PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Ektiğini Biçmek

Mesud Tek

Sokak çocuklarıyla ilgili oluşturulan komisyonun CHP’li üyesi, İzmir Milletvekili Canan Arıtman, batının büyük kentlerine gelen Kürt gençlerinden yeterince parası olmayanların geri gönderilmelerini öneriyor. Gerekçesi ise, iş-güç ve para sahibi olmayan bu gençlerin “hırsızlık ve gasp çeteleri oluşturmaları.”

Hırsız ve gaspçılar arasında bile ayrımcılık yapan, Kürtleri hedef olarak gösteren, aynı zamanda ırkçılık kokan bu öneri, doktor olan Canan Arıtman’ın adı ve mesleğiyle pek uyuşmuyor. Ama üyesi olduğu partiyle, partisinin geçmişiyle, CHP’nin kurucusu ve bekçisi olmakla övündüğü devletin niteliği ve uygulamalarıyla tam bir uyum içinde.

Ve ne yazık ki Canan Arıtman gibileri bu toplumda bir hayli var. Arıtman, milletvekili olarak kendisi gibi düşünen ve sayıları bir hayli kabarık olanların duygu ve düşüncelerine tercüman olmakla ne kadar övünse yine da azdır!...

Ayrıca bu, Kürtlere yönelik açık-seçik yapılan ilk ayrımcılık da değil. Çok gerilere gitmeye gerek yok. Daha birkaç yıl önce, Diyarbekir’den fındık toplamak amacıyla Karadeniz bölgesine gelen aileler, “bölücü” oldukları için şehirlere, kasabalara sokulmadılar, tonlarca küfür ve hakaretlere maruz kaldılar.

Devlet ve ordunun önemli postlarının Kürtlere, Alevilere, öteki dini ve etnik azınlıklara kapalı olması bir yana, Türkiye’de ayrımcılık yapmak, Kürtler başta olmak üzere toplumun bazı kesimlerini lanetli, potansiyel suçlu olarak görmek ve buna uygun davranmak rutin bir hal almıştır. Havaalanlarında, güvenlik güçlerinin herhangi bir denetimi esnasında, doğum yeri Kürdistan illeri olanların daha sıkı bir denetimden geçirilmeleri kanıksanmıştır artık.

Türk toplumunun çağdaş bir davranış içine girip, ırk, din ve cinsiyet ayrımcılığına tepki göstermesinden vazgeçtik, ezici çoğunluk yapılanları doğru buluyor. Şoven-milliyetçi ve faşist propagandaların etkisinde kalarak, ayrımcı uygulamaları kendi güvenliği için alınması zorunlu önlemler olarak görüyor, bilmeden, istemeden olsa da ırkçılığa çanak tutuyor.

Oysa bugün İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde suça bulaşan Kürt gençlerin sayısı artmışsa ve giderek artıyorsa, bunun temel nedeni sömürgeci politikalar ve üzerine çok titrenen “son Türk devleti”nin Kürdistan’da yürüttüğü kirli savaştır.

Çare yok, er ya da geç Türk toplumu kendi gerçeğiyle, en azından aymazlığının yol açtığı sonuçlarla yüzleşecek. Yüzleşmek zorunda. Kürt yurtseverleriyle savaş karşıtlarının barış çığlıklarına kulaklarını kapamanın, komşunun evinde çıkan yangını gönül rahatlığıyla izlemenin ödenmesi gereken bir bedeli olmalı. Türk toplumu yıllarca bu bedeli ödedi, ödüyor ve böyle giderse daha da ödeyecek. Bir başka değişle ne ekmişse onu biçecek...

Kürdistan’da yakılıp yıkılan köylerin, ata-baba toprağını terkedip büyük kentlerin varoşlarında sefilce bir yaşama mahkum edilenlerin sayısı arttıkça, dağda, sokak ortasında öldürülenlerin çetelesi tutulamaz hale geldikçe, Türk halkının da lokmaları küçüldü.

