Bir kez daha laiklik sorunu
ve Aleviler konusu
Kemal Burkay
Son günlerde Avrupa Komisyonu’nun zorunlu din derslerinin
laiklik ilkelerine aykırı olduğuna dair raporu,
bu konuyu yeniden tartışma gündemine getirdi. Özellikle
bir kısım Alevi çevreleri bundan memnun. Bir Alevi
baba bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne
dava açmış bulunuyor. Büyük ihtimalle bu dava olumlu
sonuçlanacak ve sorun çözülmezse bunu yeni davalar izleyecek
AKP hükümetinin bundan rahatsız olduğu açık.
Bu partinin sözcüleri her ne kadar dini özgürlükleri savunur
görünüyorlarsa da bunu, öteden beri sadece kendi işlerine
gelen bir çerçevede, Sünni-Hanefi kesimin dini inançları
doğrultusunda yapmaktalar. Örneğin Türbana özgürlük
tanınması, imam hatip okullarına ve Kuran kurslarına
konan sınırlamaların kaldırılması
vb… Ama başkalarının, örneğin Alevilerin,
Yezidilerin, Hıristiyanların inanç özgürlüğü
onları ilgilendirmiyor.
Kendileri laikliğin Türkiye’de inanç özgürlüğünü
sınırlandırıcı bir tarzda yorumlandığını
söylüyorlar. Ama başka inançlara yönelik engel ve sınırlara
ise dokunmuyorlar. Okullardaki zorunlu din dersi bunlardan
biri.
Zorunlu din dersi ne demek? Sünni Müslüman olmayan milyonlarca
Alevi’nin, Yezidilerin, Hıristiyan azınlıkların
ve ateistlerin çocuklarının da okullarda zorunlu
olarak bu dersi görmeleri, Sünni Müslüman inancına göre
eğitilip şekillenmeleri, örneğin namaz dualarını
ezberlemeleri demek. Hatta, Sünni Müslüman bir aileden gelse
bile, acaba çocuk ve gençlerin beynini, büyüklerinin dini
inançlarına ve tercihlerine göre şekillendirmek
ne ölçüde doğru ve haklı bir tutumdur. Çocuklara
ve gençlere büyüyünce kendi dini inançlarını seçme,
diledikleri tarzda düşünme veya inanıp inanmama
hakkını vermek daha doğru bir tutum değil
mi?.
Ya Milli Eğitim Bakanlığı kadar geniş
bir yapılanması, kadroları ve bütçesi olan
Diyanet İşleri Teşkilatı? O da Sünni Müslüman
inancına göre örgütlenmiş ve bu çerçevede dini hizmet
veren bir kurum.
Biz öteden beri, gerek Diyanet İşleri Teşkilatı’nın
varlığının, gerekse zorunlu din derslerinin
laiklikle bağdaşmadığını, onu
hiçe indirdiğini yıllardır söyleyip duruyoruz.
Laiklik demek, bir yandan din ve devlet işlerinin ayrılması,
öte yandan devletin tüm din ve inançlara eşit mesafede
durmasıdır. Yani ne kimseye imtiyaz tanınmalı,
ne de kimsenin dini inançlarına baskı yapılmalı.
Ama zorunlu din dersleri de Diyanet İşleri Teşkilatı
da Sünni Müslümanlar için bir imtiyaz, öteki mezhepler, din
ve inançlar içinse bir baskı aracıdır. Yıllardır
laiklik edebiyatı yapan Kemalist çevreler hiç de sorunun
bu yönü üzerinde durmuyorlar. Aslında Diyanet İşleri
Teşkilatı bizzat onların eseri. Bu, dini devlet
güdümüne alma çabasının bir ürünü. Zorunlu din derslerini
ise okullara Kemalist geçinen 12 Eylül generalleri soktu.
AKP de dahil, sözde dini özgürlükleri savunan İslamcı
çevrelerin de buna hiçbir itirazları yok. Tam tersine
bu eşitsizlik onların işine geliyor.
Okullardan zorunlu din dersleri kaldırılsın
dendiği zaman hemen itiraz ediyor, “biz yüzde 99’u Müslüman
bir ülkeyiz, çocuklarımıza İslamiyeti öğretmiyecek
miyiz?” diyorlar.
Bir kere bu yüzde 99 lafı gerçeği hiç yansıtmıyor.
Çünkü bu ülkede, ceşitli Hıristiyan azınlıkları
ve Yezidiler bir yana, Sünni Müslüman olmayan, hatta kendi
sözcülerinin bir bölümüne göre tümüyle farklı bir din
olan 15-20 milyon dolayında Alevi yaşıyor.
Aleviler namaz kılmıyor, dolayısiyle camiye
de gitmiyor, Ramazan orucu tutmuyor, Mekke’ye hacca gitmiyorlar…
İnançları çok farklı. Bu insanların bugün
okullarda öğretilen, Sünni Müslümanlığa uyarlı
zorunlu din dersiyle ne ilgileri var? Diyanet İşleri
Teşkilatı onlara ne verebilir? Bir Alevi, Bir Ermeni,
Rum, Süryani veya Yezidi bir cami imamının veya
müftünün maaşını neden ödemek zorunda olsun,
kendi pirinin, papazının maaşı devlet
bütçesince ödenmezken?..
Bunların yanı sıra bu ülkede hiçbir dini inancı
olmayan ateistler de var. Bunların sayısı elbet
belli değil. Sayının azlığı
çokluğu önemli de değil. İnanç ya da inançsızlık
özgürlüğü, sayısına bakmadan herkese gerekli.
