“Yüce Meclis”in
acınası hali..
Cumhurbaşkanı
Sezer, son anayasa değişikliği paketini onaylarken, milletvekilleri
maaşına ilişkin maddeyi referanduma götürme kararı aldı. Çok iyi de etti. Sayın Sezer´i kutlamak gerekir.
Milletvekilleri,
son anayasa değişikliğini de yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.
Değişiklik paketindeki azbuçuk önem taşıyan birkaç öneriyi
de budayarak ya da düpedüz reddederek demokratikleşme yönündeki
en basit adımlara bile karşı çıkarken, maaşlarını yarı yarıya
yükselten ve kendilerine kıyak emeklilik olanağı sağlayan
bir hükmü el çabukluğuyla anayasaya yerleştirdiler.
Bu
kendileri açısından yüz kızartıcı bir durumdu, yaşanan kriz
ortamında tam bir rezaletti. Halk haklı olarak yoğun tepki
gösterdi, basın bu tepkiyi yansıttı.
Cumhurbaşkanı´nın
buna ilişkin hükmü referanduma götürmesi çok isabetli olmuştur.
Böyle bir durumda halkın yüzde 90, belki de yüzde 99 oranında
hayır demesi şaşırtıcı olmayacaktır.
O
zaman bu meclisin hükmü biter. Aslında şimdiden bitmiştir.
Hükümet
tarafı ve milletvekilleri Sezer´in bu tasarrufunu meclise
karşı siyasi bir tavır olarak niteliyor, ateş püskürüyorlar.
Sezer kendisini meclisin üstünde görüyor, onu biz seçtik,
bizi hiçe sayıyor, diyorlar. Daha da zırvalayıp, anayasada
cumhurbaşkanına referanduma gitme yetkisi veren hükmün 12
Eylül ürünü olduğunu söyleyerek, onu dikta anayasasına dayanmakla
suçluyorlar...
Vay
şaşkınlar vay!..
Sözkonusu
hükümler 12 Eylül faşizminin ürünü ve diktatörlüğe yol açar
türden idiyse, bu baylar şimdiye kadar nerdeydiler? Üstelik
yıllardır kamuoyu, aydınlar, hatta Sayın Sezer´in kendisi,
bu anayasanın değiştirilmesi, hukukun üstünlüğüne dayalı bir
sistem getirilmesi için meclise çağrı üstüne çağrı yaparken..
Dahası, AB üyeliği için böylesine bir demokratikleşme zorunlu
iken.. Neden yıllardır bu darbe anayasasına, “polis tüzüğü”ne,
deli gömleğine dokundurtmamak için o kadar direndiler ve hala
direniyorlar? Bu anayasanın ne olduğunu yeni mi keşfettiler?
Şimdi
keselerine dokundu değil mi?.
Gerçekte
bu bayların şimdiye kadar aldıkları maaş da fazladır. Bunu
hiç hak etmiyorlar.
Şimdi
de referandumdan kaçmak için yollar yöntemler arıyorlar. Bugüne
kadar kutsadıkları darbe anayasasını nerdeyse çiğneyip atacaklar.
(Gerçi
bu fena olmaz!) Sezer´in yetkilerini kırpıp yasa ve kararnameleri
meclise iade etme, ya da referanduma götürme gibi kendileri
açısından tatsız uygulamalara son verecekler. Öylesine gözleri
dönmüş.
Ne
var ki bu duruma düştükten sonra böyle bir meclisin ve hükümetin
yapması gereken, daha fazla rezil olmadan derhal seçime gitmektir.
Seçimden
ne çıkar, o da ayrı birşey. Zaten bundan müthiş korkuyorlar.
Şu anda meclisteki çoğu parti barajın altında kalacak, belki
istenmeyen birileri yeniden öne fırlayacak.. Belki yeni 28
Şubatlara, belki de 12 Eylüllere gerek duyulacak!..
Öyle
olsa ne farkeder! Zaten generaller yönetmiyorlar mı? Hükümetin
ve parlamentonun yaptığı MGK kararlarını yasa haline dönüştürmek
değil mi? Çok çok askerler perde gerisinden perde önüne çıkarlar.
Bu
belki daha da iyi olur. Böylece bu göstermelik durum, bu aldatmaca
son bulur.
Parlamentolar
gerçekten halkın sözcüsü iseler, özgürce karar veriyor ve
işlevlerini yerine getiriyorlarsa parlamentodur.
Parlamento
gösterişli bir bina, yaldızlı bir tabela ve içindeki smokinli,
yüksek maaşlı, çoğu boş kafalı 550 adam değildir.
Bu
ülkede parlamento da yalan, demokrasi de.
Dünden
bugüne ülkeyi yöneten düzen partileri, onların liderleri bir
türlü halka özgürlüğü ve demokrasiyi layık görmediler, ülke
yönetiminde baskıya, yalana dayandılar. Halkı aldatmayı, soyup
soğana çevirmeyi ustaca bir yönetim tarzı sandılar.
Bu
tutumla iyi bir yere varamazlardı. Sonunda rejim işte geldi
tıkandı. Toplumun bu liderlere, bu partilere, parlamentoya
hiçbir güveni kalmadı. Beş paralık oldular. Kendileriyle birlikte şu demokrasi
oyununu da rezil rüsva ettiler.
Biz
yıllarca bunu anlatmaya çalıştık. Çıkaryolun Kürt sorununun
barışçı çözümünde ve demokraside olduğunu söyledik. Ama dinleyen kim!
Ne bu ülkeyi yöneten “güçlülere” laf anlatabildik, ne
de yönetilen güçsüzlere.
Ve söylenecek başka söz kalmadı. Şimdi de:
Buyrun cenaze namazına!
18 Ekim 2001
Kemal Burkay
Kürdistan Sosyalist Partisi
Genel
Sekreter
|