“Başkan”ı anlamayan
kim?
Hüseyin Azad
Bazen düşünürüm, bazıları için PKK’lılık
acaba, alkol ve sigara tiryakiliği gibi, hatta bundan
da beter, kurtuluşu zor bir tür bağımlılık
mı? Yoksa işin içinde tatlı çıkarlar,
cazip nedenler mi var? Çünkü bunca olup bitenlerden sonra,
hem de yurtseverlik veya devrimcilik adına PKK’lı
olmak, “Serok”a secde etmek, onun gösterdiği yolda
yürümek aklın alacağı iş değil… Hangi
pranga, hangi çıkar ilişkisi, ya da hangi gönül
bağı bu adamları orada tutuyor?
Eğer maksat Kürt halkını ve Kürdistan’ı
kurtarmak idiyse, şimdi bu maksat kalmamıştır.
Apo çoktandır ki teslim olmuş, sömürgeci
Türk devletinin önünde secdeye gelmiş, onun tekçi (tek
ulus, tek dil, tek bayrak, tek hükümet, tek parlamento vb.)
yapısına bağlılığını
dile getirmiş, ideolojisini (Kemalizm) benimsemiş,
onun hizmetinde olduğunu kameralar önünde ilan etmiştir.
Gerçekten de, hizmette kusur etmemektedir.
Bu yüzdendir ki Kürtler için, bırakın bağımsızlığı,
artık otonomi bile istememekte, böyle şeyleri gericilik
saymaktadır.
Hatta, tatlı canı karşılığında
Türkiye’deki Kürtlerin davasını satmakla yetinmeyip
öteki parçalardaki Kürtlerin özgürlük mücadelesine karşı
da grev kırıcı bir rol oynamaktadır. Bunun
içindir ki Güney Kürdistan’daki oluşuma karşıdır
ve uzun zamandır ki PKK’yı bir kez daha oraya saldırtmak
için çırpınmaktadır.
Güneydeki Kürt özerk yönetimini, “İkinci İsrail”
diye niteleyip karşı çıkmakta, Türk devlet
yöneticilerini bile geride bırakan bir kin ve düşmanlıkla
karalamaktadır.
Bu kişinin “Serok”luğu nasıl bir şeydir?
Böyle bir tavır Kürt halkının hakları,
özgürlüğü için yürütülen mücadele ile nasıl bağdaşır?
Böyle bir kişiye nasıl saygı duyulur ve ardından
gidilir? “Apo’nun Kürtleri” ne tür insanlardır?
Bütün bunları görmez, anlamazlar mı?
Tüm bu olup bitenlere rağmen bu kadar insanın,
“Fareli Köyün Kavalcısı”nın ardından
gider gibi, Apo’nun ve adamlarının arkasından
gitmesine aklı başında her insan şaşırır!
Ama bu aklı başında insanlar, eğer Türkiye’yi
ve Kürdistan’ı tanıyorlarsa, eğer bir Ortadoğu
ülkesinde yaşıyorlarsa, şaşırmaları
için hiçbir neden yoktur. Bu ülkelerde böyle şeyler olur,
bir meczubun ardından binler koşturur. Burada Marksizm
adına Pol Potlar, sosyalizm adına Saddam
Hüseyinler sahne alır…
Evet, onlarca TV kamerası önünde söylediklerine, yıllardır
“avukat” etiketli görevliler vasıtasıyla kamuoyuna
yansıtılan “Görüşme Notları”na rağmen,
Apo’nun teslim olmadığını, davayı
satmadığını sanmak için dünyanın
en safı, budalası olmak lazım…
Ama PKK’nın ve şimdiki Kongra Gel’in, olup bitenleri
aslında çok iyi bilen ve bile bile lades diyen kimi gediklileri,
kitleleri ve safları aldatma oyununa devam ederek sık
sık şöyle derler:
“Başkan’ı anlamıyorlar!”
PKK’nın gediklilerinden ve Kongra Gel’in de sözcülerinden
Duran Kalkan da bundan bir süre önce, Özgür Politika
gazetesinde yayınlanan söyleşide aynen böyle diyordu:
“Başkan’ı anlamıyorlar…”
Bayım, anlamıyacak ne var! Biz aptal mıyız?
Senin pek sayın “Başkan”ının ne dediği,
ne yaptığı gün gibi ortada. O Türk devletinin,
hem de derin devletinin ağzıyla konuşuyor.
Bunu artık çocuklar bile biliyor, sen bilmez misin?..
Yapma, Duran Kalkan, yapma! Sen de bu tezgahın çok iyi
farkındasın. Sen de “onlardan biri”sin, PKK’yı
kuran o meşhur dörtlüden biri: Apo, Pilot, Kesire
ve sen... Yıllar içinde PKK’nın kadroları
buğday başağı gibi biçilirken dördünüzün
de burnu kanamadı..
Bazen, PKK’nın nasıl kurulduğuna, nasıl
yönetildiğine dair dördünüzden biri konuşsa, her
şeyi açık açık ortaya dökse, kendi payına
özür dilese, Kürt halkı için de Türk halkı için
de ne büyük bir aydınlanma olur, diye düşünüyorum.
