Kısa Haberler
Temmuz 2000
APO'nun Emri: "En Ağır
Cezayı verin!"
Okurlarımızın bildiği üzere, geçen Mayıs ayında, örgütün
izlediği son politikalardan rahatsız olan bir grup PKK gerillası,
Güney Kürdistan'daki üslerinden ayrılarak Kürdistan Yurtsever
Birliği'nin (YNK) yanına sığındı.
PKK bu durumdan son derece rahatsız oldu, özellikle de Türk
devletinin elinde tutsak ve ölüm cezasına mahkum olan Öcalan.
Ne ilginçtir ki Öcalan, _mralı adasındaki dört duvar arasından
partisini rahat rahat yönetmekte!. Türk yönetimi ne kadar
da iyi yürekli! Bazıları Öcalan'a telsiz verildiğini söylüyorlar,
bazıları ise el telefonu.. Ama bunların hiçbir olmasa da Avukatlarının
canı sağolsun. Bu "avukatlar", her hafta düzenli olarak Öcalan'ı
ziyaret etmekte, dışarda olup bitenler konusunda ona bilgi
ve belge vermekte, sonra da onun buyruklarını örgüte, PKK
Başkanlık Konsiye'ne, gazete, radyo ve televizyonlara iletmektedirler
Apo'nun bu türden bir mesajı, daha doğrusu buyruğu, Haziran
ayında PKK'nın yayın organı Serxwebûn gazetesinde yayınlandı.
Bu mesaj da daha öncekiler gibi oldukça uzun ve değişik konulara
değinmekte. Öcalan, örgütten kaçanlarla ilgili olarak YNK'yı
suçlamakta ve "bu YNK'ya bağlı bir oluşum yaratma girişimidir,
YNK'nın eski sanatıdır," demektedir. Ayrıca ayrılanlar için
şöyle demektedir:
"Bunların faaliyetleri çetecilik anlayışıdır. Tabi savaş
koşullarında bunun kuralları gelişim gösterir. Suçları ağırdır,
iç ihanettir. En ağır müeyyide uygulanmalıdır."
"En ağır müeyyide" açık ki ölüm cezasıdır. Diğer bir deyişle
Apo onların öldürülmeleri ni emrediyor.
Ne kadar ilginç. Buna trajedi mi, komedi mi demeli?. Apo'nun
kendisi idam sehpasının gölgesinde bekliyor, dünya alem onu
ipten kurtarmak için çabalıyor; ama o, görülmemiş bir hırsla,
kendisine ters düşen yoldaşlarının katli için ferman veriyor
Anlaşılan o ki, bu adam kana doymamış. Atasözüdür: Can çıkmadıkça
huyçıkmaz
Roja Teze Neden Toplanıyor?
Istanbul'da Kürtçe-Türkçe yayınlanan haftalık Roja Teze gazetesinin
hemen her sayısı toplanıyor. Savcı toplanmasını istiyor, polis
el koyuyor. Nedenini hiç düşündünüz mü?
Eskiden başlıca toplanma sebebi Roja Teze'de çıkan haber
ve yorumlarda Kürtlerden ve Kürdistan'dan söz edilmesi, Türk
devletinin Kürt politikasının eleştirilmesi idi. Yöneticilere
göre bunlar ağır suçlardır ve böyle şeyler yazan bir gazete
milleti ve vatanı bölmektedir!
şimdi bunlara yeni bir sebep eklendi: PKK'nın eleştirilmesi.
Evet, yanlış anlamadınız, son dönemde Türk yöneticiler, PKK'nın
eleştirilmesinden, kendileri eleştirilmiş kadar rahatsız olmaktalar.
örneğin Roja teze'nin 50 ve 53. Sayılarına Cemil Baran'ın
PKK'yı eleştiren yazıları yüzünden savcılıkça el kondu.
Ama bu kimseyi şaşırtmamalı. Öcalan ve Partisi çoktandır
ki, bizzat kendi deyişleriyle Türk devletinin hizmetindeler,
devlet de onları korumakta. Aynen 12 Eylül 1980 öncesi olduğu
gibi..
Türkçe bir deyişle: şimdi aralarından su sızmıyor!
