PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Hesap Sorma ve Tahteravalli Oyunu

Mesut Tek

Meclis Yolsuzlukları Soruşturma Komisyonu, çok değil daha birbuçuk-iki yıl önce, Türkiye’yi idare edenler arasında bulunan, başbakanlık, başbakan yardımcılığı ve bakanlık yapmış kişiler hakkında, “yolsuzluk yapma, ihalelere fesat karıştırma” vb iddialarla Araştırma Komisyonu kurulmasına karar verdi. Böylece aralarında Mesut Yılmaz, Hüsamettin Özkan, Cumhur Ersümer’in de bulunduğu bazı bakanların Yüce Divan’da yargılanmalarının yolu açıldı.

Yolsuzlukla suçlananlar Yüce Divan’a gönderilirler mi, gönderilmeleri halinde Yüce Divan ne yapar, olayı tüm boyutlarıyla inceler mi?  Kleptokrasi rejimiyle yönetilen Türkiye’de, düzenin temel kurumlarından biri olan Yüce Divan’dan, bir başka değişle Anayasa Mahkemesi’nden  olayı tüm boyutlarıyla incelemesini beklemek aşırı bir iyimserlik olur; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay vb. Gibi düzenin temel kurumlarının, insan hakları ve demokrasi konularında bazan olumlu kararlar vermesine, açıklamalar yapmasına rağmen, bu, böyledir. Ama gene de Meclis Yolsuzlukları Soruşturma Komisyonu’nun kararı olumludur.

Adı geçen kişilerin yaptıkları ise buzdağının görünen kısmının ufacık bir parçası bile değil.

Biliniyor, ama tekrarlamada hiç bir sakınca yok. Türkiye’de, milliyetçiliğin, ırkçı ve şoven duyguların azgınca kışkırtıldığı, Kürtlere karşı kirli savaşın acımasızca yürütüldüğü, değişim ve demokrasi isteyen güçlerin amansız devlet terörüyle susturulmaya çalışıldığı, “irticai faaliyetler laik düzeni tehdit ediyor” denilerek bir kaşık suda fırtınaların kopartıldığı bir dönemde, “vatan, millet sakarya” nutukları eşliğinde bankaların içi boşaltıldı, soygun, vurgun, rüşvet sıradanlaşarak, günlük yaşamın birer parçası haline geldi. Bu dönemde, hortumlama, rüşvet, vurgun, soygun, bunlara karşı mücadele etmesi gereken basının, yargı organlarının, üniversitelerin, bir kısım sendika ve sivil toplum örgütlerinin, Genelkurmay’dan birifing alıp, “bölücü ve irticai tehlike” konusunda “aydın”landıktan sonra, hazırola geçmeleri eşliğinde yapıldı. Bir başka ifadeyle, ırkçılık, şovenizm, milliyetçilik şahlandıkça, “bölücü teröre karşı hepimiz birer mehmetciğiz; bu ezan susmayacak, bu bayrak inmeyecek denildikçe”, devlete bağlı paramiliter güçlerce katledilen yurtsever ve demokratların sayısı arttıkça, bankaların içi boşaltıldı, ülkenin kaynakları bir avuç haramzadeye peşkeş çekildi. Buna paralel olarak yoksulluk ve sefalet arttı. İşçinin, köylünün, dar gelirli memurun, esnafın ekmeği küçüldükçe küçüldü. Televole kültürü toplumu kuşattı, kemalizm, laiklik, birlik-beraberlik nutuklarıyla uyutulan toplum çürümeye başladı. Adı geçen dönemi en genel hatlarıyla tanımlamak için tüm bunlara, meclisde grubu bulunan partilerin, yolsuzlukları araştırmak için verilen önergelere red oyu vererek birbirlerini aklamalarını da eklemeliyiz.

İşte Meclis Yolsuzlukları Soruşturma Komisyonu kararıyla Yüce Divan yolu açılan kişiler, yukarıda belirtmeye çalıştığımız dönemde ülkeyi yönettiler, hükümette, iktidar partilerinin değişik kademelerinde görev aldılar. Dolayısıyla bu dönemde yapılan soygundan, vurgundan, işlenen faili belli devlet cinayetlerinden onlar da sorumludur.

Ve bu nedenle de Kürt ve Türk halklarının üstüne bir karabasan gibi çöken bu dönemden sorumlu olanların bir kısmı hakkında Soruşturma Komusyonları kurulması kararı olumludur. Ama;

Soygunu, vurgunu, hortumlamayı doğuran serbest piyasa ekonomisi devam ettikçe, bu sistemden nasiplenen haramzadeleri koruyan, hesap sorulmasını engelleyen yapı, kanunlar  ve hukuk sistemi yerli yerinde durdukça, komisyonlar oluşturmanın, yolsuzluk hakkında yüzlerce sayfalık raporlar yayınlanmanın pek kıymet-i harbiyesi yoktur.

