PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Ankara Kriterleri

Mesud Tek

Tiyatrocu ve yazar Yılmaz Erdoğan bir programda “ne yani, AB Türkiye’yi üye yapmazsa reformlardan geri mi dönülecek, verilen haklar geri mi alınacak?” demişti.

Türkiye Başbakanı M. T. Erdoğan ise sık sık “AB kabul edilemeyecek şartlar önümüze sürerse,  Kopenhag Kriterlerini Ankara Kriterleri yapar yolumuza devam ederiz” diyor.

“Ankara Kriterleri”nin ne demek olduğunu özellikle biz Kürtler çok iyi biliyoruz.

Öyle çok eskilere gitmeye gerek yok. Daha dün Kızıltepe’de 12 yaşındaki bir çocukla babası güvenlik güçlerince yargısız infaz edildiler. İnfazı gerçekleştiren güvenlik güçleri hakkındaki soruşturmanın gizli sürdürülmesi Kopenhag Kriterlerine uymaz. Ama Ankara Kriterleri tam da budur.

Kopenhag Kriterlerine uyulan ülkelerde benzeri olayların yaşanması halinde yetkililer görevlerinden alınır, içişleri bakanı istifa eder. Türkiye’de ise tersidir. Mızrak çuvala sığmayacak kadar büyükse, Ankara Kriterleri uyarınca alt düzeyde bir-iki görevli gecici bir süre görevden alınır; yargılanıp cezaya çarptırılmaları durumunda ise dava zaman aşımına uğratılır. Üst düzey yetkililer ise Kızıltepe Kaymakamı örneğinde olduğu gibi terfi ettirilirler.

Kopenhag Kriterlerinin yürürlükte olduğu ülkelerde sendikalar, demokratik kitle örgütleri şiddete başvurmadıkca çalışmalarında özgürdürler. Hiç bir sınırlama olmadan taleplerini dile getirirler, gösteri düzenlerler. Aynı kriterleri yerine getirdiğini iddia ederek AB üyeliği için görüşme tarihi verilmesini bekleyen Türkiye’de, anadilde eğitimi talep ettiği için Eğitim Sen hakkında devlet yetkililerin emriyle kapatma davası açılır. Sendikalarını desteklemek amacıyla toplu halde yürüyerek mahkemeye katılmak isteyen öğretmenler, bir dönem öğrencileri olan polislere joplatılır. Ki, bu Ankara Kriterlerinin ta kendisidir.

Ülkede ve yurt dışında yaşayan bir kısım Kürt aydının, Avrupa’da yayınlanan gazetelere bazı talepleri içeren ilan vermeleri ekseninde yaşananlar da Ankara Kriterlerine uygundur.  

İçeriği, dile getirilen talepler bir yana,  sözkonusu ilan, bazı döneklerle imzaladığı bazı tesbitlerin “çağdaş olmadığı”,“ülke gerçeğine uymadığı” hidayetine varıp bunu deklere eden utangaç döneklerin, “benden habersiz imzamı kullanmışlar” deyip çark edenlerle, “Abi vallahi ben imzaladığım şeyi kira sözleşmesi zannediyorum” diyen yanar dönerlerin imzalarıyla kirlense de, büyük hizmetlerde bulunmuştur.

Aktiviteyi düzenleyenler, ilan vasıtasıyla Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde çürüyen ve çürüten tarafın bir kez daha açığa çıkmasına yardımcı olmakla önemli bir görevi daha yerine getirmişlerdir. Her ne kadar böylesi bir yan sonucu amaçlamasalar da, beklemeseler de...

Ankara Kritercilerinin yüzündeki maskeyi çekip aldığı için, ilanın amaçlanandan fazla faydası dokunmuştur.

Başbakan, Adalet ve Dışişler Bakanları başta olmak üzere hükümet erbabıyla  muhalefet ve renkli basından oluşan devlet korosu, “Kuzey Kıbrıs’ın daimi muhtarı”nın destek atışları eşliğinde ilana, ilanda dile getiren taleplere saldırı başlattılar.

Ayrıca bu kez devletin asıl sahibi, “koruyucu ve kollayıcısı” Genelkurmay’ın emir ve değerlendirmelerini öğrenmek için “aylık olağan basın toplantısı”ni beklemek de gerekmez. Yukarıda adları sayılan zevatla, üniformasız, rütbesiz generaller söyledikleriyle, uygulamalarıyla bu kez de Genelkurmay’a iş bırakmıyorlar.

