Düzeysizliğin bu kadarı..
Hüseyin Azad
Irak Devlet Başkanı ve Kürt lider Celal Talabani’nin
New York’ta söylediği bazı sözler Türk siyaset adamlarını,
basınını bir kez daha çileden çıkardı.
“Bir kez daha” diyorum, çünkü zaten çileden çıkmadıkları
gün yok. Sürekli kızma, küfretme, saldırma halindeler.
Herkese düşmanlar, her şeye düşmanlar. Bu adamlara
bir hal olmuş…
Talabani’ye ve öteki Kürt liderlere ise her türlü edep ölçüsünü,
diplomatik kuralı bir yana atarak düpedüz hakaret ediyorlar.
Şu Cemil Çiçek adlı sözde hükümet sözcüsü edepsizin
söyledikleri malum: “Aşiret reisleri, postal öpücüler!..”
Bazen düşünüyorum, bunlar ne kadar düzeysiz insanlar.
Ne başkalarına saygıları var, ne kendilerine.
Böylelerini muhatap alıp yazı yazmak bile bana ağır
geliyor.
Kendilerine hakaret edilmesin, kimse kendilerini aşağılamasın
diye ceza kanununa özel madde koyarlar, ama kendileri, bas
bas bağırarak başkalarına olmadık
hakaretleri ederler!
Bayım sizi aşağılamaya gerek yok, siz
zaten aşağılıksınız!
Peki, Talabani’nin onları bu denli kızdıran
sözleri ne? Talabani basın toplantısında, Türkiye
de dahil, komşu ülkelerin Irak’ın içişlerine
müdahalesinden dert yanmış ve onları teröre
destek vermekle suçlamış. Peki yalan mı bu?
Türk yönetiminin de en az İran ve Suriye kadar, Ürdün
kadar, hatta Suudi Arabistan kadar, Irak’taki terörist gruplara
destek verdiğini, Irak halkının, seçilmiş
parlamentosu ve hükümeti eliyle gerçekleştirmeye koyulduğu
federal ve demokratik rejimi engellemek için elinden geleni
yaptığını bilmeyen var mı? Hatta
Türkiye Irak’ın siyasal ve idari statüsünü düzenlemeye
kalkmıyor mu? Kerkük’ün Federe Kürdistan Bölgesi’nin
içinde yer almaması için yırtınmıyor mu?
Bu amaçla Irak Anayasası’nın gereğinin yapılmasını
bile engellemeye çalışmıyor mu?.
Talabani bu konuda belki ilk kez dobra dobra konuşmayı
tercih etmiş. Böyle devam ederse biz de karşılık
verebiliriz, demiş. Her halde bıçak kemiğe
dayandığı için.. Türk tarafı bu sözlerden
bu denli öfkeye kapılacağına, komşu ülkenin
içişlerine karışmasın, egemenliğine
saygılı olsun. Yoksa, ben yaparım ama, sen
karşılık veremezsin diye dayılanmanın
haklı bir yanı yok.
Bay Çiçek, kendisi ve hükümeti içerde generallerin karşısında
hazırolda dururken, “höt” dendiği zaman yerlere
kadar eğilirken başkaları için böylesine seviyesizce
sözler kullanacak kadar düşüyor. Sözde hükümet oldular
ama bir türlü iktidar olamadılar. Azıcık onurları
olsa iktidarlarına sahip çıkarlardı, militarizmin
kuyruğuna takılmazlardı, böylesine şamar
oğlanına dönmezlerdi.
İşin ilginci, generallerin hem reformları
ve AB’yi topa tuttukları, hem de irtica suçlamasıyla
AKP hükümetini hedef tahtasına koydukları, Genelkurmay
Başkanı’nın ve kuvvet komutanlarının
peş peşe saldırıya geçtikleri bu günlerde,
AKP liderleri de, adeta dikkati başka tarafa yöneltmek
ister gibi Talabani’nin sözlerini dillerine doladılar.
Anlaşılan, Kürtlere saldırmak, “vurun abalıya”
misali, AKP yöneticilerine de kolay bir iş gibi görünüyor.
Ayrıca bunun şovenizm pazarında kendilerine
puan kazandırdığını sanıyorlar.
Ne var ki Kürtlere saldırmak, Kürt sorununda generallerin
bir dediğini iki etmemek, üstelik Kürt düşmanlığını
küfürbazlığa, ağzı bozukluğa kadar
vardırmak, onları generallerin şerrinden kurtarmaz.
Onlar geri adım attıkça generallerin tehdit ve saldırıları
artıyor.
AKP liderleri bu tür tavırlarıyla Kürtlerin kendilerine
açtıkları krediyi tüketiyorlar. Oysa Kürtler bu
ülkede önemli bir demokrasi gücü. Değişim ve demokrasi
yanlısı herhangi bir hükümet onların desteğine
gerek duyar. Ama belli ki bu bayların böyle bir desteğe
ihtiyaçları yok. Demokrat olmayınca, reformculukları
laftan ibaret olunca, neden gerek duysunlar? İlkeli olmak
zor, oportünizm ise kolay.
İş Kürt sorununa gelince, zaptiyesi ile mollası
arasında bir fark kalmıyor, aynen İran’da olduğu
gibi. Öyle olunca bize de, zaptiye ile molla arasındaki
bu kavgada, “varın kozunuzu paylaşın, ne haliniz
varsa görün!” demekten başka ne düşer?.
|