PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Kısa Haberler

Haziran 2000

Yılmaz Çamlıbel İçin Bir Yıl Hapis

Türk devletinin gücü çetelere, katillere, uyuşturucu tacirlerine, ülkeyi soyup talan eden hırsız-uğursuz takımına yetmiyor. Bu kişiler güçlüdürler, ülkenin siyaseti üzerinde etkilidirler; hatta Türkiye'yi doğrudan onların idare ettiği söylenebilir. Kılıç onlarda, ülkenin hazinesi onlara emanet...

Kimse onlardan hesap soramaz, onları yarğı önüne çıkaramaz. çıkarsa bile kısa zamanda ak-pak edilirler.

Onlar ülkenin "en büyükleri"dir. "Türkiye onlarla gurur duyar!"

Ama Türk devletinin zoru, savcıların yargıçların, polisin jandarmanın gücü fakir fukaraya, çocuklara, aydınlara yeter.. Karakol ve kışlalarda onlar işkence görürler. Onlar mahkemelerde ağır cezalara çarpılır, zindanlarda çürürler.

Bu ülkede sözleri ve yazıları, yani düşünceleri nedeniyle baskı gören, tutuklanan, yıllarboyu zindanlarda çürütülen aydınların sayısı pekçoktur. Demokrasi ve Barış Partisi (DBP) Genel Başkanı Yılmaz çamlıbel'e verilen ceza da işte bu türdendir.

çamlıbel hakkında yedi yıl kadar önce Kütahya'da, ınsan Hakları Derneği'nde yaptığı konuşma nedeniyle bir dava açılmıştı. Mahkeme aradan yedi yıl geçtikten sonra, tam da çamlıbel'in DBP genel başkanlığına getirildiği dönemde davayı sonuçlandırıp bir yıl ceza verdi ve Yargıtay bu cezayı görülmemiş bir hızla onayladı.

Anlaşılan o ki, Türk devleti çamlıbel'i susturmak istiyor.

Bu olay da Türk yöneticilerin demokrasi yolunda adım atmaya hiç de niyetleri olmadığını gösteriyor. Bunlar bildik çağdışı, ilkel adamlar. Kürt halkına ve ilerici, demokratik hertürlü düşünceye düşmanlar.

Mehmet Ağar ile Ecevit

Mehmet Ağar eski emniyet genel müdürü ve içileri bakanı. "Riskini de göze alarak binlerce operasyon yaptık" diyen adam..

Ağar döneminde gerçekten de yüzlerce, hatta binlerce kişi, Kürt aydın ve yurtseverleri, bunun yanısıra Türk aydın ve demokratları, politik görüşlerinden dolayı katledildiler ve katiller yakalanmadı. Bu cinayetler "faili meçhul" olarak nitelendi. Gerçekte katiller belliydi ve arkalarında devlet vardı. Ağar'ın dediği gibi, bunlar devlet operasyonları idi.

Çeteler adam öldürdüler, uyuşturucu ticareti yaptılar, ceplerinde Ağar'ın imzasını taşıyan yeşil ve kırmızı pasaportlar vardı. Onlar bu belgelerle dünyayı dolaştılar, işlerini rahat rahat yürüttüler. Yakalananlar da polisler ve subaylar eliyle, MıT eliyle zindanlardan kaçırıldılar. Bunlardan biri Mehmed Ali Ağca idi.

Cinayetlerde kullanılan silahlar Ağar'ın eliyle dağıtıldılar.

Kısacası Ağar, petrole bulanmış bir balıkçıl kadar kirliydi. O binlerce kişinin katlinin suç ortağıydı.

ıste bu Ağar, birkaç gün önce Türk parlamentosunda, "Soruşturma Komisyonu" tarafından aklandı, hiçbir suçu yok dendi!..

Ağar DYP, ANAP ve DSP'lilerin oylarıyla sıyırdı, adaletten kaçtı.

öte yandan, Türkiye'de adalat var mı ki, ondan kaçılsın?. O da ayrı bir konu!

Ya siz adı "dürüst"e çıkmış DSP Genel Başkanı Ecewit'e ne dersiniz?..

Bu dürüste bakın ki Ağar gibi birini bile kendi eliyle ak-pak edip adaletten kaçırdı..

Biz Eco'nun ne mal olduğunu elbet biliriz. Kürt ulusu gibi Ortadoğu'nun en eski ve büyük uluslarından birini, kırk milyonluk bir halkı ve onun haklarını bile yok sayan birine dürüst denebilir mi?.

