|
|
|
- Ayın Yorumu
-
-
NEWROZ
ve KRİZ
-
- Her yıl olduğu gibi bu yıl
da Mart ayı Kürt halkı için, Newroz kutlamaları nedeniyle
bir coşku, eylem ve direniş dönemi oldu. Newroz ülkemizin
dört parçasında ve yurt dışında Kürtlerin bulunduğu tüm
ülkelerde kitlesel biçimde kutlandı.
- Güney Kürdistan'da Newroz,
özellikle de ulusal yönetimin geçerli olduğu bölgede tam
bir özgürlük içinde kutlandı. Halk 21 Mart günü kentlerde
ve kırlarda gönlünce bayram yaptı, halay çekti, şarkılar
söyledi.
- Kürdistan'ın Suriye parçasında
da birkaç yıldır ki Newroz Kürt halkı tarafından serbestçe,
kitlesel biçimde kutlanıyor. İran'da ise zaten Newroz, geçmişten
bu yana, İran'ın tüm halkları tarafından kutlanan geleneksel
bir bayram.
- Kürtler yurt dışında da Avrupa'da,
Amerika'da, Avustralya'da bulundukları tüm ülkelerde Newrozu
özgürce, coşku içinde kutladılar.
- Halkımızın bu yıl da bayramını
özgürce kutlayamadığı yer, yine ülkemizin en büyük parçası,
Kuzey Kürdistan oldu.
- Rejim, tüm yasaklara, baskılara,
kanlı kıyımlara rağmen Newroz'un kutlanmasını önleyemeyince,
son birkaç yıl içinde, onu çarpıtmaya, içini boşaltmaya,
bir Türk bayramına çevirmeye yöneldi. Yine Newrozu kutlamak
Kürt halkına yasak olmaya devam ederken, Ergenekon masallarının
ve demir dövme gösterilerinin eşlik ettiği göstermelik resmi
toplantılar düzenlendi.
- Bu yıl da aynı şey yapıldı.
Bu yılkinin bir farkı varsa, o da Diyarbakır'da ve diğer
birkaç ilde Newroz toplantılarına sözde izin verilmiş olmasıydı.
Ancak yine de serbesti göstermelik oldu. Bayramın kutlanmasına
yalnızca kentin uzağında bir alanda izin verildi. Kürtçe
şarkı söylemek, Kürt ulusal renklerini ve halkın hak ve
özgürlük istemlerini dile getiren hertürlü pankart ise yasaklanarak..
- Kürtçe şarkıların yasaklanması
genel bir uygulamaydı. Nitekim bazı yerlerde Kürtçe şarkı
söylendiği için toplantılar polis tarafından dağıtıldı.
Bunun adı da "Newrozun özgürce kutlanması" oluyordu.
- Türk rejimi, 2000 yılında
da, Newroz bayramı nedeniyle baskıcı, zorba, ilkel kimliğini
bir kez daha gösterdi ve bu ülkede değişimin, eğer tümden
imkansız değilse, ne derece zor olduğu bir kez daha görüldü.
Türkiye bu haliyle Avrupa Birliği'ne nasıl girecek, o da
ayrı bir konu..
- * * *
- Mart ayında Türkiye'deki
yaşanan önemli gelişmelerden biri Cumhurbaşkanlığı seçimiyle
ilgili olarak yapılmak istenen anayasa değişikliğiyle ilgiliydi.
- Cumhurbaşkanlığı seçimi bu
ülkede her zaman krize yol açmıştır. Bunun nedenlerinden
biri sivillerin kimin seçileceği üzerinde anlaşmalarının
güçlüğü, askerlerin ise bu postu kendi hakları sayıp herkeresinde
parlamento üzerinde baskı kurmalarıdır.
- Başbakan Ecevit, daha aylar
öncesinden, "kriz çıkmaması için", Cumhurbaşkanı Demirel'in
bu göreve yeniden seçilmesini önerdi. Ecevit'e göre onun
adı üzerinde anlaşmak kolaydı. Ancak anayasaya göre bu mümkün
değil. Anayasa bir kişinin ancak bir kez ve yedi yıllak
süreyle bu görevi yapabileceğini hükme bağlamış. Demirel'e
yeniden seçilme yolunu açmak için Anayasa'nın buna ilişkin
101. Maddesini değiştirmek gerekiyor. Ecevit de bunun için
harekete geçti. Önce hükümet ortaklarını "ikna" etti, ardından
parlamentoya 5+5 formülü sunuldu. Yani süre beş yıla idiriliyor
ve bir kişinin ikinci kez seçilmesine olanak tanınıyordu.
- Ecevit bu değişkliği parlamentodan
geçirebilmek için olmayacak yol ve yöntemlere başvurdu.
Milletvekillerinin birkaç kez Anayasa Mahkemesi'nce geri
çevrilen "kıyak emeklilik" tasarısını onunla birleştirdi.
Bu milletvekillerine açık bir rüşvetti. Ayrıca, kapanma
tehdidi ile yüzyüze olan Refah Partisi'nin oylarını almak
için, parti kapatmayı zorlaştıran bir değişikliği de pakete
dahil etti. Bu da RP'ye bir rüşvetti.
