Kürt Kimliği’nin
Tanınması Konusu ve Bir Çarpıtma
PKK çevreleri sözde
Kürt kimliğinin tanınması konusunda bir kampanya
açtılar. Acak bu kampanyanın ilginç yönü, Türkiye‘ye
değil, Avrupa’ya yönelik olması ve bir dizi çarpıtmayı
içermesidir.
Kuşkusuz, Kürtlerin
Avrupa ülkelerinden de isteyebileceği ve istemesi gereken
haklar var. Avrupa ülkelerinde şu anda bir milyonun üzerinde
bir Kürt kitlesi var. Bu kitlenin, ülkenin yerli halkından
farklı etnik gruplara, azınlıklara tanınan
haklardan yararlanmayı istemesi doğaldır. Örneğin
kendi anadilinde eğitim görme, kendi dillerinde radyo
ve TV yayınlarından, sosyal danışmanlık
ve benzeri sosyal haklardan yararlanma gibi. Bu kapsamda Kürt
kimliğinin tanınmasını istemek de gereklidir
ve bu yöndeki çabalar olumludur. Nitekim KOMKAR, İsveç
Kürt Federasyonu gibi örgütler geçmişten beri bu alanda
birhayli çalışma yaptılar ve bazı somut
kazanımlar da sağladılar.
Türkiye’nin Avrupa
Birliği’ne girmeye çalıştığı
yeni aşamada bunu daha örgütlü ve kapsamlı biçimde
yapmakta da yarar var.
Ancak bu kampanyanın
en başta Türkiye’ye yönelik olması gerekir. Anayasada
değişiklikler yapıldığı şu
dönemde bu daha da gerekli ve önemlidir. Kürt kimliğinin
kabulü ve anayasal güvenceye kavuşturulması gerekir.
Bunun için de, rejimin inkar ve asimilasyon politikasından
vaz geçmesi, gerçeği kabul etmesi ve Kürtlerin meşru
haklarını tanımaya, eşitlik temelinde
birlikte yaşamaya evet demesi gerekir.
Kürt halkı
en başta bunu istemelidir ve yurt dışındaki
kampanyalar da aynı zamanda buna yönelik olmalı,
rejim bu yönde zorlanmalıdır. Kürt halkının
kendi anayurdunda özgür ve eşit yaşamaya yönelik
temel istemlerini bir yana bırakıp, hatta bunlardan
açıkça vazgeçip, kimliğin tanınmasını
salt Avrupa’dan istemek gülünç kaçmıyor mu?
Öte yandan bu kesimin
Avrupa’ya yönelik kimlik kampanyası da bazı çarpıtmalar
üzerine inşa edilmiştir. Bunlardan biri “Kürtler
üzerindeki yasağa“ dairdir. Tüm Kürt parti ve kuruluşları
yasaklıymış gibi gösteriliyor. Yasağın
kalkması da “ben PKK’liyim!“ istemi altında dile
getiriliyor..
Avrupa’da Kürtlerin,
ya da Kürt örgüt ve kuruluşlarının bir tüm
olarak yasaklı olduğu iddiasının gerçekle
bir ilgisi yok. Kürdistan’ın dört parçasından onlarca
Kürt partisinin yandaşları Avrupa’da serbestçe faaliyet
gösteriyor. Başta Irak KDP, YNK, PSK ve İran KDP
olmak üzere, bu partilerin bir dizi diplomatik ilişkileri
var; Avrupa Parlamentosu dahil, çeşitli toplantılara
davetli olarak katılıp konuşma yapıyorlar.
Avrupa ülkelerinde onlarca Kürt kurumu (federasyon, enstitü,
vakıf vb.) serbestçe çalışma yapıyor.
Örneğin daha kısa süre önce Federal Almanya’da KOMKAR
17. kongresini yaptı ve bizzat Almanya Cumhurbaşkanı
Johannes Rau, onun yanısıra eyalet başbakanları
kutlama mesajı gönderdiler. Londra Belediye Başkanı
da geçen yıl seçim kampanyasını Londra KOMKAR’da
başlatmıştı.
Demek ki Avrupalılar
Kürtleri ya da Kürt örgütlerini yasaklamış değiller.
Yasaklanan sadece PKK’dır ve o da kendi yanlışları
yüzünden yasaklanmıştır. Hiç bir ülke cinayet
işlemeyi, bomba atmayı, dernek ya da otoban yakmayı
ve benzeri şiddet eylemlerini temel yöntem haline getirmiş
bir örgüte özgürlük tanımaz. Üstelik bu eylemlerin bir
bölümü doğrudan Kürt ve Türk devrimci ve demokratlarına
yönelikti.. PKK’yı yasaklı duruma getiren bu çılgınca
eylemler, yalnız ona değil, bir bütün olarak Kürt
davasına büyük zararlar verdi, Kürt hareketinin prestijini
düşürdü.
PKK’nın kendi
üstündeki yasağın kalkmasını istemesi
elbette doğaldır. Ama bunu tüm Kürtler üzerindeki
yasak gibi göstermesi bir çarpıtmadır.
Biz de PKK’nın
üstündeki yasağın kaldırılmasını
istiyoruz. Ama aynı zamanda sözkonusu yanlışlara
devam etmemesini de istiyoruz. Oysa PKK yanlıları
hala şurda burda bize yönelik tehdit ve saldırılarını
sürdürüyorlar. Daha geçen yıl Londra’da bir KOMKAR üyesini
yaraladılar. Kısa süre önce İsviçre’de yurtsever
insanları tehdit ettiler, KOMKAR ve PSK yandaşlarına
saldırdılar, yaraladılar. Berlin’de Rızgari’nin
masasına saldırdılar. Kavacıların
bazı toplantılarını bastılar. Kendilerinden
ayrılan kimi insanları tehdit ettiler veya yaraladılar.
PKK ve taraftarları
öncelikle tutarlı olmayı, hiç değilse Avrupa
ülkelerinde şiddetsiz yaşamayı, diğer
yurtsever örgütlerle demokratik ilişkileri öğrenmeliler.
Ayrıca Kürtlere
kimlik isterken, bunu “ben PKK’lıyım!“ biçimine
büründürmek, birçok şeyi olduğu gibi bu istemi de
dejenere etmektir. Her Kürt PKK’lı değildir ve olmak
zorunda da değildir. Hele hele PKK’nın Kürtlerin
temel istemlerinden vazgeçtiği, Türk rejiminin yörüngesine
girdiği bir dönemde..
PKK üzerindeki yasağın
kaldırılması ile Kürt kimliğinin tanınması
aynı şey değildir ve bu ikisini karıştırmamak
gerekir. Bu ikisini birlikte sunmak, Kürtlere kimlik tanınması
istemini ancak zayıflatır.
|