“Sözde”
Mesud Tek
Türkiye’nin “sözde” sözcüğü bakımından bir
hayli zengin olan literatürüne bir de “sözde taraftar” eklendi.
Cuma günü oynanan Diyarbakırspor-Trabzonspor maçında
çıkan olaylardan bahseden ırkçı, şoven
ve faşist medya tarafından verilen habere göre,
Diyarbakırspor’un attığı golün hakem tarafından
geçersiz sayılmasını protesto eden “sözde taraftarlar”,
Abdullah Öcalan lehine slogan atarak güvenlik güçleriyle çatışmaya
girmişler!..
Diğer bir kısım televizyon kanallarında
“Öcalan lehine slogan atılması”ndan bahsedilmemesi
bir yana. (Kaldı ki Futbol Federasyonu kararıyla
Öcalan’a sövmenin suç olmadığı bir ortamda
onu övülmesi niye joplanmayı gerektiren bir suç olsun
ki?) Televizyon kanallarına da yansıyan, “sözde
taraftarların” güvenlik güçleri tarafından acımasızca
joplanmasını gösteren sahne, Türkiye’nin gerçek
yüzünü ortaya koyması açısından önemli bir
karedir.
Bu kare herşeyden önce polislerin Genelkurmay’ın
bildirisiyle adımlarını denk atmaları
konusunda uyarılan “sözde vatandaş”lara yönelik
ırkçı, şoven ve ayrımcı uygulamalarını
ortaya koyuyor. Çok değil, bu olaydan 5 gün önce oynanan
Galatasaray-Trabzon maçı esnasında da olaylar çıkmış,
polisler “AB standartlarına uygun” bir davranışla
olayları önlemişlerdi.
Yanlış anlaşılmasın. Maçlarda olay
çıkartan taraftarlara da Diyarbakır’da olduğu
gibi acımasızca davranılmasını savunmuyorum.
Polislerin aynı olay karşısında farklı
iki tavır gösterdiklerini, Genelkurmay’ın talimatlarına
uyarak “sözde taraftarlara” hadlerini bildirdiklerini söylemek
istiyorum.
Öyle anlaşılıyor ki çifte standart iktıdarı-muhalefetiyle,
sözde solcusu- sağcısı, muhafazakarıyla
Türk toplumunun önemli bir bölümünün genlerine işlemiş
durumda.
Kürt sorunu çözülmedikçe, değişim ve demokrasinin
yolu açılmadıkça çifte standart uygulaması
toplumu içten içe kemirip çürütmeye devam edecek!..
**
Çifte satandart Türkiye Başbakanı’nın da sık
sık başvurduğu bir uygulama. (Çifte standart
yerine Takiye yapmak terimini kullanmak daha mı doğru
acaba?)
Erdoğan, “Bayrak Krizi”yle başlayan ve Türkiye’yi
AB nezdinde zora sokan, AB kapılarının tamamen
kapanmasını amaçlayan olayları önlemek için
adımlar atmak yerine AB ile uğraşıyor,
O’nu “Türkiye’yi bölmekle” suçluyor.
İşadamlarıyla yaptığı bir toplantıda
“AB bizi bölmeyi amaçlayan projeler de önümüze koyuyor. Ama
biz bu projelere karşı kararlı bir duruş
sergiliyoruz” diyerek AB aleyhine kaynatılan kazanın
altına bir odun da kendisi atıyor. Şoven Türk
milliyetciliğinin yelkenlerini havayla dolduruyor.
Bununla da kalmıyor, Kasımpaşalı raconuna
uygun olarak AB’nin “Ülkeyi bölme” dayatmalarına karşı
kararlıca durduklarının cakasını
satıyor, AB’li “bölücülere” postasını koyuyor!..
AB ile ilişkilerinde 3 kırmızı çizgiden
bahsediyor Başbakan; kırmızı çizgileri
de etnik milliyetciliğe, bölgesel milliyetciliğe,
dini milliyetciliğe karşı olmak diye sıralıyor.
AB yetkililerini Türklerin bu kırmızı ve kutsal
çizgilerini dikkate almamakla suçluyor..
Oysa AB’nin 3 ekimde başlayacak üyelik görüşmelerinden
önce yapması amacıyla Türkiye’nin önüne koyduğu
ödevler, bu kırmızı ve kutsal çizgileri tanımıyor.
AB, Türkiye’de yaşayan etnik azınlıkların
haklarının tanınmasını istiyor,
başta Aleviler olmak üzere müslüman olmayanların,
hiç bir baskı ve engellemeyle karşılaşmadan
dini vecibelerini yerine getirmeleri için gerekli düzenlemelerin
yapılması talep ediyor. Yaşanan kirli savaş
sürecinde yakılıp yıkılan yerleşim
birimlerinin yeniden inşa edilmesini, köylerine dönmek
isteyen “sözde vatandaşların” desteklenmesini koyuyor
Türk hükümetinin önüne.
Kısaca AB kırmızı çizgileri görmezden
gelerek etnik, bölgesel ve dini milliyetçilik yapıyor!..
Kürtlerin hak istemlerine “Türk milliyetçiliğini” körüklüyor
diyerek karşı çıkanlar, AB’yi de aynı
şekilde suçlamaları tesadüf olmasa gerek.
Ama eger AB bu tavrını israrla sürdürürse, günün
birinde Genelkurmay’ın hışmına uğrayabilir,
ayağını denk atmakla tehdit edilebilir, “sözde”
yaftasını yiyebilir!
Ve böylece Türkiye’deki demokrasi ve değişim karşıtı
literatüre bir de “sözde AB” eklenmiş olur!...
|