PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Mart 2000
 
Kısa Kısa
 
 
Newroz'un "w"si...
 
İstanbul Veliliği, Newroz kutlamak için yapılan başvuru dilekçesinde "Newroz" sözcüğünde "w" var diye izin vermemiş... Gerekçe ise Türkçe alfabede bu harfin olmaması...
"Nevruz" diye yazılması gerekiyormuş!...
Acaba "v" diye yazılsaydı izin verilir miydi?. Belli ki Vali efendi Kürtlerle dalga geçiyor...
Bu komik gerekçeyle Newroz bayramının İstanbul'da kutlanmasına izin vermeyen Türk yönetimi, 21 Mart günü, polis ve askerle, tank ve panzerlerle İstanbul'un sokaklarını, meydanlarını adeta işgal etti. Salt 27 bin polis bu işte görev aldı...
O gün İstanbul'da kuş uçurulmadı!...
 
Bayram "serbest", şarkı yasak!...
 
Bazı illerde ise sözde Newroz'un açık havada ya da kapalı salon salonlarda kutlanmasına izin verildi. Ama Kürtçe şarkı söyleme yasaklanarak!
Bunlardan biri de Mersin'di. Demokrasi ve Barış Partisi'nin 20 Mart günü, valilikten izin alarak düzenlediği Newroz festinde Kürtçe şarkı söylenince, polis müdahale etti:
"Türkçe şarkı söyleyecekseniz söyleyin, Kürtçe şarkı söylemek yasak!" dedi.
Bu nedenle toplantı dağıldı…
Bu yalnız Mersin'e özgü değil. Örneğin Diyarbakır, Van, Bingöl ve Batman'da sözde Newroz kutlamalarına sözde izin verildi. Ama şehir dışında bir yerde ve yine Kürtçe şarkı söylemeden, "özgürlük" pankartını bile kullanmadan…
Bir bayram düşünün ki kendi dilinizde şarkı söylemek yasak.
Bir ülke düşünün ki özgürlük istemek yasak…
Kürt basınının durumu da işte böyledir. İstanbul'da bir bölümüyle Kürtçe basılan haftalık bir gazete, aylık bir-iki Kürtçe dergi var. Yani görünüşte Kürt yazı dili "serbest..." Ama bu gazete ve dergilerin hemen her sayısı toplanıyor; okuyucuya ulaşması ve Kürdistan'a girmesi yasak...
İstanbul'da bir "Kürt Vakfı" da var. Tüzüğünde okul açabilir deniyor. Ama Kürt dilini öğretmek için bir kurs açmaya kalkınca odalarının kapısına kilit vuruldu ve yöneticileri mahkemeye sürüklendiler...
İşte bu Türk usulü hak kullanmadır...
Ama Türkiye Avrupa'ya dönüp şöyle diyebilir:
"Bakın Kürtler özgür, kendi dillerinde gazeteleri, kendi vakıfları var; bayramlarını serbestçe kutluyorlar…"
 
Karakoldaki Sopa...
 
Bilindiği üzere filistin askısı Türk karakollarında çokça kullanılan bir işkence aletidir. Kişinin elleri arkasından bağlanır ve buna asılır, vücuduna elektrik verilir...
TBMM İnsan Hakları Komisyonu, nasıl olduysa, geçenlerde İstanbulda, Küçükköy Karakolu'nda bir denetim yaptı, işte bu filistin askısından birini orada buldu, işkencenin hala sürmekte olduğunun bir kanıtı olarak bunu basına da duyurdu.
Türk yönetim aygıtı, başta polis örgütü olmak üzere bundan çok rahatsız oldu. İstanbul Valisi Erol çakır ise hemen savunmaya geçti:
"Birileri bir sopa bulmuş, ne olduğu belli değil!..."
Bak sen!... Filistin askısı bir anda basit bir sopa oluveriyor...
Varsayalım ki bir sopa... Bu sopa karakolda ne arıyor?. Onu polisler karda buzda kaymamak için mi kullanıyorlar, yoksa onunla tavuklara kış kış mı diyorlar?
İçeri düşenleri eğitimden geçirmek için polisin yumrukları, tekmeleri, copları yetmiyor mu?.
10 milyonluk ilin valisi işkence aletini gizlemeye çalışır, işkenceciyi korursa o ülkede işkence önlenebilir mi?
 
Bir göstericiye 12 Polis...
 
