PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Danışıklı döğüş ve barış girişimleri...

Kemal Burkay

PKK-Kongra Gel ile Türk ordusu arasında son dönemde yaşanmakta olan çatışmalar üzerinde birhayli yazıldı. Bu olayların bir danışıklı döğüş olduğu, Türk derin devleti tarafından yönlendirildiği söylendi. Biz başından beri bu görüşteyiz.

Bu danışıklı döğüşün nedenlerini de geçmişte birkaç kez yazdık. Ama erinmeyip bir daha söyleyelim: Türk devleti barış filan düşünmüyor, Kürtlerin dağdan inip siyasal yaşama katılmalarını istemiyor. İsteseydi çözüm çok kolaydı. Silah kullanmayı tek yanlı zaten durdurmuş olan PKK, kaç kez, genel af ilan edilirse silahları tümden teslim etmeye hazır olduğunu da söyledi. Ama Türk tarafı buna yanaşmadı, bugün de yanaşmıyor.

Peki PKK açısından durum ne? Malum, Türkiye´ye karşı silah kullanmayı bir daha başvurmamak üzere bırakan PKK, 500 kişi hariç, silahlı güçlerini tümden sınır ötesine, Güney Kürdistan´a çekti.  Neden silahları tümden bırakmadı, silahlı güçlerini dağıtmadı da bunu yaptı? Diyelim ki bu, ilk dönemde Öcalan´ın idamına karşı bir tedbirdi, hani „siz başkanımızı idam ederseniz biz de savaşırız,“  tarzında bir pazarlık unsuru ya da güvence... Ama idam cezasının kalkmasıyla bu kaygı artık geçerli değil. Türkiye genel af çıkarmasa bile, bu insanların boşuna dağda tutulması, orada adeta çürütülmesi için neden yok? Kürt halkının bu işte bir çıkarı da yok.

Kürt halkının yok ama, Türk devletine egemen olan statükocu-militarist güçlerin var… Çünkü onlar PKK´nın bu güçlerini, hem bugünkü antidemokratik, militarist rejimi sürdürmek, demokratik reformları engellemek, hem de Güney Kürdistan´ın içişlerine karışmak için bahane olarak kullanıyorlar. Bu güçlerin varlığını gerekçe yaparak iç ve dış kamuoyuna şöyle diyorlar:

„Biz Avrupa´nın istediği reformları yapamayız; çünkü çok gerilimli bir bölgedeyiz. Terör tehlikesi devam ediyor. Terör örgötünün sınırlar ötesinde beş bin militanı var. Her an yeniden terör eylemleri başlayalabilir…“ (Nitekim son dönemde Kongra Gel´in ateşkesi sona erdirmesini ve yer yer küçük çapta yer alan çatışmaları da bu tezlerine kanıt olarak gösterdiler).

Ayrıca bunu, askeri birliklerini hala Irak Kürdistanı´nın kuzey kesiminde tutmanın ve Güney´e yönelik müdahale planlarının da gerekçesi yapıyorlar.

Oysa PKK´nın sınır ötesine yığınak yapmasını isteyenler kendileri. Silahları tümden bırakmasını istemeyen, buna yolu açmayan kendileri. Hatta başlangıçta PKK´nın, tüm gerillalarını Güney´e çekmeyip, „lazım olur“ diyerek 500 kadarını Kuzey´de tutmasını isteyenler de yine kendileri. (Bunu bizzat Öcalan açıklamıştı).

Peki bu durumda, PKK´nın, eğer yurtsever bir örgütse, eğer Kürt halkının çıkarlarını düşünüyorsa, yapması gereken nedir? Türk devletine karşı savaşı durdurduğuna göre, ona yukardaki bahaneleri vermemek için, silahlarını Güneyli Kürtlere teslim ederek savaşçılarının sivil yaşama geçmesini sağlamak değil mi?. Onlar Güney´de de kalabilirlerdi, Avrupa´ya geçmenin bir yolunu da bulurlardı.

Ama PKK bunu yapmadı, İmralı‘daki Öcalan ne istiyorsa onu yaptı. Öcalan´ın istedikleri ise Türk rejiminin, özellikle de Türk derin devletinin istedikleridir. Malum, Öcalan yakalandığı günden beri, tatlı canını korumak için her şeyi vermekte, bizzat mahkemede dile getirdiği sözlerle, onlar ne isterse onu yapmaktadır.

Onlar, „gerillalarını Güney Kürdistan´a taşı“ dediler; Apo direktif verdi, PKK da yaptı. Onlar „500 kişi içerde kalsın, lazım olur...“ dediler; Apo direktif verdi, onlar da 500 kişiyi, „muhtemel hizmetler“ için içerde tuttular. Sonra rejim, birazını daha içeri geçirin, biraz danışıklı döğüş yapalım ki terör üzerine sürdürdüğümüz yaygara inandırıcı olsun dedi; Apo direktif verdi ve direktifler yerine geldi...

Sevgili okurlar ve de ''sayın seyirciler“ durum bu kadar açık...

