PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Irak olayları ve sol siyaset üzerine..

Kemal Burkay

Irak’ta, Saddam rejiminin yıkılışının birinci yıldönümüne rastlayan şu günlerde ABD ve öteki koalisyon güçlerine yönelik eylemler tırmandı. “Sünni Üçgen”deki direniş boyutlandı ve buna Şii kesimde Mukteda El Sadr’ın adamları da katıldı. Birçok kentte tam bir savaş yaşanıyor.

Eylemlerin böylesine boyutlanmasına yol açan ise Şii kesimdeki gelişmeler oldu. Şiiler de Kürtler gibi Saddam rejiminin yıkılmasını sevinçle karşılamışlardı. Ama ondan öte istedikleri Amerika ve yandaşlarının bir an önce çekip gitmesiydi. Din adamlarının denetimindeki Şii çoğunluğu, Irak’ta iktidarı, seçimli ya da seçimsiz, kendi eline almayı umuyordu. Bu ise Irak’ta İran türü, belki de daha muhafazakar İslami bir rejimin kurulması demek olacaktı. Bu nedenle, iktidarın Iraklılara devri için Koalisyon güçleri ile Irak Geçici Konseyi’nin üzerinde uzlaştıkları geçiş takvimi, söz konusu Şii kesimin hoşuna gitmedi. Sistani tepkilerini başka türlü gösterirken, Mukteda El Sadr, eyleme döktü.

Mukteda El Sadr yanlılarının sokağa dökülmesi ve Koalisyon güçleriyle çatışması ise hem eylemi Irak ölçeğinde çok daha geniş bir alana yaydı, hem de Sünni kesimdeki direnişi daha da ateşleyerek boyutlanmasına yol açtı. Olayların bu aşamadan sonra nasıl bir seyir izleyeceğini kestirmek elbet kolay değil. ABD açısından Irak’ın denetimi biraz daha zorlaşmış görünüyor. Öte yandan, Bush yönetiminin işleri bu hale getirdikten sonra kolayca bırakıp gitmesi, yalnız Irak’ı değil, belki tüm bir bölgeyi Şii ve Vahabi radikalizmine, El Kaide ve benzerlerine, yani bir bakıma meydanı ortaçağ güçlerine bırakması da beklenemez. Kanlı çekişmeler bir süre daha sürebilir, yatışabilir, ya da büyüyebilir. Zaman gösterecek.

Son gelişmeler Irak üzerine tartışmaları da yeniden canlandırdı. Ben de asıl bu konu üzerinde durmak ve Irak sorunu ile ilgili olarak bir kez daha, ülkemizde ve uluslararası planda solun politikalarını değerlendirmek istiyorum.

Irak olayında kimi sol çevreler, Bush’a, ya da Amerikan emperyalizmine karşı olma gibi bir gerekçeyle, El Kaide ve Taliban türünden bir ortaçağ fanatizmini, Irak’taki kanlı, şoven Saddam rejimini savunma gibi akıl almaz, gülünç bir duruma düştüler. Buna sağlıklı bir sol siyaset denebilir mi? Besbelli bu, şu bildik “düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışı. Ama aynı zamanda, matematikteki, iki kere iki dört etse bile, ikilerden birinin ya da her ikisinin önüne eksi işareti geldiği zaman toplama, çarpma ve öteki işlemlerin sonucunun ne olacağını kavramayacak kadar basit ve yanlış bir anlayış.

Afganistan’a ve Irak’a yönelik savaşın ve işgalin başını çeken Bush yönetimi kimin çıkarlarını temsil ediyor? Hıristiyan dünyasının mı, Amarikan halkının mı? Hayır, ne birinin ne de ötekinin; çünkü Hıristiyan dünyası da Amarikan halkı da, çıkarları her konuda uyuşan bir bütün değil. Bush Hıristiyanların ve Amerikan yoksullarının, emekçilerinin değil, sermayenin temsilcisi; ama onun bile tamamının değil, bir bölümünün, petrol ve silah tekellerinin. İzlediği siyeset de tam buna uygun düşüyor. Bu, silahlı güce de dayanarak dünyadaki enerji kaynaklarını denetime alma, aynı zamanda silah pazarlama politikası…

15-20 yıl öncesi de bu güçler, sermayenin çıkarlarını korumak ve sosyalizmi geriletmek için Afganistan’da savaştılar. O zaman destekledikleri Taliban ve El Kaide türünden fanatik, yüzü ortaçağa dönük İslami hareketlerdi. Onlar, Sovyetlere karşı yeşil kuşak politikasının ürünü idiler. Emperyalist güçler aynı dönemde Saddam’ı da askeri-siyasi alanda destekleyip kendileriyle çelişen yeni İran yönetimine, Mollalar rejimine karşı kullandılar.

