PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

İncir Çekirdeği, İncir Yaprağı..

F. HASAN

Bazı sözler ve yazılar incir çikirdeğini doldurmaz. Örneğin şu son 15 günde Medya TV’de ve Özgür Politika gazetesinde üretilen komplo teorisi. Sözde PKK’ya karşı yeni bir komplo varmış. Amerika ve Almanya, onların yanısıra PDK, YNK, PSK gibi Kürt örgütleri, ayrıca PKK içinden son dönemde ayrılan kesimler bu “müthiş komplo”nun içindelermiş…

İşin ilginci PKK’nın cümle yorumcu ve yazar taifesinin biryerlerden işaret verilmiş, düğmeye basılmış gibi aynı anda harekete geçmeleri, karbon kağıdı ile çoğaltılmış gibi aynı şeyleri söylemeleridir.

Yukarda “yeni bir komplo” tabirini bilerek kullandım. Çünkü bu “PKK’ya karşı ilk komplo” değil. Kim bilir kaçıncısı! Belki yüzüncüsü, belki yüzbirincisi! Kamuoyu artık komplo öykülerinden gına getirmiştir. PKK ne zaman sıkışsa hemen bir komplo hikayesi uyduruverir. İç ve dış düşmanların planlarına ilişkin bir yaygara ortalığı sarar. Aynen sömürgeci Türk rejiminin her sıkıştığında yaptığı gibi. Elbet, kır atın yanında yatan ya huyundan, ya tüyünden.. Bunlar düşmansız yaşayamazlar. Bunlar, “sus aman, yoksa kurt gelir!” masallarıyla çocuklarını kandıran kadınlar gibi, taraftar kitleyi çocuk yerine koyuyorlar.

Komplo hikayesinde Amerika’nın rolü yeni değil. Amerika eskiden beri bu öyküde baş aktördür! Almanya da yeni değil, o da her komplo filminin ya da tiyatrosunun önde gelen aktörlerinden.. Irak KDP de öyle, o da en az on yıldan beri değişmez düşman! Yekıti (KYB) zaman zaman rol değiştiriyor, bazan dost, bazan düşman oluyor. Son komplo hikayesinde karşı cepheden.. Bir de PSK var son komplo oyununda. PSK, PKK’nın ortaya çıktığı tarihten 1993 yılına kadar düşman listesindeydi. 1993 prtokolünün ardından -yo hayır, dost olmadı- dost-düşman arası birşey oldu! Bu durumu 1999 Şubatı’na, Apo yakalandığı güne kadar sürdü ve o tarihten sonra PSK yeniden PKK’nın listesindeki düşmanlar arasına katıldı!

Öncelikle YNK’nın durumuna bakalım. Güney Kürdistan’daki Kürt yönetimi 1992 yılında federasyon ilan ettiği zaman, PKK ansızın huysuzlandı, federasyon ilanına karşı çıktı (aynen Türkiye, Irak, İran ve Suriye gibi), bunu gericilik diye suçladı ve Güneyli Kürtlere savaş açtı. O zaman hem KDP hem de KYB ile savaştı ve ağır bir yenilgi aldı. PKK birliklerini yöneten Osman Öcalan, ağabey Abdullah’ın tüm itirazlarına rağmen teslim oldu, imzaladığı bir belgeyle Kürt hükümetinin otoritesini kabul etti ve Güney’de silahlı güç bulundurmamaya, bir daha onlara bu türden sorunlar çıkarmamaya söz verdi.

Ama PKK daha sonra sözünde durmadı, huy ve ahlakına uygun olarak, fırsat bulur bulmaz yine eski politikalara döndü. Bir bakıma buna mecburdu da. Şam, Tahran ve Bağdat doğrudan, Ankara ise dolaylı olarak bunu onlardan istiyordu. PKK’nın görevlerinden biri Güney Kürdistan’da istikrarsızlık yaratıp buradaki Kürt yönetiminin sağlamlaşmasını önlemekti.

KDP ile KYB arasındaki sürtüşme ve çatışmalar ise PKK’nın işini kolaylaştırdı. KYB Zelê de PKK’ya kamp verdi ve onu KDP ile aralarındaki hesaplaşmada kullanmak istedi. Böylece KDP’ye karşı uzunca bir süre PKK-KYB ittifakı oluştu. Bu ittifakın iki taraf bakımından da güvenilir olduğu söylenemezdi; ama son zamanlara kadar devam etti. Bu dönem zarfında KYB, arasıra eleştirilse de dost sayıldı. Ancak son dönemde, ABD’nin arabulucuğuyla KDP ve KYB’nin adeta zoraki barışmalarının ardından bu iki partinin çatışmaları durmuştur. Bu ise PKK’nın işine gelmiyor. O, güneyli Kürtler arasında bir barışa karşı (aynen Türkiye, Irak, İran ve Suriye gibi). Aynen Bay Ecevit ve Bay Perinçek gibi.. Bu nedenle de ABD’nin arabulucuğuna müthiş bozuluyor.. PKK’nın ABD düşmanlığının baş nedeni budur. Yoksa ABD ile anlaşmaya, bir gecede din değiştirmeye fittir. Öcalan ve partisi bu tür taktiklerin piridir.