Sıra "yüce Meclis"e gelince, o da bir-iki dakika içinde komisyon kararını onayladı! Kimse bu konuda konuşma gereğini bile duymadı.. Tüm partiler, tüm mebuslar sessiz kaldılar...

Evet, bu ülkenin en büyükleri katiller ve hırsızlardır ve herkes onlardan korkar; Türk hükümeti ve parlamentosu bile..

Uyuşturucu Taciri: TC

Avrupa'ya geçen uyuşturucunun yüzde sekseninin Türkiye üzerinden geçtiği birçok kez açıklandı. Türk devletinin onayı ve desteği olmadan bu mümkün mü?

Elbette değil. Bu iğrenç ticaretin arkasında Türk devletinin olduğu bir sır değil. Türk devleti Kürtlere karşı kirli savaşı uyuşturucu ve kumardan gelen kara parayla yürüttü, Kürtlere ve komşularına karşı bu paralarla dişine kadar silahlandı. En başta, bu konuyla ilgilenen Türk bilim adamlarının açıklamalarına göre Türkiye'de yılda bu işte dönen para miktarı 100 milyar dolar civarındadır ve bunun yaklaşık 20 milyar doları Türkiye'de kalmaktadır. Türk ekonomisi uyuşturucu ve kara paraya bağımlı hale gelmiştir. Türkiye bu iş için çeteler örgütlemiş, bu ilişki ve faaliyetlerin sonucu olarak kendisi de tam bir çeteye dönüşmüştür.

Bu gerçeği yıllardır herkes bilmekte, ama Türk devleti inkar etmekteydi. Ama bir süre önce ilginç birşey oldu. Hükümet ortağı MHP'nin Başkan Yardımcısı êevket Bülent Yahnici bu gerçeği açık bir şekilde dile getirdi. Yahnici şöyle dedi:

"Yüksekova'dan Marsilya'ya yılda 100 milyar dolar değerinde eroin ulaşmaktadır. Bu iş polisin desteğiyle olmaktadır. Eroin tırlar içinde gider, polis arabaları ve başkaları ona eskortluk eder. Bu iş 20-25 yıldan beri böyle olmakta. Bu paranın 15 milyar doları yurt içinde kalır ve bölüşülür. Bu nedenle de MıT ve başka çevreler ikiye bölünmüşler ve birbirleriyle savaşmaktalar."

Yahnici bu işte Türk polisinin rolünü açıkça belirtmekte, "diğer çevreleri" ise adlandırmaktan kaçınmaktadır. Onlar da açık ki subaylar, vali ve kaymakamlardır.

Yahnici'ye bıravo! O ırkçı-faist bir partinin yöneticisi ve partisi hükümette. Yine de gerçeği söyledi. Boşuna dememişler: "Yiğidi öldür, ama hakkını da ver!."

Antep yöresinde bir dönem görev yapmış olan bir savcı da şöyle diyor: "Türkiye'de kara bir koalisyon var ki kaçakçılardan, poliş savcı, yargıç, siyaset adamları ve bürokratlardan (subaylar, valiler, kaymakamlar) oluşuyor. Bunlar elli yıldan beri eroinin kaymağını kendi aralarında bölüşüyorlar. Bu nedenle de savaşın durmasını, bölgede (Kürdistan'da) olağanüstü halin son bulmasını istemiyorlar."

Türk ekonomisinin yarısı kayıt dışıdır. Bunun yüzde 40'ı ise eroinden gelmekte.

êimdi sevgili okurlarımız, Türkiye'de generallerin, polis şeflerinin ve pekçok siyasi liderin neden ısrarla savaşı sürdürmek istediklerini, olağanüstü hali uzattıklarını, barışa, saydamlıga karşı çıktıklarını daha iyi anlamışlardır. Savaş bu çevrelerin ekmeğidir, onların küpünü kara parayla doldurmaktadır.

Yahnici'nin açıklamaları üzerine kimi Avrupalılar, bu işten yeni haberdar olmuşlar gibi, Türkiye'ye soruyorlar: "Bu ne demek oluyor?."

Sevgili Avrupalılar ve de Amerikalılar! Siz çocuk değilsiniz ve sizin bu işlerden bal gibi haberiniz var; olan biteni bizden ve Yahnici'den çok daha iyi bilmektesiniz. Ama sizinkisi de elbet siyasettir.. Siz dostlarınızın yüzünü kara çıkarmazsınız.. Kuşku yok ki sizin "MıT"leriniz de bu işten paylarını alır, masraflarını çıkarırlar. CiA'nın ıran ve Nikaragua operasyonları gibi...

