PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
AB ve Alevi Sorunu

Kemal Burkay

Bir önceki yazımda AB İlerleme Raporu’nda Kürt halkıyla ilgili bazı belirlemelere değinmiştim. Bu yazımda ise Alevilerle ilgili olanlara değinmek istiyorum.

Raporun 44. Sayfasında şöyle deniyor:

“Sünni Müslüman olmayan azınlıkların durumuna gelince, onların durumunda da bir değişiklik yok. Aleviler dini bir topluluk olarak resmen tanınmamışlar. Onlar kendi tapınaklarını (cem evi) yapmakta sık sık engellerle karşılaşıyorlar, okullarda Sünni inancın dışındakileri yok sayan bir din eğitimi almaya zorlanıyorlar. Bir Alevi çocuğun ebeveynlerinin bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açtıkları bir dava halen devam etmekte. Aleviler, Türkiye laik bir ülke ise dinlere eşit davranmalı ve bugün Diyanetin yaptığı gibi belli bir inanç (Sünni Müslümanlık) dışındakilere ayrımcı davranmamalı, diyorlar.”

Raporda Türkiye’deki Alevilerin sayısı 12-20 milyon arası tahmin ediliyor. (Raporda TC vatandaşı olan Kürtlerin sayısı 15-20 milyon, Boşnakların 1 milyon, Çerkezlerin ise 3 milyon tahmin ediliyor).

AB raporunda Kürt halkıyla ilgili olanlar gibi, Alevilerle ilgili yukardaki belirlemeler de Türk yöneticileri ve kimi dinci yazar-çizer takımını bayağı rahatsız etmişe benziyor. Baylarımız geçmişte olduğu gibi ısrarla, “biz Müslüman azınlık tanımayız” diyorlar. Alevilerle ilgili olarak da, Kürtler için söyledikleri gibi, “onlar azınlık değil, ülkenin eşit vatandaşı” filan gibi, iyi niyetle bir ilgisi olmayan, salt geçmişte olduğu gibi, onların kimliklerini yok saymaya ve haklarını tanımamaya yönelik demagojik laflar ediyorlar.

Besbelli Kürt halkı da, Alevi kitlesi de bir azınlık değiller. Ama bu neyi gösterir, azınlıklar kadar bile hakları olmadığını mı? Yoksa ötekilere eş bir asli unsur, bir çoğunluk olduklarını mı?. Avrupa normlarına göre 300-500 kişilik inanç gruplarının bile, inançlarının gereğini serbestçe yapma hakları varken, 12-20 milyon arasındaki Alevi kitlesi, “siz de Müslümansınız” gerekçesiyle inanç özgürlüğünden yoksun mu tutulacak?

Bugüne kadar böyle yapıldı. Alevilerin nüfus kağıdına Müslüman yazılıp inançlarının gereğini yapmaları engellendi. Yok sayıldılar, horlandılar, kendilerini gizlemeye zorlandılar. Zaman zaman da devlet kaynaklı ya da destekli şiddete muhatap oldular.

Şimdi AKP hükümetinin sözcüleri, özellikle Dışişleri Bakanı Gül ve söz konusu İslami çevreler, Alevilerin Müslüman olduğu tezinden veya gerekçesinden hareketle AB raporuna öfkeleniyor ve bu konuda gerekli demokratik adımları atmaktan yan çizmeye çalışıyorlar.

Geçmişte, hoşgörüden yoksun, bağnaz çevrelerde Alevilere karşı var olan tavır ve tutum malum. Bu çevreler Alevileri genellikle Müslüman saymamışlardır. Öte yandan, Alevilerin Müslüman olup olmadığı bugün bizzat Alevi kitlesi içinde de tartışma konusudur.

Ben geçmişte, Muhammed’i peygamber olarak tanıdıkları için Alevilerin Müslüman inancı kapsamında, ama Sünni Müslümanlıktan ayrı , hatta Şii Müslümanlıktan da oldukça farklı bir mezhep sayılması gerektiği görüşündeydim ve genellikle bu tezi savundum. Alevi halk kesimleri içinde de tanık olduğum görüş buydu; yani onlar da kendilerini Müslüman olarak niteliyorlardı.

Öte yandan, Alevilerin öteki Müslümanlarla oldukça büyük farkları da var. Alevilerde Namaz kılma, ramazan orucu tutma, hacca gitme ve zekat yoktur. Geriye “Müslümanlığın şartı” olarak ne kalıyor? denebilir.. Aleviler Muhammed’i peygamber tanımakla birlikte ilk dört halifeden Ali dışındakileri sevmezler. Namaz kılmadıkları için cami kurumu da yoktur. Alevilerin dini töreni cemdir ve bunu saz çalan Alevi dedeleri ve pirleri icra eder. Diğer bir deyişle bu, Müslümanlığın genel ırmağından oldukça farklı bir koldur.

