PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu

Kemal Burkay

Son günlerde Avrupa Komisyonu’nun zorunlu din derslerinin laiklik ilkelerine aykırı olduğuna dair raporu, bu konuyu yeniden tartışma gündemine getirdi. Özellikle bir kısım Alevi çevreleri bundan memnun. Bir Alevi baba bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açmış bulunuyor. Büyük ihtimalle bu dava olumlu sonuçlanacak ve sorun çözülmezse bunu yeni davalar izleyecek

AKP hükümetinin bundan rahatsız olduğu açık. Bu partinin sözcüleri her ne kadar dini özgürlükleri savunur görünüyorlarsa da bunu, öteden beri sadece kendi işlerine gelen bir çerçevede, Sünni-Hanefi kesimin dini inançları doğrultusunda yapmaktalar. Örneğin Türbana özgürlük tanınması, imam hatip okullarına ve Kuran kurslarına konan sınırlamaların kaldırılması vb… Ama başkalarının, örneğin Alevilerin, Yezidilerin, Hıristiyanların inanç özgürlüğü onları ilgilendirmiyor.

Kendileri laikliğin Türkiye’de inanç özgürlüğünü sınırlandırıcı bir tarzda yorumlandığını söylüyorlar. Ama başka inançlara yönelik engel ve sınırlara ise dokunmuyorlar. Okullardaki zorunlu din dersi bunlardan biri.

Zorunlu din dersi ne demek? Sünni Müslüman olmayan milyonlarca Alevi’nin, Yezidilerin, Hıristiyan azınlıkların ve ateistlerin çocuklarının da okullarda zorunlu olarak bu dersi görmeleri, Sünni Müslüman inancına göre eğitilip şekillenmeleri, örneğin namaz dualarını ezberlemeleri demek. Hatta, Sünni Müslüman bir aileden gelse bile, acaba çocuk ve gençlerin beynini, büyüklerinin dini inançlarına ve tercihlerine göre şekillendirmek ne ölçüde doğru ve haklı bir tutumdur. Çocuklara ve gençlere büyüyünce kendi dini inançlarını seçme, diledikleri tarzda düşünme veya inanıp inanmama hakkını vermek daha doğru bir tutum değil mi?.

Ya Milli Eğitim Bakanlığı kadar geniş bir yapılanması, kadroları ve bütçesi olan Diyanet İşleri Teşkilatı? O da Sünni Müslüman inancına göre örgütlenmiş ve bu çerçevede dini hizmet veren bir kurum.

Biz öteden beri, gerek Diyanet İşleri Teşkilatı’nın varlığının, gerekse zorunlu din derslerinin laiklikle bağdaşmadığını, onu hiçe indirdiğini yıllardır söyleyip duruyoruz. Laiklik demek, bir yandan din ve devlet işlerinin ayrılması, öte yandan devletin tüm din ve inançlara eşit mesafede durmasıdır. Yani ne kimseye imtiyaz tanınmalı, ne de kimsenin dini inançlarına baskı yapılmalı.

Ama zorunlu din dersleri de Diyanet İşleri Teşkilatı da Sünni Müslümanlar için bir imtiyaz, öteki mezhepler, din ve inançlar içinse bir baskı aracıdır. Yıllardır laiklik edebiyatı yapan Kemalist çevreler hiç de sorunun bu yönü üzerinde durmuyorlar. Aslında Diyanet İşleri Teşkilatı bizzat onların eseri. Bu, dini devlet güdümüne alma çabasının bir ürünü. Zorunlu din derslerini ise okullara Kemalist geçinen 12 Eylül generalleri soktu.

AKP de dahil, sözde dini özgürlükleri savunan İslamcı çevrelerin de buna hiçbir itirazları yok. Tam tersine bu eşitsizlik onların işine geliyor.

Okullardan zorunlu din dersleri kaldırılsın dendiği zaman hemen itiraz ediyor, “biz yüzde 99’u Müslüman bir ülkeyiz, çocuklarımıza İslamiyeti öğretmiyecek miyiz?” diyorlar.

Bir kere bu yüzde 99 lafı gerçeği hiç yansıtmıyor. Çünkü bu ülkede, ceşitli Hıristiyan azınlıkları ve Yezidiler bir yana, Sünni Müslüman olmayan, hatta kendi sözcülerinin bir bölümüne göre tümüyle farklı bir din olan 15-20 milyon dolayında Alevi yaşıyor. Aleviler namaz kılmıyor, dolayısiyle camiye de gitmiyor, Ramazan orucu tutmuyor, Mekke’ye hacca gitmiyorlar… İnançları çok farklı. Bu insanların bugün okullarda öğretilen, Sünni Müslümanlığa uyarlı zorunlu din dersiyle ne ilgileri var? Diyanet İşleri Teşkilatı onlara ne verebilir? Bir Alevi, Bir Ermeni, Rum, Süryani veya Yezidi bir cami imamının veya müftünün maaşını neden ödemek zorunda olsun, kendi pirinin, papazının maaşı devlet bütçesince ödenmezken?..

Bunların yanı sıra bu ülkede hiçbir dini inancı olmayan ateistler de var. Bunların sayısı elbet belli değil. Sayının azlığı çokluğu önemli de değil. İnanç ya da inançsızlık özgürlüğü, sayısına bakmadan herkese gerekli.