Bu konu her gündeme geldiğinde AKP lider ve sözcülerinin
yüzü buruşuyor. “Cemevleri ibadet yeri değildir”
diyorlar. “Camiler Alevi vatandaşlarımıza da
açık!” diyorlar… Diyanet İşleri Teşkilatı
da “Diyanet salt bir mezhebe hizmet vermiyor” diye kestirip
atıyor. Bu Alevilerle de öteki inanç gruplarıyla
da alay etmektir. Peki o zaman Avrupa ülkelerinde cami yapmaya
ne gerek var, kiliseler isteyene açık değil mi?.
Belli ki AKP’lilerin ve onlar gibi düşünen çevrelerin
söz konusu imtiyazlardan elleri olmuyor. İnanç alanında
başkalarına eşit hak ve özgürlük tanımaya
gönülleri razı değil. Ellerinden gelse tüm Türkiye’yi,
hatta tüm dünyayı Sünni Müslüman yapacaklar. Türk ırkçı
ve turancılarının, bu ülkede yaşayan herkesi,
kimliğini, dilini, kültürünü terke zorlayıp Türk
yapmak istedikleri gibi… Öyle ya, Türk okulları da tüm
Kürtlere açık!
Türk-İslam sentezi ise zaten her ikisini birden yapıyor
ve AKP’lilere hiç yabancı değil.
Alevi çevrelerin laikliğe ilişkin değerlendirmeleri
ve bu alandaki istemleri ise farklı. Alevilerin bir bölümü,
eşitliği sağlama düşüncesiyle, Alevilik
de okullarda ders olarak okutulsun, Diyanet İşleri
Teşkilatında Alevilere de yer verilsin ve bütçeden
Alevi dernek ve kurumlarına pay ayrılsın diyorlar.
Kanımca bu tür bir istem, ne eğitim sistemini ve
devlet yapısını demokratikleştirmeye,
ne de laikliğin özüne uygun. Bu bir yönüyle ranttan pay
alma çabasıdır.
Öte yandan, bir bölüm Alevi dernekleri ve aydınları,
zorunlu din derslerinin ve Diyanet İşleri Teşkilatı’nın
kaldırılmasını, cami ve kilise gibi cemevlerinin
de tanınmasını istiyorlar. Kanımca bu
doğru ve demokratik bir istem. Din-devlet işlerinin
ayrımını ve eşitliği sağlayacak
olan budur. Böyle bir durumda ne imtiyaz, ne baskı söz
konusu olur. Her dini cemaat kendi tapınağını,
inanç veya kültür evini (cami, kilise, havra, cemevi veya
yezidi tapınağı) yapar, kendi din adamlarının
maaşını kendisi öder, din adamı yetiştirmeye
yönelik okullarının (imam hatip veya ruhban okulu)
masraflarını kendisi karşılar.
Bazen şöyle düşünüyorum: Kemalistlerle İslamcılar,
Baykal’la Erdoğan arasında bu alanda ne fark var?
Zorunlu din derslerini okullara Kemalist geçinen askerler
koydu, İslamcılar ise kaldırmıyor. Diyanet
İşleri Teşkilatı cumhuriyetin başından
beri var ve ne Kemalisti, ne de şeriatçısı
ona karşı değil…
Acaba bütün sorun şu türbanda mı? Yani laiklik,
kadınların türban takabilme özgürlüğü gibi
birkaç ayrıntı ile mi sınırlı? (Ki
ben kızların üniversitede türban takmasına,
Erdoğan ve Gül’ün eşlerinin türbanla resmi davetlere
katılmasına karşı değilim, bu hak
ve özgürlüklerini savunuyorum.) Ama acaba Erdoğan ve
Gül ne zaman başka inançlara mensup insanların da
hak ve özgürlüklerini, şöyle kem küm etmeden, lafı
evirip çevirmeden, dobra dobra savunacaklar?
Örneğin ne zaman, “elbette cemevi kurmak Alevilerin
hakkıdır,” diyecekler?
Ne zaman, “okullara zorunlu din dersi olmaz, Aleviyi Sünni
Müslüman, Hıristiyanı, Yezidiyi veya ateisti ise
zorla Müslüman yapma gibi bir hak ve görevimiz yoktur,” diyecekler?..
Ne zaman “Diyanet İşleri Teşkilatı laik
devlet yapısıyla bağdaşmaz, bunu dağıtalım.
Her cemaat bu konudaki hizmetleri kendisi örgütlesin ve masraflarını
da kendisi karşılasın,” diyecekler?..
Derler mi? Ya sözde muhalefet lideri ve pek Kemalist ve pek
laik Baykal? O neden söylemiyor? Onun laikliği acaba
nasıl bir şeydir?
Geçen gün Bay Baykal, “iyi ki Aleviler var!” diye bir laf
etmişti. Bu Alevileri tavlamaya yönelik boş laftır.
Önemli olan Alevilerin de öteki yurttaşların da
demokratik haklarını savunmak. Oysa Baykal bunu
hiç yapmadı. Aksine hak ve özgürlüklerini isteyen Kürtleri
ve Alevileri, ırk ve mezhep ayrımcılığıyla
suçlayarak CHP’den uzaklaştırdı.
Bu ülkede şöyle göz doldurur, bilgili, yürekli, geniş
ufuklu demokrat bir politikacı henüz ufukta görünmüyor.
Rejim yıllar boyu, bilgili ve yürekli olanları,
umut vadedenleri öylesine ezdi ki, tabular toplumun elini
kolunu öylesine bağlamış ve gözlerin önü öylesine
puslu ki, böyle bir liderin sahneye çıkması da kitlesel
destek görmesi de kolay değil.
Bu rejim, bu ülkenin prangası.
|