“YÖK Savaşları”nda Ateşkes
Kim kazandı?
Mesud Tek
Başbakan Erdoğan AKP Meclis Grubu’nda yaptığı
konuşmada, bir hayli atıp tuttuktan sonra, Cumhurbaşkanı
tarafından bazı maddeleri veto edilen YÖK Yasası’nı
bir müddet için rafa kaldırdıklarını
açıkladı.
Anlaşılan “YÖK savaşları” yerini
geçici bir süre de olsa ateşkese bırakacak.
Savaşlarda, taraflar birbirine üstünlük kuramadıklarında,
yeniden derlenip toparlanmak, güçlenmek amacıyla bazan
ateşkes ilan ederler. Ateşkesten kimin kazançlı
çıkacağı süreç içinde belli olur. Ama “YÖK
Savaş”ı ateşkesinde kaybeden tarafı
tesbit etmek için, kanımca belirli bir sürece ihtiyaç
yok. Ayan-beyan ortada: Kaybeden taraf seçmenine verdiği
sözü tutmayan AKP hükümeti.
Bu iddiayı kanıtlamak için derin tahliller
yapmaya da gerek yok. Genelkurmayın, değişim
ve gelişimin önünde bir takoz görevi yapan militaristlerin
sözcüsü durumuna gelen CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal’ın, Erdoğan’ı son tutumundan dolayı
takdir etmesi, kimin kaybettiğini açıkca ortaya
koyuyor.
Cumhurbaşkanı Sezer’in vetosuna YÖK Kontları,
Genelkurmay, her fırsattan yararlanıp YÖK tasarısına
karşı nutuk atan komutanlar ne kadar sevinseler
azdır.
Demokrasi babında sindirim sistemi bozuk olanlar,
halkın yüzde 42’sinin oyuyla seçilen “imam hatip mezunu
bir başbakanı içine sindiremeyen” “hukukçular”,
“aydın”lar da en az generaller kadar sevinçlidirler.
Veto kararından sevindirik olan, daha hayatta iken
Sezer’i altın harflerle tarihe geçirenler bile var!..
Bu kesimlerin Sezerle gurur duyduklarına kuşku
yok. Eğer Cumhurbaşkanlığı Köşkü
önünde toplanıp “En büyük başkan bizim başkan,
Türkiye seninle gurur duyuyor” diye bağırmıyorlarsa,
bu, Sezer böylesi gösterilerden haz etmediği içindir.
Bunlara bakılırsa TC Cumhurbaşkanı
tarihi rolünü oynayıp YÖK Yasasını veto ederek
“laik düzeni” korumuş!..
Olmayan bir şey nasıl korunuyorsa!..
Türkiye’de var olanın laiklik değil bir
ucube olduğunu “Mısır’daki Sağır
Sultan” bile biliyor. Osmanlı İmparatorluğu
döneminde dinin (ya da aynı zamanda halife de olan
sultanların) emrinde olan devletin hızmetine,
Cumhuriyet döneminde dinin koşulması laiklik değil
başka bir şeydir. Laiklik çok dinli, çok mezhepli
bir ülkede, dini işlerin devlete bağlı, tek
bir din ve mezhep üzerinde şekillenen ve yöneticileri
atamayla gelen bir kurum tarafından yönetilmesiyse
eğer, Türkiye laik bir ülkedir.
Ve işte Sezer’in, devlet okullarından (İmam
Hatiplerden) mezun olanların bazı üniversitelere
girişlerini kolaylaştıran yasayı veto
ederek koruduğu “laiklik” böylesi bir ucubedir, daha
doğrusu “Türk usulu laiklik”tir.
YÖK Yasası karşıtı cephe, Cumhurbaşkanı
Sezer’in vetosuyla, hükümetle olan maçında 1-0 öne
geçti.
***
Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen
yasanın rafa kaldırılması, aynı
zamanda AKP’nin yüzündeki maskeyi de söküp aldı.
Sezer yasanın hepsini değil, İmam
Hatip Lisesi mezunlarının üniversitelere girişini
kolaylaştıran maddelerini iptal etmiştir.
