PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Kamuoyuna

Saldırganlıkla Sorunlar Çözülmez

Güney Kürdistan halkımız, Körfez Savaşı’nın ardından, on yıllık süredir nisbi olarak özgür bir ortamda yaşıyor. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kararı ve Çekiç Güç’ün koruması sayesinde Saddam’ın eli 36. Paralel’in kuzeyine ulaşmıyor.

Bu nedenle, Saddam’ın yanı sıra, Kürt halkının öteki gedikli düşmanları, en başta da Türkiye’deki militarist ve ırkçı rejim bu durumdan son derece rahatsızlar. On yıldan bu yana bu parçadaki istikrarı bozmak, ulusal yönetimi engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kürtlerin aralarındaki çelişkilerden yararlanıp onları birbirlerine düşürmeye çalışıyor, sık sık da askeri güçleriyle bölgeye saldırılar düzenliyorlar.

Türk devleti bu şekilde, birçok kez PKK’nın bölgedeki varlığını gerekçe göstererek askeri güçleriyle bölgeye girdi, veya orayı zaman zaman bombaladı.

Türk yönetimi, 1970 anlaşmasıyla otonom bir statü kazanmış olan Güney Kürdistan’daki parlamento ve hükümetin varlığından son derece rahatsız. Her sözün başında şunu diyorlar: “Bir Kürt devletine asla izin vermeyiz!” Özellikle son yıl içinde, ABD’nin Irak’a saldırı hazırlığı gündeme geldiğinden beri, Kürtlerin Güney Kürdistan’da bir Kürt devleti kurma çabası içinde olduklarını ısrarla ileri sürüyorlar.

Güney Kürtlerinin liderleri, onlarca kez, bağımsız bir devlet kurma niyetleri olmadığını, yalnızca demokratik ve federal bir Irak istediklerini dile getirdiler. Amerika ve yandaşı İngiltere de yine onlarca kez, bağımsız bir Kürt devletine izin vermeyeceklerini açıkladılar.. Yine de bunca söz ve kasem Türk yöneticileri tatmin etmiyor. “Yoo,” diyorlar, “Kürtler güneyimizde bir Kürt devleti kurma hazırlığı içindeler!..”

Anlaşılan o ki Türk yöneticilerin, bu ülkenin şoven ve militarist güçlerinin niyetleri kötü.

Öte yandan, bir Kürt devleti kurulsa ne olur? Baylarımız bundan neden bu kadar korkuyorlar? Neden devlet kurma hakkı herkese münasip de Kürtlere değil? Neden 100 bin Kıbrıs Türkü için bir devlet olur, iki milyon Çeçen, iki-üç milyon Boşnak ve Kosovalı için devlet olur da 40 milyon Kürt için olmaz?.

Türkiye’nin kendi sınırları içindeki 20 milyon Kürde kendi anadilinde eğitim (kurs değil, okul) hakkını bile tanımamasını hadi anladık diyelim; peki sınırın öte yanındaki Kürtlerden ne istiyor?. Bu dünya tümüyle babalarının malı mı?.

Kürtlere bu derece düşmanlık ayıp değil mi? Hani Kürtlerle Türkler kardeşti?.

Bu baylar, Türkmen sorununu da Irak’ın ve Güney Kürdistan’ın içişlerine müdahale için bahane yapıyorlar. Gerçekte Güney Kürdistan’da böyle bir sorun yok. Buradaki küçük Türkmen azınlığı, Kuzey Kürdistan ve Türkiye sınırları içindeki 20 milyon Kürdün sahip olmadığı birçok hakka sahip. Örneğin partileri, televizyonları, okulları ve diğer kültürel kurumları var.

Türkiye’deki şoven ve militarist güçlerin bir amacı da Musul ve Kerkük’e el koymak. Türk medyasında yıllardır bu konu tartışılıyor. Milli Savunma Bakanı Çakmakoğlu, daha birkaç gün önce bu niyeti açık açık dile getirdi, şöyle dedi:

“Kerkük ve Musul aslında bizimdir, ‘Misaki Milli’ sınarları içindeki bu bölgeyi zorla bizden kopardılar. Orası bizim hakkımız ve gerekeni yapacağız..”

Bu da gösteriyor ki Türk devleti saldırgan ve işgalci politikalara son vermiş değil. Kuzey Kürdistan ve Türkiye sınırları içindeki 20 milyon Kürdü tutsak etmekle kalmamış, Kürdistan’ın diğer parçalarını yeniden, Kuzey Kıbrıs misali işgal ve ilhake ilişkin heveslerini de sürdürüyor.

