PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Irak’taki savaşın iki tarafı..

Kemal Burkay

Türk basınında ve siyaset dünyasında Irak’la ilgili olarak, çok az sayıda kişiyi saymazsanız, ırçısı–dincisi, sağcısı-solcusu ile ortak bir dil görmek sizi şaşırtmıyor mu? Başka konularda amansızca çekişen bu kesimler, Irak’la ilgili olarak nerdeyse aynı şeyleri söylüyorlar.

Başka zaman en azından bir bölümü, hatta büyükçe bir bölümü -sağ kesimin yanısıra sosyal demokratlar- ABD’nin dostu iken, şimdi hep birden ABD karşıtı.. Onun Irak’ta zora düşmesinden müthiş memnunlar; burnunun sürtülmesi, yenilmesi, çekip gitmesi için can atıyorlar.

Söz konusu çevrelerin en azından bir bölümü, örneğin sosyalistler ve kemalistler, başka zaman ve başka olaylarda, El Kaide ve Mukteda Sadr türünden radikal dincilerden nefret ederken, şimdi onlar da, Türkiye’nin cümle ırkçıları ve şeriatçılarıyla birlikte, Irak’ta kelle kesen, canlı bomba olup kitlesel kıyım yapan bu güçleri alkışlıyorlar..

Irak’taki çatışmada taraf olanlardan, en azından Iraklılar bakımından, kimin ne istediği onları pek ilgilendirmiyor. Örneğin geçici hükümet ne yapmak istiyor, ona karşı savaşanlar ne istiyorlar?

Türkiye’deki söz konusu çevrelerin dillerine sakız yaptıkları sözlerden biri şu: “Irak geçici yönetimi kukla; seçimle gelmemişler, Amerika onları atamış…”

Bunlara sormak gerekiyor: Hangi Arap ve hatta –İsraili çıkar- Ortadoğu ülkesinde iktidar olanlar (krallar, emirler, mollalar, generaller…) demokratik bir seçimle işbaşına gelmişler?..

Irak’ta bundan önceki iktidar, Saddam rejimi demokratik miydi? Bu rejimin akıl almaz zulmüne karşı Türkiye kamuoyu, basını o dönemde ne tepki gösterdi? 

Ya şimdi, şu Amerikan işgali altında özgürce yürüyüş eyleyip hiç çekinmeden, Amerikan ve geçici hükümet aleyhtarı slogan atan kitleler nerede idiler?

Besbelli o gün Irak’ta olup bitenler, Türkiye’nin, bugün Irak için bunca seferber olan, ateş püsküren medyasının, siyasal çevrelerinin, hatta sivil toplum kuruluşlarının umurunda değildi. Bunların bir bölümü -ırkçılar, Kemalistler ve şeriatçılar- Saddam’ın Kürtleri ezmesinden memnunlardı, zaten kendileri de burada aynı şeyi yapmakta idiler… Solculara gelince, onların da çoğunun bir konuda tepki göstermesi için Çin’den veya Sovyetler Birliği’nden bir işaret gelmesi gerekirdi, politikaları söz konusu merkezlere endekslenmişti.

Zarkavi ve Sadr türünden “mümin ve mücahitlere”, şimdi sokağa taşan, direnen kitlelere gelince, onlar için de besbelli, Saddam döneminde eylem yapmanın, yürüyüş eyleyip slogan atmanın bedeli çok ağırdı. Saddam ve partisi bir Felluce’ye , Necef’e, “Sadr Kenti”ne göz yummaz, kitleleri otomatik silahlar, tank ve toplarla kırar geçirir, toplu mezarlara gömer, kentleri buldozerlerle dümdüz ederdi. Nitekim bütün bunları etti. Hafız Esat da aynı şeyi Hama’da, Humus’ta yaparak sükuneti sağladı…

Bu işin bir yanı. Diğer yanına gelince, bugün Irak bakımından gözden kaçan, ya da bazı çevrelerin bilerek gözden kaçırdığı şudur: Amerika hangi nedenle Irak’ı işgal etmiş olursa olsun, orada demokratik bir rejim kurmayı çıkarlarına uygun buluyor. O, uzun zamandır bu ülkedeki diktatörlük rejimi ile çatışma halinde, onun yerine radikal islamcıların geçmesinden ise daha da ürküyor. Bu nedenle tercihi, ister istemez laik, demokratik bir rejim. Tabi, Türk Kemalistleri bir yana (onların zaten demokrasi diye bir sorunları yok, demokrasiden en az Saddam kadar nefret ederler), Türk solcularına bunu anlatmak zordur. Bizdeki solcuların çoğuna göre emperyalist Amerika koşullar ne olursa olsun herhangi bir ülkede demokrasi güçlerini desteklemez!

