PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) 
5. Kongre Sonuç Bildirisi

Kürdistan Sosyalist Partisi'nin 5. Kongresi 1998 yılının Haziran ayının ilk haftasında, önceki kongrelere oranla çok daha geniş bir katılımla toplanarak beş gün süreyle, 4. Kongreden bu yana geçen üç yıl içindeki Parti çalışmalarını, bunun yanısıra ülke ve dünya durumunu değerlendirdi, gündemindeki diğer konuları görüştü, gelecege yönelik kararlar aldı, yeni Merkez Komitesi 'ni seçti ve kamuoyuna aşagıdaki bildiriyi yaymladı: 

14 Yıldır Süregelen Savaşın Sonuçları

Türk devleti ile Kürtler arasında, Kuzey Kürdistan'da süregelen savaş 14. yılını doldurmak üzeredir. Partimizin, daha baştan tahmin ettiği ve sık sık dile getirdiği üzere, bu savaş birşeyi çözmedi; aksine sorunları daha da ağırlaştırdı. Savaş Kürdistan'a yıkım getirdi, hem Kürt halkına, hem Türk halkına ölçülemiyecek derecede büyük maddi ve manevi zararlar verdi.

Türk rejimi bu süre içinde PKK'nın silahlı eylemini bahane ederek Kürt halkına karşı savaş kurallarını bile dışlayan acımasız, kirli bir savaş yürüttü. Her iki taraftan onbinlerce insanımız savaşın kurbanı oldu. 4 binden fazla Kürt köyü ve onlarca kasaba yakılıp yıkıldı. Halk sürgüne tabi tutuldu. Milyonlarca insanımız göç yollannda perişan oldu. Bunlar baba dede topraklarını, evlerini, tarlalarını, hayvanlannı ve herşeylerini yitirdiler, şimdi sığındıkları yerde de büyük çoğunlukla evsiz, aç, işsiz ve perişanlar

Kürdistan'ın ekonomisi, doğası ve tarihi eserleri de yıkıma uğradı. Savaş binlerce yılın nice güzelliklerini ve zenginliklerini de sildi süpürdü.

Türkiye Kürtlere karşı savaşı sınırlarının ötesine, Güney Kürdistan'a da yaydı.

Türkiye bu savaştan yararlanarak Kürt varlığını, bu topraklar üzerinde binlerce yıldan beri yaşıyan koca bir ulusu yok etmek istiyor. Bu etnik arındırmadır; bundan da öte, bir halka karşı soykırımdır.

Bu kirli savaş Türk halkına da ölçülemiyecek derecede büyük zararlar vermektedir. Türkiye bu yüzden yıllardır ulusal gelirinin önemli bir bölümünü bu kirli savaşta tüketiyor. Kaynaklar boşa gidiyor. Bu savaş ülkedeki yaygın işsizliğin, yoksulluğun başlıca nedenidir. Halkın ekmeği kurşun ve bomba oluyor.

Kirli savaş nedeniyle Türkiye habire silahlanıyor, boydan boya bir kışlaya dönüyor. Militarizm görülmemiş boyutlara vardı. Türkiye'deki güdük demokrasi daha da iğreti hale geldi. Pekçok konuda temel insan hakları geçersiz oldu. Zor ve şiddet yöntem-leri tüm toplumu esir aldı. Ülkeye kanunsuzluk egemen oldu. îşkence, yargısız infazlar, faili meçhuller sistemin bir parçası haline geldi. Türkiye bir uyuşturucu ve kara para cennetine dönüştü; mafya görülmemiş derecede güçlendi ve çeteler devletle iç içe geçti, devlet çeteleşti.

Kirli savaş yüzünden toplumun dengeleri sarsıldı, ruh sağlığı aşın ölçüde bozuldu. Türk toplumu bir Vietnam Sendromu yaşıyor.

Kirli savaşın başlıca ürünlerinden biri Türk toplumunda ırkçı akımın daha da güçlenmesi, diğeri ise rejim bakımmdan ürkütücü boyutlara varan îslam radikalizmi, diğer bir deyişle şeriatçı harekettir. Böyle olmasının başlıca nedeni, yıllardır ülkenin sol, demokratik, banşçı güçlerinin ezilmesi, toplumun doğal gelişme kanallarının tıkanmasıdır. Doğal gelişme süreci sekteye uğrayan, önü tıkanan toplum yanlış kanallara yöneliyor.

