Özgür Ve Kürdi Bir Ortamda Yetişen
Nesil Güney Kürdistan’da Aydın Geleceğin Garantisidir”
Mesud Tek
Sayfamızın sürekli okuyucularından olan ve
gönderdiği haber ve yazılarla sayfamıza katkıda
bulunan Mehmet Ünlüdere cevaplandırmam için birkaç soru
göndermiş. Sorulardan biri, kanımca önem arzetmeyen
bir konuyla, hayat hikayemle ilgili. Sayın Ünlüdere’nin
hoşgörüsüne sığınarak hayat hikayemi anlatıp
okuyucuların zamanını almak istemiyorum.
Mehmet Ünlüdere ayrıca “ulusal
mücadeleyle, PSK ile nasıl tanıştınız,
bugüne kadar hangi kademelerde görev aldınız?” diye
soruyor.
Her Dersimli gibi ben de, çocukluk ve gençlik yıllarımda,
özellikle uzun kış geceleri, halk arasında
“38” olarak bilinen 1937 Dersim hareketinde yeralan kahramanların
–ki, bunların bir kısmı yakın akrabalarımdı-
başından geçenleri, savaşlarını,
TC’nin Dersim’de gerçekleştirdiği katliamları
anlatan gerçek hikayeleri dinledim. Dinlediklerim kişiliğimin
ve bilincimin şekillenmesinde belirleyici oldular. Ama
bu dönemde dini kimliğimle (Alevi) ulusal kimliğimi
ayırt etmede, ikisini birlikte yaşamada zorlandım.
“Alevi olduğumuz için katliama uğruyoruz” dediğim
dönemler de oldu, dini kimliğimi ulusal kimliğime
feda ettiğim, “Alevi sorunu diye bir sorun yok” dediğim
dönemler de...
Daha sonra çalışmak ve okumak amacıyla geldiğim
Diyarbakır’da kurduğum ilişkiler, Kürt sorunuyla
ilgili olarak okuduğum kitaplar benliğimin oluşmasında
belirleyici oldular. Ki, beni en çok etkileyen kitapların
başında, ulusal ve dini kimliklerimi ayırmama
yardımcı olan Baytar Nuri Dersimi’nin “Kürdistan
Tarihinde Dersim” adlı kitabıyla, Kürt sosyalist
hareketinde yeralmama yolaçan Hıdır Murat (Kemal
Burkay)’ın “Türkiye Şartlarında Kürt Halkının
Kurtuluş Mücadelesi” adlı kitabı gelir.
Diyarbakır’da bulunduğum dönemde, -ki 12 Mart dönemiydi-
Kürt ulusal mücadelesinden, özellikle de Güney Kürdistan’daki
ulusal hareketten haberdardım, gelişmeleri yakından
takip etmeye çalışıyordum.Örgütlü ulusal mücadeleyle,
o dönemdeki adıyla TKSP olan Kürdistan Sosyalist Partisi
saflarında tanıştım.
1975 Haziran’ında yayın hayatına başlayan
Özgürlük Yolu degisinin dağıtımıyla başlayan
ilişkilerim, aynı yılın güz aylarında
parti üyeliğine kabul edilmemle devam etti ve bugüne
kadar geldi. Bu süreç zarfında, sade üyelikten genel
sekreterliğe kadar, örgütün her kademesinde görev aldım.
Mehmet Ünlüdere, başka yerlerde
de karşılaştığımız bir
soruyu, eski Genel Sekreterimiz Kemal Burkay’ın partideki
kunumunu gündeme getiriyor ve “Burkay sonrası parti politikasında
bir değişiklik olacak mı?” diye soruyor.
Partimizin kurucusu ve bugüne kadar izlediği politikaların
mimarı olan Kemal Burkay’ın 7. Kongre sonrası
konumuyla ilgili bilgiler, kendisinin basına da yansıyan
7. Kongre açış konuşmasında var ve onları
tekrarlamanın bir gereği yok. Burkay partimizin
bir üyesidir, bugüne kadar yerine getirdiği parti görevlerini
bundan sonra da yapacaktır. Burkay bedensel olarak artık
partinin, örgütsel çalışmanın ön saflarında
yer almıyor, ama O, yazılarıyla, görüşleriyle,
tecrübe ve birikimiyle ön saflarda olmaya devam edecektir.
