Sayın Okay Kartal’ın sorularına
cevaplar
Cevaplayan: Kemal Burkay
Kürdistan Türkiye Değil!
Sayın Okay Kartal mektubunda şöyle diyor:
Lütfen merakımı mazur görün, siz Kürtler gerçekten
ne yapmak istiyorsunuz, Türkiye’yi bölmek mi? Eğer niyetiniz
bölmek ise nereden başlayarak bölmek istiyorsunuz?
Yoksa niyetiniz anayasayı tamamen değiştirmek
mi?
Veya herhangi bir sepep mi var, dış güçler
istediği için mesela?..
Ama Türkiye’de yaşayan sağduyulu ve burjuva
Kürtlerin, bahsettiklerinizle ilgili bir sorunu kesin yok.
Ben Müslüman bir Türk olarak son sözlerimi yazayım:
gittiğiniz yol çıkmaz sokaktır.
Eğer e-postama cevap verirseniz çok sevinirim...
Sayın Kartal,
Sorularınız aslında soru değil, önyargılarınızı
sıralamış, hak ve özgürlük isteyen Kürtleri
suçlamışsınız. Zaten, bizden cevap istemenize
rağmen, dinlemeye pek niyetiniz de yok; kararınızı
vermiş, „son sözünüzü“ söylemişsiniz: „Gittiğiniz
yol çıkmaz sokaktır!“
Buna rağmen sorularınıza cevap vereceğiz.
Böylece hiç değilse bazı gerçekleri bazı çevrelere
yeniden hatırlatmış oluruz.
Kürtler ne istiyor?
Kürtlerin ne istediğini bilmek zor değildir. Sizin
de pekala bunu bildiğinizden eminim.. Çünkü biz Kürtler
ne istediğimizi yıllardır söyleyip yazmaktayız.
Bu ülkede yaşayıp da bunu bilmemek için dünyadan
pek habersiz biri olmak gerekir. Sizin ise böyle birisi olmadığınız
mektubunuzdaki şu birkaç satırdan ve sitemizi izlemiş
olmanızdan pekala anlaşılıyor. Buna rağmen,
sorunuzu gerçekten iyi niyetle ya da „merak“ nedeniyle sorduğunuzu
varsayalım ve kısaca cevaplayalım: Biz hak
ve özgürlük istiyoruz.
Her onurlu, özgür insan ve halk gibi dilimizi ve kültürümüzü
özgürce kullanmak, geliştirmek istiyoruz. Her onurlu
ve özgür halk gibi kendi anadilimizle eğitim görmek,
dilimizi hem özel hem de kamu yaşamında, sosyal
ve siyasal her alanda, basın-yayında özgürce kullanmak
istiyoruz.
Her özgür insan ve halk gibi, yöneticilerimizi kendimiz
seçmek istiyoruz. Kendi durumumuz ve geleceğimizle ilgili
olarak kendimiz karar vermek istiyoruz.
Her özgür halk gibi kendi ülkemizin yeraltı ve yerüstü
kaynaklarından kendimiz yararlanmak istiyoruz. Ülkemizi
geliştirmek, çağdaş, demokratik bir yaşam
kurmak istiyoruz.
Bu özgürlük ve demokrasidir. Yukarda saydıklarım
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel
Bildirisi’nin ve diğer ilgili uluslararası sözleşmelerin
insanlara ve halklara tanıdığı, doğuştan
gelen, temel, vazgeçilmez hak ve özgürlüklerdir.
Oysa şu anda Türkiye sınırları içinde
yaşayan 20 milyonu aşkın Kürt (bunların
çoğu, yaklaşık 13-14 milyonu aslında kendi
ülkesinde, Kuzey Kürdistan’da yaşıyor) bu hakların
hiçbirine sahip değil. Türk devleti bize vere vere, dilenciye
sadaka verir gibi, haftada yarım saat televizyon yayını
ile birkaç özel kurs layık gördü, o da binbir kayıt
ve şarta bağlanmış olarak... Bu bizimle
ve dünyayla alay etmektir. Dilimiz yine kamu alanında
ve siyasal alanda yasak. Kürtçe radyo ve televizyon yine yasak.
Kürtçe eğitim yine yasak. Bize gerekli olan, hakkımız
olan, kısıtsız, tam gün radyo ve televizyon
yayınıdır, ilkokuldan üniversiteye kadar kendi
anadilimizle eğitimdir. Çağımızda, anadil
eğitimi bir yana, yabancı dil eğitimi bile
normal okullarda veriliyor.
Bu ülkede, artık lafta Kürt var dense de kimliğimiz
yine yasak. Ülke nüfusunun ve yüzölçümünün üçte birini oluşturduğumuz
halde (20 milyonu aşkın nüfus ve yirmiyi aşkın
il) kimliğimiz anayasada tanınmıyor. Dilimiz
resmi dil değil. Hiçbir ulusal, hatta yerel kurumda,
parlamentoda, hükümette, yönetim aygıtında ve yargıda
Kürtler kendi kimlikleriyle temsil edilmiyor.