Son dönemde PKK ile KYB’nin ilişkilerinin bozulmasının bir nedeni budur. Ayrıca, Mam Celal ABD ve Türkiye ile ilişkilerini sıcaklaştırma çabası içindedir. Böylesi bir dengede PKK’nın silahlı güçlerine ev sahipliği yapması güçtür. Üstelik PKK orada da artık konuk rolünü bırakıp ev sahibi rolüne soyunmakta ve bu da dün KDP’yi rahatsız ettiği gibi, bugün de KYB’yi rahatsız etmektedir. Bunun yanısıra Öcalan, şimdi Türk rejimi hesabına oradaki Kürt oluşumuna karşı olduğunu izlemiyor ve örgütünü sürekli bu yönde kışkırtıyor. Tüm bu nedenlerle Celal Talabani, PKK’nın kendi bölgesindeki etkinliğini sınırlama, onu denetime alma gereği duydu. Bu ise doğal olarak iki örgüt arasında sorunlar yaratıyor ve hasmane bir tutuma yol açıyor.

Bu yüzdendir ki KYB de aleyhteki komploya dahil edildi.

Peki PKK’nın PSK ile sorunu nedir? Bu sorun PKK’nın stratejisinin bir parçasıdır. PKK daha ortaya çıktığı gün diğer kuzeyli Kürt örgütlerini düşmandan saymış ve onları yok etmeyi kendisine amaç edinmişti. Bu PKK’nın kuruluş ve varlık nedenidir. PKK zaman zaman, güç dengeleri ve taktik gereği, açık düşmanlığa ve saldırılarına ara verse de, kendisinin dışında hiçbir Kürt örgütünün varlığına katlanması, onlarla demokratik ilişkiler geliştirmesi mümkün değildir. Öcalan yakalandıktan sonra ise dengeler tümüyle değişti. O yeniden, aynen 12 Eylül öncesinde olduğu gibi, Türk devletinin hizmetine girdi. Böylece onun ve onu izleyen PKK’nın Kürt yurtsever hareketiyle yolları, bir kez daha net olarak ayrıldı.

PSK eğer PKK’nın yeni politikalarını övseydi, ya da olup bitenler karşısında tümüyle sessiz kalsaydı, besbelli Öcalan ve PKK da, Türk devleti de çok memnun olacaklardı ve şu anda komploculukla suçlanmazdı. Ama bu da PSK’nın kendi varlığını yadsıması olurdu. PSK, değişen duruma uygun olarak çeşitli bildirilerle, makalelerle, toplantılarla Öcalan’ın ve onu gözü kapalı biçimde izleyen PKK’nın Türk devletinin dümen suyuna giren politikalarını açık biçimde eleştirdi, tehlikeye işaret etti ve kamuoyunu uyardı. Yurt içinde ve dışında Kürt yurtsever muhalefetinin bu tuzağa düşmesini önlemek, rejimin PKK eliyle sahnelediği bu oyunu boşa çıkarmak ve etkili bir seçenek yaratmak için yoğun çaba gösterdi. Bu çabalar Kürt kamuoyunu ve bizzat PKK saflarını etkiledi. Stokholm ve Köln’deki aydın toplantıları ve bildiriler bunun somut kanıtı.

İşte bunlar, oyunu farkedilen ve bozulma tehditiyle yüzyüze kalan sömürgeci rejim gibi, adeta bir batak içine düşmüş PKK çevrelerini de son derece rahatsız etti. Bu utanç verici yolda Öcalan’ı gözü kapalı biçimde izleyen bu kesim, hatasını görüp ondan döneceğine, batakta ısrar etmekte, karşılaştığı sorunları komplo teorileriyle perdeleyip tabanını tutmaya çalışmakta, PSK’ya ve Burkay’a karşı, gürültü ve şamatayla kampanya yürütmektedir. PSK’nın yayınladığı 20 Temmuz 2000 tarihli bildiri onlar bakımından bardağı taşıran damla oldu. Daha önce tüm eleştiri ve teşhire karşılık dişlerini sıkıp bekliyorlardı. Ama artık minareye kılıf biçemez olunca harekete geçtiler.

Bir yandan Medya TV, öte yandan yurt dışında yayınladıkları Özgür Politika gazetesi ve öteki araçlarla, yalan, küfür, iftira ve tehdit üzerine kurulu bir yaygara koparmışlar, bununla PSK’yı, Burkay’ı ve diğer yurtsever örgüt ve insanları yıldırabileceklerini sanıyorlar. Yaydıkları yalanlar arasında, Burkay’ın Türk devletine Öcalan’ı idam etmesi için çağrıda bulunduğu, PKK gerillalarının gelip devlete teslim olmalarını istediği, Ankara’ya gidip orada Türk devlet yetkilileriyle görüştüğü gibi ipe sapa gelmez yalanlar var.