Bu ipe sapa gelmez beyanın ardından, Güney Kürdistan’da yayınlanan “Brayeti” (Kardeşlik) adlı Kürtçe gazetede, konuyla ilgili bir başyazı çıktı. Bu yazıda sözkonusu tehditler ve talihsiz beyanlar eleştirilerek şöyle deniyor:

“Musul ve Kerkük üzerinde Türkiye’nin hiçbir iddiası olamaz. Türkiye’nin Irak’a ve Güney Kürdistan’a müdahaleye hiçbir hakkı yoktur. Biz buraların Türkiye’nin bir vilayeti olmasını, bunun sonucu burdaki çocuklarımızın da Kuzey Kürdistan’dakiler gibi, İstanbul, İzmir ve Ankara’da ayakkabı boyacıları haline gelmesini istemiyoruz. Türk yöneticiler tarihten, Osmanlı’nın son döneminde olup bitenlerden ders almalıdırlar. Böyle bir durumda ülkemizi savunur ve saldırganlara mezar yaparız...”

Bu yazının ardından, Türk politikacıların ve medyanın canı çok sıkıldı. “Barzani nasıl böyle söyleyebilir!” diye öfkelendiler.

Bu baylar, eğer can sıkıcı sözler duymak istemiyorlarsa, kendileri de başkalarının canını sıkacak sözler söylememeli ve bu tür tehdit ve saldırganlığa son vermeliler. Oysa pervasızca tehdit ve saldırılarının yıllardır sonu gelmiyor. Neden Irak’ın ve Güney Kürdistan’ın içişlerine karışıyorlar? Kerkük ve Musul üzerinde ne hakları var? Yoksa Osmanlı’nın geçmişteki tüm mülkünü kendi meşru mirasları mı sayıyorlar? Öyleyse Irak’tan Fas’a, Yemen’e kadar tüm Arabistan’ı, Viyana kapılarına kadar tüm Balkanları ve Kırım’ı da yeniden fethetsinler!..

Herkes de bilir ki Güney’deki Kürt liderler Türkiye ile ve diğer komşularıyla ilişkilerde oldukça makul ve yumuşaklar, onları incitecek tavır davranışlardan dikkatle uzak durmaktalar. Ama sürekli olarak Güney Kürtlerini aşağılayanlar, Güney’e karşı tehdit ve saldırılarını pervasızca sürdürenler Türk yöneticileri ve medyasıdır. Dün Kıbrıs’ın kuzeyini işgal edenler şimdi de Musul ve Kerkük’e göz koymuşlardır.

Savunma Bakanı Çakmakoğlu, faşist partidendir. Bu kişiler şovenizm ve ırkçılıkla besleniyorlar. Şimdi de, seçimlerin yaklaştığı şu günlerde, bu tür provokasyonlarla kitleleri kışkırtıp oy avcılığı yapıyorlar. Bunların ataları turancı Enverler, Talatlar da, 1. Dünya Savaşı sırasında Kafkasları ve Orta Asya’yı fetih düşleriyle yola çıkıp Osmanlı Devleti’nin başına büyük belalar sardılar, onun paramparça olmasına açtılar.

Aklı başındaki Türk yöneticiler, politikacılar ve Türk medyası ise, tepki gösteren Kürtlere bu kadar öfkeleneceklerine, öncelikle kendi şoven ve saldırgan adamlarına laf anlatmalılar.

Ama ne yazık ki onlar, bir kez daha, kendi haksızlıklarını ve kötülüklerini görmezden gelip  gerçeği gizliyorlar, türlü yalan ve çarpıtmalarla, tehditlerle Türk kamuoyunu yanıltmaya ve Kürtlerin gözünü korkutmaya çabalıyorlar.

Bu baylar artık şunu anlamalı ki tehdit ve saldırganlık günümüze uygun yöntemler değil. Bu tür yöntemlerle sorunlar çözülmez. Ayrıca her kuşun eti yenmez.

Saldırganlık karşısında varlığını ve ülkesini korumak elbet Kürt halkının da hakkıdır.

Kürdistan Sosyalist Partisi olarak bir kez daha Türk yönetimini tehdit, baskı ve zorbalık yöntemlerine son vermeye, Güney Kürdistan’ın içişlerine karışmamaya çağırıyoruz.

Kendilerinin sorunu Güney’de değil, Kuzey’de. Kuzey Kürdistan ve Türkiye sınırları içindeki 20 milyon Kürt hak ve özgürlüklerine kavuşmadıkça Türkiye için barış ve sükun ortamı olmaz. Artık bu ilkel, utanç verici uygulamalara son vermeli, Kürt sorununu eşitlik ve adalet temelinde çözmeye yanaşmalıdırlar. Ülkeye barışın ve demokrasinin gelmesi, ekonomik ve sosyal gelişme böylece mümkündür.

Çözüm yolu yeni haksızlıklar, saldırılar, işgaller değil, Kürtlerle ve diğer tüm komşularla barışçı ve dostça ilişkiler sağlamaktır.

Kürdistan Sosyalist Partisi
26 Ağustos 2002

 
PSK Bulten © 2002