Ya şimdi? Durum değişti, Sovyetlerde ve bir bütün olarak Doğu Avrupa’da sistem çöktü. El Kaide ve Taliban türü rejimler ise, dünkü efendilerine ters düştüler ve bu iş New York’taki İkiz Kuleler’e saldırıya kadar vardı. Derken ABD, dün besleyip büyüttüğü El Kaide, Taliban, Saddam rejimi ve benzeri güçlere karşı harekete geçti.

Bu durumda ne yapmak gerekiyor? Bu sorunun muhatabı kimse, cevabını da elbet en iyi o verebilir. Örneğin biz, Kürdistan Sosyalist Partililer olarak, yani hem Kürt hem de sosyalist olarak, Kürtlerin özgür olmasına ve sosyalizme yönelik her eylemi, her çabayı geçmişte destekledik, bugün de destekleriz. Dün Afganistan devrimini destekledik. Çünkü bu devrim en azından antifeodal nitelikte idi. Köylüyü toprak sahibi yapmayı, kadını özgürleştirmeyi, Afganistan halkını eğitmeyi amaçlamıştı. Ne yazık ki başarılı olamadı. Bunun nedeni ise yalnızca kendi yanlışları ya da boğuştuğu iç gericiliğin gücü ve direnişi değildi; ABD’den Avrupa’ya tüm bir emperyalist-kapitalist dünya, ayrıca tüm bir Ortadoğu gericiliği, üstelik Çin’den bizdekilere kadar Maocu cephe, Afganistan karşı devrimcilerini destekledi. Sonuçta yitirenler, Sovyetlerin yanı sıra ülkenin sol ve demokratik güçleri, kazanan ise, emperyalizmin yanı sıra Taliban ve El kaide gibi fanatikler oldu. Kısacası, dün Afganistan’daki devrimci ve sol yönetime karşı açılan cehpe hem bu ülke hem de uluslararası ilişkiler bakımından olumlu sonuçlar vermedi.

Şimdi, taşlar yeniden dizildikten, dost düşman cephesi değiştikten sonra bu kez ABD ile söz konusu fanatikler kapıştı. Bu durumda ne yapmamız gerekiyordu? Emperyalizme karşı çıkma adına, şu ilkelden de öte iğrenç, çağ dışı, zorba Taliban rejimine ve El Kaide’ye mi destek olmalıydık, onların yanında mı saf tutmalıydık? Bunun sonuçları kime yarar? Oysa kim ve hangi çıkarlar adına yaparsa yapsın, Afganistan’da bu çağ dışı rejimin yıkımı iyi olacaktı ve iyi olmuştur.

Irak’ta otuz yıldır halka kan kusturan Saddam diktatörlüğünün yıkılması ve Iraklıların baskıcı, şoven Baas rejiminden kurtulması bile kendi başına iyi bir olay değil mi? Bu, belli koşullarda, dış güçlerin de desteğiyle kitlelere özgürlük ve demokrasi getirebilir, en azından bu yolda adımlar atılmasına yol açabilir.

Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra Güney Kürdistan’ın, bir parçasıyla da olsa özgürleşmesi, burada, serbest seçimler sonucu bir parlamento ve ulusal hükümet oluşması bunun örneği. 2. Körfez Savaşı’nın ardından yer alan gelişmeler, rejimin çökmesi, sürgünlerin yurtlarına dönmesi, federal ve demokratik bir Irak’ı hedefleyen, temel hak ve özgürlükleri güvenceye alan son Geçici Yönetim Yasası, genel seçim hazırlıkları da bunun yeni örneği. Bunlar küçümsenebilir mi?

Amerika egemen güçlerinin, üstelik Bush yönetimi gibi oldukça daha sağda bir yönetimin, Irak ve diğer Ortadoğu ülkeleri için demokrasiyi istemesi mümkün müdür, bu çıkarlarına uygun düşer mi? İşte sorun burada. Bize göre belli koşullarda düşebilir. Dün ABD egemenlerinin çıkarına olan, bölgenin demokratik güçleriyle savaşmaktı, faşist ve gerici diktatörlükleri desteklemekti. Ama şimdi, bir bölümü kendi yetiştirmeleri olan bu güçlerle burun buruna geldiler.

Dün, diğer ülkelerdeki demokrasi güçleri sosyalizmin yedeği idi, bugün ise sosyalizm, kapitalist sistem açısından ciddi, en azından yakın bir tehlike değil. Dün radikal İslam sosyalizmin panzehiri idi, bugün ise kapitalist dünya için bir tehlike; çünkü yüzü çok daha geriye dönük. Bu nedenle yeni dönemde gerek ABD, gerek AB, yeni baş ağrısı radikal İslama karşı, bu ülkelerdeki demokrasi güçleriyle dayanışma, onları güçlendirme gereğini duyuyorlar.