Böyle olduğu için şimdi Alevi aydınları ve dedeleri içinde önemli bir kesim Aleviliğin Müslümanlıktan ayrı bir din olduğu tezini savunmaktalar. Örneğin Avrupa Alevi Federasyonu’nun Alevi Dedeleri Kurulu Başkanı Hasan Kılavuz Dede bu görüştedir. Bu görüş son dönemde giderek de güçleniyor.

Bu konuda şu denebilir: Her inanç mensubu gibi Aleviler de kendilerini nasıl hissediyorlarsa, nasıl niteliyorlarsa kendi bilecekleri iş, onların bu konudaki duygu ve düşüncelerine saygı göstermek gerekir.

Öte yandan, Alevilik ister Müslümanlık içinde farklı bir mezhep, ister Müslümanlık dışında ayrı bir din sayılsın, bu onların, inançlarına uygun şekilde yaşama haklarını ortadan kaldırmaz. Aleviler camiye değil, cem evlerine gidiyorlar. Namaz kılmıyorlar. Onların cem evi kurma haklarına saygı göstermek gerekir. Okullarda zorunlu din dersi yoluyla Sünni Müslümanlığın onlara benimsetilmesi düpedüz baskıdır.

Bu, Müslüman olmayan diğer dini gruplar, Yezidiler, Hıristiyanlar, Museviler ve hatta ateistler bakımından da böyledir. Laik bir ülkede okullarda zorunlu din dersi olmaz.

Türkiye’deki Diyanet İşleri Teşkilatı laikliğe aykırı bir kurumdur. Nerdeyse Milli Eğitim Bakanlığı kadar bütçesi, personeli olan bu kurum Sünni Müslümanlığın bir kurumudur, devlet tarafından finanse edilmektedir; yani aynı zamanda Alevilerin, Hıristiyan, Musevi, Yezidi gibi farklı dinlere mensup olanların ve ateistlerin parasıyla… Laik bir ülkede bu da olmaz. Bu, öteki inanç gruplarına bir haksızlıktır. Bu, bir taraf için imtiyaz, öteki taraf içinse ayrımcılık ve baskıdır.

Biz yıllardır bunları yazıp söylüyoruz. Türkiye’nin laik bir ülke olduğu iddiası boş laftır. Türkiye laik olacaksa, her şeyden önce diyanet işleri teşkilatı ortadan kaldırılmalı, okullardaki zorunlu din derslerine son verilmeli. İmam-hatip okulları da devlet tarafından değil, ilgili Müslüman cemaat tarafından finanse edilmeli. Camiler, cem evleri, kiliseler, havralar, yezidi tapınakları, tümü de ilgili cemaatlerin kendileri tarafından inşa edilmeli, devlet bu işe karışmamalı.

Laik bir toplum böyle bir toplumdur. Dini inançlarla ilgili olarak demokratik bir toplum da böylesi bir toplumdur. Türkiye hiçbir dönemde böylesine demokratik ve laik bir toplum olamadı. Ne Kemalist ve darbeci generaller, ne gelmiş geçmiş hükümetler, hiçbiri böylesine laik ve demokratik ilişkilere evet demedi. Şu anda AKP’nin ve taraftarlarının tutumu da farklı değil, onlar da dini inançlar alanında “tek tip”i oynuyorlar; farklara, çoğulculuğa açık değiller.

Ama bu böyle gitmez. Türkiye AB’ye üye olsun olmasın, AB raporunda Kürtler ya da Aleviler azınlık olarak yazılsın yazılmasın, artık şu 21. yüzyılda eski yöntemler, baskılar, inkarlar geçerli olamaz.

Türkiye de değişmek ve herkesin hakkını tanımak zorunda. Kürt Türkle birlikte yaşıyacaksa, bu eşitlik temelinde olmalı; Kürt halkı yönetsel, siyasal, kültürel tüm haklarına kavuşmalı. Bunun biçimi federasyondur. Alevi Sünni ile birlikte barış içinde yaşıyacaksa inançlarında tümüyle özgür olmalı. Camiye giden kendisine cami yapar, hocasının maaşını öder, cem evine giden de kendisine cem evi yapar, pirinin maaşını öder…

Kimsenin kimseyi ille de Türk yapmaya ya da Sünni Müslüman olmaya zorlama hakkı yok. Herkes birbirinin varlığına, kimliğine, haklarına saygı göstermeli. Toplum ve devlet yapısı buna göre yeniden örgütlenmeli.

Yan yana, barış içinde yaşamak ancak böylesine bir hoşgörü, eşitlik ve özgürlükle olur.

 
 
PSK Bulten © 2004