PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Gündemimiz Ne Olmalı?

Mesud Tek

Osman Öcalan ve arkadaşlarının KONGRA GEL’den kopmalarıyla birlikte başlayan tartışmalar, Kuzeyli Kürtlerin gündemini gereğinden fazla işgal etti.

Kürt ulusal demokratik hareketinin geleceğini yakından ilgilendiren Avrupa Birliği(AB) ’nin Türkiye konusunda hazırlığını yaptığı raporla, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verheugen’in ziyareti, Osman Öcalan’ın evlenmesine gösterilen ilgiyi görmedi!...

Anlaşılan bir kısım Kürtlerin, özellikle de “siyasi abeler”in, amiyane tabirle “sidik yarıştırmaya”, “siyasi dedi koduya” olan merakı devam ediyor. Kongre Gel’den ayrılıp yeni bir oluşum içine girenlerin özel yaşantılarıyla, geçmişte yaptıkları konusunda yazılanların, onların siyasi görüş ve tesbitleriyle ilgili yazılanlardan daha çok olmasını, başka türlü nasıl izah edebiliriz ki?..

Osman Öcalan ve arkadaşlarının geçmişleri, PKK yöneticiliği yaptıkları dönemdeki pratikleri elbette önemli. Ama ondan daha çok önemli olan, olması gereken, onların siyasi görüş ve programları, Kürt sorununun çözümü konusundaki önerileri...

Oysa Kürt hareketinin kaderi (bu arada tüm Kürtler gibi Osman Öcalan ve arkadaşlarının da kaderi) üzerinde etkili olabilecek gelişmelerin yoğun olarak yaşanacağı bir döneme giriyoruz.

AB Ekim ayının başlarında Türkiye ile ilgili raporunu açıklayacak. AB Zirvesi de Aralık ayında, Türkiye’ye üyelik için görüşmeleri başlatma ve tarihiyle ilgili kararını verecek.

Yurtsever Kürt hareketinde AB ve Türkiye’nin AB üyeliği hakkında farklı düşünceler olduğu biliniyor. Türkiye’nin AB üyeliğini savunanların yanısıra, AB’ye, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkanlar da var.. Aralarında partimizin de bulunduğu bir kısım güçler ise, Kopenhag Kriterleri’ni eksiksiz biçimde yerine getirmediği müddetçe Türkiye’ye görüşme tarihi verilmemesini savunuyorlar..

Yurtsever Kürt hareketinde farklı görüşlerin olması doğal ve gerekli...

Doğal olmayan -karşı olsak da olmasak da-, AB sürecinin ulusal demokratik mücadelemiz üzerindeki etkisinin yeterince değerlendirilmemesidir.

AB’nin Türkiye’ye görüşme tarihi vermesi, bazılarının iddia ettikleri gibi “devrim” olmasa da, Türk siyasi hareketinde yeni bir dönemin başlangıcı olacağından, yurtsever Kürt hareketinin de bundan etkileneceğinden kuşku yok.

Örneğin görüşmelerin başlaması halinde, Türk devleti artık baskı ve yasaklamalara başvuramayacak, istese de istemese de yumuşayacak. Üyelik için AB’nin normlarına uygun kültürel, toplumsal ve siyasal değişiklikler yapmak zorunda kalacak. Bu da Kürt ulusal demokratik mücadelesini, mücadelenin biçimini ve araçlarını etkileyecektir.

Türkiye’nin üyeliği ile ilgili müzakerelerin en az 10 yıl süreceği öngörülüyor. Deyim yerindeyse “projeler savaşı”yla geçecek bir 10-15 yıl.. Ya da sivil toplum örgütlerinin, vakıfların, kültür kurumlarının daha bir önem kazanacakları, etkin olacakları yıllar...

AB kaynaklarından sızan bilgilere göre, görüşmelerin başlaması halinde, yapılan yasal değişikliklerin hayata geçirilmesi, köye dönüş, kadın erkek eşitliği, demokratik hakların genişletilmesi, dini özgürlükler ve benzeri konular gündeme gelecek. Görüldüğü gibi bu konular biz Kürtleri daha çok ilgilendiriyor. Ve bizim bu konularda söylenecek ortak sözümüz, projelerimiz olmalı.

Türkiye’ye görüşme tarihi verilmemesi halinde, kuşkusuz militaristler, gerici ve tutucular daha güçlü konuma gelecekler, seslerini daha gür çıkaracak, daha bir aktifleşecekler. Ki, bu durumdan en çok etkilenen kesim, Kürt ulusal demokratik mücadelesi olacaktır.

***

Kerkük ve Türkmen sorunu yeniden ısıtılıyor.

Öyle anlaşılıyor ki Irak’da demokratik ve federal bir rejim oluşturma süreci ilerledikçe, sürecin gerektirdiği kurumlar oluştukça, seçimler yaklaştıkça benzeri sorunlar daha da kızışacak.

Federal ve demokratik bir Irak’ın “kötü örnek” olmasını istemeyen güçler, bölgedeki gerici ve bağnaz diktatörlükler, özellikle ülkemizin birer parçasını ellerinde tutan Irak’ın komşuları boş durmuyorlar. Ajanları, kendine bağlı örgütleri vasıtasıyla tek tek, bazan birlikte eylemler yapıyorlar.