İşte dünle bugün arasında durum bu kadar değişik. Acaba, sosyalistler olarak bugün, bütün bu değişimleri görmezden gelip, batı demokrasisine karşı (ki bu bazılarının hala sandığı gibi bir kapitalist demokrasi değil, aynı zamanda komünist ve sosyalist partileri de içeren bir demokrasi, çağdaş toplumun tarihsel bir kazanımı) Taliban türü rejimleri, El Kaideleri, Baas rejimi gibi ırkçı ve iğrenç zorba rejimleri mi desteklememiz gerekiyor?

Kimilerinin sol adına önerdikleri bu siyaset tam bir tutuculuk, safını yanlış seçme olayı. Her şey bir yana, bu rejimden bu kadar çekmiş, soykırıma bile uğramış biz Kürtlerin ne yapması gerekiyordu? Saddam’ı mı destekleyecektik, ona kalkan mı olacaktık? Bizden apaçık bunu isteyenler akıllarını peynir ekmekle yemiş olmalı. Biz katillerimizi korumaya kalkacak kadar şaşkın değiliz. Kötülüklerini en başta bize yapmış olan bu eşi az görülür zorba rejimin yıkılmasına çok sevindik, bu yıkıma destek de olduk; bundan daha doğal bir şey olamazdı.

Biz elbet, Türkiye gibi ABD’ye çok yönlü bağımlı, NATO paktı içinde bir ülkede bile, ABD’ye rağmen Saddam rejimine gösterilen bu sempatiyi, bu rejimin yıkılmasından duyulan büyük kaygı ve tedirginliği çok iyi anlıyoruz. Bunun nedeni Kürt paranoyasıdır. Kendisi Kürtleri esir etmiş olan Türk rejimi, onların sınır ötesinde de özgür olmaması için şeytanla bile işbirliğine hazırdır. Türkiye’de bir kesim ise aynı zamanda İslami duygularla hareket ediyor. Bu kesimin, laikçi militarizmin sopasından kaçarken Avrupa’ya, hatta Amerika’ya sığındığına bakmayın, aslında ne demokrasi umurunda, ne insan hakları. Eğer yapabilselerdi, onlar da bu ülkede aynen Humeyni’nin ve Mukteda El Sadr’ın yaptıklarını yapacaklardı.

Bunları anlamaya anlıyoruz da Türkiye solunu anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu sol besbelli sorunlara Bush gibi bakmak zorunda değil ve bakmamalı; biz de öyle bakmıyoruz. Terör denen şeyin ne olup olmadığı konusunda de elbet, ABD ya da Türk yöneticileri ve benzerleri gibi düşünmüyoruz. Dünyamızda terörün ve daha geniş anlamda, dünyayı saran şiddet olgusunun ve savaşların önlenmesi için de asıl yöntemin, kaba güce dayanan, yani daha çok şiddet ve savaş içeren yöntemler olmadığının bilincindeyiz. Gerekli olan, dünyamızın önemli sorunlarını; ulusal zulmü, yoksulluğu, açlığı, kuraklığı, salgın hastalıkları, baskıları vb. sona erdirecek bir uluslararası etkin mekanizmanın oluşturulması; toplumsal ve uluslararası ilişkilerin uygar, adil bir hale gelmesi; böylece terörü yaratan temel nedenlerin ortadan kaldırılmasıdır. Bunu hep vurguladık. Solda olan herkese düşen de bu gerçeği her zaman dile getirmek, uluslararası adalet, dayanışma ve herkese özgürlük için çaba göstermek olmalı. Ama sol, bu konudaki görevlerine bir yandan nerdeyse yan çizip, öte yandan, Afganistan’da, Irak’ta veya bir başka ülkede, rejimin demokratikleşmesi çabalarına ters düşüyorsa, bu işte ABD emperyalizminden bile geri kalıyorsa, o solun durumu ya trajedi ya da komedi sözcüğüyle nitelenebilecek hale gelir.

Çünkü bu sol, sola özgün politikalar oluşturamıyor, daha baştan, kendisini esir alan bir önyargı ile yola çıkıyor, ABD’nin asla, herhangi bir ülkede demokratikleşme sürecine destek olamıyacağı önyargısıyla. Ama bu önyargı mevcut gerçekle çelişiyor. ABD ve AB şu anda, yalnız Afganistan ve Irak’ta değil, Türkiye’de de demokratikleşme sürecine destek veriyor. Sol ise, kendisi açısından ne acıdır ki, AB, Kıbrıs, Irak konularında görüldüğü gibi, pratikteki eylemi ve söylemi ile ülkenin en tutucu, ırkçı, militarist güçlerinin yanına düşmüştür. Sola düşen bu kurt kapanından bir an önce kurtulmak olmalı.

