PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

KISA HABERLER..

  Mayıs 2000

DBP Heyeti Gözaltına Alındı

 Geçtiğimiz günlerde Güney Kürdistaníı ziyaret eden Demokrasi ve Barış Partisi (DBP) Genel Başkanı Yılmaz «amlıbel ve beraberindeki parti heyeti dönüşte Habur kapısında JİTEM tarafından gözaltına alındı. «amlıbel ve arkadaşları, birkaç saatlik bir sorgulamadan sonra serbest bırakıldılar.

JİTEM Türk jandarmasının bir illegal birimidir. Faili meçhullerle, işkenceyle ün salmıştır. Varlığını herkes bilir; ama resmen inkar edilir. Kontrgerilla gibi..

Camlıbel ve arkadaşlarının gözaltına alınması için ise hiçbir neden yoktu. Onlar normal pasaportlarıyla aynı sınır kapısından geçip Güney Kürdistanía gitmişler ve birkaç günlük ziyaretten sonra dönmüşlerdi. Bu işin gizlisi saklısı yoktu. Ama Türkiyeínin sınırları hassastır, maazallah, birileri girip çıkınca değişebilir! Bu sınırlardan normal Türk pasaportuyla girip çıkmak bile tehlikelidir, insanın başına ne geleceği belli olmaz!..

Öte yandan, sözkonusu Habur kapısı, Kürdistaníı bölen sınırlardan biri üzerindedir. Yani gerçekte burası bizim ülkemizdir, Türkiye ve başkaları tarafından bölünmüştür. Kürtler içinse, ülkelerinin bir parçasından ötekine geçiş pasaportladır. Üstelik yine de tehlikelidir.

Gidip gelirken adama hesap sorarlar..

Üstelik bu hesabı soran normal yargı ya da polis değil. Kuruluşu inkar edilen, ama işkencesi ve cinayetleriyle ünlü bir gizli devlet örgütü, JİTEM!.

Bu da Türkiye için doğal; çünkü yıllardır ki devletle çeteler içiçe geçmiş. Daha doğrusu ülkeyi çeteler yönetiyorÖ

Kürtçe Gazete ve Dergilerin Kürdistanía Girmesi Yasak

 3 Mayıs dünya basın özgürlüğü gününde Türk yönetimi Kürt basınına bir ìiyilikî daha yaptı: haftalık Roja Teze Gazetesi ile Deng Dergisiínin de aralarında olduğu 4 gazete ve 8 derginin Olağanüstü Hal bölgesine girişini yasakladı. Olağanüstü Hal bölgesi Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şırnak, Hakkari, Dersim gibi Kürt ilerini kapsıyor.

Roja Teze haftalık olarak ve iki dilde, Kürtçe-Türkçe çıkan bir gazetedir. Deng ise iki ayda bir yayınlanan, daha çok da Kürt sorununu konu edinen bir araştırma, inceleme dergisidir. Bunların ikisi de sözde Türkiyeíde İstanbul kentinde legal olarak yayınlanıyor. Ama Kürdistanía girmeleri yasak!

Peki daha önce serbest miydiler? Sözde serbesttiler, ama gerçekte değildiler. Zaten bu yayınların mahkeme kararıyla toplanmayan sayısı yok gibidir. Toplama kararları ise 14. Luiínin tutuklama fermanları gibi, daha yayınlar basılmadan hazırdır ve polisin eli altındadır. Hatta, hakkında toplama kararları olup olmaması fark etmiyor. Polisin baskıları yayıncılar, dağıtanlar, okuyanlar üzerinde süreklidir.

Bunları tümden yasaklamayı, insan hakları açısından zaten bozuk olan sicilini daha da bozacağı için sakıncalı bulan Türk rejimi, aslında onların okura ulaşmasını engelliyor, onları ağır cezalarla, engellerle boğuyor.