Daha ziyade sivillere yönelik olan bu eylemler yeni değil.Yeni olan eylemlerde Kürt düşmanlığının daha da belirgin hale gelmesi. Bir de bir kısım Türkmenlerin ABD askerleriyle çatışmaya girmeleri.

Saddam rejiminin yıkılmasının getirdiği olumlu şartları değerlendirip özyönetimlerini güçlendiren Kürtlerin ve Kürdistan Federasyonu’nun ırkçı-şovenlerin, bağnaz ve gericilerin başlıca hedefi haline gelmesi boşuna değil.

Çünkü 12 yıldır her türlü olumsuzluğa, zorluğa karşın ayakta kalan, demokrasi ve özgürlük alanlarında önemli gelişmelere imza atan Güney Kürdistan’daki yapı, bölge için örnek olmanın yanısıra, federal ve demokratik Irak mücadelesinin en güçlü destekçisidir.

Bunun için kötülenmelidir, etkisiz hale getirilmeli, ortadan kaldırılmalıdır!..

İlkel milliyetçilikle, ikinci İsrail olmakla, ABD ve İsrail ile işbirliği yapmakla, bölücülük ve bölge barışını tehdit etmekle suçlanması bu nedenledir.

Çoğunluğunu Arapların oluşturduğu, teröristlerin etkin olduğu bölgelerde yaşayan Kürtlerin öldürülmeleri, öldürme, rehin alma konusunda bülbül kesilen Arap ve Türk medyası başta olmak üzere, uluslararası basının bu konuda sessiz kalmasının nedeni de budur.

Bunlar yetmezmiş gibi, Musul’da etkin olan bir imamın Kürtlerin katline fetva çıkarması, öldürülen her Kürdün başına 100 dolar ödül koyması, İslamiyetin, din kardeşliğinin gereği değil herhalde.

ABD’nin, Tel Afar’a yapılan saldırıların Türkmenlere yönelik olmadığını, bölgenin demografik yapısının değiştirme diye bir amaç gütmediğini, Irak sılahlı güçlerin kendilerine yardımcı olduklarını defalarca belirtmesine rağmen, Türk medyasının peşmergelerin ABD askerleriyle birlikte Türkmenleri katlettikleri, Türkmenleri göçe zorladıkları, vb. yalan haber yaymalarının, Ülkücülerin, İşçi Partililerin, Türkiye’de yaşayan ve devletin örgütlediği Türkmenlerin sokağa dökülüp Kürtler aleyhine de sloganlar atmalarının nedeni de aynıdır.

Türk hükümetinin, davet ettiği Kürt liderlerden, Kerkük’den uzak durmalarını istemesi, ABD’ye yaptıramadığı işi yapmalarını, yani KONGRA-GEL’in bölgeden çıkartılmasını istemesi de aynı nedenledir.

Sevindirici olan Güney Kürdistanlı güçlerin hazırlıklı olmaları, anında tavır belirleyerek sürece müdahale etmeleridir.

Güneyli örgütlerin, Türk hükümetinin Kerkük ve çevresiyle ilgili telkinlerine cevabı hemen geldi. Mesud Barzani “Kerkük Kürdistan’ın kalbidir, onun için savaşmaya hazırız” dedi.

PDK ve YNK polit büroları, düzenli olarak yapılan son toplantılarında, Kerkük Meclisi’nin çalışmalarını desteklendiklerini açıklandılar. Haneqin, Sincar gibi idari olarak Kürdistan’ın dışında kalan Kürt bölgelerine yönelik ortak tavır alma iradesini ortaya koydular. Merkezi hükümetin yüzyüze kaldığı sorunlara ilişkin ortak politika belirleme kararı aldılar.

Anlaşılan Güneyli kardeşlerimiz saldırıları karşılamaya hazırlar. Peki biz Kuzeyli Kürtler?

Yüzlerce, binlerce kez dile getirildi, yazıldı. Ülkede ya da ülke dışında faaliyet gösteren tüm Kürt örgütlerinin, kurum ve kuruluşlarının başta gelen görevlerinden birisi Güney’deki kazanımlara sahip çıkıp korumaktır.

Sahip çıkmanın, korumanın en etkili ve güvenli biçimi, diğer parçalardaki ulusal demokratik mücadeleyi geliştirip güçlendirmektir. Ankara’dan, Tahran’dan, Şam’dan Güney Kürdistan’a doğru yola çıkan tankları, topları, Sıvas’da, Qamışlo’da Ormiye’de durduracak, meydanları “Kerkük türktür türk kalacaktır” diye bağıran ülkücülerle ülküdaşlarına bırakmayacak bir örgütlenmeyi ortaklaşa yaratmaktır.

Böylesi bir örgütleme sadece Güneyli kardeşlerimize destek için değil, ulusal demokratik haklarımızı elde etmek için de gereklidir.

Geleceğimizi yakından ilgilendiren AB sürecine ilişkin ortak politikalar, projeler oluşturmak, bu konuya kafa yormak da en az Osman Öcalan ve arkadaşları etrafında yürütülen tartışmalar kadar önemlidir. Hem Güneyli kardeşlerimize destek olacak, hem de kuzeydeki ulusal demokratik hareketi zafere ulaştıracak örgütlenme hakkında kafa yormak, görüş bildirip önerilerde bulunmak da...

Gündemimizdeki sorunları önemlerine göre sıralamak, başarıya ulaşmak için yapılması gereken ilk işlerden biridir.

 
 
PSK Bulten © 2004