Ýşkenceci Polise 2 Dolar Ceza!
Türkiye'de son yıl içinde işkence durumunu araştıran bir
uluslararası komisyonun raporu kısa süre önce yayınlandı.
Raporu hazırlayanlardan biri Ýsveçli, biri Avusturyalı,
biri de Ýngiliz. Bu kişiler parlamenter ve hukukçu.
Raporda Türkiye'de işkencenin tüm hızıyla sürdüğü belirtiliyor.
Bunun bir nedeni Türk yasalarının işkenceyi önlemekteki yetersizliği.
Kaldı ki olanı da yargıçlar uygulamıyor! Polisler bazan gülünç
derecede az cezalarla, bazan da hiç ceza almadan koğuşturmalardan
sıyrılıyor. Polis bu bakımdan rahat. Ceza alacak diye bir
kaygısı yok!
Raporda anlatıldığına göre, karakolda bir kişiye işkence
ettiği kanıtlanan bir polise üç ay ceza verildi , o da 1,5
milyon Türk lirası para cezasına çevrildi. Bu miktar 2 dolar
eder! Böylece polisimiz 2 doları ödeyip elini kolunu sallıyarak
mahkemeden çıkıp gitti.
Bir başka polis de 12 yaşında bir çocuğa işkence etmişti
ve suçu kanıtlandı. Ama mahkeme ona sadece bir yıl ceza verdi,
sonra da cezayı erteledi. Böyece bu işkenceci de elini kolunu
sallayıp gitti.
Evet bu ülkede polisler ve askerler insanlara hakaret edebilir,
onları dövebilir, onlara işkence edebilir, hatta öldürebilir;
bu nedenle başlarına hiçbir şey gelmez. Onlar hertürlü kötülüğü
yapmakta özgürdürler ve bu işlerin cezası yoktur!
Ýşkenceciler ve katiller, gelin Türkiye'de polislik
yapın, bu ülke gönlünüze göre!..
Ama, yine bu ülkede bir kutu baklava çalan çocuğa 6 yıl ceza
verilir!
Yine bu ülkede, Kürtlerin hakkını savunan ve hükümetin baskı
politikasını eleştiren aydınlara verilecek ceza 2 yıldan başlar,
bazan 15-20 yıla varır!
Avrupa Birliği böyle bir ülkeyi içine almakta gecikmiş bile.
Bu ülke, güneşi ve denizleriyle bir cennet. Ama aynı zamanda
zalimler, işkenceciler ve uyuşturucu kaçakçıları için de bir
cennet!..
Ama bilirsiniz, Avrupalılar Türkiye ile ilgili olarak oldukça
iyimserdirler. "Türk lokumu iyidir!" "Türkler konukseverdir!"
"Ýnsan hakları alanında olumlu gelişmeler var
"
Bu olaylarla ilgili olarak da belki şöyle derler:
"Yine de olumlu bir gelişme var, hiç değilse Türk polisi
o adamı ve o çocuğu işkencede öldürmemiş!.."
"F Tipi" Cezaevleri
Son dönemde Türkiye'de cezaevleri konusunda yoğun bir tartışma
ve gerilim yaşanıyor. Tutuklu ve hükümlüler uzun zamandır
ki af beklentisi içindeler. Hükümet geçen yıl af sözü verdi
ama yerine getirmedi. Gerçi bu af siyasileri kapsamıyor; ama
cezaevleri siyasilerin dışında da ağzına kadar dolu. Bu nedenle
hükümlü ve tutukluların sabrı günden güne taşıyor, onlar tepkilerini
çeşitli biçimlerde yüze vuruyorlar. Cezaevleri kaynıyor; açlık
grevleri, direnişler birbirini izliyor. Kimi olaylarda ölenler,
yaralananlar var. Rejimin saldırıları ve işkenceler cezaevlerinde
de devam ediyor.
Hükümet hem içerdeki insanları umutlandırıp afı birtürlü
çıkarmıyor, hem de bu insanlara yeni tuzaklar hazırlıyor.
Bunlardan biri de yeni devreye konan "F tipi" cezaevleri.