Vurguncudan, soyguncudan hesap sormak için Kleptokrasinin yerine ülkede demokrasinin gerçek anlamda hakim olması lazım. Bir başka değişle, değişimin önünde engel olan kurumlar ortadan kaldırılmalı, insan hak ve özgürlüklerine saygılı bir yapı oluşturulmalı, Kürtler karşı yürütülen red ve inkar politikası terkedilerek Kürtlerin ulasal demokratik hakları verilmeli, toplumda eksiksiz bir örgütlenme özgürlüğü sağlanmalıdır. 

Bu değişiklikleri düzen partileriyle, derin devletin asker-sivil burokratlarının saldırı karşısında geri adım atıp düzene uyum sağlama yoluna giren AKP iktidarı gerçekleştiremez. “Şaffaf bir yönetim, soyguncudan, vurguncudan hesap sorma” vb. sloganlarla halkın oyuna alarak iktidara gelen AKP’nin, bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarını ortadan kaldırmak için oluşturulan komisyonda ortaya koyduğu tavır buna son örnektir..

Meclisdeki çoğunluğuna dayanarak önceki hükümette görev alanların yolsuzluklarıyla ilgili araştırma komisyonları kurulması kararı alan AKP, sorun kendi milletvekillerinin yolsuzluklarını soruşturma olunca, çifte standart uygulayarak tersi bir tavır içine giriyor.

AKP sözcüleri, bu tavırlarını “yargının siyasallaşmasına” bağlıyorlar, “yargı siyasetin ekkisinde olduğu için vereceği kararlar objektif olamaz kuşkusuyla” böyle davrandıklarını söylüyorlar.  Yani, “yargı derin devletin, asker-sivil kemalistlerin, Genelkurmay’ın etkisinde ve bizim yıldızımız bu kesimlerle henüz tam olarak barışmadı, bu nedenle dokunulmazlıkları kaldırdığımızda yargılanacak olan arkadaşlarımız hakkında verilecek kararlar hukuki değil siyasi olacaktır” diyorlar.

AKP sözcüleri yargının bağımsız olmadığını söylemekle, ilerici, yurtsever ve devrimcilerin yıllar önce dile getirdikleri bir doğruyu tekrarlamış oluyorlar. Ama bu, onların bu gerçeğin arkasına sığınarak kendi hırsızını, talancısını koruma altına alma çabasını haklı göstermez. AKP’ye düşen, sadece gerçekleri dile getirmek değil, toplumun önünde ayak bağı olan aynı zamanda kendisini de rahatsız eden yapıları ortadan kaldırmaktır. Örneğin yargıyı siyasetin etkisinden kurtarmak, yargıçların askerler karşısında hazırola geçmesini önleyecek adımları atmak, vb...

Ama AKP ne bunları gerçekleştirecek kadar ilkeli ve kararlı ne de bu değişimleri sağlıyacak bir programa sahip. İslami bir tabana dayanan AKP özünde tutucu bir parti ve vurgunu, soygunu, hortumlamayı doğuran sistemi, serbest piyasa ekonomisini savunuyor. Kendisini irticai bir güç olarak gören sivil ve asker kemalistlere, derin devletin asker-sivil burokratlarına karşı kararlı bir duruş sergilemiyor, ülkede militarizmi, gericiliği besleyen sorunların başında gelen Kürt sorununu çözümü için kılını kıpırdatmıyor.

Bu nedenle vurguncudan, hortumcudan, halkın ekmeğini çalanlardan hesap sorma, demokrasiyi, hak ve özgürlükleri kendisini ve iktidarını koruyacak kadar isteyen AKP’nin başaracağı bir şey değil. Bunu ancak demokrasi ve özgürlük cephesinde yer alanlar, değişimden yana olan güçler başarır.

Hesap ezilen, sömürülen, bir parça ekmeğe muhtaç edilen işçiler, köylüler, dar gelirli memur ve esnaflar, lokmalarının büyüklüğü ile demokrasinin sınırları ve Kürtlerin hakları arasındaki ilişkiyi kavradıkça sorulur.

Hesap sorma, halk yığınlarının siyaseti düzen partileri arasındaki bir tahteravalli oyununu olmaktan çıkarmasıyla, davalarını “ulu divana”  havale etmeyip kendilerinin görmesiyle gerçekleşir.

Aksi halde, tahteravalli oyunu devam eder. AKP’nin yüce divanlık üyelerinin yargılanması için, bu partinin de ANAP, DSP, Doğru Yol ve MHP’nin duruma düşmelerini beklemek gerekir.

 
PSK Bulten © 2003