Kaldı ki bu iki akımı da bizzat rejimin kendisi yıllarboyu, sola ve demokrasi güçlerine, Kürt ulusal hareketine karşı besledi, büyüttü.

Bugün, beklenenden fazla büyüdüğü ve iktidara talip olduğu, artık kendi hesabına yönetmek istediği için, rejimin en büyük tehlikelerden biri saydığı şeriatçı akım bizzat kendi eseridir. 0, kendi kazdığı kuyuya düşmüştür..

Yıllardır izlenen bu yanlış politikalar, özellikle de Kürtlere karşı izlenen kirli savaş, Türkiye'yi dünyadan soyutluyor, Avrupa Birliği ile ilişkilerini geliştirmesine engel oluyor, komşularıyla daha çok karşı karşıya getiriyor.

Savaşın Sorumlusu Türk Devletidir Çözüm îçin Anahtar da Kendi Elindedir

Bu savaşın sorumlusu, Türk devletidir. 0, yıllar yılı Kürt gerçeğini yok sayarak, Kürt haklarını tanımayarak, Kürt halkının en meşru, en doğal ve masum istemlerine şiddetle, zorbalıkla karşılık vererek Kürtleri direnişe itti. Bu Kürtlerin ilk başkaldırısı değil ve böyle devam ederse sonuncusu da olmayacaktır.

Türk yönetimi yıllardır savaş konusunda iç ve dış kamuoyuna yalan söylüyor, en başta kendi halkını aldatıyor. Koca bir ulusu ve onun haklarmı yok sayarak bu sorunu bir terörizm olayı gibi göstermeye kalkışıyor. Kitlelere her yıl zafer vaadedi-yor. Oysa savaş sürüp geliyor ve yıldan yıla da boyutlanıyor; sınırların ötesine ve bizzat Türkiye'nin batısına, büyük kentlerine taşıyor.

Bu savaşın bugüne kadar bir kazananı olmadı ve bundan sonra da olmayacaktır.

Savaşın baş sorumlusu Türk devletidir ve çözümün anahtan da kendi elindedir îsterse bu soruna barışçı yoldan adil bir çözüm bulunabilir ve her iki halka da büyük acılar veren, ülkeye yıkım getiren bu savaş biter.

Türkiye Ters Yoldadır

Türkiye bugünkü rejimi ve uygulamalarıyla çağa ters düşmüştür, uygar dünyanm gittiği yola ters yöndedir.

Dünyada ulusal ve bölgesel sorunlara görüşmeler yoluyla çözüm bulma eğiliminin güç kazandığı, GüneyAfrika, Namibya, Eritre, Ýrianda, Filistin gibi nice sorunun barış masasında çözüldüğü ya da bu yola girdiği günümüzde, Türkiye barış yerine savaşı seçiyor. Türk yönetimi, binlerce yıldır kendi topraklan üzerinde yaşamış koca bir ulusu, işkenceyle, kıymıla, toprağından sürerek, dilini ve kültürünü yasakhyarak, tarihini, coğrafyasmı yok ederek ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bu tam bir barbarlıktır ve vahşettir.

Dünyanın demokrasiye yöneldiği bir çağda Türkiye düşünceyi yasaklıyarak, yazarları, bilginleri, barış yanlılarını, insan hakları savunucularnı zindanlara tıkarak, işkenceyle, terörle, kıyımla susturmaya çalışıyor, insan haklannı pervasızca çiğniyor.

Uygar ulusların daha geniş federasyonlara yöneldikleri, sınırları kaldırdıkları, ortak para ve ortak bayrağa yöneldikleri bir aşamada Türkiye tü komşularıyla kanlı bıçaklı ve pervasızca yayılma politikaları izliyor. 1974'teki Kıbrıs işgali sürüyor ve Türkiye BM'in aldığı kararlara aldırmıyor. Türk ordusu sık sık sınırı aşıp Güney Kürdistan'a giriyor. Orada da Kıbrıs'takine benzer uydu bir Türkmen devleti kurma hazırlığı var.

