PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
İlginç bir oyun
NEWROZLA BİRLİKTE YENİ SAVAŞ MI?..

Şu günlerde ilginç şeyler oluyor. Bazı Türk basın yayın organlarında ve bazı internet sitelerinde, “Terör örgütü ortalığı kana bulayacak” tarzında haberler uçuşuyor.

Bunlardan biri, son dönemde, militarist çevrelerin ve de derin devletin gözdesine dönüşen, AB karşıtlığının odağı olan Cumhuriyet gazetesi…

Önce Bay Öcalan İmralı’dan konuştu, daha doğrusu konuşturuldu. Avukatları vasıtasıyla bir kez daha PKK’ya ve Kongra Gel’e direktiflerini yolladı. Şöyle yapsınlar, böyle yapsınlar dedi. Başbakan Erdoğan’a gönderdiği mektubun cevapsız kaldığından, muhatap alınmadığından yakındı. Bir kez daha tehditler savurdu, dağdakilere savaş talimatları verdi!

Bu sözler ve tehditler, 10 Şubat tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Terör talimatları” başlığı altında yansıtıldı.

Arkasından Genelkurmay Başkan Yardımcısı Orgeneral Yaşar Büyükanıt konuştu. Büyükanıt, örgütteki “kötü hareketlilikten” söz etti ve PKK’nın yurt içine güç kaydırdığını, yurt içindeki PKK militanlarının sayısının, Öcalan’ın yakalandığı dönemdeki seviyeye ulaştığını, yani 3 bini aştığını, sınır boyundaki (Güney Kürdistan yakasında) gücünün ise 3-4 bin dolayında olduğunu ve eylemlere hazırlandığını ileri sürdü.

Daha sonra ise 12 Mart tarihli Cumhuriyet’teki sansasyonel haber geldi: Buna göre, “terör örgütü PKK” önümüzdeki 21 Mart’tan, yani Newroz bayramından itibaren yeni bir saldırı planlamıştı. Bu eylemlerde, Tunceli ve Bingöl kırsalına depo edilmiş yüzlerce kiloluk TNT ve C-4 türü patlayıcılar kullanılacaktı… PKK bu amaçla “Kuzey Irak”tan Türkiye’ye binlerce militanını geçirmişti… Sınırdaki güçleri ise “saldırı ve kaçış koridorunu” güvenceye almak için bekletiliyordu… Hem Ordu hem MİT istihbaratı bunu doğruluyordu…

Bu ve benzer haberler ne anlama geliyor? Gerçekten PKK yeni bir silahlı saldırıya mı hazırlanıyor? Ve hazırlanıyorsa bu kendi kararı, kendi tercihi mi?

Böyle bir soru saflık olur. Çünkü herkes, Apo yakalanıp İmralı’ya konduktan bu yana, PKK’nın kendi başına hareket etmediğini, devlet tarafından ve Apo kanalıyla yönlendirildiğini biliyor. O derece ki, bu nedenle, önce adını, programını değiştirip PKK olmaktan çıktı. Daha sonra kendisini feshetti, önce KADEK’e, sonra Kongra Gel’e dönüştü. Silahlı eylemi tümden terk ettiğini açıkladı. Kürt halkının tüm temel istemlerini bir yana bıraktı; Kemalizmi, üniter yapıyı ve Türk devletinin tüm öteki tezlerini savunur oldu.

Bir süre önce ise garip biçimde, elbet Türk derin devletinin ihtiyacına binaen, Apo’nun direktifiyle ve PKK adıyla yeniden kuruldu!

Herkes, Apo’nun Genelkurmay’ın tam denetiminde olduğunu, ordunun isteği ve rızası dışında tek söz söyleyemiyeceğini, avukatların görevinin çoktandır ki Apo’yu savunma filan değil, Apo ile örgüt arasında kuryelik, müfettişlik, hatta zaman zaman tam yetkili temsilcilik olduğunu çok iyi bilir.

Dolayısiyle eğer Apo, avukatları, ve aynı zamanda cep telefonu filan vasıtasıyla, açık açık örgütünü yönetiyorsa, bunun Türk devletinden gizli ya da onun rızası dışında olup bittiğini söylemek gülünçtür. O kadar ki, bir süre önce bundan dolayı hükümet eleştirilince, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, “bu durum devletin tüm birimlerinin bilgisi dahilindedir, öyle gerekli görülmüştür; suçu hükümete yüklemesinler!” diye dobra biçimde açıkladı..

O zaman, sorulacak soru şudur: Bu nasıl bir oyun?

Bunun da cevabı zor olmasa gerek. Oyunu tezgahlayan Türk derin devleti, bir yandan PKK vasıtasıyla hükümeti sıkıştırmak istiyor. Hem Apo’ya, Erdoğan’ın kendisini muhatap almasını, Kürt sorununu çözmesini isteyen mektuplar yazdırıyor, hem de, muhatap alınmayan Apo’nun, hükümete öfkelenmesine, atıp tutmasına göz yumuyor…

Oysa Apo’nun kendisi de iyi bilir ki, çok istediği halde, türbanı bile gündeme getiremeyen Erdoğan, istese bile onu, PKK’yı ya da Kongra Gel’i muhatap alamaz. Almaya kalksa, onu bir kaşık suda boğarlar. Boğacakların başında ise, Apo’ya söz konusu karagöz oyununu oynatanlar gelir.