Partimiz, ne kadar yetenekli, bilgili ve becerikli olursa
olsunlar, kişilere bağlı olan bir parti değildir.
Partimizin genel politikaları en yüksek organ olan kongrelerimizde,
tartışmalar sonunda belirlenir ya da değiştirilir.
Değişiklikler kişilerin istem ve arzusuna göre
yapılmaz. Somut durum, ulusal ve uluslararası şartlar,
yurtsever, demokratik hareketin geldiği aşama gerektiriyorsa
değişikliğe gidilir.
Kemal Burkay’ın genel sekreterlik görevini bırakmasından
sonra, genel politikalarımızda bir değişiklik
olmayacak. Olması için şu anda herhangi bir neden
de yok. Örneğin, ülkemizde ve bölgede ne gibi değişiklikler
oldu ki, bugüne kadar kararlı bir biçimde dile getirdiğimiz
“Federasyon” talebimizde bir değişikliğe gidelim?
Ya da Kürt sorununun yapısında nasıl bir değişiklik
yaşandı ki biz de ulusal, demokratik ittifaklar
politikamızı değiştirelim? İnsan
hakları, demokrasi, özgürlük, barış, eşitlik
ve adalet için mücadelenin önemini azaltan ya da bu mücadeleyi
gereksiz hale getiren bir gelişme mi var? Kitlelerle
ilişki kurmada, onları eğitip mücadeleye kazanmada
yardımcı olan legal mücadeleye, legal olanak ve
araçlardan yararlanmaya artık gerek yok mu? Bu ve benzeri
soruları çoğaltmak mümkün.
Ayrıca, Partimizde çalışmalar da sekreterin
emir ve direktifleriyle yürütülmez. Kararlar kongrelerde,
merkez komitesinde, partinin diğer birimlerinde alınır
ve onlar tarafından uygulanır. Kısacası
PSK, kişilere bağlı olmayan, kararlarını
kollektif bir biçimde alan, kollektif bir anlayışla
idare edilen bir partidir, bundan böyle de öyle olacaktır.
Mehmet Ünlüdere, “7. Kongre’den hemen sonra Güney Kürdistan’a
bir ziyaret gerçekleştirdiniz, bu ziyaret ile ilgili
bir değerlendirmede bulunabilir misiniz? diye soruyor.
Arasında Kemal Burkay’ın da buluduğu parti
heyetimizin Güney Kürdistan ziyareti ile ilgili bilgiler internet
sayfamızda, Dema Nu Gazetesi’nin birkaç sayısında
yer aldı. Ayrıca sayın Burkay’ın adı
geçen yayın organlarında yer alan “Güney Kürdistan
Halkımız Federasyon İsteminde Kararlı”
adlı makelesiyle, partinin web sitesinde (www.kurdistan.nu)
yayınlanan “ON
YIL SONRA GÜNEY KÜRDİSTAN" başlıklı
seri yazıda detaylı bilgiler ve değerlendirmeler
var. Söylenenleri tekrarlayıp okuyucuların zamanını
almak istemem.
1995 yılında, PDK ve YNK arasındaki kardeş
kavgasının en şiddetli olduğu dönemde
Güney Kürdistan’daydım. O günden bu yana yaşanan
değişikliklerin başında, kuşkusuz
kardeş kavgasının sona ermesi ve buna bağlı
olarak asayışın önemli ölçüde sağlanması,
Kürdistan Parlamentosu’nda birliğin gerçekleştirilmesi,
genel talepler konusunda Kürt örgütleri arasındaki uyum,
memurların, öğretmen ve öğrencilerin yaşam
standartlarının yeterli olmasa da yükseltilmesi,
okulların, üniversitelerin eğitime açılması,
yıkılan köylerin büyük oranda yapılması,
yolların, koprülerin tamiratı ve yenilerinin inşa
edilmesi, tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin
gelişmesi, temel gıda maddeleri sıkıntısının
çekilmemesi vb. gelir. Kanımca, en önemli gelişme,
1991 yılından itibaren yabancı bir iktidar
zulmü ve yönetimini görmeyen, tanımayan ve tamamiyle
Kürdi olarak yetişen bir neslin ortaya çıkmasıdır.
Ki, özgür ve Kürdi bir ortamda yetişen bu nesil, aydınlık
geleceğin garantisidir.