Bu yayılmacı, tehditkar, saldırgan politikalar bölgede büyük bir gerilim yaratıyor. Türkiye, AE ve îsrail'le birlikte bölgede savaş senaryoları geliştiriyor. Her an Suriye ile, îran'la, Yunanistan öteki komşularıyla bir kapışma gündeme gelebilir.

Ýçerde ve dışarda herkesi düşman sayan anlayış ve bizzat kendi yarattığı bu gerilim çatışma ortamı nedeniyle Türkiye durmadan silahlanıyor. Uygar uluslarda sivil toplum yapısı güçlenirken Türkiye'de tam tersi oluyor Türk toplumu Hitler Almanyasını çok geride bırakacak biçimde militarize olmuştur. 800 bin kişilik orduya ek olarak 200 bin kişilik polis gücü oluşmuştur. Ülkede asker ve polisin dediği oluyor. Parlamento, hükümet, siyasi partiler kukla kurumlara dönüşmüştür. Tüm önemli kararları askerlerin ağırlıkta olduğu Milli Güvenlik Kurulu veriyor.

Böyle bir ülke kaynaklarını gelişmeye ayıramaz.

Böyle bir toplumda demokrasi ve insan hakları yerleşemez.

Böyle bir ülke çağdaş uygarlığı, çağdaş insan ilişkilerini, çağdaş kültürü ve yaşama biçimi yakalıyamaz

Böyle bir ülkede iç barış olmaz.

Böyle bir Türki ye Avrupa Birliği'nin kapısından giremez.

Türkiye önüne Yeni Bir Politika Koymalıdır

Türkiye'nin bu bataktan kurtulması, barışa demokrasiye kavuşması, ekonomik ve kültürel çok yönlü gelişmesi, uygar uluslar kervanına katılmi için yeni politikalara ve radikal bir değişime ihtiyacı vardır.

Bugüne kadar izlenen politikaların yanlış olduğu, çıkmaz olduğu kanıtlanmıştır.

Türkiye öncelikle Kürt politikasını değiştirmelidir. Kürt sorunu, bu yanlış yaklaşım yüzünden büyümüş ve ülkenin temel sorunu haline gelmiştir. Diğer sorunlann anahtarı da Kürt sorunudur. Bu düğüm çözülmeden ötekiler çözülmez.

Kürt sorunu ise ancak barışçı ve adil biçimde, yani siyasal görüşmeler yoluyla ve Kürt halkımn meşru hakları tanınarak çözülebilir. Diğer bir deyişle, çözüm eşitliktedir.

Kürt sorununun çözümü ülkeye barış getirecektir.

Barış koşullarında, bugün kirli savaşa giden dev kaynaklar kalkınmaya yönelecek, insanlarımıza iş ve ekmek kapısı açılacak; kışla ve karakol yerine okul ve hastane; tank, top ve uçak yerine iş makinaları alınacaktır.

Barış koşullarında hak ve özgürlükleri budamaya, düşünenleri hapsetmeye, işkence çarkına, faili meçhullere, yargısız infazlara gerek olmayacak, şiddet toplum yaşamından dışlanabilecektir.

Banş koşullarında devlet güdümlü çetelere gerek olmayacak, adalet işleyebilecek, toplum bunca kir ve pislikten arınacaktır.

Türkiye dış politikasında da radikal bir değişim yapmalı, yayılma ve tehdit politikalarımn yerine iyi komşuluk ilişkilerini amaçlamalıdır. Herkesi düşman gibi gören bu paranoyak dış politika anlayışı terk edilmelidir.

Yani Türkiye'nin lafta değil, gerçekte "yurtta sulh, cihanda sulh"a ihtiyacı vardır. iç barış ve dış barış birbirini tamamlıyarak toplumu rahatlatır. Böyle bir toplumun daha fazla uçağa, bombaya, büyük bir orduya ve polis gücüne ihtiyacı yoktur. Türkiye'nin militarizmin cenderesinden kurtulması, devletin bir polis devleti olmaktan çıkması buna bağlıdır.

Böyle bir ülkede sivil toplum kurumlan gelişir. Demokrasi gerçekten demokrasi olur. Parlamento, hükümet ve adalet üzerindeki ordu ve polis baskısı kalkar.

