Kürt
devleti ve TC’nin savaş ilanı..
Cemil BARAN
16
Mayıs tarihli Hürriyet gazetesi Ecevit’in bir “gizli”
bir yazısını yayınlamış ve buna
ilişkin haberi de sürmanşetten vermiş. Buna
göre TC, “Kuzey Irak”ta, yani Güney Kürdistan’da bir Kürt
devleti ilanını savaş nedeni sayacakmış!
Öncelikle
insanın aklına, bu sözde “gizli” yazıların
nasıl olup da gazete manşetlerine yansıdığı
geliyor.. Hem de düzenin hizmetindeki en büyük gazetelerin..
Üstelik bu ilk de değil. Okurlarımız hatırlar,
Kürdistan’a ilişkin “Gizli Eylem Planı” da böylesine
gazete sayfalarına çarşaf çarşaf yansımıştı. Son yazı
ise, aralarında Genelkurmay, MGK Genel Sekreterliği
ve MİT Müsteşarlığı’nın da bulunduğu,
“stratejik konumdaki” sekiz kamu kuruluşuna gönderilmiş..
Bu
adamlar kimi işletiyorlar? Türk gazeteleri devletin “sırlarını”
yayınlamayı alışkanlık haline mi
getirmişler, yoksa TC’nin stratejik kurumları da
Bay Ecevit’in artık kontrol tanımaz bedeni gibi
mi?. Malum, Bay Ecevit, ancak tuvalette açığa çıkması
gereken bazı şeyleri olur olmaz yerde açığa
vuruyor ve bu nedenle sevgili eşleri Reşhatun, çocuk
bezi dolu bir çantayla peşinden koşturuyor. Anlaşılan
sözkonusu “gizli” belgeler de biryerlerden dışarı
kaçıyor!..
Herneyse,
bu bizim derdimiz değil. Aslında böyle gizli kapaklı
şeyler varsa açığa çıkmasında yarar
var. Ama anlaşılıyor ki bunlar bilerek kamuoyuna
yansıtılıyor, Kürtler başta olmak üzere
belli çevrelere gözdağı veriliyor, bu yoldan kamuoyu
oluşturuluyor.
Gelelim
Ecevit’in sözkonusu yazısının içeriğine.. “Gizli” ve de “acil” olduğu belirtilen bu yazıda, “Irak’a
Yönelik Politikamızın Genel Esasları” başlığı
altında şöyle deniyormuş:
·
Temel esas, Birleşmiş
Milletler ve komşularıyla sorunu olmayan, komşularına
tehdit oluşturmayan demokratik bir Irak’ın özendirilmesidir;
·
Irak’ın toprak
bütünlüğü korunmalıdır;
·
Merkezi yönetimin
otoritesi ülkenin tamamında tesis edilmelidir;
·
Irak’taki Türkmenlerin
hakları, Irak’ın eşit vatandaşları
olarak korunmalıdır;
·
Irak’taki azınlıkların
ayrı bir yönetime sahip olmamaları gözetilmelidir;
·
Irak Türkiye’ye
askeri açıdan bir tehdit teşkil etmemelidir;
·
Bölge dışı
güçlerin Irak’a müdahalelerini azaltacak gelişme ve önlemler
desteklenmeli, bu tür müdahalelere neden olabilecek gerginlik
ve gelişmelerin önlenmesine gayret sarfedilmelidir;
·
Irak Türkiye’ye
ekonomik bakımdan mümkün olduğu kadar bağlanmalıdır.
Bayların
telaşına bak sen! “BM ile ve komşularıyla
sorunu olmayan, demokratik, toprak bütünlüğü korunan,
üniter” bir Irak için nasıl da yürekleri çarpıyor!
Dönüp
bunlara söylemek gerekmez mi: Baylar siz önce kendinize bakın!
Kelin merhemi olsa başına sürer. Siz ne kadar demokratiksiniz?.
Siz komşularınızla ne kadar iyi geçiniyorsunuz?
Tabi
adamların derdi, ne Irak’ın bütünlüğü, ne demokrat
olması, ne de başka birşey; adamların
derdi Kürt sorunu. Aman Kürtler, Irak’ta, İran’da da
olsa devlet olmasınlar. Hatta otonomi sahibi bile olmasınlar!