Oyunun şu ana kadar sahnelenmiş ikinci perdesi de şu: Apo, nefes alışlarının bile dinlendiği İmralı’dan, avukatları vasıtasıyla tehditler savuruyor, örgütüne savaş hazırlığı yaptırıyor, savaş talimatları veriyor! Oyunun seyirci üzerinde etkisini arttırmak için Genelkurmay Başkanı Yardımcısı açıklama yapıyor, Cumhuriyet ve benzerleri bunu yansıtıyorlar, kamuoyu hazırlanıyor…

Bir kurmay mantığıyla “tehlikenin tarifi” şu: Terör örgütü PKK “Kuzey Irak”ta üslenmiş ve tehdit unsuru. Ara sıra da çatışmalar yaşanıyor…Türk devletinin tüm çabasına rağmen Amerika aldırmıyor, üzerine gitmiyor. Türkiye’nin oraya ordusunu sokmasına, Kerkük-Musul’a kadar gitmesine de müsaade etmiyor. Türk devleti isteğinin ciddiye alınması için bir oyun kuruyor. Kontrollü bir savaş oyunu…

Buna göre PKK’nın birkısım güçleri içerdeki bölgelere geçiriliyor, ya da öyle gösteriliyor. Bunların bir saldırı planladığı, şuraya buraya yüzlerce kilo TNT ve C-4 patlayıcıları depo edildiği -Türk güvenlik ve istihbarat güçleri bunu kendi elleriyle koymuş gibi nasıl da biliyorlar!- saldırıdan sonda gerillaların tekrar sınır ötesine kaçacakları filan konusunda iç ve dış kamuoyu şimdiden hazırlanıyor…

Bu durumda 3. Perdenin şöyle olması beklenir: “Terör örgütü”nün güdümlü elamanları, ya da doğrudan, onların kılığına girmiş Türk özel timleri, şuraya buraya  bir miktar patlayıcı atar, bunun için, Kürt ya da Türk, bazı insanlar kurban seçilir, kan dökülür… Bu arada güdümlü medya eliyle (ki Türk medyası büyük çoğunluğuyla böylesi “vatani görevlere” teşnedir) ortalık velveleye verilir, Türk kamuoyu kışkırtılır…

Dördüncü perdede ise, Kahraman ordu bir kez daha kırıp dökerek, bir miktar Kürt köyünü daha boşaltarak, şurda veya burda kalmış ihtiyar adamları da köylerinden kovarak, örgüt kapatarak, aydınları sindirerek “terörün belini kıracak”, teröristleri sınıra doğru kovalıyacak ve “Kuzey Irak”a, yani Güney Kürdistan’a girecektir… Amerika ve bir bütün olarak dış kamuoyu, bu durumda herhalde hayır demez! Dese de, bu döğüşün başka yan kazanımları olur: Belki AB ile ipler kopar (militaristlerin, Kemalistlerin, ırkçı ve faşistlerin istediği tam da budur) ve bu arada oluşucak “olumlu” ortamda AKP’nin işine son verilir… Böylece, “bölücü tehlike” gibi “irticai tehlike” de bir kez daha giderilmiş olur!

Orgeneral Büyükanıt’ın 15 Mart tarihli gazetelere yansıyan şu sözleri de bu bakımdan oldukça ilginç: “Irak’ta söz hakkımız yok. Irak politikalarımız yok. 1999’daki terörle mücadelenin gerisindeyiz. Bu konuda bizimle konuşan olmadı… Halk terör günlerini çabuk unuttu…”

General ayrıca, olağanüstü halin kaldırılmış olmasından ve çıkarılan yeni yasalardan yakınıyor. Bunlar açıkça hükümete yönelik eleştiriler ve AB’ye karşı tutum…  Belli ki General, birşeyler yapıp hem halka yineden terör günlerini hatırlatmak, hem de olağanüstü hali filan geri getirmeyi tasarlıyor…

Evet, bizce kurulan oyun bu. Perşembenin gelişi çarşambadan belli. Ama bu oyunun gerçekleşme şansı ne, oy ayrı mesele… Bu, oyunun diğer aktör ve figüranlarının ve biraz da seyircilerin tavır ve tutumuna bağlı.

Örneğin Apo bu oyunda baş rollerde ve rolünü canu gönülden icra ediyor. Hala onu, şu ya da bu planda, bir mürit sadakatıyla izleyen birhayli de adamı var. Kongra Gel sözde bir barış ve demokrasi projesi olarak örgütlendi, ama şimdi Apo’ya uyarak savaştan söz ediyor.  Geçen yaz yapılan kongreye Türk askeri helikopterine binerek gelip katılan Apo’nun avukatlarının Kongra Gel’e savaş kararı aldırdığı, bizzat kongreye katılanlar tarafından yazıldı çizildi…

Dolayısiyle, önümüzdeki günlerde Kongra Gel veya PKK adına şurda veya burda eylemler olursa şaşmamak lazım.

Bu oyun, senaristlerin, yani derin devletin düşündüğü biçimde gelişirse, yalnız Kürdistan’ı birkez daha karıştırmakla kalmayacak,  AB projesini suya düşüreceği gibi, AKP’nin şu göstermelik iktidarının da pek çobuk sonunu getirecektir.

Belli ki bu, derin devlet stratejistlerinin son taktiklerinden biri. Bu oyun 30 yıldan beri sürüyor ve hem Kürt hem de Türk halkının kaderi üzerinde oynanıyor. Ama geçmişten bu yana, politik arenadaki örgütlerin ve liderlerin -devrimci ve solcu geçinenler de dahil- çoğu bunu göremedi veya görmezden geldi, gerekli tavrı alamadı. Bunun sonuçları ise ortada. Hiç değilse bu aşamadan sonra alık bir seyirci konumundan çıkmakta yarar var.

Bu oyunu deşifre etmek ve boşa çıkarmak son derece önemli ve bu işte –Kürt ya da Türk- tüm demokrat, barışsever insanlara görev düşüyor. 

 
 
PSK Bulten © 2005