Barışçı ve demokratik bir Türkiye dünyada saygınlık kazanır. Böyle bir ülke kolaylıkla uygar uluslar kervanına katılabilir, Avrupa Birliği'nde rahatlıkla kendine yer bulur.

Biz Kürdistan Sosyalist Partisi olarak işte bunu istiyoruz: Kürt ve Türk halklarına banş, demokrasi ve özgürlük.

Barış, Demokrasi ve Ekmek Için Elele Verelim

Kongremiz, Kürt ve Türk, bu ülkenin tüm insanlanna; emekçilere, aydınlara, barışseverve demokrat kişilere, ülkenin ve halkın iyiliğini isteyen sağduyu sahibi herkese çağrıda bulunur: Gelin, barış için, demokrasi için, güzel bir gelecek için elele verelim. Savaşı, kini, nefreti ortadan kaldıralım. Eşitlik ve özgürlük temellerinde yeni bir yaşam kuralım.

Bugünümüzü ve geleceğimizi çağdışı ilkel kafalara., savaş akbabalarına, çetelere teslim etmeyelim.

Kirii savaşı bir an önce durdurmak için elele verelim.

Temiz toplum için, özgür toplum için, iş ve ekmek için elele verelim.

Türkiye'nin bugünkü bataktan kurtulması köklü bir değişim programını hayata geçirmeye bağlı. Ancak bunu sağlamak, dünden bugüne ülkeyi yöneten kısır ve çağdışı kadrolardan beklenemez.

Bunu ancak barışta, demokraside çıkarı olan emekçiler, aydınlar; bu gidişten memnun olmayan, değişimden yana ve sağduyu sahibi tüm çevreler ve kişiler başarabilir. Onlann geniş bir birliğine., ülke çapında bir barış ve demokrasi blokuna ihtiyaç var.

Bu konuda başlıca görev ise ülkenin tutarlı sol güçlerine ve Kürt yurtsever hareketine düşüyor. Geçmişte birliğin önüne konan dargrup çıkarları, önyargılar, küçük hesaplar biryana bırakılmalı. Büyük küçük demeden, hoşgörüyle tüm sol, de-mokratik ve banşsever güçlerin birliği sağlanmalı. Hegemonyacılık, başkalarını yok sayma, birliğin dışına itme anlayışı reddedilmeli. En küçük güç bile değerlendirilmeli.

Gerçek ve etkili bir birlik ancak böyle kurulabilir. Eğer geleceğimizi de baskı rejiminin çizmeleri altına terk etmek istemiyorsak, yeni bir anlayışa gerek var.

Güney Kürdistan'da Barış ve ülusal Birlik Bir An önce Sağlanmalı;

Hertürlü Dış Müdahale Son Bulmalı

Kongremiz, Güney Kürdistan'da Kürdistan Demokrat Partisi ile Kürdistan Yurtsever Birliği arasında son dönemde çatışmaların durmasnı, sürdürülen barış görüşmelerini olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak niteler. Biz, Kürdistan Sosyalist Partisi olarak kalıcı bir barışın bir an önce sağlanmasnı, Güney'de serbest seçimler yapılarak parlamento ve yerel hükümetin yeniden canlandırılmasını ve bu kurumların otoritesinin egemen kılınmasını istiyoruz. Buradaki halkımız sorunlarını barış ve birlik içinde, demokratik yöntemlerle çözmelidir. Bunu sağlamak en başta Güneyli partilere ve liderlere düşer. Kürdistan'ın öteki parçalarındaki yurtsever güçlere düşen ise bu konuda onlara destek olmak, yardımcı olmaktır.

Kürdistan'ın güney parçasına hertürlü dış müdahale son bulmalıdır. Türk rejimi, PKK'nin eylemlerini ve varlığını bahane ederek bu parçaya yönelik saldırı ve işgallerine, ilhak planlarına son vermelidir. Uluslararası kurumlar ve kamuoyu Türkiye'nin süregelen bu saldınlanna karşı sessiz kalmamalı.

Körfez Savaşı'ndan sonra Irak üzerine konan ambargo Kürdistan'm bu parçasını da kapsıyor. Bu ise, Bağdat rejiminin kötülükleri yüzünden halkımızın cezalandınlması sonucunu doğuruyor; bölgede ekonomik ve sosyal gelişmeyi önlüyor. Güney Kürdistan'da yaşanan sorunlar üzerinde bunun önemli bir etkisi var.