“Irak’taki azınlıkların ayrı bir yönetime
sahip olmamaları gözetilmelidir,” diyerek bunu açıkça
belirtiyorlar.
Peki
bu baylar bilmiyorlar mı ki, Irak Anayasası, Irak’ın
iki ana unsurdan, Arap’lardan ve Kürtlerden oluştuğunu
yazıyor. Yani bırakın azınlığı,
Kürtleri de Araplar gibi bir ulus sayıyor. Yine bu bayların,
Bağdat hükümetiyle Kürtler arasında imzalanmış
ve Kürtlere otonomi tanıyan 11 Mart 1970 anlaşmasından
haberleri yok mu? Bizzat Bağdat yönetiminin, Otonom Kürdistan’ın
başkenti olarak belirlediği Hewlêr’den (Erbil) ve
orada, bizzat Bağdat hükümetince yaptırılmış
yerel parlamento ve hükümet binasından haberleri yok
mu? Irak’ın meşru sahipleri Araplar ve Kürtler böylesine
anlaştıktan sonra kendilerine düşen nedir?
Türk
yönetiminin, Türkiye dışındaki bir devletin
siyasal yapısının nasıl olacağına,
orada üniter mi, federal mı bir yapı oluşacağına,
o ülkenin azınlıklarının ne gibi haklara
sahip olacağına karar verme gibi bir hakkı
mı var, bu onlara mı düşüyor? Bu baylar, BM
mi, dünyanın candarması mı?.
Ama
baylarımızda Kürt fobisi öylesine büyük ki, bu yüzden,
“kötü örnek” olmasın diye, Irak’taki
Türkmenlerin bile azınlık haklarına
karşı çıkıyor, onlar için eşit vatandaşlık
haklarından söz ediyorlar. Yani Türkiye’deki Kürtler
ne kadar eşit vatandaşsa, onlar da herhalde o kadar
olacak!.. Oysa Güney’deki Kürt yönetimi Türkmen ve Assurilere
azınlık haklarını pratikte tanımış
bile..
Evet,
Kürt fobisi bu bayların işte böylesine zırvalamasına
yol açıyor. Bu yüzden pusulayı şaşırıyor,
aklı mantığı yitiriyorlar.. Ama aynı
baylar Kıbrıs’taki yüzbin kişilik Türk azınlık
için federasyonu bile az bulup, iki devletli bir toplum, yani
konfederasyon istiyorlar. Çeçenlere konfederasyonu az bulup
tümüyle bağımsız bir devlet istiyorlar. Boşnaklar
ve Kosovalılar için de aynı şeyi istediler.
Türk
yöneticiler Kürtlerin dışında dünyanın
tüm azınlıkları için özgürlük isterler, özerklik,
bağımsızlık isterler. Ama eşi görülmemiş
bir ikiyüzlülükle, tam bir pişkinlikle “kardeşiz!”
dedikleri Kürtler hariç… Vay ben böylesi kardeşliğin
de, böylesi kardeşin de!..
Adamlar
Kürtlere sıra gelince çılgına dönüyorlar. Onlara
otonomi bile tanınmamalı.. Kürtler kendi ülkelerinin
bir parçasında, Güney Kürdistan’da devlet ilan ederlerse
bunu savaş nedeni sayacaklarmış. Yani yıllardır,
kendi sınırları içindeki Kuzey Kürtleriyle
savaştıkları yetmiyormuş gibi, bu kez
Güneydekilerle de savaşacaklar..
Sözkonusu
belgede, yukarda sayılan maddelerin ardından, “Irak’a
Yönelik Politikamızın Hedefleri” başlığı
altında şöyle deniyor:
“Irak’ın gelecekteki
(Saddam hüseyin Sonrası) yapısında da üniter
özelliğini muhafaza edebilmesi yönündeki gayretlerimiz
sürdürülmelidir. Ancak Kuzey Irak’ın 1992 öncesi duruma
dönmesinin mümkün olmadığını da dikkate
almak durumundayız…”
Şu
tutarsızlığa, şu zırvalara bakın!