- Ne war ki ewdeki hesap çarşıya
uymadı. Bütün bu çirkin oyunlara rağmen, 29 Mart günü Meclis'te
yapılan gizli oylamanın ilkinde tasarı geçmedi. RP, Erbakan'ı
kurtaracak bir formülü kabul ettiremediği için oy vermedi.
Milletvekillerinin bir bölümü ise Demirel'e duydukları tepki
ve başka hesaplarla oy vermediler. İkinci oylama 5 Nisan'da
yapılacak. İkincisinde de tasarının kabulü güç görünüyor.
- Böylece Ecevit, "kriz" önleme
adına ciddi bir krize yolaçtı.
- Demirel'in yeniden seçilme
tutkusunu anlamak kolay, bu adamın hırsı sınırsızdır. Ecevit'in,
Demirel'i yeniden seçtirme tutkusunu ise çoğu kişi anlamakta
sıkıntı çekiyor. Ecevit bunu sözde "istikrar" uğruna yaptı.
Neyin istikrarı? Bu ülke Demirel'e mecbur mu? Parlamento
kendi içinden ve dışından başka bir cumhurbaşkanı çıkaramaz
mı? Yoksa yeteri kadar tutucusunu, tutucunun bu kadar deneyimlisini
bulmak mı zor?.
- Yaklaşık kırk yıldır Türkiye
politikasında baş rollerde oynayan bu ikilinin, Demirel
ve Ecevit'in sayesinde ülkenin nereye geldiği ortada. Ülke
yoksulluk çemberini kıramadı, demokrasiden uzak kaldı, Kürt
sorunu çözülmedi. Bu ikilinin yönetiminde Türkiye'nin sorunları
yıllar içinde daha da ağırlaştı.
- Ecevit'in sözünü ettiği istikrar,
aslında kendi pozisyonunu koruma telaş ve çabasıdır. Demirel
dışında bir cumhurbaşkanı arayışı koalisyon partileri arasında
sorun yaratabilir ve hükümetin dağılmasına yol açabilir.
- Öte yandan, ülkenin demokrasiye,
demokratik bir anayasaya gerçekten ihtiyaç duyduğu bir ortamda,
anayasa değişikliği diye ortaya, salt Demirel'i yeniden
seçtirmeye, kıyak emekliliğe yönelik değişiklik önerileriyle
çıkmak, tam bir sorumsuzluktur, iç ve dış kamuoyu ile alay
etmektir. Bunun reddedilmesi isabetli olmuştur. Demirel
gibi bir tutucunun Türkiye'nin başından gitmesi ülke ve
toplum için bir kayıp değildir. Ecevit'in de artık halkın
yakasını bırakmasında sayısız yararlar vardır. Belki de
bu hezimetten sonra siyaseti bırakmayı akıl edecektir..
- Aslında Türkiye'nin anayasa
değişikliğine değil, yeni ve demokratik bir anayasaya ihtiyacı
var. Mevcut Anayasa Türk Pinoşesi Evren'in ürünüdür, bir
darbe fermanıdır, toplumun sırtında bir deli gömleğidir.
Türkiye'nin böyle bir anayasa ile demokrasiyi gerçekleştirmesi,
demokratik ülkeler kervanına katılması olanaksızdır. Onu
değiştirip yamayarak birşeye benzetmek mümkün değildir.
- Yapılacak şeyi yeni, demokratik
bir anayasa yapmaktır. Öyle bir anayasa ki gerçekten çağdaş
ve demokratik olsun; tüm temel hak ve özgürlükleri, Kürt
halkının kimliğini ve haklarını güvenceye alsın.
- Bunun yanısıra, Türk hukuk
sistemi, yasalar bir bütün olarak elden geçirilmeli ve demokratikleştirilmeli.
- Tam bir düşünce ve örgütlenme
özgürlüğü olmalı. Parti kapamalar gerçekten son bulmalı.
- Düşüncelerinden dolayı insanlar
ceza giymemeli, baskı görmemeli.
- İşkence son bulmalı.
- Kürt dili ve kültürü üzerindeki
baskı ve yasaklar kaldırılmalı. Kürtçe eğitime, Kürt diliyle
radyo ve televizyona olanak verilmeli.
- Kürt sorununun eşitlik temelinde
barışçı çözümünün yolu açılmalı.
- Türkiye'nin bir genel afa
ihtiyacı var.
-
- Ne var ki yıllardır Türkiye'yi
yöneten bu "el edilmez" paslı, kireçlenmiş kafalar, Demirel,
Ecevit ve ötekiler, işin bu yanı üzerinde hiç düşünmüyorlar.
Bunlara demokrasi yönünde adım attırmak deveye hendek atlatmaktan
zor.
- Bu kafalarla Avrupa'ya uyum
sağlamak mümkün mü?.
- Doğrusu hem türk halkının,
hem kürt halkının işi zor. Yeni bir anlayışa, çağdaş politikalara
ve çağdaş liderlere ihtiyaç var. Toplumun üzerindeki bu
ölü toprağını atması ve değişime yönelmesi gerekiyor. Bunun
işaretleri ise ne yazık ki henüz ortada yok.
|
| |
|
|