. İslami bir tabana dayanan AKP özünde
tutucu bir parti ve vurgunu, soygunu, hortumlamayı
doğuran sistemi, serbest piyasa ekonomisini savunuyor.
Kendisini irticai bir güç olarak gören sivil ve asker kemalistlere,
derin devletin asker-sivil burokratlarına karşı
kararlı bir duruş sergilemiyor, ülkede militarizmi,
gericiliği besleyen sorunların başında
gelen Kürt sorununu çözümü için kılını kıpırdatmıyor.
Bu nedenle vurguncudan, hortumcudan, halkın ekmeğini
çalanlardan hesap sorma, demokrasiyi, hak ve özgürlükleri
kendisini ve iktidarını koruyacak kadar isteyen
AKP’nin başaracağı bir şey değil.
Bunu ancak demokrasi ve özgürlük cephesinde yer alanlar,
değişimden yana olan güçler başarır.
Hesap ezilen, sömürülen, bir parça ekmeğe muhtaç edilen
işçiler, köylüler, dar gelirli memur ve esnaflar, lokmalarının
büyüklüğü ile demokrasinin sınırları
ve Kürtlerin hakları arasındaki ilişkiyi
kavradıkça sorulur.
Hesap sorma, halk yığınlarının
siyaseti düzen partileri arasındaki bir tahteravalli
oyununu olmaktan çıkarmasıyla, davalarını
“ulu divana” havale etmeyip kendilerinin görmesiyle gerçekleşir.
Aksi halde, tahteravalli oyunu devam eder. AKP’nin yüce
divanlık üyelerinin yargılanması için, bu
partinin de ANAP, DSP, Doğru Yol ve MHP’nin duruma
düşmelerini beklemek gerekir.