Kürtçe TV ve
kötünün kötüsü!
Türk devletinin yönetici ve sözcüleri
kendilerini diğer Ortadoğu ülkeleriyle kıyaslamaktan
pek hoşlanırlar ve Türkiye demokratik, laik bir
ülkedir diye övünürler.
Bunu bir de biz Kürtlerden
ve diğer halklardan, farklı din ve mezheplerden
sorun!
Ülkemiz Kürdistan dört devlet
( Türkiye, Irak, İran ve Suriye) arasında bölünmüştür.
Bu devletlerin hiç birinde Kürtler durumlarından memnun
değiller; çünkü özgür değiller, kendi durumları
ve gelecekleriyle ilgili söz ve karar sahibi değiller.
En kötü durumda olanlar ise Kuzey Kürdistan’da, yani Türkiye
sınırları içinde kalan Kürtlerdir.
Irak’ta Kürt ve Kürdistan adları
yasaklı değil. Yaklaşık 40 yıldan
bu yana Bağdat radyosu Kürtçe yayın yapmakta. Bağdat
televizyonu da yıllardır günboyu Kürtçe yayın
yapıyor. Irak Kürdistanı’nda eskiden beri Kürt diliyle
eğitim yapılmakta. Bağdat Üniversitesi’ne bağlı
Kürt Bilimleri Akademisi var. Kürtlerle Bağdat hükümeti
arasında 1961’den beri savaş sürüp geldiği
halde,
hiçbir dönemde ne Kürtçe radyo ve televizyon, ne de Kürtçe
eğitim yasaklanmadı. Kürt Bilimler Akademisi ise
çalışmalarını aralıksız sürdürdü.
Irak Anayasası’nda Irak’ın
iki ulustan, Araplarla Kürtlerden oluştuğu yazılıdır.
1970 yılında ise Kürdistan’a otonomi tanındı.
Bugün de kullanılmakta olan hükümet ve parlamento binaları
o dönemde yapıldı.
İran’da da Kürt ve Kürdistan
adları hiçbir dönemde yasaklanmamıştır.
Kürdistan hep bir eyalet olarak İran idari yapısı
içinde tanındı ve haritalarda yer aldı. İran’da
da Kirmanşah radyosu 30 yılı aşkın
bir zamandan beri Kürtçe yayın yapmakta. Uzunca bir zamandan
beri, bazı Kürtçe dergiler devlet desteği ile yayınlanmakta.
Kürtlerle Tahran hükümeti arasında yirmi yıldan
bu yana süren çatışmalara rağmen ne Kürt, Kürdistan
ve benzeri adlar yasaklandı, ne de Kürtçe yayınlar
durduruldu.
Son dönemde ise Kürtler İran
parlamentosuna kendi kimlikleriyle seçildiler, hatta Parlamentoda
Kürtçe konuşmalar yaptılar. İran televizyonu
da Kürtçe yayın başlattı. Kirmanşah’da
ayrı bir Kürtçe televizyon kurulması için de hazırlıklar
var. Yine Kürtçe eğitime İran’da da, yeterli ve
yaygın olmasa bile, artık izin veriliyor, yardımcı
olunuyor.
Suriye’de her ne kadar Kürtçe okullar,
radyo ve televizyon yoksa da Kürtler kendi kimliklerini gizlemeye
zorlanmıyorlar, Kürtçe dergi ve kitap yayını
gibi bazı haklardan yararlanıyorlar. Irak ve İran’da
olduğu gibi Suriye’de de Kürtler, kendi ulusal bayramları
Newroz’u özgürce kutluyorlar.
Ya Kürtlerin yaklaşık
yarısının (20 milyon) yaşadığı
Kuzey Kürdistan’da ve Türkiye’de durum nasıl?
Türkiye’de, Irak’taki gibi otonom
bir yönetim şurda kalsın, Kürt ve Kürdistan adları
bile yasaktır, kullanılması ağır
bir suç sayılmaktadır!
Türkiye’de Kürtçe radyo ve televizyon
yasaktır, buna yönelik istekler ağır suç sayılmaktadır!
Türkiye’de Kürtçe eğitim
yasaktır, buna yönelik istekler vatana ihanet sayılmaktadır!
