Yeraltı Devleti
Kemal Burkay
Birkaç gün önce bazı Türk gazatelerinin sürmanşete
çıkardıkları ilginç bir haber vardı: „Milli
Güvenlik Siyaset Belgesi değişiyor...“
Şu, „Milli Güvenlik Siyaset Belgesi“ (MGSB) denilen
şey, ilk kez bundan birkaç yıl önce, kamuoyuna yansımış
ve birhayli tartışma konusu olmuştu. Bu Türkiye´nin
„Gizli Anayasa“sı... MGK Genel Sekreterliği tarafından
uygulanan gizli yönetmelik; ama Türkiye´nin gerçek anayasası!
MGK ise bu siyaset belgesi ve öteki yetki ve fonksiyonlarıyla
Türkiye´nin yalnızca gerçek hükümeti değil, gerçek
parlamentosu ve gerçek yargısı olmuş; yani
oligarşik bir kurul, daha doğrusu generaller, ülkenin
iktidarına el koymuş... MGSB ile saptanan siyasetler
ve MGK kararı haline gelen öneriler hükümeti, parlamentoyu
ve tüm diğer devlet organlarını bağlıyor.
Ülkenin yasama, yürütme ve yargı gücü, basını
ve üniversitesi tam bir kıskaca alınmış.
Bunun sonucu, ülkenin gerçek başbakanı yıllardır
MGK Genel Sekreteridir; Demirel, Ecevit, Çiller, Erbakan ve
Yılmaz gibi sahnede görünenleri değil. Bunlar biçare,
yetkisiz kişiler, militarist rejimin perde önündeki sivil
kuklaları...
Bugün de hala, hem de şu AB adaylığı
sürecinde aynı şey devam ediyor…
Bu durum 12 Eylül sonrasının, yani olağanüstü
dönemin ürünü idi ve 12 Eylül sonrası sahne alan hiçbir
hükümet ve parlamento bunu değiştirmek için çaba
harcamadı, buna cesaret edemedi. Üstelik, bu gizli yasa,
tam da söz konusu sivil hükümetler, Demirel ve Ecevit döneminde
son ve kapsamlı biçimini almıştı. Sivillerimiz,
yılların sözde liberalleri, demokratları, sosyal
demokratları, militarist rejime teslim olmuştu…
AKP iktidara geldiğinde konu basına yansımış
ve birhayli gürültü kopmuştu. „Demokratik bir ülkede
böyle şey olur mu?“ denmiş, bu gizli yönetmeliğin
kaldırılacağı ileri sürülmüş, sonra
da unutulmuştu.
„Gizli Anayasa“ yerli yerinde kaldı, başbakanlar
da generaller önünde boynu bükük...
Ülkenin kaderine yön veren siyasi kararlar hep söz konusu
derin mahfillerde üretildi ve hükümetlere bunu uygulamak düştü.
Dostu-düşmanı, ve onlara karşı yapılması
gerekenleri, MGSB´ne uygun olarak MGK Genel Sekreterliği
belirledi.
Şimdi basına yansıyan haberlere göre bu belge
değişecekmiş... Değişiklik de ne,
„dost-düşman sıralaması yeniden düzenlenecekmiş…
“ Örneğin „Suriye tehdit olmaktan artık çıkmışmış...
Ama „Kuzey Irak“ yani Güney Kürdistan şimdi en büyük
tehdit kaynağıymış…“
Aslında, baylarımıza göre dün de öyleydi.
Kürtler içerde de dışarda da hep tehdit, değişmez
düşman…
Terör ve irtica elbet, ihtiyaca binaen, tehditler arasında
devam ediyor; ama belki yeni bir derecelendirme söz konusu...
Şu rezalete ne dersiniz sevgili okurlar ve de, Mine
Hanım‘ın deyişiyle, sayın seyirciler!..
Kimse bu MGSB, bu „Gizli Anayasa“ da ne oluyor, nasıl
demokrat geçinen, hele hele AB üyeliğinin eşiğindeki
bir ülkede böyle şey olur?“ demiyor.