Eğemenlik Kayıtsız Şartsız Generallerindir!

Türkiye'yi MGK idare ediyor, MGK'yı da generaller!

Türkiye altı ay kadar önce AB aday üyeliğine kabul edildi. Biz de başka birçokları da Türkiye artık, zor ve gönülsüz de olsa değişmek zorunda diye düşündük. AB'ye katılmak için bunca istek duyduğuna göre, gerek demokratikleşme, gerekse Kürt sorununun çözümü yönünde bazı adımlar atmak zorunda dedik. Ama görünen o ki generallerin ve hükümetin bu yolda en küçük bir adım atmaya bile niyetleri yok! MGK'nın son raporundan da anlaşılan budur.

Bilindiği gibi, MGK (Milli Güvenlik kurulu) öylesine bir kurum ki, içinde cumhurbaşkanı, babakan ve birkaç bakanın yanısıra generaller yer almakta. çünkü kendi deyişleriyle "Türkler asker millettir" ve kavgayı dövüşü pek severler...

Yıllardır Türkiye'yi MGK idare eder, MGK'da ise generallerin dedikleri olur.

Büyük küçük her sorunda MGK görüşünü söyler. MGK'nın görüşü ise bir general olan MGK Genel Sekreteri tarafından önceden hazırlanmıştır! Bu ordunun üst kademesinin görüşüdür. MGK içindeki sivillere, yani cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlara düşen görev bunu onaylamaktan ibarettir. Hükümet MGK'nın önerilerini öncelikle gündemine almak ve gereğini yapmak zorundadır. Bugüne kadar hükümetin herhangi bir MGK kararına hayır dediği görülmemiştir. Bu olamaz, olduğu gün generaller yönetime doğrudan elkoyarlar!

Kısacası MGK hükümet üstüdür, parlamento üstüdür, herşeyin üstüdür!

"Türk milleti asker millettir" ve Türk devleti de asker devlettir..

MGK türünden bir kurum Avrupa Birliği'nin yasaları ve ölçüleri ile bağdaşmaz. Böyle bir kurum demokrasi ile bağdaşmaz.

Ama Türkiye de MGK'sız edemez!

Son MGK raporunda birkez daha açıklandı ki, generaller Kürt kimliğini tanıyamaz!

Generaller Kürt televizyonunu kabul edemez!

Türk anayasasında dil yasaklıyan bir maddde vardır ki bundan murat Kürtçedir. Generaller bu maddenin değişmesine de karşılar..

Generaller birçok şeye karşılar...

MGK raporunda deniyor ki Türkiye bu değişiklikleri yapamaz, Kopenhag Kriterleri'ni yerine getiremez; bu gömlek Türkiye'ye uymaz!

O zaman ne olacak? Türkiye'yi dünden bugüne yöneten bu korkak, kişiliksiz politikacılar generallere hayır diyebilir mi?. Hayır, diyemezler!..

Peki halk nerede? O ortada yok, onun sesi duyulmuyor!.. Bu ülkede askerler "paşa"dır ve halk onların "kulu"dur.

Görünen o ki bu hamur daha çok su ister...

Madem öyle, politikacılar tüm görevlerini ve iktidarı generallere devretsinler, herşeyi onlar doğrudan yönetsin ve Anayasa'nın başına:

"Eğemenlik kayıtsız şartsız generallerindir!"

diye yazılsın, diyecektik ama, buna gerek yok; zaten böyle olmakta...

İstanbul sokak çocuklarının çoğu Kürt..

Brezilya'nın başkenti Rio iki şeyiyle ünlüdür: çılgın festivali ve sokak çocuklarıyla...

ıstanbul sokakları da yıllardır ki Rio sokaklarına dönmüş; orada kimsesiz çocuklar kaynaşıyor.

Gazeteler bunların yarısının son 2-3 yılda Kürdistan'dan geldiğini yazdılar. Yani bunlar, evleri barkları Türk ordusunca yakılıp yıkıldığı için kaçıp göçen, ıstanbul varoşlarına sığınan, evsiz, işsiz kalan, perişan olan Kürtlerin çocukları...