Beş yıl kadar önce İstanbul'un Gazi Mahellesi'nde cinayetleri protesto için barışçı bir gösteri yapan halkın üzerine polis ateş açmış ve 18 kişi ölmüştü. Bu dava, Gazi sakinleri izlemesinler diye Trabzon gibi, İstanbul'dan 1500 kilometre uzakta bir ile aktarıldı. Dava beş yıl sürdü ve iki polise verilen iki-üç yıllık komik cezalarla son buldu...
Birkaç gün önce Gazi sakinleri ölülerini anmak için cemevinde toplandılar ve çiçek bırakmak için mezarlığa kadar yürümek istediler. Tabi bu müthiş eyleme (!) karşı da polis alarmdaydı. Mezarlığa kadar yürüyen 500 kişiyi 6000 kişilik bir polis ordusu kuşatmaya aldı! Yani bir göstericiye karşı 12 polis! Damları tutan maskeli ve makinalı tüfekli özel timleri ve köşe başlarındaki panzerleri de saymazsak…
Yine de gelişme olumludur; hiç değilse kimse öldürülmedi!
 
Etopya Bayrağı'nın Tehlikeleri...
 
Mart ayındaki tehlikeli olaylardan biri de Etopya Dışişleri Bakanı Seyoum Mesfin'in Ankara'yı ziyareti sırasında yaşandı.
Tehlike, Etopya bayrağının sarı, yeşil ve kırmızı renklerinde idi... Malum olduğu üzere bunlar Kürt bayrağının da renkleridir ve Türk polisi bu "allerjik" renklere karşı yıllardır savaş açmış bulunuyor. Geçtiğimiz yıllarda Kürdistan'ın bazı illerinde, trafik lambalarında yeşil yerine mavi kondu, salt bu üçlüyü bozmak için!...
İzmir'de, kimsesiz sokak çocuklarına yardım toplamak için sokakta danseden, yaşları 10-12 dolayındaki üç küçık kız, sarı bir kartonun üstüne kırmızı ve yeşil kalemle isteklerini yazdıkları için polis tarafından derdest edilip karakola götürülmüş, hangi örgüte mensup olduklarını itiraf ettirmek için sıkıştırılmış ve mahkemeye verilmişlerdi!
Parlamento'dan alınıp cezaevine konan Kürt milletvekili Leyla Zana'nın suçlarından biri de kırmızı, sarı, yeşil renklerde bir saçbağı kullanmış olmasıydı...
Ve buna benzer daha neler!...
İşte böylesi bir ortamda Etopya bayrağının, bir otomobilin üzerinde Ankara sokaklarından geçmesi, milli birlik ve bütünlük bakımından büyük tehlike oluştururdu! Türk polisi böyle şeylere asla izin veremezdi! Çare düşünüldü, Etopya bayrağının üzerine "Etopya" yazısı yazıldı. Yeşilin üste gelmesi için de bir ok işareti kondu (Kürtlerinkinde yeşil aşağıdadır...)
Böylece tehlike bir nebze azaltılmış oldu…
 
şampiyonluk
 
Kısa süre önce açıklanan uluslararası bir istatistiğe göre Türkler kadınlarını dövmekte dünyada birincilermiş. Türk erkeklerinin yüzde 58'i kadınlarını dövermiş...
Bence bu oran daha yüksek ama, bu kadarı da dünyada birinci gelmeye yetmiş. Türkiye'den sonra Bengladeş, "dost ve kardeş" Pakistan ve Mısır gelmekteymiş...
Sporda yeterince altın madalya alamamaktan üzgün olan bir ülkenin halkı için, yaklaşan 2000 yılı olimpiyatları öncesinde umut verici bir haber…
En azından bir şampiyonluk elde keklik sayılır…
Aslında, yıllardır savaşa şiddete batmış, şiddet övgüsü yapılan bir ülke için bu doğal bir sonuç. Böyle bir ülkede herkes herkesi döver.
AB'ye girince baylarımız huylarını bırakırlar mı dersiniz?
Almanya'nın bir kentinde, komşu kızına sahip olamayınca komşusunun yedi ferdini de doğrayan imam bu bakımdan bir örnek olabilir sanırım…
 
Türk Usulü Demokratikleşme...
 