Bizi özgürlükten yoksun bırakan, Türkiye’yi dünden
bugüne yönetenlerdir, TC’dir. Bu rejim kaynaklarımıza
da el koymuştur. Petrolümüzü ve öteki yeraltı yerüstü
ürünlerimizi talan edip götürmüştür ve bu durum günümüzde
de devam ediyor. Özgürlük istediğimiz zaman da bize „vatanı
ve milleti bölmek istiyorlar“ deyip dünyanın zulmünü
uygulamıştır, birçok kez etnik arındırma
ve soykırım yapmıştır.
Bu, bağımlılık ilişkisinden de
öte, bir sömürgeci-sömürge, ya da köle-efendi ilişkisidir.
Bu yüzden yoksul kaldık, bilgisiz kaldık, başka
halklardan geri kaldık.
Kürdistan Türkiye değil
Bakın siz de „Türkiye’yi bölmek mi istiyorsunuz“ diye
soruyorsunuz. Siz de o kanıdasınız.
O zaman biz de soralım: Türkiye neresidir? Zorla, güçle
elinizin altında tuttuğunuz tüm topraklar mı,
yoksa Türklerin yaşadığı, nüfusun çoğunluğunu
oluşturdukları toprak parçası mı?
Unutmayın ki bir dönem Yunanistan, Bulgaristan, Romanya,
Macaristan, Yugoslavya, tüm balkanlar; Irak-Suriye, Mısır,
Yemen, Cezayir dahil, tüm Arabistan; hatta Malta adası
ve Kırım da Osmanlı mülkü idi. Ama oralar Türkiye
değildi. Kürdistan da değil.
Kürtlerin de, Türkler daha İran, Azerbaycan ve Anadolu’ya
gelmeden binlerce yıl önceden beri üzerinde yaşadıkları
bir ülkeleri var: Kürdistan. Eski Araplar, buraya Kürdistan
diyorlardı, eski Yunanlılar ve Romalılar da.
Selçuklular da buraya Kürdistan diyorlardı, Osmanlılar
da. 1920’de toplanan ilk TBMM’de de buranın adı
Kürdistan’dı. Ama aynı tarihte, yani 1920‘lere gelinceye
kadar dünyada „Türkiye“ diye bir ülke yoktu. Bu isimde bir
ülke ve bir devlet, ancak 29 Ekim 1923‘te ilan edilen „Türkiye
Cumhuriyeti“ ile ortaya çıktı. (Türkistan diye bir
yer vardı elbet; ama Anadolu‘da değil, Orta Asya‘da...)
O tarihten beri de, TC‘yi yönetenler, Anadolu ve Trakya‘yı
Türkiye yapmak, bin bir halktan, soydan (Arnavuttan, Bulgardan,
Rumdan, Ermeniden, Arap‘tan, Lazdan Çerkezden...) bir Türk
ulusu yaratmak, Kürdistanı ve kökleri binlerce yıla
giden Kürt halkını ise yok etmek için akla karayı
seçtiler. Ama başaramadılar. Bundan sonrası
ise bu türden çabalar tümden beyhudedir.
Kürdistan Fransa, ya da Almanya büyüklüğünde ve burada
40 milyonluk bir nüfus yaşıyor. Halkının
ezici çoğunluğu, yüzde 90’ı Kürt. Burası,
şu anda Türkiye, Irak, İran ve Suriye arasında
bölünmüş durumda.
Biz kimsenin ülkesini parçalamayı
düşünmüyoruz
Aksine, ülkesi parçalanan biziz
Sayın Kartal, „Müslüman bir Türk olarak“ Müslüman olan
ve olmayan Kürtlerin de bir ülkesi olduğunu hiç düşünmediniz
mi? Kürtlerin Türklerden, Farslardan, Araplardan ayrı
bir halk, bir ulus olduğunu hiç düşünmediniz mi?..
Biz ne Türkiye’yi ne de başka bir ülkeyi bölmek istemiyoruz,
böyle bir düşüncemiz yok. Aksine, bizim ülkemiz dört
devlet arasında bölünmüş ve en büyük parçasına
da Türk devleti el koymuştur. Biz ülke parçalayan değiliz,
ülkesi parçalananız. Ülke parçalayan bir suçlu arıyorsan
adresi başkadır.. Biz Kürtlerin çabası ve isteği
ise kendi ülkemizde özgür yaşamaktır, o kadar. Buna
hakkımız yok mu?
Dünyada nüfusu 3-5 milyonun altında olan pek çok devlet
var. 40 milyon ya da 20 milyon Kürt bir devlet kuramaz mı?..
Eğer Türk devleti ve ötekiler Kürtlere eşitlik
temelinde hak ve özgürlük tanısalar Türk halkıyla,
Arap ya da Fars haklarıyla da birlikte de yaşıyabiliriz.
Bunun biçimi federasyon veya konfederasyondur. Dünyada bunun
çok örnekleri var: İşte Kanada, işte Belçika,
İsviçre, Rusya Federasyonu; hatta Amerika ve Almanya...