Besbelli Irak’ta süreç oldukça sancılı işliyor, çünkü içerde ve dışarda bu süreci sabote etmeye yönelik güçler az değil. Orta bölgelerdeki Sünni Arap kesim, Saddam döneminin hem rantını hem cürmünü bölüşmüştü. Bu nedenle iktidarı elinden gidip de üstelik hesap vermek zorunda kalanların güdüleriyle hareket ediyor. Güneydeki Şii çoğunluğun ise hesapları başka. Bu çoğunluğu demokrasi ve özgürlük düşüncesi değil, dini değerler motive ediyor. Ezici çoğunluğuyla Şii din adamlarının denetimindeki bu kesim adeta eski bir dünyada yaşıyor. Kutsal kentlerdeki, yüzbinlerin katıldığı, mazoşizm düzeyine varan kanlı dövünme olayları bu kitlenin durumunu pek açık gösteriyor.

Irak’ın Kürt sorunundan muzdarip komşuları ve bölgenin demokrasiden ödü patlayan tüm gerici, baskıcı çağ dışı rejimleri ise Koalisyon güçlerinin Irak’ta yenilmesi için dua ediyor ve söz konusu direnişe gizli-açık destek veriyorlar. 

Bu güçleri anlamak mümkün, asıl başka türlü davranmaları şaşırtıcı olurdu. Ya Amerikan karşıtı duygularla bu kesimlerin direnişini destekleyen sol ve “demokrat” çevreler neye destek vermiş oluyorlar? Bu direnişin Irak halklarına sunabileceği bir gelecek var mı? Başarsalar bundan neler çıkacak? Özgürlük ve demokrasi mi, yoksa Saddam döneminden bile çok daha korkunç bir fanatizm, bir baskı rejimi mi?

Besbelli hiçbir ülkeye, özellikle de şu Ortadoğu ülkelerine demokrasinin dışardan ihraç edilemiyeceği açıktır. Kızılordu bunu Afganistan’da yapamadı, Amerika’nın “Beyaz ordusu” da başka yerde yapamaz. Ama içerdeki demokrasi ve özgürlük mücadelesine destek verilebilir ve verilmeli. Amerika da, Avrupa da destek verebilir ve bunda çıkarları var. Sol ise hayda hayda, onlardan çok önce ve çok daha içtenlikle bu desteği vermeli. Çünkü Irak’ta her şeye rağmen çağdaş özgürlüklerin ve demokrasinin bilincinde olan kitleler de var. Kürtler, Güney Kürdistan’da kendi olanaklarıyla iyi bir deneyim geçiriyorlar ve bu deneyim bazı bakımlardan Türkiye’nin şu seksen yıllık Cumhuriyet rejimi ile 60 yıllık sözde demokratik yaşamından çok daha demokrasiye yaraşır nitelikte. Irak’ın Arap kesiminde de demokratik ve laik bir rejimden yana güçler var ve bunlar küçümsenmemeli. Bir destek verilecekse, işte federal ve demokratik Irak’ı kurmaya çalışan bu güçlere verilmeli, vahşi teröre, canlı bombalara, yüzü ortaçağa dönük fanatik gruplara değil.

Eğer Irak’ta Amerika ve bir bütün olarak Koalisyon güçleri durumu denetleyemez duruma düşer ve çekilmek zorunda kalırlarsa ortaya çıkacak manzara, hiç de gerçek demokrat ve ilerici insanları sevindirecek türden olmayacaktır. Böyle bir durumda elbet, Kürt halkı açısından da, ister istemez yeni tercihler gündeme gelecektir. Kürt halkı da o zaman Arap kardeşlerini, diledikleri rejimi (Baas ya da Humeyni, belki de Taliban türü) kurma özgürlüğüyle baş başa bırakıp Kürdistan’da kendi özgür, bağımsız yönetimini kurma hakkına sahip olacaktır. Bu Kürtler açısından bir kayıp olmaz, belki de çok daha önemli, tarihsel bir kazanım olur.

Böyle bir durumda, müdahale edip Güney Kürdistan’da da halkımızın kendi kaderini tayin hakkını engelleyebileceklerini, Güneydeki özgür ortamı da boğabileceklerini sananlar varsa pek yanılıyorlar. Kimse böyle bir şeye bel bağlamasın, heves etmesin. Böyle bir şey eteklerini yangına kaptırmaktan başka hiçbir sonuç vermeyecek ve korktukları belki de beklenenden daha erken bir tarihte başlarına gelmiş olacaktır..

 
 
PSK Bulten © 2004