Kürdistan’ın köylerinden, orman, bağ ve bahçelerinden yükselen dumanları görmeyen ya da görmezden gelenler, eşini, evladını kaybeden anaların feryatlarını duymayan ya da duymamış gibi davrananlar bugün diken üstünde yaşıyorlar. Çarşıya, pazara çıkarken yürekleri ağzında. Kürt “kapkaççılar”a da yem olmamak için sağı-solu kolaçan ediyorlar.

Evi yıkılırken, ya da babası öldürülürken çocuk olanlar eğitimsiz, mesleksiz büyüdüler; iş-güç sahibi olamadılar. Büyük kentlerin caddelerinde dolaşıp sürücülere kağıt mendil satan çocuklar, hergün televizyonlarda mafya üyeliğini, soygunu, haraç alma ve benzeri eylemleri öven dizileri izleyerek delikanlı oldular. Artık kağıt mendil satarak kazandıkları kendilerine yetmiyor; daha fazlasını istiyorlar.

Sadece halk değil devlet de ektiğini biçiyor. Evsiz, barksız, babasız bıraktığı çocukların bir bölümüyle bugün soyguncu, gaspçı, kapkaçcı oldukları için uğraşmak zorunda kalıyor.

Türk politikacıları, devlet yöneticileri sık sık “önemli olan sivrisineklerle mücade değil bataklığı kurutmaktır” derler. Söylediklerinin gereğini yapmasalar bile, doğru bir önermedir bu. Canan Arıtman bataklığı kurutmayı, “hırsızlık ve gasp çeteleri oluşturmaları”nın önüne geçmek için, eğitimsiz ve işsiz Kürt gençlerine iş ve eğitim olanakları yaratılmasını önermiyor. Bu gençlerin Sivas’tan öteye geçmelerini istemiyor. Büyük kentlerin kapıları parasız Kürt gençlerine kapatılsın diyor. Kısacası Canan Arıtman sivrisineklerin bataklıktan çıkıp, sağa sola dağılmalarının önlenmesini öneriyor.

Ve bu ırkçı, izolasyonist öneri, Türkiye üye olmak amacıyla AB’nin kapısına dayanmışken, demokrat, insan haklarına saygılı ve sol olduğunu iddia eden muhalefet partisinin bir üyesi tarafından yapılıyor. Hem de AB’nin yakılıp yıkılan köylerin yeniden inşa edilmesinin, yerlerinden yurtlarından edilenlerin geri dönüşlerine olanak sağlanmasının, Türkiye’nin üyeliğini kolaylaştıracağını açıklamasından sonra....

Açıktır ki, AB’den müzakere tarihi alınsa bile, böyle idare edildikçe, ana muhalefetin anlayışı da Canan Arıtman’ınki gibi oldukça, tam üyelik Türkiye için bir hayal olarak kalacak.

 AB’ye girmek için bir hayli çaba sarfeden AKP hükümetine düşen, Arıtman ve benzerlerinin önerilerine kulak tıkamaktır. Kürt sokak çocukları ve gençlerinin sorunlarına çözüm bularak,  köye dönüşün önündeki engelleri kaldırarak, köyüne dönenlere maddi yardımda bulunarak AB’ye girişi kolaylaştırmaktır.

Bu işler de önemli bir kaynağı gerektirmektedir. Bakalım AKP iktidarı, kabadayı Başbakan bu kaynağı yaratabilecekler mi? Bu amaçla yurtdışındayken dile getirdiklerini hatırlayıp, örneğin bütçenin önemli bir bölümü yutan askeri harcamalardan kesinti yapabilecak mı?

Benim gönlüm Kasımpaşalı Kabadayı’nın postasını koyup, ordunun arpasını kısmasından yana. Ama AKP hükümetinin bugüne kadar yaptıkları, bu konuda da umutlu olmamamız gerektiğini söylüyor.

 
 
PSK Bulten © 2004