PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

MİLOSEVİÇ YARGILANIRKEN

Yugoslavya'nın eski devlet Başkanı Miloseviç, bizzat ülkesinin şimdiki yönetimi tarafından apar topar Hollanda'ya gönderilip Lahey'deki Uluslararası Savaş Suçluları Mehkemesi'ne teslim edildi ve yargılanmaya başladı. Bu uluslararası hukuk bakımından bir başarı, Miloseviç'in kendisi ve ülkesi bakımından ise trajik bir durumdur.

Miloseviç sözde sosyalist bir partinin ve sosyalist bir ülkenin lideriydi. Kendisinin ve Yugoslavya'nın ne ölçüde sosyalist oldukları ayrı bir konudur. Batılı kapitalist ülkelerin Yugoslavya'ya ve Miloseviç'e düşmanlıklarının daha çok bu tartışılabilir sosyalist kimlikten kaynaklandığına kuşku yoktur. Onlar Sovyetler Birliği gibi Yugoslavya'yı da bu nedenle bölüp parçaladılar ve Doğu Avrupa'daki bir "pürüz"den daha kurtuldular. Ancak Miloseviç ve onun temsil ettiği yönetim de temiz papuç değildi ve özellikle "ülkenin birliğini koruma” adına yaptıklarıyla kendi sonunu hazırlamaya yardımcı oldu.

Yugoslavya Tito döneminde, çeşitli halkların hak eşitliği üzerine inşa edilmiş bir federasyondu ve bizce halkların birliği ve uyumu bakımından iyi bir örnekti. 1990'lı yıllarda Doğu Avrupa'da sosyalist sistemin çökmesi, Yugoslavya için de dağılma eğilimlerini güçlendiren bir etken oldu. Ötedenberi Hırvat, Sloven, Boşnak, Arnavut ve Makedon halklarda varolan milliyetçi duygular güçlendi  ve birlikten ayrılma eğilimleri kendini gösterdi. Bu durumda yapılması gereken, ya birtakım haksızlıklar varsa giderip birliği gönüllülük esası üzerinde sürdürmekti, ya da herşeye rağmen sözkonusu halkların ayrılma eğilimleri güçlüyse buna saygı göstermek ve Çekoslovakya türü bir çözüm bulmak, yani iyilikle ayrılmaktı.

Ama Miloseviç başkanlığındaki merkezi yönetim bunu başaramadı. Ayrılma eğilimlerine güçlenen bir Sırp milliyetçiliğiyle cevap verdi ve birliği sürdürmek için zora başvurdu. Bu ise sözkonusu halklar arasında kanlı bir boğazlaşmaya yol açtı ve sonutça, Batılı ülkelerin ve NATO'nun da işe karışmasıyla Yugoslavya Federasyonu parçalandı. Miloseviç yönetimi, izlediği yanlış politikalarla çok kan dökülmesine, halklar arasında büyük düşmanlıklar oluşmasına ve bizzat kendi ülkesinin yanıp yıkılmasına yol açtı. Miloseviç ve yandaşları, işi toplu kıyım ve etnik temizlik yapacak düzeye vardırdılar, diğer bir deyişle insanlığa karşı suç işlediler.

Bu nedenle uluslararası topluluğun Miloseviç'i ve savaş suçu işleyen öteki önde gelen sorumluları yargılamak istemesi doğaldır, bundan da öte gereklidir. Kimsenin, ”içişleri” paravanasına sığınarak başka  böylesi cinayetler işlemeye hakkı yoktur. Bu yargılama uluslararası hukuk bakımından iyi bir adımdır ve benzerlerine örnek olmalıdır. Böylesi suçlar kimsenin yanına kar kalmamalıdır.

Öte yandan, bu bakımdan dünyadaki tek suçlu bir önceki Sırp yönetimi ve Miloseviç değildir. Türkiye'de, Irak'ta, İran'da Kürtlere yapılanlar Miloseviç'in yaptıklarından kat kat fazladır. Kürtler Yugoslavya Federasyonu'nu oluşturan halkların sahip oldukları hakların binde birine bile sahip değiller. Hak istedikleri zaman da eziliyor, kıyılıyor, sürülüyorlar. Saddam Kürtlere karşı kimyasal silah bile kullandı. İran rejimi yıllardır, özgürlük isteyen Kürt halkına karşı Doğu Kürdistan’ı yakıp yıkmakla kalmadı, terörist politikasını Kürt liderlere karşı avrupa’da suikast düzenleyecek dereceye vardırdı. Türkiye, ise, daha öncekiler bir yana, son 20 yılda kendi sınırları içindeki Kuzey Kürdistan'ı yerle bir etti, 30-40 bin insanımızı kıydı, dört-beş milyon kişiyi ise yurdundan sürdü; Kürtlere karşı etnik arındırmayı da aşan, soykırım derecesine varan suçlar işledi. Peki Saddam, İran’ın terörist yönetimi, Türk yöneticiler; Demirel, Ecevit, Çiller ve ötekiler ne zaman hesap verecekler? Onlar neden hiç akla gelmiyor? Neden işledikleri bunca insanlık suçuna rağmen Türk rejimine askeri ve ekonomik yardımları sürdürüyorlar?

Bu çifte standart değil mi? Hatta bu Türk rejimiyle suç ortaklığı değil mi?

Ne yazık ki dünyada işler böyle yürüyor. Suçlular da mazlumlar da duruma ve çıkarlara göre belirleniyor!

Miloseviç olayında ilginç olan bir-iki husus daha var. Bunlardan biri Sırbistan yönetiminin onu, bizzat kendi yasalarını da çiğneyerek, cumhurbaşkanına bile haber vermeden, Anayasa Mahkemesinin aksi yöndeki kararına aldırmadan, bir olup bitti gibi uçağa koyup göndermesidir. Ne pahasına? Batılı ülkelerin Sırbistana açacakları krediler pahasına!. Zoran Cinciç hükümeti onu pazarladı, sattı!

Bu bir ülke ve bir hükümet için ne kadar yüz kızartıcı bir durum! Sırp yönetimi eğer Miloseviç'in suçlu olduğuna inanıyorsa -ki bizce suçludur- bu işi Lahey'e bile bırakmadan, onu bizzat kendisi yargılayıp cezalandırabilirdi ve bu onurlu bir tavır olurdu.

Miloseviç'in mahkeme karşısına çıkarken koyduğu tavır da ilginçtir. Ezilip büzülmedi, mahkemeyi yasa dışı saydı, bu davanın salt Nato'nun Sırbistan'a saldırısını aklamak için açıldığını söyledi ve bu nedenle savunma için avukat yardımına başvurmaya gerek duymadığını söyledi.

Elbet NATO'nun niyet ve hesapları Miloseviç'in yaptıklarını mazur göstermez. O yaptıklarıyla bu mahkemede yargılanmayı hak etmişti. Yine de Miloseviç'in, suçu ne olursa olsun, mahkeme karşısında başı dik durması onurlu bir tavırdır. Oysa bazıları bunu bile yapamıyor. Kendi halkına ve yoldaşlarına karşı acımasız bir despot gibi davranırken, sömürgeci rejimin mahkemesi önünde ezilip büzülenleri, pişmanlık dile getirenleri ve canının bağışlanması karşılığında hasmına hizmet önerenleri de gördük. Hem de uzakta değil, kendi ülkemizde. Acı ama gerçek!..

 
PSK Bulten © 2001