Böyle biri onurlu bir şekilde tarihe de geçerdi. (Elbet,
tarihe onursuzca geçmek de mümkündür ve bazıları
bunu daha şimdiden hak etmiş durumdalar…)
Ama acaba, böylesine yüreklice bir itiraf olur mu? Olsa bile
bir yararı olur mu?.
Tüm bu olup bitenler göz açamadığına göre?..
Aslında içinizde, hakkını yememek gerek, en
açık sözlüsü Apo! Adam kaç kere kendisiyle söyleşi
yapan gazetecilere söyledi, Özgür Politika’da yazdı,
MED-TV’de açıkladı, dedi ki: “PKK’yı Türk devletine
dayanarak kurduk. Üç yıl boyunca ekmeğimizi, silahımızı
devlet verdi ve korumamızı o sağladı.
Bizden istedikleri diğer Kürt örgütlerine karşı
savaşmaktı. Ve üç yıl boyunca ne istedilerse
yaptık!..”
Evet, aynen bunları söyledi. Yetmez mi? Daha ne söylesin!..
Ama, anlayan kim, aldıran kim!..
Bu sözleri bile insanlar anlamaz, ya da pek güzel anladıkları
halde aldırmazlarsa, artık Apo ne yapsın, biz
ne yapalım?!.
Apo, “bıji TC, kahrolsun Kürt devleti!” diyor, bunlar
“Bıji Serok Apo!” diyorlar…
Bu işi anlamayan, ya da anlamazlıktan gelen kim?..
Diyelim ki Türk basını, yazarı çizeri bile
bile bilmezlikten anlamazlıktan geliyor, kendi “devlet
sırrı”nı ifşa etmek istemiyor. Öyle ya,
devlettir, bu oyunları oynar! Maksat Kürtleri oyuna getirmek…
Ya hala Apo’nun arkasından gidenler, kendi deyişleri
ile “Apo’nun Kürtleri”?..
Son dönemlerde PKK’dan ayrılıp Apo’ya ateş
püsküren kimileri ise, bu gerçeği kabul etmeyi -yıllarca
böyle bir örgüte kanıp ona hizmet etmiş olmanın
itirafı olacağı için- kendilerine yediremiyorlar.
* * *
Duran Kalkan, söz konusu söyleşide aynı zamanda
PSK’yı ve Kemal Burkay’ı suçluyor,
“bize terörist dediler, yıllar önce hakkımızda
kitap yazdılar” diyor. Doğrudur.
Çünkü siz, kuruluşunuzun hemen ardından sömürgeci
rejime değil, Kürt yurtsever ve sosyalist örgütlerine
savaş açtınız…
Kürdistan’da aşiret kavgaları çıkardınız…
Bunu Avrupa’daki devrimci avı ile sürdürdünüz; Kürt
ve Türk devrimcilerini katlettiniz. Komkar derneklerini yaktınız,
Newroz toplantılarını bastınız…
1984 yılında, sözde gerilla savaşı başlattıktan
sonra da, korucu köylerini basıp çocuk-kadın ve
yaşlı demeden kitle halinde katlettiniz. Böylece,
siz yapmadığınız zaman da sizin adınıza
yapması için Türk devletine uygun ortamı hazırladınız…
Bu politikaları eleştiren arkadaşlarınızı,
sizden ayrılanları da Kürdistan’da, Bekaa’da veya
Avrupa’da katlettiniz…
Avrupa ülkelerinde elçilikler bastınız, sağa
sola bombalar attınız. Avrupa ülkeleri tepki gösterip
üstünüze gelince de onların polisiyle çatıştınız,
otobanlarını yaktınız. Kürt hareketine
dost insanları da sovuttunuz, ya da Kürtlere düşman
hale getirdiniz…
Uzatmaya gerek yok, siciliniz çok kirlidir.
Bu eylemlerin hiçbiri devrimci ve yurtsever eylem değildi,
özgürlük davasına hizmet etmedi. Bunlar yalnızca
düşmana hizmet eden kör terördü. Yaptığınız
terörizmdi.
Siz Kürt hareketini terörizme sürükleyip köşeye sıkıştırmak
isteyen Türk devletinin tam da istediği şeyi yaptınız.
Söz konusu terör eylemleriyle Kürt hareketinin imajını
ulusal ve uluslararası planda bozdunuz ve onunla birlikte
kendinizi de tecrit ettiniz.
Terörist yaftasını kendi elinizle boynunuza astınız.
Biz de, sömürgeci rejime karşı silah kullandığınız
için değil (çünkü zulme karşı direnmek, silahlı
da silahsız da olsa, asla suç değildir), işte
bu nedenlerle sizi eleştirdik. Sizi daha baştan
doğru tanımladık, yaptığınız
işin adını koyduk. Her şeye rağmen,
bu utanç verici durumdan kurtulmanız için de sürekli
olarak çağrı yaptık, el uzattık.