Ancak bir de meseleye diğer bir açıdan yaklaşalım: Kürdistan halkı ve dağdakiler bu oyunun ne kadar farkında? Bence halkın önemli bir kesimi farkında. Hatta bugün Apo´yu ve PKK-Kongra Gel´i destekliyor görünen kesimlerin bile bir bölümü, özellikle yazar-çizer takımı, politikada, kurumlarda önde gelenler, propaganda işini yürütenler filan çok iyi farkındalar. Ama hala sokaklarda ateş yakıp „bıji serok apo“ diye slogan atan saf gençlerin işin içyüzünü bildiklerini sanmam. Onların, temiz bir yürekle, Öcalan´ın eşi bulunmaz bir lider olduğuna ve Kürt halkının çıkarlarını savunduğuna inandıklarını sanıyorum. Kafalarına böyle okunmuş. „Bıji serok Apo!“ diye slogan atan beyaz yazmalı gariban Kürt kadınlarının çoğu da...

Dağdakilere gelince, ben komutan konumundakilerin bu danışıklı döğüşü bildiklerinden eminim. Ne Cemil Bayık, ne Murat Karayılan, ne Mustafa Karasu, ne de ötekiler, göz önündeki bu Karagöz-Hacivat oyununa kanacak kadar saf olamazlar. Kanımca onlar da çeşitli nedenlerle ve bile bile bu oyundaki rollerini oynuyorlar. Savaş hattına sürülen daha alttaki gerillalara, savaşçılara gelince: Onların bile bile hayatları üzerinde oynanmasına, böylesi danışıklı bir döğüşe araç olmaya evet diyeceklerini sanmıyorum. Büyük ihtimalle çoğu yaptıkları işe inanıyor, ya da inanmasalar bile, aynı danışıklı döğüşe sürülen Türk ordusundaki memetçikler gibi, hayır demeye durumları el vermiyor.

Evet, bu oyun, ordunun manevraları sırasındaki „mavi ve kırmızı kuvvetler“in çatışmalarına benziyor. Malum, manevralarda her iki tarafı da aynı kurmay heyeti yönetir. Burada da hem gerçek mermiler kullanılıyor hem de, her iki taraftan gerçek ölümler gerçekleşiyor. Denildiğine göre, çoğu PKK tarafında olmak üzere son bir-iki yıl içinde 500 kayıp yaşanmış.

Eh, vatan için bu kadar olur!.. Vatansa, fıkrada anlatıldığı gibi, „onbaşının anası“ değil. Nazım´ın şiirinde dendiği gibi, sadece „zenginlerimizin çiftlikleri ve cüzdanları“ da değil. Vatan çoktandır ki „militerlerimizin“ forsu ve rantıdır. Bunu tehlikeye sokan her şey vatana ihanet sayılıyor. Demokrasi ve barış böylesi bir ihanettir! Bu ihaneti savmak içinse elbet, ilahlara kurban sunma kabilinden, bir miktar şehit verilebilir...

Özetlersek, devlet istese bu danışıklı döğüş durur, PKK-Kongra Gel istese de durur. Ama devlet istemiyor, PKK-Kongra Gel ise isteyemiyor…

İşte bu danışıklı döğüşü durdurmak için, barış güçleri bir kez daha sahnedeler. Bu yazının kaleme alındığı şu sıralarda Diyarbakır´a bir barış otobüsü kaldırılıyor...

Kürt sorunu sürdüğüne, rejim demokratik çözüm yönünde adım atıp barışçı bir ortam sağlamadığına ve ne türden olursa olsun, çatışmalar olup insanlar öldüğüne göre, barış güçleri elbet sahnede olacak. Onların böyle durumlarda söylenecek sözü, yapılacak eylemi olacak. Bu son derece doğal.

Türkiye´deki barış güçleri, görece az ve zayıf da olsalar, geçmişten bu yana, bizim de hep saygıyla karşıladığımız, destek verdiğimiz onurlu, yürekli işler yaptılar, bu yüzden ağır baskılar gördüler, bedeller ödediler. Ancak onların barış hareketini şu anda derin devletin güdümündeki PKK politikalarına endekslemeleri doğru mudur? Onlar bu oyunun farkında değiller mi? Ve böyle bir durumda eylemleri oyunun bir parçasına, kendileri de figürana dönüşmezler mi? Bu saygıdeğer dostlar böyle yapmakla, PKK canibinden alkış alsalar bile, en azından bu oyunun iç yüzünü bilen Kürt ve Türk yurtsever ve demokratlarının gözünde saygınlıklarını yitirmezler mi?

Bence aklı başında her barışçının bu durumda yapması gereken çağrı şudur:

Türk devleti, Apo ve PKK eliyle oyun oynamaya artık son vermeli, genel af çıkarmalı, Kürtlerin demokratik yaşama serbestçe katılmasına olanak tanımalı. PKK ve Kongra Gel yönetimi ise bu mekanizmanın elinde araç olmaya son vermeli; artık savaşmıyacağına, zaten uğrunda savaşılacak herhangi bir istemleri de kalmadığına göre, silahları tümden bırakarak, eğer Türkiye´ye dönmek mümkün değilse, kadrolarını Güney Kürdistan´da sivil yaşama geçirmeli.

Bu türden çağrı ve çabalar, sonuç vermese bile, en azından oynanan oyunu açığa çıkarır ve bu oyunu tezgahlayan odakları ve bu işte kullanılanları teşhir eder.

Gerek rejim, gerek Apo ve ne yaptığını bile bile onu izleyenler, Kürt ve Türk halklarını aptal yerine koyuyorlar. Halkı aydınlatmak, bu pis oyunu sona erdirmenin en iyi yoludur. Bu işte barış güçlerine düşen de, bu danışıklı döğüşte arabuluculuk yapmak gibi saflara özgü komiklikler değil, kitleleri aydınlatmaktır.

 
 
PSK Bulten © 2004