Elbette toplumsal sorunlar karşısında devletin de, hükümetin de bir görüşü vardır, olmalıdır. Kopenhag Kriterleri şiddete başvurmadıkça, devletin ve hükümetinki de dahil olmak üzere her türlü düşüncenin serbestçe dile getirilmesi demektir aynı zamanda.

Oysa “Kopenhag Kriterlerini Ankara Kriterleri yapar yolumuza devam ederiz” diyenler, Kürtler’in bir kısım ulusal, demokratik taleplerine vurgu yapılan sözkonusu ilana yönelik eleştirilerini dile getirmek, uygulanamaz olduklarını ispatlamak yerine seviyesiz saldırılarda bulunuyorlar.

Hükümet erbabının ilana yönelik dile getirdikleri görüşler halkı kışkırtmaktan, ilanı imzalayanları küçük düşürmekten öteye geçmiyor. İlanı ajanvari değerlendirip perde arkasından yabancıların bulunduğunu söyleyerek ezberlerini bozmuyorlar. Kürtlerin her haklı talebi arkasında yabancı parmağı arayarak eski sakızı çiğniyorlar.

Bir avuç döneğin dışında, Kürtlerin ulusal demokratik hakları için mücadele eden, bu uğurda  hapis yatan, gönüllü sürgüne giden aydınları “fırsat şebekeleri arasına katılmakla” suçlayan R.T. Erdoğan, imzacıları “bir şeyler tırtıklama” amacıyla erketeye yatanlar diye nitelerken de, Kasımpaşalı kabadayı edasıyla konuşuyor; kendisini tanıtırcasına...

Kürtlerin bazı haklı taleplerini onyargısızca dinlemek, görüşlerini dile getirmek yerine onları “ajanvari”, “yabancıların kışkırtması”, fırsat çeteciliği”, “haksız ve adaletsiz” olarak nitelemek çok renkli, çok sesli bir toplum amaçlı Kopenhag Kriterleri arasında yoktur. Ama bu anlayış, AB üyeliği verilmemesi halinde yola onunla devam edilecek olan Ankara Kriterlerinin ruhudur. Anti demokratiktir, inkarcıdır. Kendisi dışındaki farklı görüşleri “düşman”, “ihanetçi” olarak görmeye meyillidir.

Her zaman olduğu gibi, birkaç namuslu kalem dışında Türk basını bu konuda da kendisine verilen görevi yerine getirdi. İlan eylemini başlatanlar basında  “kalleş” diye nitelendirildiler, ihanetle suçlanıp, tehdit edildiler.

Bununla yetinmeyen Türk basını, ilan eylemini bilinçli bir şekilde “Leyla Zana ve arkadaşlarının” eylemi olarak lanse etti. Onların “utangac dönekliklerini” geniş bir biçimde işledi. Böyle yapmakla Kürtlerin bir kısım talepleriyle bu talepleri dile getirenleri, toplum tarafından kabul görmeyen “dönekler”le birlikte anarak gözden düşürmeye çalıştı.

Bazı “iyi niyetli” gazeteciler ise, AB yanlısı meslektaşlarının patronlarıyla birlikte Türkiye lehine çalışma yapmak amacıyla Brüksel’i mesken tuttuklarını, iri patronlarla bazı sıvil toplum örgütlerinin aynı amaçla her gün Brüksel’e uçak kaldırdıklarını unutuyorlar. AB nezdinde Kürtlerin taleplerini dile getirmek amacıyla verilen ilandaki taleplerin “önce kendi aramızda” tartışılması gerektiğini söylüyorlar. Sanki bu talepler yeniymiş, hiç gündeme gelmemiş gibi...

Derini ve seriniyle devletin ve hükümetin tavrı bu oldukça, bu tavıra karşı çıkan namuslu aydınların sayısı ve etkinliği artmadıkça, halk yığınları sessizliğini korudukca ve “iyi niyetliler” gerçeği görmemekte israr ettikçe, korkarım ki tiyatrocu ve yazar Erdoğan endişelerinde haklı çıksın, verilen kısmı haklar da geri alınsın!..

İlan ve sonrasında yaşananlar, siyaset sahnesindeki iki çizgi arasında varolan ayrılığı daha da artırmıştır. Türkiyelileşme aşkıyla yanıp tutuşanlarla, Kürdistan aşkıyla yanıp tutuşanlar giderek ayrışmaya başlamışlardır.

Bu ayrışmayı derinleştirmek, halka her alanda (legal, kültürel, toplumsal) yurtsever, demokratik seçenek sunmak, Kürt örgüt ve guruplarının ertelenmez görevleri arasındadır.  

 
 
PSK Bulten © 2004