Eski Başbakan ve parlamentodaki ana muhalefet partisi RP'nin manevi başkanı Necmettin Erbakan, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde 1 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Bununla birlikte siyasi haklardan da ölünceye kadar yoksun kılındı.
Uygulanan ceza maddesi, Türk Ceza Kanunu'nun ünlü 312. Maddesi... Sebep de ne biliyor musunuz: Erbakan, altı yıl kadar önce, Bingöl'de yaptığı bir seçim konuşmasında, Kürt seçmenlere hoş görünmek için şöyle demiş:
"Eğer 'Türküm, doğruyum, çalışkanım' derseniz, elin oğlu da 'ben de Kürdüm, daha doğru, daha çalışkanım'der…" diyerek, ilkokullarda okutulan bu ırkçı andı eleştirmiş…
Tabi Erbakan başbakan olunca Kürtler için en ufak birşey yapmadı, bu söylediklerini hatırlamadı bile. Ama rakipleri unutmadılar ve günü geldi kullandılar...
Mahkeme Erbakan'ın bu doğru ve güzel sözlerini suç saydı!
Bu maddeden şimdiye kadar binlerce insan ceza giydi. Bunlar arasında ünlü romancı Yaşar Kemal, Eşber Yağmurdereli ve Akın Birdal gibi insan hakları savunucuları var... Ama bunlar için kimsenin kılı kıpırdamadı.
Erbakan ceza giyince ise, Başbakan Ecevit "içime sindiremedim!" dedi ve bu maddede değişiklik yapmaya yöneldi.
AB'ye girerken tam da sırası değil mi? Bu fırsatta ülke demokratikleşme yolunda bir adım atmış olacak, düşünceleri yüzünden insanlar içeri tıkılmayacak...
Böyle düşünürseniz pek yanılırsınız.
Böyle düşünürseniz Türkiye'yi ve bu ülkeyi yönetenleri hiç tanımıyorsunuz demektir.
Bu maddede yapılacak değişiklik, yalnızca RP ile pazarlık için kullanılmak isteniyor. Örneğin Erbakan'ın siyasi haklarını geri verecek bir formülle Demirel'e yeniden cumhurbaşkanlığı yolunu açmak için RP'nin anayasa değişikliğine evet demesini sağlamak...
Öte yandan maddede düşünülen değişiklik ne düşünce ve ifade özgürlüğünün yolunu açıyor, ne de bir iyileştirme sözkonusu. Tam tersine, yeni şeyler ekleniyor, ceza vermek daha da kolaylaşıyor ve cezalar kat kat arttırılıyor.
Eski haliyle ceza "bir yıldan üç yıla kadar" iken, yeni tasarı ile cezanın yukarı sınırı beş yıla çıkarılıyor. Basın-yayın yoluyla işlendiği zaman ise iki katı, yani iki yıldan 10 yıla kadar!
Görüldüğü gibi, düşünce açıklamak ve rejime veya yöneticilere bir eleştiri yöneltmek tüfek ve bomba kullanmak kadar tehlikeli. Kürtlerin üzerindeki baskılara karşı çıkan bir yazar ya da gazeteci 10 yıla varan bir cezayı göze almalı...
Bu da Türk usulü demokratikleşmedir!
 
Akın Birdal Yine Hapiste
 
Türkiye İnsan Hakları Derneği Başkanı Avukat Akın Birdal, önce devlet güdümlü çetelerin İHD merkezine yaptıkları baskınla kurşun yağmurunu tutuldu. 10 dolayında kurşun yarası alan Birdal bir mucize eseri kurtuldu. Ama sağlığı bozuk ve sürekli tedavi görmesi gerekiyor.
Oysa rejime bu yetmedi. Birdal'ı söz ve açıklamalarından dolayı bir de ağır hapis cezasına mahkum ettiler ve cezaevine attılar. Türkiye'nin AB'ye aday üyeliğinin görüşüldüğü Helsinki Doruğu öncesinde, avrupalılara bir jest yapıp, hastalık gerekçesiyle serbest bıraktılar.
Birkaç gün önce ise (29 Mart) Birdal, bir kez daha alınıp cezaevine kondu.
Neden olmasın, Türkiye aday üyeliğe alındı, köprü geçildi...
Türkçede bir söz vardır: "Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı derler..."
Birkaç yıl sonra Türkiye yine Avrupa kapısında sıkışırsa içerdeki yazar çizerlerden bir ikisini birkaç günlüğüne yine serbest bırakırlar olur biter. Avrupalı dostlarımız çok anlayışlıdırlar!...
 
FSP ile Görüşme
 
Partimizin Genel Sekreteri Burkay yoldaş, şubat ayı içinde, partimizin üye ve sempatizanlarıyla bir toplantı yapmak üzere gittiği Paris'te Fransız Sosyalist Partisi'ni de ziyaret etti ve partinin dış ilişkiler yetkilileriyle görüştü.
Bu görüşme sırasında Kürt sorunundaki son gelişmeler ve Türkiye'deki durum değerlendirildi.
 
FKP'nin Kongresine Katıldık
 
23-26 Mart tarihlerinde Marsilya yakınındaki Martigues kentinde yapılan Fıransız Komünist Partisi'nin katıldık. Toplantıya Partimizin yanısıra Türkiye'den ÖDP ve HADEP davet edilmişlerdi.
FKP'nin kongresinde küreselleşme, Avrupa'nın yapılanması, Fransız toplumunun evrimi, FKP'nin katılımıyla Fransa'da oluşan sol çoğunluğun yürüttüğü politikalar, Hümanite gazetesinin işlevi gibi konular tartışıldı.
 
PSK Bulten © 2001