PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Dünyanın bozulan dengesi ve terör

Kemal Burkay

Şu günlerin sıcak gündemi Rusya´da, meydana gelen olaylar. Terörist eylemler sonucu düşen iki sivil uçak, Moskova metrosu yakınında patlayan bomba ve asıl olarak da Kuzey Osetya´daki okul baskını sonucu ortaya çıkan kanlı kıyım…

Bu son olayı yazmakta doğrusu güçlük çekiyor, vahşetin bu denlisi karşısında tiksinti duyuyorum.

Ortadoğu ve Kafkaslardaki yangın yerlerinden, Filistin, Afganistan, Çençenya ve Irak´tan kaynaklanan terör gittikçe tırmanıyor, yayılıyor.

Asıl nedenler ne olursa olsun, şu anda bunu yapanlar sözde İslam adına hareket ediyorlar, yaptıkları iğrenç eylemleri, bir kutsal savaş olarak niteliyorlar.

Birkaç yıl önce, daha 11 Eylül olaylarından, yani New York´un İkiz Kuleleri vurulmadan önce Afganistan´da, kız çocuklar okula gitmekten alıkonuyor, kadınlar yüzlerini bile gizlemek zorunda bırakılıyor, İslam adına taşlanıp öldürülüyor, binlerce yıllık Buda heykelleri bombalanıyordu.

Filistin´de „intifada“ kendisiyle birlikte, sivil-asker ayrımı yapmaksızın, masum insanların kitlesel kıyımına yol açan canlı bombalara dönüştü.

Şimdi Irak´ta aynı carnlı bombalar Kurban bayramı törenlerini bile kana buluyorlar. Teröristler rehin aldıkları masum insanları pazarlık aracı yapıyor, kafalarını kesiyorlar. Son olarak, 12 Nepalli´nin kafasına kurşun sıkıldı.

Çeçenistan terörü çoktandır Rusya´ya ve öteki Kafkas ülkelerine doğru taşmış durumda. Hastaneler, tiyatrolar, okullar bile bu terörün hedefi. Hiçbir sınır, hiçbir kural yok...

Ve tüm bunlar İslam adına yapılıyor.

Ama bu eylemler aynı zamanda tüm dünyada İslama ve Müslümanlara karşı büyük bir nefretin tohumlarını atıyor. Bunun, böyle giderse, bir bütün olarak Müslüman halklara karşı eylemsel bir tepkiye dönüşmesi ve büyük zararlar vermesi de sürpriz olmaz. Bir anlamda, sanki „medeniyetler savaşı“ tezi, bir kehanet olmaktan çıkıp gerçekleşmeye yüz tutuyor...

Uygarlığın bu aşamasında, şu 21. Yüzyılda, insanlık için ne kadar büyük bir dram!

Bu vahşi, bu iğrenç eylemlerden daha fazla İslama zarar veren bir şey olamaz. Bunu yapanlar, kendilerini nasıl nitelerlerse nitelesinler, İslam dininin en büyük düşmanları..

Peki, kendi dini, inançları adına bunca vahşet yapılırken, geniş Müslüman kitlesi bu işin ciddiyetinin farkında mı? İslam ülkelerinin devlet başkanlarının, hükümet adamlarının, yazarlarının, hele hele din adamlarının bu konuda tepkileri ne? Bu eylemleri açıkça, dobra dobra, yüksek sesle mahkum edebiliyorlar mı? Yoksa, „terörün her türlüsü kötüdür!“ gibisinden bir mırıltıyla, kem küm ederek geçiştirmeye mi çalışıyorlar? Yoksa tüm suçu Bush´a ve Şaron´a, ABD ve İsrail´e yükleyip işin içinden çıkmayı bir maharet mi sanıyorlar? Hatta hatta, içlerinden „oh oldu!“ diyecek kadar aptal,  kör ve vicdansızlar mı?..

