Kısa kısa
CEMALİ
Müslümanlar nerdesiniz?
Sudan´ın batı bölgesi Darfur´da aylardır,
hükümet yanlısı Arap milislerin yerli halka saldırısı
sonucu büyük bir trajedi yaşanıyor. Milisler, Hartum
hükümetinin desteğiyle tam bir kıyım yapıyor,
erkekleri öldürüyor, kadınların ırzına
geçiyorlar. Bu yüzden bir milyon dolayında insan sınırlara
doğru göç etti. Yüzbinlerce kişi kamplarda açlık,
susuzluk ve salgın hastalıklarla yüz yüze ve her
gün yüzlerce insan ölüyor.
Irak için şamata koparan bunca İslam ülkesinin
devlet ve hükümet başkanlarından, basınından
hiç ses seda yok...
Müslümanlar nerdesiniz? Neden bu kıyım, bu zulüm,
bu barbarlık karşısında sesiniz soluğunuz
çıkmıyor? Sudan bir İslam devleti, saldırganlar
ise Arap ve Müslüman olduğu olduğu için mi?
Yani Müslümanlar kıyım yapmakta, ırza geçmekte
özgür mü? Ötekilerin canı can, ırzı ırz
değil mi?..
Irak için şamata koparan, dünyayı velveleye veren
sevgili Türk solcu yoldaşlarımızdan da haber
yok.. Demek ki onlar da ancak bir kıyımı ve
cinayeti emperyalistler yaparsa karşı çıkacaklar,
ötekiler dost, bizden!
Ne demeli?. Bu olay, Irak konusunda da bu bayların
gerçek durumunu, niyetini ortaya seriyor. Irak´ta bazı
çevrelerin korkusu, kaygısı, ne emperyalizmin petrollere
el koymasıdır, ne Müslüman bir ülkenin saldırıya
uğramasıdır, ne çatışmalarda ölen
masum insanların, çocuk ve kadınların canıdır,
ne de Irak halkının ızdırabıdır.
Adamların derdi başka.
Komşu ülkeler Irak federal ve Kürtler özgür olacak
telaşında. Ayrıca hem onlar, hem de bölgenin
tüm gerici, çağdışı rejimleri, gerici
diktatörlükleri, Irak´ta demokratik bir rejim kurulacak telaşında...
Bir kısım „solcu“ya gelince, onlar, epeyce bir
zamandır ki „emperyalizme karşı olacağız“
diye, uyuşturucu taciri diktatör Noriega´yı, İran
Mollalarını, hunhar Saddam´ı ve El Kaide türünden
teröristleri, İslam adına bomba patlatıp masum
insanları kitleler halinde kıyanları, rehin
alıp kafalarını kesenleri alkışlayacak
kadar pusulayı şaşırdılar.
Söylenecek fazla söze gerek yok.
İyi ki Ecevit Başbakan Değildi!
Geçenlerde hem Suriye Başbakanı hem de İsrail
Başbakan yanrdımcısı aynı günlerde
Türkiye´ye geldiler.
İyi ki Ecevit başbakan değildi. Yoksa karıştırır,
örneğin Suriye Başbakanı ile görüştüğünü
sanıp İsrailli ile görüşür ve bu esnada İsrail´e
atar tutardı...
Neyse ki Ecevit nihayet emekli! Eli nasıl oldu da başkanlığı
bıraktı, şaşarım.. Peki şimdi
o olmayınca kim seçimleri kazanıp, yeniden başbakan
olup Kerkük´e sefer, yani „barış hareketi“ yapacak?..
Oysa, benim bildiğim Ecevit, teneşir tahtatasında
bile doğrulur, „ne, ben mezara konmadan yerime adam mı
seçtiniz? Bu ne vefasızlık!“ derdi...
Senin gibisine tavşan tuttururlar
Taji Cüneyt !
Türk basını şovenliği, çirkefliğiyi
ile nam salmıştır. Bu basındaki onurlu,
düzeyli kalemlerin sayısı iki elin on parmağını
geçmez. Gerisi ise sanki rejimin amigosu. Gerçeği araştırma,
yansıtma diye hiçbir dertleri, kaygıları yok.