Bu nedenle OHAL valisinin kararı aslında bir şeyi değiştirmiş olmuyor. Olsa olsa, dünyada basın özgürlüğünün konuşulduğu günlerde ve Türkiyeínin AB aday üyeliği nedeniyle sözde reformlar yapması gereken bir dönemde, bu rejimin ikiyüzlülüğünü, iflah olmazlığını bir kez daha gösteriyor.

Türkçede ìcan çıkmayınca huy çıkmazî diye bir söz vardır. Evet, bu adamların huyu böyledir!

 

Sistemli İşkence Devam Ediyor

 Türkiyede sistemli işkencenin dewam ettiğini bizzat Türkiye Büyük Millet Meclisiínin İnsan hakları Komisyonu açıkladı.

Komisyon daha birkaç gün önce, İstanbul karakollarında yaptığı araştırmanın sonuçları hakkında basına bilgi verdi. Buna göre İstanbulíun 32 karakolunda yoğun biçimde işkence yapıldığı anlaşıldı. Bilgisine başqvurulanlar arasında Bakırköy Kadın ve «ocuk tutukeviínde kalanlar var. Yani polis İşkençe ederken erkek-kadın, ya da yaşlı ya da çocuk ayrımı yapmıyor. Tüm vatandaşlar bundan eşit biçimde yararlanıyorlar!..

Bir kadın nasıl polislerce göğüslerine elektrik verildiğini ve ırzına geçmekle tehdit edildiğini anlatıyor.

«ocuklar filistin askısını, elektrik şokunu, çıplak bedenlerine uygulanan basınçlı soğuk suyu ve falakayı anlatıyorlar.

Komisyon sözcülerinden parlamenter Sema Pişkünsütíün söyledikleri ise çok daha önemliydi. Bayan Pişkinsüt aynen şunları söyledi:

ìGerçek sorumlular sanıldığı gibi emniyet amir ve memurları ile cezaevi amir ve gardiyanları değil, mülki ve adli idarenin en üst kadelesindekiler, yani vali ve başsavcılardır!î

Bu sözler doğru, ama eksik: Ya hükümet? Hükümet istemese bu sistemli işkence yapılabilir mi, yıllarca sürebilir mi?.

Türkiyeíde işkence bir devlet politikasıdır.

 DGM Başsavcısı ve Mafya Lideri

 Türkiyeíde trafik kazaları çok can alıyor. Bu yüzden, ülke her yıl, büyük bir savaşa girmiş kadar kayıp veriyor. Türkiyeíde karayolları mezbahayı andırıyor.

Bu ülkede hukuk ve demokrasinin kuralları gibi, trafik kuralları da işlemez.

Trafik kazalarının onca kötülüğüne karşılık, bazılarının yararı da olmadı değil!

Örneğin, birkaç yıl önce Susurlukíta, kamyon mersedese çarpınca devlet-çete ilişkileri ortaya dökülmüştü.

Devlet bunun üstünü örttü. Ama sonra başka hayırlı trafik kazaları oldu! İşte bunlardan biri daha birkaç gün önce gerçekleşti. Bir özel otomobil devrildi, sürücüsü öldü, İstanbul DGM Başsavcısı Oktay «akır ise yaralı kurtuldu.

Sürücüínün zengin, market sahibi, ama polis tarafından aranan ìtehlikeliî kişilerden biri, bir mafya lideri olduğu anlaşıldı. Arabada bulunan iki çanta ise yaralı başsavcının emriyle toz oldu. Bu çantalardan birinin dolarla dolu olduğu söyleniyor.

DGM Başsavcısı ve bir mafya lideri.. Birlikte İstanbulídan Ankaraíya gidiyorlarmışÖ

Bu tür olayları kimse artık garipsemiyor.

DGMílerin gücü, elbet Kürt basınına, yazarlara, fikir ve düşünce adamlarına geçiyor.

Bu durumda adaletin tecellisi de trafik kazalarına kalıyor!..

 
PSK Bulten © 2001