Türkiye’de Kürtçe kitaplar, dergiler,
gazeteler birkaç yıl öncesine kadar yasaktı. Kürtçe
bir dergi çıkarmak isteyene polisin cevabı şu
oluyordu: “Kafanızı keseriz!..“
Bugün İstanbul’da basılan
Kürtçe kitaplar, dergiler ve haftalık gazeteler var.
Yani bu tür yayınlar sözde serbest. Ama bu aldatıcı
bir durum. Çünkü bu yayınlar üzerinde çok ağır
baskılar var. Hemen tamamı yargıç kararı
ya da doğrudan polis eliyle toplanıyor. Hapis ve
pa cezaları yağmur gibi yağıyor. Önlerinde
binbir dağıtım ve satış engeli var.
Onları satmak, hatta alıp okumak cesaret isteyen
bir iş, bazan –gözaltına alınma, dayak ve işkence
dahil-oldukça pahalıya mal oluyor! Kürdistan’a sokulup
dağıtılmaları ise zaten çoğu durumda
tümden yasaklı.. Kısacası rejim bu yayınları
boğuyor, yaşama şansı tanımıyor.
Ekmek pişirme hakkı olup da satma hakkı olmayan
bir fırın gibi…
İki-üç yıl öncesine
kadar Newroz bayramının kutlanması da tümden
yasaktı. Rejim 1 Mayıs gibi Newroz’u da kana buluyordu.
Şimdi sözde Newroz artık serbest. Ama bu da yine
yalancı bir serbestlik. Çünkü rejim, Newroz’un içini
boşaltarak onu bir Türk bayramına çevirmek istiyor.
Bakanı, valisi, polisi ile kutluyor; ama Kürtlere kendi
ulusal bayramlarını kutlamak yine yasak!..
Türk yönetimi bir hak ve özgürlüğün
kullanımını doğrudan yasaklamadığı
zaman da onu dejenere etmekte pek usta..
Buna demokrasi denebilir mi?
Bu demokrasi değil, demostrasidir…
Görülüyor ki Kürtlerle ilgili olarak
Irak ve İran Türkiye’den on kat daha iyiler. Ya da Türkiye
onlardan on kat daha kötü! Diğer bir deyişle kötülerin
kötüsü…
Eğer Suriye de Kürtçe radyo
ve televizyon yayınına ve Kürtçe eğitime izin
verirse, o zaman Türkiye bölgede, Kürtlere ve diğer etnik
gruplara yaptığı baskının dozuyla,
bir ilkellik abidesi gibi bir başına kalacaktır.
Diğer halklarla, din ve
mezheplerle ilgili olarak da Türkiye’nin durumu farklı
değil. Türkiye laik olmakla övünüyor. Bu haklı bir
övünme mi? Türkiye gerçekten laik mi?
Laiklik
farklı inançlara hoşgörü ve bu inançlar arasında
eşitlik demek. Oysa bu ülkede Ermeniler, Rumlar, Yezidiler
kırımdan geçirildiler ve zorla göçertildiler.
Bu ülkede Aleviler ağır
baskılar gördüler, bazan kırımdan geçirildiler
ve kendilerini gizlemek zorunda kaldılar.
Hatta Sünni Müslümanlar bile zaman
zaman baskı gördüler. Kemalizmi nerdeyse yeni bir din
haline getiren rejim, halkın dini inanışlarına,
örf adetine, hatta kıyafetlerine müdahale etti; herşeyi
keyfince düzenlemeye kalkıştı ve halkı
gereksiz yere incitti.
Irak’ta, İran’da, Suriye’de
ve Lübnan’da, hiçbir Ortadoğu ülkesinde farklı din
ve mezheplere karşı böylesine bir baskı görülmemiştir.
Ermeniler, Süryaniler ve Yezidiler, önemli gruplar halinde
yaşadıkları Irak, İran, Suriye ve Lübnan’da
inançlarının gereğini özgürce yapıyorlar.
Yezidiler Ermenistan, Gürcistan gibi Hıristiyan ülkelerde
inançları nedeniyle hiçbir baskı altında değiller.
İşin doğrusu budur
ve bu da gösteriyor ki Türkiye’nin demokrasi ve laiklik üzerine
söyledikleri düpedüz yalandır. Türk devleti Ortadoğu’nun
en zalim, en despot devletidir
|