Yalan dolan ve düzmeceyi bir marifet sanan adamlar... Bütün
bunlar da „vatan ve millet için“ elbet! Utanma denen nesneyi
ise besbelli hiç tanımamışlar.
Durumlarını bildiğim halde, yine de zaman
zaman bu basında bu kadar düzeysiz adamın nereden
türediğine şaşarım. Acaba özel bir okulu
mu var bunun? Hani demişler ya, bu kadar cehalet ancak
eğitimle mümkündür! Bu kadar düzeysizlik de...
Tazı Cüneyt söz konusu amigolardan biri. AB´ye karşı
elbet, demokrasiye de karşı. Kürtlere düşman.
Doğal olarak „laik“ ve Atatürkçü!..
Sözde „şeriat tehlikesine“ karşı da canhıraş
bir savaş veriyor...
Derin devletin hizmetindeki memetçik gazetecilerden biri.
Türk işi laiklik ve milliyetçilikle faşizmin nasıl
benzeştiğini, aynılaştığını
gösteren tipik kalemlerden biri...
Ama bu şaşırtıcı değil. Bu
adam 12 Eylül döneminde Kenan Evren´in kuyruğundan ayrılmayan,
onu göklere çıkaran gazetecilerin başında geliyor.
Bu yüzden övgü anlamında „tazı“ lakabanı aldı.
Burnu müthiş haber kokusu alırmış ve bir
tazı gibi avının peşine düşermiş...
Kürtler tazıya taji derler. Helal olsun Taji Cüneyt!
Taji Cuneyt daha sonra Türk işi „demokrat“ Demirel´in
basın danışmanı oldu. Bundan da, sinekten
yağ çıkarır gibi, birçok magazinel kitaplar
çıkardı ve bu arada, danışmanlık
ahlakına da boş verip, kendisine çok güvenmiş
olan Demirel´in kirli çamaşırlarını ortaya
dökmekten geri kalmadı.. Belki hayatında yaptığı
tek iyi iş de bu...
Evet, o günlerde Bay Taji 12 Eylül cuntasının,
yani faşizmin hizmetinde idi. Şimdi de öyle. Tipik
bir kışkırtıcı, provokatör, ağzı
bozuk... Şu andaki başlıca işi askeri
yönetime el koymaya çağırmak... Anlaşılan
bu işin tadını geçmişte iyi almış...
Bu Taji arada bir Kürtlere saldırmadan edemez. Geçende
Talabani´den söz ederken işi yine „ikiyüzlü Kürt“ diye
açıkça hakaret derecesine vardırdı.
Bayım, belli ki sen gazeteci değilsin, bu basında
bol miktarda bulunan bir hizmet erisin. Senin gibisine tavşan
tuttururlar, siyaset senin işin değil!
Kürt dili tam „serbest“ olmuşken...
Türk basınının yazdıkları doğru
muydu bilmiyorum, Leyla Zana, tahliye sonrası Diyarbakır
mitinginde yaptığı konuşmada kitlelere
hitaben, Kürtçe birkaç kelimelik bir selamlamanın ardından
Türkçe olarak yaptığı konuşmada, „işte
diliniz de artık serbest!“ deyip onlara, devlete karşı
barışçı, munis duygular telkin etmişti..
Ne var ki „demokratik devletin“ onu tekzip etmesi gecikmedi.
Konuşmanın başında kullandığı
birkaç Kürtçe kelime yüzünden, Genelkurmay uyarıda bulundu
ve Emniyet müdürlüğü de „Kürtçe konuşma suçu nedeniyle“
savcılığa başvurdu, Zana ve arkadaşları
hakkında dava açıldı!
İşte, Leyla Hanım´ın deyişiyle
„artık serbest olan Kürt dili“ ve birçok Türk, hatta
Kürt aydınının deyişiyle, artık değişip
demokratikleşmiş olan Türk Devleti!..
-----------------------------------------------
NOT: Bu ülkede artık „sayın muhbir vatandaş“
kalmadı mı ki, bu işi de artık ülkenin,
siyaset ve kültür işleri dahil, her işini yapan
Genelkurmay yapıyor?.
|