Mehmet Ünlüdere son olarak “Bir çok kesim tarafından
genç ve dinamik biri olarak değerlendiriliyorsunuz. Göreve
gelir gelmez Güney Kürdistan’a yaptığınız
ziyaret, bundan böyle yapacaklarınızın göstergesi
olabilir mi? diye soruyor.
Parti heyetimizin gerçekleştirdiği Güney Kürdistan
ziyaretinin yönetim planında yaşanan değişiklikle
bir ilişkisi yok. Sözkonusu ziyaret 7. kongremizden çok
önceleri planlanmıştı, ama bizden kaynaklanmayan
bazı sorunlar nedeniyle ziyaret kongre sonrasında
gerçekleşti.
Güney Kürdistan’ı, önemli gelişmelerin, tartışmaların
yaşandığı bir dönemde ziyaret etmemiz
iyi bir tesadüf oldu. Tartışma konuları ve
gelişmeler hakkında taraflarla yüz yüze görüşmek,
onların görüşleri dinlemek, kendi görüşlerimizi
onlara iletmek elbette çok olumlu olmuştur.
Geçmişte çok arzulamamıza rağmen Güney Kürdistan’ı
kolayca ziyaret edemiyorduk. Ulaşımda çok ciddi
sorunlarla yüz yüzeydik. Ama şimdi bu sorunlar büyük
ölçüde ortadan kalktı. Bağdat, Hewler, Süleymaniye,
Musul vb. havaalanları faaliyete geçtiklerinde ulaşım
çok daha kolaylaşacak ve biz de sık sık ülkemizin
bu parçasını ziyaret edebilecek, dostlarımızla
yüz yüze görüşebileceğiz.
Güney ziyaretimizin “bundan böyle yapacaklarımıza”
direkt bir etkisi yok. Yapacaklarımızın, çalışma
programımızın çerçevesi kongre kararları
tarafından belirlenir ve birimlerimiz tarafından
hayata geçirilir. Ama Güney Kürdistan’daki olumlu gelişmelerin
ulusal demokratik mücadelemizde bize moral kazandırdığı
da bir gerçektir.
Genç ve dinamik olma sorununa gelince...
Genelde gençlerin yenilikçi, değişimden yana oldukları
gibi bir düşünce vardır. Oysa bu düşünce her
zaman gerçeği yansıtmaz.
Değişimden, yenilikten yana olmak sadece yaşa
bağlı değil; düşünce ve sınıfsal
çıkarlarla da ilgilidir. Siyasal partiler planında
ise yenilikçi, değişimci olmanın ölçütü, parti
liderleriyle yöneticilerinin yaş ortalaması değil,
programlarıdır. Faşist, gerici, muhafazakar
parti ve örgütler gençler ve genç yöneticilerle doludur. Oysa
bu tür örgütler, değişimci, yenilikçi olmak bir
yana, tutucudurlar, toplumsal değişime, yenilenmeye
karşıdırlar. Sol, demokratik ve ilerici partileri
değişimci yapan ise, yöneticilerinin yaşı
değil, onların toplumsal değişim konusunda
ortaya koydukları programlarıdır.
Partimiz dünya ve ülke gerçekleriyle uyumlu bir programa
sahip olduğu için, bölgedeki, dünyadaki gelişmelere
uygun olarak programını, mücadele biçimi ve araçlarını
ustaca değiştirebildiği için gençtir. Bir başka
değişle, partimiz, dünyada yaşanan değişiklikleri
dikkate aldıkça, bölgemizdeki, ükemizdeki değişikliklere
uygun politikalar ürettikçe genç kalır. Aksi durumda
donmuş, kalıpçı bir yapıya dönüşür.
Ki başına 25 yaşında birisini de geçirseniz
onu yenilikçi yapmak mümkün değildir.
Gençliğin yapısından dolayı daha dinamik
olduğu bir gerçektir. Ama örgütsel çalışmada
dinamizm sadece yaşa bağlı değildir. Doğru
bir program temelinde, yerinde ve zamanında, doğru
araçlarla kollektif bir biçimde çalışma yapan kadrolar
dinamiktir, verimlidirler. Yoğun parti çalışmalarının
yanısıra bunca şiirler ve kitaplar yazan, konferanslara
katılan 65 yaşını aşkın Kemal
Burkay ve onunla aynı yaşta olan M. Emin Bozarslan
az mı dinamikler acaba?
|