Son yıllarda bu tipten birhayli cezaevi yapıldı. Bunlara
aynı zamanda "Türk tipi cezaevleri" deniyor. Bunlarda koğuş
sistemi değil oda sistemi var, her oda tek kişilik ya da en
çok üç kişilik. Gerçekte bunlar birer hücre. Yeni sistemde
tutuklu ve hükümlülerin ortaklaşa kullanabilecekleri yemekhane
yok, ortak bir havalandırma yok, bir spor alanı yok. Bir başka
deyişle, Türk yöneticiler çağdaş standartlara uygun deseler
de bu cezaevleri sisteminin dünyada bir eşi benzeri yok.
"Türk tipi" denince fazla söze gerek yok. Türklerin kendileri
bile, böylesine garip ve mostra şeyler için "Türk işi" deyip
alaya alıyorlar.
Rejimin sözcüleri bu tip cezaevleriyle, şimdiye kadar baş
ağrıtan olaylardan kurtulmayı, tutuklu ve hükümlüleri iyi
biçimde denetlemeyi amaçladıklarını söylüyorlar. Ama asıl
amaçlarını gizliyorlar. Niyetleri cezaevlerinde yalnızca tam
bir sessizlik sağlamak değil. Daha çok da siyasi tutukluları
soyutlamak. Zaten bu cezaevleri "terör suçluları" diye nitelenen
siyasi suçlular için. Çünkü rejim tüm siyasi muhalifleri,
aydınları, yazar çizerleri bile terör suçuyla yargılayıp mahkum
ediyor.
Rejim siyasileri bu hücrelerde soyutlayıp, onların dış dünya
ile, hatta bizzat cezaevindeki insanlarla ilişkilerini koparıp
moral olarak çökertmek, her dediğini yaptırmak istiyor. üstelik
bunu "mahkumları eğitmek" adına yaptıklarını söylüyorlar.
Bu eğitimin ne menem bir şey olduğunu yaşayanlar bilir: ırkçı
metinler ezberletmek, şovenizm propagandası ve işkence
Bu koşullarda içerdeki insanın hiçbir güvencesi yoktur, özellikle
de Türkiye gibi bir ülkede..
Bu tutuklu ve hükümlü için eğitici değil, çıldırtıcı bir
ortamdır, bu nedenle tutuklu ve hükümlüler, onların yakınları
tepki göstermekte haklıdırlar.
Cezaevleri sorununun çözümü daha kötü cezaevleri yapmak değildir.
Çözüm aftadır. Bundan da öte demokraside, insan haklarının
tanınmasındadır. Kürt sorununun adil çözümündedir. Ýnsanlara
iş-aş temin etmektedir. Çözüm toplumsal barıştadır.
Türk devlet adamları cezaevlerini değiştireceklerine kafalarını
değiştirmeliler.
Kürt Asıllı ve Dindar Memurlar Ýçin
Yeni Tuzaklar
Türk hükümeti Kürt asıllı ve dindar memurları ayıklamak için
hazırlık yapıyor. Bu amaçla yeni bir kararname çıkarıldı ve
cumhurbaşkanlığına sunulmak üzere. Aslında Türk yasalarında,
"bölücü" diye adlandırılan Kürt yurtseverleri ile "mürteci"
diye adlandırılan dini değerleri ağır basan insanlar için
çok sayıda kayıt ve engel var, ceza yasası buna ilişkin hükümlerle
dolu. Ama bütün bunlar yeterli bulunmamış ki yeni bir kararname
devreye kondu. Bununla bir yargı kararı olmaksızın, doğrudan
müfettişler eliyle memurların işine son verilebilecek.
Bu bir tür yargısız infaz.
MGK, yani generaller böyle istiyor! 28 şubat süreci işlemekte
devam ediyor
Avrupa Birliği'ne aday üyelik sürecinde Türk rejiminin bir
parça değişebileceği, antidemokratik yasa ve mevzuatın bir
ölçüde ayıklanacağı, demokrasi önündeki engellerin bir parça
azaltılacağı umuluyordu. Ne gezer!.. Türk yöneticiler daha
da sıkıyorlar, ileriye değil, geriye doğru gidiyorlar.
Adamların huyu böyle!
|