Sizden parti olarak gördüğümüz onca kötülüğe rağmen,
olup bitenleri hiçbir zaman bir kan davası gibi görmedik.
Bugün de görmüyoruz. Kim bu yanlış yoldan dönse,
onunla selamlaşmaya hazırız. Çünkü amacımız
sömürgeci ve faşist rejimin planının boşa
çıkarılmasıdır. Biz politikamızı
kin ve nefret üzerine kurmuyoruz. Ulusal çıkarlar neyi
gerektiriyorsa onu yapıyoruz.
1993 yılında bu nedenle PKK ile protokol imzaladık,
cephe çalışması başlattık. Bu girişim,
PKK’nın bilinen kötü huyları nedeniyle sonuç vermedi,
o ayrı mesele. Ama doğru olanı denedik, yapmaya
çalıştık. (Ne yazık ki bazıları
hala bunu anlayamadılar. Zaten bazılarının
en basit şeyleri bile anlaması, anlasa bile kabul
etmesi, çok zordur; onların siyasette deney kazanması
için bir ömür de yetmez, birkaç örgüt kurup dağıtmak
da… Ne beyinleri kaldırır bunu, ne yürekleri…)
Şu anda APO’nun ve onu izleyen PKK kesiminin yaptığı
ise, Kürt hareketini pasifikasyona yönelik sömürgeci planına
tam bir sadakatle hizmettir.
Rejim PKK’yı Kürt halkına karşı iki yanı
keskin bir kılıç gibi kullanıyor. Hem onun
eliyle Kürt hareketini pasifize etmeye çalışıyor,
hem de onun varlığını Kürt halkına
karşı kendi saldırgan politikalarının
gerekçesi yapıyor. Böylece iç ve dış kamuoyunu
iki yönlü aldatmaya çalışıyor.
PKK-Kongra Gel tabanına yaptırılan, ya da
göz yumulan kimi eylemler ise ne Kürt halkı ne de Kürdistan
içindir. Bu eylemlerin hedef ve istemleri arasında Kürt
halkının özgürlüğüne yönelik hiçbir ciddi,
somut istem yok. Eylemler tümüyle Apo’nun kişisel durumuna
endekslenmiştir ve Apo kültünü (bir puta dönüşen
apo simgesini) sürdürmeye yöneliktir. Rejimin şu anda
buna ihtiyacı var. Ayrıca, böylece taban bu türden,
kendileri açısından zararsız eylemlerle oyalanmış,
dağılması engellenmiş, istenilen kanalda
tutulmuş oluyor. Bu tabanın dağılması
veya Apo’nun denetiminden çıkması, rejimin de denetiminden
çıkması anlamına geliyor. Böyle bir durumda
Kürt hareketinin sağlıklı ve gerçekten yurtsever
bir kanalda yeniden örgütlenip yükselme şansı doğar
ki rejimin en korktuğu da budur.
Osman Öcalan, Nizamettin Taş, Kani Yılmaz
ve arkadaşları bu hattan ayrıldılar, iyi
ettiler. Duran Kalkan, Cemil Bayık, Murat Karayılan,
Mustafa Karasu, Zübeyir Aydar ve ötekiler de bunu yapabilseler
seviniriz.
Ahmet Türk, Feridun Yazar, Murat Bozlak gibi deneyimli,
aklı başında bildiğimiz insanlar da legal
planda bu kervana katılıp, Kürtleri oyuna getirmeye
yönelik bu politikaya daha fazla kan vermeseler iyi olur…
Hapisten daha yeni çıkan Leyla Zana, Orhan Doğan
ve Hatip Dicle, eğer on yıllarını
heba eden bu zulmün sahiplerine teslim olmak gibi akıl
almaz ve yüz karası bir yolda yürümeyip, dünyayı
kendilerine ve Kürt halkına güldürmeyip onurlu insanlar
gibi davransalar o da iyi olurdu…
Hatta eğer bunu, yani yanlıştan dönmeyi Apo’nun
kendisi yapabilse ne iyi olurdu! Ama onun için artık
çok geç. O bir rehinedir ve eşi az bulunur derecede korkak
bir adamdır. Onun tatlı canını kurtarmak,
güvenceye almak için veremiyeceği şey yoktur.
O, bu işe Türk derin devletiyle başladı ve
onunla sürdürüyor…
Onun gerçek öyküsünü ise, bugün “bıji Serok Apo!” diyen
garibanlar değil, tarih yazacak.
Türk devletinin, Apo’yu kullanıp Kürt hareketine oynadığı
bu oyun Kürt halkı için bir trajedidir. Bu oyunu görmemek,
görüp de karşı çıkmamak, utanılacak bir
durumdur, yüzkarasıdır. Bu oyunu boşa çıkarmak
için her onurlu insana, en başta da hala bu hareketin
safında olup durumu gören bilen, yurtsever duygularını
ve sağduyusunu yitirmemiş olan kişilere görev
düşüyor.
Bu oyunu bozmak Kürt halkı için bir ulusal onur sorunudur,
varlık yokluk sorunudur.
|