Kuşkusuz, bir de işin öteki yanı var. Yani olayların bu dereceye gelmesinde bizzat emperyalist odakların, ABD´nin, İsrail´in, Bush ve Şaron hazretlerinin, hatta şu pek demokrat geçinen tuzu kuru Avrupalıların...

Yıllar yılıdır, sosyalizmle savaş adına, sözde özgürlüğü ve demokrasiyi savunma perdesi altında, bir yeşil kuşak politikası izleyip, pek çok ülkede sola, demokrasi güçlerine karşı İslam radikalizmini besleyip örgütleyenler, destekleyenler onlardır.

Birkaç yıl öncesi Afganistan´da olanları hatırlayalım. Devrimci hükümet kız çocukları okutmaya, toprak reformuyla feodalizmi çözmeye çalışırken, onlar El Kaide, Taliban türünden örgütleri eğiterek, parayla, stinger füzeleriyle donatarak devrimci hükümete saldırttılar ve Afganistan´ı tam bir yangın yerine çevirdiler.

Endonezya´da solculara karşı kıyım yapan, yüzbinleri katleden Suharto´nun arkasında da onlar vardı.

Aynı şey, şu veya bu biçimde tüm Ortadoğu ve Müslüman ülkelerde cereyan etti. Türkiye´de l960‘lı, 70‘li yıllarda, ülkeyi teröre boğan ırkçı ve şeriatçı örgütlerin arkasında aynı merkezler vardı. 

O zaman bu güçler „dost“tular, „mücahit“tiler...

Sonuçta emperyalizm ve yandaşları üstün geldi, Afganistan‘da devrimci hükümet yenildi, devletin sosyalist başkanı ipe çekildi. Sovyetler yıkıldı ve sosyalist sistem çöktü; ama dünyanın dengesi de bozuldu. Şimdi yaşanan durum ve kaos, aynı zamanda bu bozuk dengenin ürünüdür. Sosyalizm yönündeki rüzgar başka kanallara aktı, başluktan yer yer ırkçılık, şovenizm, ve radikal İslam fışkırdı.

Öte yandan, dünyanın etkili ülkeleri ve liderleri, dünyamızdaki pekçok haksızlık ve trajedi karşısında sessiz kaldılar, el ele verip bu sorunları çözecek sağduyuyu, öngörüyü, sorumluluğu gösteremediler. Filistin halkının, Kürt halkının dramı ve benzeri sorunlar; açlık, yoksulluk, zulüm sürüp geldi. Güçlüler, halkların dirineşini ezmek için gönüllerince şiddet kullanmayı bir hak saydılar. Bu ise baskı ve zulüm görenlerin, yoksulların öfkesini biledi, şiddet şiddeti doğurdu ve hiçbir sınır tanımayan acımasız kör teröre vardı.

Şimdi, terör dalgası, rüzgarın sağa sola savurduğu bir zehirli gaz gibi, dünyanın dörtbir yanına yayılıyor. Dünyamız, ağır basan bir öngörüsüzlüğün, sağduyu yoksunluğunun, bencilliğin, acımasızlığın ağır bedeli ile yüzyüze.

Şimdi bu durumdan dert yanan ülkelerin, partilerin, liderlerin birçoğu, en az Usame Bin Ladin ve şu anda Irak´ta kelle kesen vahşiler kadar bu işten sorumlular.

Ya söz konusu kişiler ve çevreler, hiç değilse yaşanan bunca trajediden sonra kendi sorumluluklarının farkına varabildiler mi? Bugünkü büyük tehlikenin aşılması için üstlerine düşeni yapmaya hazırlar mı?

Sorunun özü işte burada. Onlar ne yazık ki hala, bugüne kadar olup bitenin farkında değil gibiler.

Sosyalizmle yan yana, barış içinde yaşamayı sindiremiyen, uluslararası sorunları çözmek için gerekli sorumluluğu, fedakarlığı gösteremeyen bencil ve obur emperyalizm, sonuçta terörün ve kaosun tüm dünyaya yayılmasına yol açtı. Şimdi çıksın bakalım işin içinden!

 
 
PSK Bulten © 2004