Bir kere 11 Mart 1970 otonomi anlaşması, bu yasal
temel görmezden geliniyor. Ama “Kuzey Irak’ın (siz Güney
Kürdistan anlayın) 1992 öncesi duruma dönmesinin mümkün
olmadığı” da itiraf ediliyor. Peki nedir bu
1992 sonrası durum? Belli ki, eğer de facto bir
bağımsızlık değilse ve eğer,
daha önce yerel Kürt Parlamentosu’nun açıkladığı
gibi federal bir biçim değilse, en azından yasal
temeli olan, Bağdat’ın, yani Irak’ın meşru
hükümetinin kabul ettiği bir otonomidir.
Sözkonusu
belgede, 1992 öncesine dönülemiyeceği –gerçek de böyledir!-
itiraf edildikten sonra şöyle deniyor:
“Kuzey Irak’ta bizim için
hiçbir şekilde kabulü mümkün olmayan senaryo, bağımsız
bir Kürt devletinin ilanıdır. Bu doğrultudaki
bir deklarasyon tarafımızdan ‘müdahale nedeni’ sayılmıştır”.
Anlaşılıyor ki, baylarımız,
“şöyle olmalı, böyle olmalı” türünden bir kazan
dolusu zırvaya ve afra tafraya karşılık,
aslında 1992 sonrası ortaya çıkan ve otonomiyi
de aşan de facto durumun farkındalar ve bunu sineye
çekiyorlar. Sineye çekemiyecekleri ise bir bağımsız
Kürt devletinin ilanıdır..
Kimse
şimdiye kadar böyle bir ilan yapmamıştır,
yapacağına dair bir işaret de yoktur. Çünkü
şu anda bunun koşulları yoktur. Ama olduğu
zaman da kimse bunu önleyemez. Hiçbir diktatörlük, eşiğe
dayanan tarihsel doğumları engelleyemez. Bu sele
karşı koyan çaresiz adamın durumuna benzer
ve sel, kurtarmaya çalıştıklarıyla birlikte
onu da sürükleyip götürebilir. Türkiye’yi yönetmekte olan
zorba kafalar, Güney Kürdistan’ın özgürleşmesine
engel olamıyacakları gibi, bizzat, bunca telaşın
ve paranoyanın kaynağı olan Kuzey Kürdistanı’nın
özgürleştiğine de bir gün tanık olacaklar,
eğer ömürleri vefa ederse..
Bu
sözde gizli belgenin, tam da KDP lideri Mesut Barzani’nin
davetli olarak Türkiye’ye geldiği, Başbakan Ecevit
ve öteki yetkililerle görüştüğü bir aşamada
gazetelere manşet yapılması ilginçtir. Belli
ki Barzani ile de bu konu bir kez daha konuşuldu. Peki
olayı “acil” kılan ne? Kürtler bağımsız
bir devlet ilanının arafesindeler mi? Böyle birşey
yok. Ama Türk yetkililerin bu konudaki telaşı ve
tehditleri ilk değil; yıllardır “Kürt devletini
kabul etmeyiz” diye çığlık atıp duruyorlar.
Belli ki Kürt devleti paranoyası arada bir onları
yokluyor.
Yazının
tarihi de ilginç zaten: Ecevit’in yazısı 26 Mart
tarihli. Ama 26 Şubat tarihli bir Dışişleri
Bakanlığı yazısına dayanıyor.
Bilindiği üzere şubat netameli aydır. Bazıları
şubatta ciğerlerini, bazısı da kafayı
üşütür. Martta ise suların bulandığı
ve “sular bulananda delilerin azdığı” tecrübeyle
bilinir..
Bu
paranoyaklara Allah şifalar versin!
NOT:
Yukarda selden bahsettik, oysa Bay Ecevit sel ile depremi
bile ayıramıyacak durumda. Bu hem kendisi, hem de
ülke için komik ve aynı zamanda acınası bir
durum.. Ya bir de yarın otonomi ile bağımsızlığı
bile ayıramayıp, Hewlêr’deki yerel parlamento ve
hükümeti bağımsız devlet sanıp askerlerine
hücum emri verirse!..
Hani
giderayak yeni bir “barış hareketi” düzenleyip kahramanlığını
tazelemeye kalkışabilir de..
|