AKP hükümeti, veto edilen maddeleri yeniden düzenleyerek,
ya da aynen kabul ederek Cumhurbaşkanı’na sunma
yerine, yasanın tümünü askıya almakla gerçek yüzünü
ortaya koydu. Bir kez daha belli oldu ki hükümetin veto
yiyen YÖK Kanunundan muradı, öyle iddia ettiği
gibi YÖK’e çeki düzen vermek, eğitimde fırsat
eşitliğini sağlamak değil, seçimlerde
verdiği sözü tutup İHL mezunlarının
üniversiteye girişlerini kalaylaştırmak...
Ama elbette hiçbir hükümet, seçmene verdiği
sözü yerine getirmek için çaba sarfediyor diye suçlanamaz.
Verdiği sözü tutmak amacıyla girişimlerde
bulunmak, her parti gibi AKP’nin de hakkı. Ama AKP
hükümeti bu hakkını kararlıca kullanmaktan
kaçınıyor.
Kıbrıs konusunda AB, ABD ve Birleşmiş
Milletlerin desteğine güvenip, Genelkurmay başta
olmak üzere Annan Planı karşıtları karşısında
aslan kesilen hükümet, yeterince dış destek bulamadığı
“YÖK Savaşları”nda aynı kararlılığı
gösteremedi, Kemalistler, militaristler, YÖK Kontlarıyla
giriştiği savaşta ateşkes ilan etti!..
Kendisine en yakın toplumsal kesim olan IHL’lilere
verdiği sözü tutamayan hükümetten, toplumun öteki kesimlerine
verdiği sözü tutmasını, örneğin mazlumun
hakkını korumasını, değişim
ve demokrasi konusunda kararlı adımlar atmasını,
halkın yaşam standartını yükseltmesini
beklemek, en azından “abesle iştiğal etmektir”.
Çünkü “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir”,
çünkü lafa bakılmaz “iştir insanın ayinesi”...
Hükümetin yasanın veto edilmesini, YÖK konusunda
daha derli toplu bir yasa hazırlamak amacıyla
bir fırsat olarak değerlendirmesini isteyenler,
bunu hükümete önerenler eger kötü niyetli kişiler değillerse,
çok saflar.
AB üyeliğini kendi iktidarını korumak,
güvence altına almak için isteyen, kendisine yetecek
kadar demokrasiden yana olan AKP hükümetinin bugüne kadar
yaptıkları, bundan böyle yapacaklarının
göstergeleridir.
AB’ye uyum çerçevesinde çıkartılan uyum
yasalarının, anayasa değişikliklerinin
birer rötuştan ileri gitmediği gün gibi aşıkar.
Hükümetin değişikliklerin hayata gaçmesi için
ağırdan aldığı, “yerel lehçelerle
yayın” konusunda TRT ve RTÜK bünyesinde yaşananlarla
bir kez daha belli olmuşken, AKP’den YÖK konusunda
da rötuştan öte adımlar atması beklenemez.
Kaldı ki üniversiteleri hükümete muhtaç eden YÖK’de
köklü değişiklikler yapmak, üniversitelere hakim
olmak isteyen AKP’nin de işine gelmez.
Türkiye’de, sadece hükümete değil, devlete de
bağlı olmayan, gerçek anlamda özerk üniversitelerin
oluşturulması için, 12 Eylül rejimi kalıntısı
YÖK başta olmak üzere bazı kurum ve kuruluşların
ortadan kaldırılması gerekir, birer makyajdan,
rötuştan öteye gidemeyen değişiklikler değil.
Ki, bugüne kadar yaşananların gösterdiği
gibi bu işi, “fincancı katırlarını
ürkütmekten” kaçınan AKP ve benzeri partiler başaramaz.
Bunu başaracak olan güçler, gerçekten demokrasi ve
değişimden yana olanlardır.
“YÖK Savaşları”nın ilk raundunu kaybeden
taraf AKP hükümeti, ama bu, Kemalistlerin, YÖK kontlarıyla
öteki tutucuların kazandığı anlamına
gelmez. Kısa vadede bu kesimler kazandı gibi görünüyorsa
da, uzun vadede kazanan taraf emekçiler, devrimci, demokrat
ve yurtsever güçler oldu. Çünkü son gelişmeler AKP’nin
yüzündeki maskeyi çekip aldı, hükümetin gerçek yüzünü
bir kez daha ortaya koydu.