Avrupa bile, daha şimdiden, 25 ülkeyle bir konfederasyona
dönüşüyor ve Türkiye de orada yer almaya can atıyor...
150 bin Kıbrıs’lı Türk’ün hakkı olan
şey, Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de yaşayan 20 milyon
Kürdün olamaz mı?..
Nitekim, bakın 5-6 milyon dolayındaki Irak Kürtleri,
Arap halkıyla bir federasyon üzerinde anlaştılar.
İşte barışçı ve uygar çözüm. Sorun
çözecek tavır budur. Bununla Irak bölünmüş olmadı..
Kimsenin Irak için kalb ağrısı çekmesine gerek
yok!
Türk Anayasalarını çöpe atan
Ya da yaz-boz tahtası yapan
kim?
Anayasa meselesine gelince.. Türk Anayasası başından
bu yana birkaç kez temelinden değişti. Bunu en çok
da cuntalar yaptılar. Mevcut anayasayı çöpe atıp
keyiflerince yenisini yaptılar. 1982 Anayasası da,
hukukçuların tabiriyle, anayasa olmaktan çok „bir polis
tüzüğü“. Birkaç kez birçok maddesi değişti,
ama yine de bir şeye benzemedi.
Anayasalar kutsal kitap değil, zamanla ihtiyaca göre
değişmeleri doğaldır. Ama bunu generaller
ve uzatmalı çavuşlar değil, halk oyuyla seçilmiş
parlamentolar yapmalı. Bizim de anayasa değişikliği
istememiz doğal. Sözde de olsa yurttaş değil
miyiz?.
Biz Kürtler de, lafta değil, gerçekte demokrat olan
az sayıdaki Türk dostlarımız gibi, bu polis
tüzüğüyle oynamayı, onu yamayıp durmayı
bir yana bırakıp, yeni ve demokratik bir anayasa
yapılmasını istiyoruz. Yeni anayasada Kürt
kimliğinin ve Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerinin
tanınmasını istiyoruz. Irak’ta yapılan
geçici anayasaya benzer biçimde.
Demokratik bir ortamda referandum
Sayın Kartal, „Türkiye’deki sağduyulu burjuva
Kürtlerin“ böyle bir sorunu olmadığını
söylüyorsunuz. Neye dayanarak? Böyle bir anket mi yaptınız?
Sizin „sağduyulu, burjuva Kürtlerinizi“ bilmem ama, Kürt
halkının bu konuda ne düşündüğünü anlamak
zor değildir. Yapılacak şey demokratik bir
ortamda Kürtlerin oyuna başvurmak, yani referandumdur...
Örnek olarak hatırlatayım: 1995 yılında
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği‘nin (TOBB) Prof. Doğu
Ergil‘in yönetiminde yaptırdığı bilimsel
bir anket vardı ve söz konusu baskı koşullarında
bile Kürtlerin yüzde 43‘ü federasyondan yana tavır almıştı.
Bağımsızlık ve otonomi isteyenlerle birlikte
bu rakam yüzde 70’lere varıyordu...
Sayın Kartal, Kürtler hak istediği zaman bunu
dış güçlerin kışkırtmasına bağlamak
bu ülkede modadır, ama ciddi bir tavır değildir,
kötü niyetli ve çirkin bir iddiadır. Kürtler kendileri
için neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilemezler mi, isteyemezler
mi?
Sizin de yüreğiniz rahat olsun, biz Kürtler, kendimiz
için neyin iyi olduğunu yedi yabancıdan da, Türkiye’yi
yönetenlerden de iyi biliriz.
Adil ve vicdanlı olmak...
Kürtlerin hak ve özgürlük istemesi ve bu mücadele neden
„çıkmaz sokak“ olsun? Siz bizim yerimizde olsanız
bunları istemez miydiniz? Hatta, bizim yerimizde olmanıza
gerek de yok, adil ve vicdanlı biri olmanız yeter...
Yoksa, „Müslüman bir Türk“ün adil ve vicdanlı olması
sakıncalı mıdır? Bu, Türk halkının
geleneğine veya çıkarlarına ters mi düşer?
Bizce bir halk için adil ve vicdanlı olmak en büyük
değerlerden biridir. Kendisinin sahip olduğu, kendisi
için istediği hak ve özgürlükleri başkası için
de –o ister Türk ve Müslüman olsun, ister olmasın- istemek
güzel bir şeydir. Halklar ancak böylece birbirlerine
güven duyar, birbirlerini sever ve gönüllü olarak birarada
yaşarlar. Ötekisi ise baskı, güvensizlik ve kavgadır;
her iki tarafa da büyük zarar verir, kaynakları iç boğuşmada
tüketir ve gelişmeyi önler.
Eğer istediğiniz birlikse, yolu bu.
Lütfen siz ve sizin gibi düşünenler de yazdıklarımı
önyargılarınıza kapılmadan, akıl
ve mantık süzgecinden geçirerek okuyun ve üzerinde düşünün.
Bunu yaparsanız sevinirim!
Kemal Burkay
2 Ağustos 2004
|