Bu nedenle Güney Kürdistan üzerindeki uluslararası ambargoya bir an önce son verilmelidir.

Değişik parçalardan örgütler arasındaki ilişkiler ise karşılıklı dostluk, dayanışma, işbirliği ilişkileri olmalıdır. Örgütler, dostça tartışma, eleştiri ve uyarının ötesinde, diğer parçaların ve örgütlerin içişlerine karışmamalıdırlar. Sorunlar banşçı yollardan çözülmeli ve şiddete asla başvurulmamalıdır. Kürdistan'ı bölüşmüş sömürgeci devletlerle kimi zorunlu ilişkiler ise asla ulusal çıkarlara aykırı olmamalı, örgütlerin politikasını ipotek altına sokacak dereceye varmamalı ve bu ilişkiler başka örgütlere ve Kürdistan'ın öteki parçalarına karşı kullanılmamalıdır.

Kongremiz, KDP ile PKK arasında sık sık yaşanan ve son günlerde, Türkiye'nin yeni saldırısıyla birlikte tekrarlanan çatışmaların da derhal durmasını ve iki örgüt arasındaki ilişkilerin yukardaki ilkeler çerçevesinde barışçı ve kardeşçe bir çözüme ulaşmasmı ister ve bu amaçla her iki örgüte de çağrıda bulunur.

Kongremiz, Kürt siyasal Örgütleri arasmda kardeş kavgasının son bulması ve Güney Kürdistan'da barışın ve istikrarın sağlanması için, aralarında Partimizin de bulunduğu altı kadar örgütün son dönemde başlattığı insiyatifî destekler ve bu girişi- min başanlı olmasını, bunun için ilgili tüm örgütlerin iyiniyet ve sorumlulukla çaba göstermelerini ister. Kendi aralannda barışı ve birliği sağlamak işi ve görevi, herkesten önce Kürtlerin kendilerin düşer.

Uluslararası Kurumlar Kürt Sorununun Çözümü için Çabalarını Arttırmalı

Uluslararası kurumlar ve kamuoyu, Kürdistan'ı bölüşmüş devletlerin yıllardır Kürt halkına karşı yürüttükleri baskı politikasma, soykırıma varan uygulamalara, yani insan haklarının ve uluslararası sözleşmelerin kabaca çiğnenmesine karşı sessiz kaldılar. Bu sessizlik zorbalara cesaret verdi.

Kürt halkma karşı sözkonusu vahşi uygulamalar bugün de devam ediyor. Uluslararası kurumlar bu durum karşısında görevlerini hatırlamalı ve daha fazla sessiz kalmamalıdırlar.

Petrol için gösterilen hassaslık, kökleri binlerce yıl öncesine dayanan koca bir ulusun, bir uygarlığı yok edilmesi çabalarına karşı da gösterilmelidir

Ortadoğu'da Kürt sorunu çözülmeden bölgey barış gelmez. Kürt sorunu tek tek ülkelerin, hatta yalnızca bu bölgenin değil, artık tüm dünyanın sorunudur ve bu çerçevede ele alınıp çözüm bulunmalıdır. Eğer uluslararası planda etkili ve sorumlu güçler elele verir ve çaba gösterirlerse bu sorunun bir an önce çözümü mümkündür. Böylece bölgede süren önemli bir savaş ocağı kapanabilir. Bu hem tüm bölge halklarının, hem de dünyanın yararınadır.

Kongremiz, tam da şu günlerde, Mısır'ın başkenti Kahire'de toplanan Kürt konferansını olumlu b girişim olarak değerlendirir, buna ev sahipliği yapan Mısır'ı kutlar ve bu çabaların devam etmesini diler.

Kongremiz aynca, Birileşmiş Milletler Örgütü'nü Avrupa Birliği'ni, ABD'yi, Rusya'yı ve sorunun çözümünde etkili olabilecek tüm ülkeleri, kurum ve kişileri, Kürtlerle soruna taraf olan bölge ülkeleri arasında barışçı ve adil bir çözüm için diyalog başlatılması, barış masası çevresinde biraraya gelinmesi için çaba göstermeye çağırır.

Haziran 1998

Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK)

 
PSK Bulten © 2001