O kadar ki, Londra’da yayınlanan Şark el Avsad adlı Arapça gazete, bu yalanlara aldanıp 30 Temmuz 2000 tarihli sayısında Burkay’ın Ankara’da bir basın toplantısı düzenlediğini yazmıştır! Özgür Politika Gazetesi ise, 1 Ağustos 2000 tarihli sayısında bir fotomontaj sahtekarlığı yaparak Talabani ve Mesut Barzani’yi tokalaşırken gösteren bir fotoğrafın ortasına Burkay’ın resmini de yerleştirmiştir. Bu resim iki örgütün barış görüşmeleri sırasında, büyük ihtimalle de Ankara’da, çekilmiştir. Burkay’ı bu resme dahil etmekle okura söylenmek istenen ve el altından propaganda edilen şudur: “Bakın, Kemal Burkay komplonun içinde, Ankara’da (veya Vaşington’da) Barzani ve Talabani ile birarada!.."

Komploculuk işte budur. Burkay elbet Talabani ile de Mesut Barzani ile de birçok kez görüşmüştür ve bu doğladır. Ama ikisiyle aynı anda hiç birarada olmamış, böyle bir fotoğrafta yer almamıştır. Zaten dikkatle bakan her okuyucu bu fotoğraftaki fotomontajı rahatlıkla farkedebilir.

İşte PKK’lı baylar buna tenezzül edecek kadar küçülüyorlar. Ellerinde televizyon var, günlük gazeteler var; ama PSK ile ve Burkay’la mücadele için yine de yalana, iftiraya, sahtekarlığa başvurma gereğini duyuyorlar. Çünkü yalandan başka sermayeleri yok. Başka türlü gerçeği çarpıtamaz, kitleleri aldatamazlar. Bu baylarda utanma duygusu olmadığı gibi, bizzat kitlelere ve kendi taraftarlarına karşı da saygısızlar. İnsanları aptal yerine koyuyorlar. Bu bir zavallılıktır ve aynı zamanda panik durumudur.

Ama bile bile yalan söyleme bununla kalmıyor. Bu baylar, Öcalan’ın televizyon kameraları karşısında söylediklerini bile inkar etmeye yelteniyorlar. Bunlardan biri, Bay S, Öcalan’ın Türk devletinin hizmetine girişini bile yalanlamaya kalkışıyor. Peki sevgili okuyucular, bu adam Öcalan yakalandığı zaman ve İmralı’da yargılandığı günlerde hiç televizyon seyretmedi mi? Kendi gözüyle ve kulağıyla Öcalan’ın yakalandığı gün: “Fırsat verilirse hizmet etmek isterim, zaten anam da Türk” dediğini duymadı mı? Öcalan, İmralı adasında ilk yargılandığı gün, söz alıp aynen şunları demedi mi:

“Bana saygın davranıldığı için, ben de Türkiye Cumhuriyeti devletine kararlılıkla ve şükranla hizmet etmek istiyorum!”

Yine aynı gün şunları söylemedi mi:

“Ne istiyorsanız onu yapayım!”

“”Bana fırsat verin dağdakileri üç ay içinde indireyim!”

Bir başka seferinde:

"Bir nefer gibi devletinin hizmetindeyim ve bundan onur duyuyorum!"

Ayrıca, Öcalan’ın o günden beri söyledikleri, ilettiği mesajlar ve onu izleyen PKK’nın yaptıkları nedir? Bu adamlar ve madamlar hala da gerçeği gizlemeye çalışıyor ve bu konuda adeta yarışa girmişler. Belli ki onlara savunma görevi verilmiş, kalkanlarını takmış, kılıçlarını çekmiş hücuma geçmişler. Ama kalkanları yalandan, kılıçları iftiradan ibaret. Utanma duygusunu ise yitirmişler. Hala Kürtler adına, yurtseverlik adına konuştuklarını ileri sürüyorlar.

Ne ilginçtir ki bunların bir çoğu şu veya bu örgütten, bazıları ise geçmişte PSK’dan kopup PKK çevresinde idamei hayat yapmaya çalışan, kimi program yaparak, kimi yazı yazarak kendilerini tatmin eden kişiler. Hem ekmek parasını haketmek, hem de mücadeleyi sürdürememenin, zaaflarının yarattığı duygular ve eski örgütlerine karşı duydukları garip bir kinle, PSK’ya ve Burkay’a saldırıyorlar. Bunlar kralın çıplak olmadığını kanıtlamaya çalışan zavallılar. Kimi çıplak kralın önünü, kimi arkasını kapamaya çalışıyor.

Tarih Öcalan’a nasıl bir rol verdi, ortada. Bunlar ise çıplak kralın hayası üzerindeki incir yaprakları..

Galiba doğru bir söz: “İnsanlar layık oldukları yönetimi bulur..” Ama eksik: “aynı zamanda layık olduğu yeri..”

Kendilerini çıplak gövde üzerindeki incir yaprağı rolüne layık görenlere söylenecek fazla söze gerek var mı?.

 
PSK Bulten © 2001