Ülkenin en büyük gazeteleri, anlı şanlı köşe
yazarları olayı doğal bir şeymiş
gibi yansıtıyorlar...
Yargı ve üniversite çevrelerinden ses yok... Birkaç
cılız sesin ötesinde aydınlar sus pus...
Hükümet ve Parlamento için konu bile değil; ya da işte
böylesine bir konu.. Yani söz konusu belge bugün de geçerli,
doğal ve gerekli! Yalnızca „günün şartlarına
uygun olarak“ değiştirilmekte...
Ne ala memleket, ne ala demokrasi! Gizli anayasalı,
MGK yönetimli, oyuncak parlamentolu, oyuncak hükümetli, güdümlü
yargılı ve güdümlü bilimli!..
Geçmişte, bu „gizli anayasa“nın dışında,
gizli yasalar, kararnameler de birkaç kez kamuoyuna yansıdı.
Gizli vurucu kuvvetler, Kontrgerilla, Jitem vs. de cabası.
Yani düpedüz bir yer altı devleti…
Yeraltı örgütlerinin bile hiç değilse programı
kamuoyuna açıklanıyor; bunlarınki gizli!
Halkına karşı güveni olmayan bir devlet..
Halk bir tehdit. Kürtler, Aleviler, azınlıklar,
öteki etnik gruplar; işçiler, aydınlar, gençler;
herkes, her şey bir tehdit…
İşin garibi, bu konuda Avrupa Birliği kurumlarından
bile ses seda yok...
Gizli anayasalı, tam anlamıyla militarist bir
ülke AB´ye üye olur mu, olur...
Kimbilir, belki de Avusturyalı Heider´e yapılanlar
da bir şakaydı; Saddam ikizi, soykırımcı,
faşist bir ülke de AB‘ye üye olabilir...
Biz bazan Türkiye için, 12 Eylül Anayasa´sının,
bu deli gömleğinin tümden bir yana atılarak, yeni
ve demokratik bir anayasa yapılması önerisinde bulunuyoruz.
Türk basınında da zaman zaman böyle istekleri dile
getiren demokrat insanlara rastlanıyor.
Ama galiba hepimiz düş görüyoruz!
Bu konuda Erdoğan´ı, ve AKP‘yi suçlamakta da sanırım
haksızız.. Onlar da en az, kendi selefleri Demirel,
Ecevit, Çiller, Erbakan ve Yılmaz kadar gariban ve biçareler...
Bir yandan yıllardır gelip geçen politikacılara,
parlamentoyu dolduranların çapına, düzeyine, siyasal
anlayışına, demokrasi kültürüne -daha doğrusu
kültürsüzlüğüne-, cesaretine -daha doğrusu korkaklığına-,
diğer yandan nice ırkçı-şoven masalla
beyinleri yıkınmaş, kafaları perşembe
pazarına dönmüş insanlarımızın, kitlelerin,
Osmanlı‘dan devralınmış kul yığınlarının
haline bakınca, insan bu memleketle ilgili olarak umutsuzluğa
düşmesin de ne yapsın...
Bu ülkede 12 Eylül Anayasası´nın yerine demokratik
bir anayasa yapılabilir mi? Böylesi kıraç, çorak
bir ortamdan güzelim bir bahçe bekleyebilir miyiz? Zor!..
Onu kiminle yapacaksın, kafası demokrasi almayan;
militarizmle, ırkçılıkla, şovenizmle,
koşullanmış; tabuların ve öcülerin tutsağı
bu adamlarla mı?..
Demokratiğini yapmak bir yana, daha gizlisini bile
ortadan kaldıramıyoruz; nerdeyse Evren‘in polis
tüzüğüne bile şükür diyeceğiz!..
Anlaşılan bu hamur daha çok su kaldırır.
Ama bunun için çaba göstermekten başka yolumuz da yok..
|