Hem
katil, hem yalancı!
Hüseyin Azad
Diyarbakır’daki alçakça cinayete TİT (Türk İntikam
Tugayları) adlı cinayet çetesi sahip çıktı.
Güya bu cinayeti Kürtlerden öç almak için işlemişler
ve tehditlerini sürdürüyorlar. Bu örgüt 1970’li yıllardan
beri var. O günden bu yana adı birçok siyasi cinayete
karıştı. Son olarak 1998 yılında,
şu ünlü Genelkurmay andıcının ardından,
İnsan Hakları Derneği’nin basarak andıçta
hedef gösterilenlerden İHD Başkanı Akın
Birdal’i kurşunladılar ve Birdal aldığı
birçok kurşun yarasına rağmen, ölümden döndü.
Katiller arasında bir astsubay da vardı.
Bugüne kadar üzerine gidilmeyen, hesap sorulmayan, tasfiye
edilmeyen bu örgütün de Kontrgerilla ve JİTEM benzeri
devlet güdümlü olduğuna kuşku yok. Büyük ihtimalle
Kontrgerilla’nın denetiminde iş görüyor. Zaman zaman
susuyor, ve kendilerine gerek duyulduğunda katiller bu
isim altında yeniden sahne alıyorlar...
Diyarbakır’daki, çoğu çocuk 11 kişinin önlümüne,
onlarcasının da yaralanmasına yol acan son
eyleme de bu örgüt sahip çıktı. Bunda şaşacak
bir şey yok. Bu, devlet himayesine mazhar bir cinayet
örgütü.
Son eylemin Türk derin devletinin planlarından bağımsız
olduğunu düşünmek saflık olur. Bu, ortalığı
teröre boğup belli planları hayata geçirmek için
son iki-üç yıldan beri hazırlığı
yapılan, adım adım sahneye konan bir oyun.
Amaç, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri öncesinde, 28 Şubat
“postmodern darbesi” öcesinde olduğu gibi, ortalığı
teröre boğarak, kamuoyunu birtakım müdahalelere
hazırlamak… Şemdinli’de suçüstü yapılan bombalama
eylemleri, Danıştay’a yapılan saldırı
ve son eylem, bunlar tümüyle birbirlerine bağlı.
Hatta İstanbul, Ege ve Antalya yörelerinde TAK adına
patlatılan bombaların arkasında da aynı
derin devlet odağı çıkarsa kimse şaşmasın.
Bir yandan TAK’a, bir yandan TİT’e eylem yaptırarak
otalığı kızıştır, sonra
da bir kurtarıcı pozuyla ortaya çık, kendine
muhalif ve engel gördüğün kim varsa bastır, sustur,
zaten militarize olan ülkeyi daha da militarize ve faşize
et, kitlelerin değişim ve demokratikleşme umutlarını
bir kez daha boğ…
Oyun bu. Böylesi bir oyun elbet ancak sürekli bir yalan furyasıyla
sahnelenebilir. O da her keresinde yapıldı, şimdi
de yapılıyor. Gerçeğin peşine düşen
türden değilse de, yalanı pazarlamaya amade bir
medya nasıl olsa var…
Derin devlet, eylemi TİT e yaptırıp bunu açıklamakla
hem Kürt halkına gözdağı vermeyi, kitleleri
sindirmeyi, hem de Kürt tarafını kışkırtmayı,
terörü kızıştırmayı amaçlıyor.
Öte yandan, Türk devleti bunu bile PKK’ye mal ederek iç ve
dış politika borsasında kullanma çabasında..
Daha ilk günden güdümlü medyaya yapılan servislerle
bu bombalama olayında bir PKK izi yaratılmaya çalışıldı.
Sözde başka yere götürülürken orada patlamış!
Son olarak Emniyet Genel Müdürlüğü’nce yapılan açıklamada
ise, “bombanın tanıdık olduğu” ve PKK’nın
daha önce başka yerlerde kullandığı bombalarla
aynı türden olduğu ileri sürülüyor, “PKK yapmış”
deniyor..
Belli ki bu rejim, yalnız cinayette değil, yalanda
da sınır tanımıyor. Kamuoyunu aptal yerine
koyuyor, bütün bu düzmecelerle herkesi kandırabileceğini
sanıyor.
Görevi katilleri yakalamak olan emniyet, bunun için hiçbir
çaba harcamazken, üstelik katil olarak, alel acele başkasını
gösteriyor, eylemi PKK’ya fatura ederek hem kendi devletini
temize çıkarmaya, hem de iç ve dış kamuoyunda
olyı istismar etmeye kalkışıyor.
Bu memlekette ve yurt dışında, bu tür utanmazca
yalanlara kanacak saflar belki hala vardır. Am en başta
Kürt halkı olan biteni çok iyi anlıyor. Üç gündür
kepenk kapatan Diyarbakır esnafı katillerin kim
olduğunu başından beri çok iyi biliyor. Ne
yapsanız nafile!
Olayı saptırmak için alel acele piyasaya sürülen
bu yalanlar en az cinayetin kendisi kadar iğrençtir,
alçakçadır. Eminiz, Türk halkı da artık aptal
yerine konmaya evet demiyecek ve giderek artan oranda tepki
gösterecektir. Çünkü halkı aldatmaya, sidirmeye yönelik
bu alçakça oyunlar, cinayetler, yalanlar, aynı zamanda
Türk halkının geleceğini karartıyor, ülkenin
gelişmesini ve özgürleşmesini engelliyor, onu bir
batağa sürüklüyor.
Bütün bunlar olurken hükümet nerde, diyeceksiniz. Hükümet
ortalıkta yok. O işi orduya-polise havale etmiş,
kendisi ise seçimlere hazırlanıyor! Eylemler kendisine
yönelik olmadığı sürece seyrediyor. Hatta tertiplere,
oyunlara onay veriyor; onları “ulusal planlar” olarak
düşünüyor…
Ne var ki bu, altındaki dalın kesilmekte olduğunun
farkında olmayan bir seyircinin rehavetidir. Uyandığı
zaman ise iş işten geçmiş olacak…
|