Bu konu her gündeme geldiğinde AKP lider ve sözcülerinin yüzü buruşuyor. “Cemevleri ibadet yeri değildir” diyorlar. “Camiler Alevi vatandaşlarımıza da açık!” diyorlar… Diyanet İşleri Teşkilatı da “Diyanet salt bir mezhebe hizmet vermiyor” diye kestirip atıyor. Bu Alevilerle de öteki inanç gruplarıyla da alay etmektir. Peki o zaman Avrupa ülkelerinde cami yapmaya ne gerek var, kiliseler isteyene açık değil mi?.

Belli ki AKP’lilerin ve onlar gibi düşünen çevrelerin söz konusu imtiyazlardan elleri olmuyor. İnanç alanında başkalarına eşit hak ve özgürlük tanımaya gönülleri razı değil. Ellerinden gelse tüm Türkiye’yi, hatta tüm dünyayı Sünni Müslüman yapacaklar. Türk ırkçı ve turancılarının, bu ülkede yaşayan herkesi, kimliğini, dilini, kültürünü terke zorlayıp Türk yapmak istedikleri gibi… Öyle ya, Türk okulları da tüm Kürtlere açık!

Türk-İslam sentezi ise zaten her ikisini birden yapıyor ve AKP’lilere hiç yabancı değil.

Alevi çevrelerin laikliğe ilişkin değerlendirmeleri ve bu alandaki istemleri ise farklı. Alevilerin bir bölümü, eşitliği sağlama düşüncesiyle, Alevilik de okullarda ders olarak okutulsun, Diyanet İşleri Teşkilatında Alevilere de yer verilsin ve bütçeden Alevi dernek ve kurumlarına pay ayrılsın diyorlar.

Kanımca bu tür bir istem, ne eğitim sistemini ve devlet yapısını demokratikleştirmeye, ne de laikliğin özüne uygun. Bu bir yönüyle ranttan pay alma çabasıdır.

Öte yandan, bir bölüm Alevi dernekleri ve aydınları, zorunlu din derslerinin ve Diyanet İşleri Teşkilatı’nın kaldırılmasını, cami ve kilise gibi cemevlerinin de tanınmasını istiyorlar. Kanımca bu doğru ve demokratik bir istem. Din-devlet işlerinin ayrımını ve eşitliği sağlayacak olan budur. Böyle bir durumda ne imtiyaz, ne baskı söz konusu olur. Her dini cemaat kendi tapınağını, inanç veya kültür evini (cami, kilise, havra, cemevi veya yezidi tapınağı) yapar, kendi din adamlarının maaşını kendisi öder, din adamı yetiştirmeye yönelik okullarının (imam hatip veya ruhban okulu) masraflarını kendisi karşılar.

Bazen şöyle düşünüyorum: Kemalistlerle İslamcılar, Baykal’la Erdoğan arasında bu alanda ne fark var? Zorunlu din derslerini okullara Kemalist geçinen askerler koydu, İslamcılar ise kaldırmıyor. Diyanet İşleri Teşkilatı cumhuriyetin başından beri var ve ne Kemalisti, ne de şeriatçısı ona karşı değil…

Acaba bütün sorun şu türbanda mı? Yani laiklik, kadınların türban takabilme özgürlüğü gibi birkaç ayrıntı ile mi sınırlı? (Ki ben kızların üniversitede türban takmasına, Erdoğan ve Gül’ün eşlerinin türbanla resmi davetlere katılmasına karşı değilim, bu hak ve özgürlüklerini savunuyorum.) Ama acaba Erdoğan ve Gül ne zaman başka inançlara mensup insanların da hak ve özgürlüklerini, şöyle kem küm etmeden, lafı evirip çevirmeden, dobra dobra savunacaklar?

Örneğin ne zaman, “elbette cemevi kurmak Alevilerin hakkıdır,” diyecekler?

Ne zaman, “okullara zorunlu din dersi olmaz, Aleviyi Sünni Müslüman, Hıristiyanı, Yezidiyi veya ateisti ise zorla Müslüman yapma gibi bir hak ve görevimiz yoktur,” diyecekler?..

Ne zaman “Diyanet İşleri Teşkilatı laik devlet yapısıyla bağdaşmaz, bunu dağıtalım. Her cemaat bu konudaki hizmetleri kendisi örgütlesin ve masraflarını da kendisi karşılasın,” diyecekler?..

Derler mi? Ya sözde muhalefet lideri ve pek Kemalist ve pek laik Baykal? O neden söylemiyor? Onun laikliği acaba nasıl bir şeydir?

Geçen gün Bay Baykal, “iyi ki Aleviler var!” diye bir laf etmişti. Bu Alevileri tavlamaya yönelik boş laftır. Önemli olan Alevilerin de öteki yurttaşların da demokratik haklarını savunmak. Oysa Baykal bunu hiç yapmadı. Aksine hak ve özgürlüklerini isteyen Kürtleri ve Alevileri, ırk ve mezhep ayrımcılığıyla suçlayarak CHP’den uzaklaştırdı.

Bu ülkede şöyle göz doldurur, bilgili, yürekli, geniş ufuklu demokrat bir politikacı henüz ufukta görünmüyor.

Rejim yıllar boyu, bilgili ve yürekli olanları, umut vadedenleri öylesine ezdi ki, tabular toplumun elini kolunu öylesine bağlamış ve gözlerin önü öylesine puslu ki, böyle bir liderin sahneye çıkması da kitlesel destek görmesi de kolay değil.

Bu rejim, bu ülkenin prangası.

 
 
PSK Bulten © 2004