Leyla ile Eyüp’ün Dramı
Leyla
Bozacı evli bir kadın. Romen asıllı. Müslüman
olup Eyüp Bozacı adlı kişi ile evlenmiş
ve Türkiye’ye yerleşmiş. Tabi, bütün bunları
yaparken hangi belaları satın aldığını
bilmeden!
Leyla Hanım, 30 Ağustos
“Zafer Bayramı” gecesi bir polis memurunun tecavüzüne
uğramış. (Her halde polis memuru bayramı
böyle kutlamış!) Leyla Hanım doğal olarak
şikayetçi olmuş.
Aslında
şikayetçi olması hiç de doğal sayılmaz!
Çünkü bu ülkede karakolda veya karakol dışında
ırzına geçilen, tecüvüze uğrayan pekçok kadın
şikayetçi bile olamıyor. Bundan utanıyor. Çünkü
toplum, tecavüz edenden çok edileni ayıplıyor! Bu,
sözkonusu kadın veya kız için bir yüz karası
sayılıyor ve çoğu kez eşi, ailesi ve çevresi
tarafından dışlanıyor… Hayat onun için
cehenneme dönüyor.
Bu
yüzden Kürdistan’da, son yirmi yıllık kirli savaş
döneminde bu şekilde asker, polis ve korucu tecavüzüne
uğrayan pekçok Kürt kadını, kendisini ve ailesini
utandırmamak için şikayetçi olamadı. Yarasını
içinde sakladı. Bunu yapan alçaklar adalet önünde hesabını
vermediler. Hoş, şikayet edilseler hesap verirler
miydi?. O da ayrı bir hikaye. Nitekim bu cesareti gösteren
kadınlar da oldu, ama binde bir olaydan bile sonuç çıkmadı.
Leyla
Hanımsa, nisbeten uygar bir ülkeden, Romanya’dan geldiği
için, doğal olarak hakkını aramış,
şikayetçi olmuş ve saldırgan hakkında
dava açılmış. Bu konuda eşi Eyüp Bozacı
da, bu ülkede az rastlanan uygarca bir davranışla,
olayın kurbanı eşine destek vermiş. Ama
asıl öykü de bundan sonra başlıyor..
Karı-koca
Bozacılar, Eyüp’ün ailesi ve arkadaşları başta
olmak üzere her yerden dışlanmışlar. Leyla
hanım çevresinde “tele-kız” gözüyle görülür olmuş
ve böyle olmadığını kimseye anlatamıyor!
Tedavisini bile yarım bırakmak zorunda kalmış,
evine kapanmış. Eşi Eyüp ise işinden olmuş.
Ailesi ve arkadaş çevresi “ne biçim erkeksin, tecavüzcüyü
de karını da vur öldür!” diyorlarmış..
İşte
bu ülkede sık sık rastlanan trajedilerden biri.
Tecavüze uğramak yetmiyor gibi, bir de başta en
yakınların olmak üzere çevrenden ve toplumdan soyutlan.
Kötü gözle bakıl, işinden ol, cinayet işlemeye
zorlan!..
İşte
ilkel bir toplumun insanları için oluşturduğu
bir cendere!
Tecavüze
uğrayan kadının eşine “Ne biçim erkeksin!”
diyorlar da polise sormuyorlar: “Ne biçim polissin?!. Vatandaşın
canını, malını, namusunu korumak senin
görevin; ama en başta sen tevavüz ediyorsun!..”
Ülkenin
yöneticilerine sormuyorlar: “Ne biçim hükümetsin?!.” Polisin
askerin işkence ediyor, ırza geçiyor, karakola ve
kışlaya sağ giren ölü çıkıyor; bu
nasıl iş?.. Sen ne biçim devletsin?!.”
Kimse
topluma ve kendi kendisine sormuyor: “Bu ne biçim toplum?
Kadın-erkek ilişkileri gibi doğal, insani ve
sevgi üstüne kurulması gereken bir ilişki bu ülkede
niçin bu kadar yasaklı, böyle telörgülerle çevrili?.
Neden bir yanda gönüllü arkadaşlık ahlaksızlık,
ya da suç sayılırken, bir yanda da saldırgan
canavarlar, sapıklar türüyor?..”
Hayır,
kimse bu soruları sormuyor. Ama tecavüze uğrayan
kadına ve ona dayanışma gösteren eşine
saldırıyor, onları soyutluyor herkes! Erkekler
erkekliğini, kadınlar namusunu böyle kanıtlıyor!
Bir
toplum için utanç duyulacak bir durum..
Belli
ki bu ülkede uygarlığa daha çok yol var ve engellerden
biri de kadın-erkek ilişkilerindeki bu hastalıklı
durumdur.
|