Evet, ıstanbul'un sokak çocuklarının yarısı son 2-3 yılda Kürdistan'dan gelenler. Ya diğer yarısı? Açık ki onların da çoğu yine Kürt çocukları ve daha önceki yıllarda gelenler.. çünkü son 10-15 yılda Kürdistan Türk devlet güçleri tarafından alt-üst edildi, 4000 köy yıkıldı, boşaltıldı ve milyonlarca Kürt canlarını ve onurlarını kurtarmak için ana-baba ocaklarını bırakıp kaçtılar. Bunların bir bölümü ıstanbul'a, ızmir'e, Bursa'ya, Adana'ya ve öteki metropol kentlere göçtü.

Yaşları 7 ile 15 arasında değişen bu sokak çocukları sokaklarda kağıt mendil, sakız gibi şeyler satarak, ayakkabı boyayarak, otomobil camlarını silerek ekmeklerini kazanıyor ve aile bütçesine katkıda bulunuyorlar.

Evet, ıstanbul sokak çocuklarının çoğu Kürttür. êam'ın ve Beyrut'un sokak çocuklarının çoğu da Kürttür... Kendimizi bildik bileli ıstanbul'un, êam'ın, Beyrut'un hamalları da Kürttür. Herhalde Bağdat ve Tahran'ınkiler de öyledir..

ışte biz Kürtlerin trajedisi! ülkemiz Ortadoğu'nun en zengin ülkesi; ama biz zorba ve işgalci güçler yüzünden yurdumuzu terkedip yollara düşmüşüz, el kapılarında bu hallere düşmüşüz...

Bu hakka reva mı?..

Türkiye Gelişme Sıralamasında 79'uncu..

Türkler övünmeyi, çetin Altan'ın deyişiyle "Türke Türk propgandası yapmayı" pek severler. Türkiye'nin kırk yılına ipotek koyan, bundan sonrasına da koymak isteyen Demirel, her ağzını açtığında "Böyyük Türkiye!" der. Bu kırk yılın bir başka gediklisi Ecevit hazretleri de ikide bir "Türkiye güçlüdür!" demeyi pek sever.

Gerçek böyle mi?

Gerçeğin ne olduğunu Birleşmiş Milletler Gelişme Programı (UNDP) adlı örgütün kısa süre önce yayınladığı bir rapordan izleyelim:

Buna göre Türkiye uluslararası gelişme sıralamasında dünyada 79'uncudur. Türk burjuvalarının pek küçümsediği Küba ile Kosta Rika, Uruguay gibi ülkeler, bu rapora göre Türkiye'den çok daha iyi durumdalar.

OECD ülkeleri arasında ise Türkiye sondan birinci!

Gelişkinliğin ölçüsü ise ekonomik ve kültürel alanda, bilim ve teknikte ülkelerin ulaştığı düzey.

Açık ki Türkiye bu bakımdan büyüklerin ve güçlülerin arasında değil, küçüklerin, yoksulların ve zayıfların arasında.

Ama, hakkını yememek lazım, bazı şeylerde de Türkiye en önde: Bağnazlık, yalan-dolan, rüşvet, işkence, zulüm ve zorbalık, haksızlık, mafya, ırkçılık, şovenizm ve militarizm...

Serbest Piyasa Ekonomisinin Nimetleri..

Yine UDNP'nin raporuna göre dünyanın en zengin 200 kişisinin zenginliği bir trilyon doları aşıyor. (Bir trilyonun 1000 milyar olduğunu söylemeye gerek var mı?.)

öte yandan toplam nüfusları 582 milyonu bulan 43 yoksul ülkenin toplam zenginliği ise sadece 146 milyar dolar, yani 200 zenginin servetinin altıda biri kadar...

Dünyamızda 1,2 milyar insanın günlük geliri bir dolardan daha az.

Dünyamızda 100 milyon çocuk evsiz, sokaklarda, köprü altlarında yaşamakta.

Dünyamızda tedavisi mümkün hastalıklar yüzünden günde 30 bin çocuk ölmekte.

Son on yılda 50 milyon insan savaş ve baskılar yüzünden evlerini terk etti.

Bugün dünyamızda 10 milyon mülteci var.

Son 10 yılda iç savaşlar yüzünden 5 milyon insan yaşamını yitirdi, 6 milyon kadarı ise sakat kaldı.

Dünya parlamentolarında kadınların oranı yüzde 16.

Bunların tümü çağdaş dünyanın görüntüleri, serbest piyasa ekonomisinin nimetleridir!

Kapitalizm sorunları işte böyle çözüyor, bize böylesine bir dünya sunuyor...

övgücüler ne denli övseler yeridir!

 
PSK Bulten © 2001