Her şey bir yana, geçici yönetimin ve şimdiki geçici hükümetin hedefi ortada. Birkaç ay önce kabul edilen Irak Geçici Yönetim Yasası federal ve demokratik bir Irak’ı öngörüyor. Bu yasada çerçevesi çizilen insan hak ve özgürlükleri bir Avrupa demokrasisi standardında.

Bu geçici anayasada düşünce, inanç, basın ve örgütlenme özgürlüğü tam bir güvence altında. Kadın hakları da öyle. Kürt sorunu federasyon biçiminde bir çözüme ulaşıyor. Ayrıca diğer etnik ve dini azınlıklara da hakları tanınıyor.

Elbet, Irak gibi bir ülkede böyle bir yasayı kağıt üzerinden hayata geçirmek kolay değil. Avrupa düzeyinde bir demokrasi öyle kısa zamanda oluşmaz. Ama bunu isteyen ve önlerine koyan güçler var. Bunlar geçici hükümette yer alan, ona destek veren güçlerdir. Bunlar Kürdü-Arabı, Sünnisi-Şiisi, Hıristiyanı-Yezidisi, Komünisti-liberali ile Irak halkının önemli bir bölümüdür. Geçici hükümette ve yönetimde yer alan liderler, Amerika’dan ısmarlanmadılar; onlar yıllardır Irak’ta direnen ya da, bir süre Irak’ı terk etmek zorunda kalan, Saddam rejimine muhalif, demokrat, mücadeleci insanlar. Kişiliklerini, güçlerini böyle edindiler. Kaldı ki, örneğin Kürtler zaten seçimle kendi parlamentolarını oluşturdular. Mesud Barzani, Celal Talabani gibi liderler, uzun, zorlu bir siyasal mücadelenin ve partizan direnişinin ortaya çıkardığı liderler. Bunları aşiret reisi diye küçümsemek, ciddiyetsizliğin ötesinde, Kürt karşıtı önyargıların ve düşmanlığın bir ürünüdür.

ABD bugün Irak’ta işte bu cepheyi, federal ve demokratik Irak’ı isteyen güçleri destekliyor. İşgal güçlerinin ağırlığı ve etkinliği sürse de, egemenlik devr alındı. Yapılan takvime göre önümüzdeki Ocak ayında genel seçimler var. Yeni parlamento daimi anayasayı yapıp onaylayacak.

Buna karşılık, federal ve demokratik bir Irak’a, söz konusu anayasaya karşı olan güçler de var. Bunlar demokrasiye de federalizme de düşmanlar. İnsan hak ve özgürlüklerine, kadın haklarına karşı olan, Kürtler üzerindeki baskıyı eskisi gibi sürdürmek isteyen gerici, şoven güçler. Bunlar Saddam yanlısı Baas artıkları, Zarkavi ve El Kaide türünden teröristler, Ortaçağa özgü bilinçleri ve yaşama tarzlarıyla geçmişi sürdürmek isteyen Mukteda Sadr türünden şeriatçı kişiler ve çevrelerdir.

Bunlar, sözde “işgale direnme” adına, yalnız ABD’ye karşı değil, değişime, demokrasiye karşı da savaşıyorlar. Bu kesimin arkasında ise bölgede statükonun yıkılmasından ödü kopan tüm güçler var ve Türkiye de bunların arasında.

Her şey açık: Direniş güçleri denen kesim gerici bir savaş yürütüyor. ABD işgalinin bir an önce sona ermesi, egemen, demokratik ve barışçı Irak’ın gerçekleşmesi, bu kesimin yenilgisine bağlıdır. Bu gerçekleştiği zaman ise Irak, Ortadoğu’da özgürlük ve demokrasi güçleri için parlak bir örnek olacaktır.

 
 
PSK Bulten © 2004