PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

S O Y T A K R A S İ !

Cemil BARAN

Türkiye şu günlerde seçimlere gidiyor. Şükür bu ülkede demokrasi var! Burası  tek “laik ve demokratik” islam ülkesi... Tüm Müslümanlara örnek olacak ülke...

Gerçi bu “laik ve demokratik” ülkede, yüzde 10 gibi başka hiçbir ülkede görülmeyen yüksek bir seçim barajı var. Ama “Türkiye’nin gerçekleri” bunu gerektiriyor.. Yoksa maazallah, çağdaş Türk büyüklerinden Deniz Baykal’ın da dediği gibi, bölücü Kürtler, Aleviler ve yıkıcı solcular parlamentoya, demokrasi ve Türkiye’nin henüz var olmayan ulusal birliği ise tehlikeye girerler!

Onlara, seçime girme hakkı olsa bile, parlamentoya girme hakkı yoktur!

İşte bu Ortadoğu’nun ve dünyanın tek laik ve demokratik Müslüman ülkesinde son bir-iki aydır manşetlere çıkan, gündem oluşturan haberlere bakıyorum. Ülke için hoş, iç açıcı bir dizi haber.. İşte onlardan bir kaçı:

Seçim anketlerinde oyları barajın altında, yüzde 2’lerde dolaşan Başbakan Ecevit, iki legal parti, AKP ve HADEP için “bunlar ülke için tehlikedir!” dedi. AKP anketlerde en önde görünen, oyları yüzde 30 dolayındaki parti idi, HADEP ise barajı aşacak gibi görünüyordu.

Anayasa Mahkemesi “seçimlerden önce HADEP’le ilgili bir karar verebiliriz” dedi. (Malum ya HADEP kapanma istemiyle Anayasa Mahkemesi önünde).

Bunun üzerine HADEP seçime girmekten vazgeçti ve HADEP’liler tedbir olsun diye yedekteki DEHAP listesinden seçime girdiler..

Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu, seçime girme hakkı kazanmış yirmi kadar parti içinden yalnızca DEHAP’ın yasanın öngördüğü yeteri kadar ilde sağlıklı biçimde örgütlenmemiş olduğunu, verdiği bilgilerin doğru olmadığını birdenbire keşfetti ve bu partinin seçime sokulmaması için Yüksek Seçim Kurulu’na başvurdu!

Neyse ki YSK bu istemi haklı bulmadı. (Haklı bulsaydı seçimin tamamı riske girecekti..)

Başsavcı Kanadoğlu bu kez DEHAP’ın kapanması için dava açtı!

Daha önce okuduğu bir şiir yüzünden DGM’ce 312. maddeden cezalandırılıp milletvekili seçilme hakkı elinden alınmış olan AKP lideri Erdoğan, hem 312. Madde değiştiği için, hem erteleme yasası nedeniyle siyasi haklarını geri aldı. Ama bu karar yargıtaydan döndü..

Aday listeleri açıklandı. Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu, aralarında AKP Genel başkanı Erdoğan’ın, Eski Başbakan Erbakan’ın, HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak’ın, Demokratik Sosyalist Parti Başkanı Akın Birdal’ın, HAK-PAR Genel Başkanı Abdülmelik Fırat’ın da bunduğu 50-60 kişi hakkında, 312 ve benzeri maddelerden hüküm giymiş olduklarını gerekçe göstererek Yüksek Seçim Kurulu’na başvurdu. YSK yukardaki kişilerin adaylıklarını iptal etti. (İşin garibi, A. Fırat’ın böyle bir mahkumiyeti de yoktu; neyse ki itiraz üzerine yeniden adaylık hakkını kazandı).

Erdoğan’a Anayasa Mahkemesi kararı ile siyasi parti kurucusu olamazsın, dendi. Erdoğan kuruculuktan çekildi.

Başsavcı Kanadoğlu, “parti genel başkanı da olamazsın!” dedi. Dediği olmayınca da, bunu gerekçe göstererek, anketlerde tek başına iktidara gelecek gibi görünen AKP hakkında kapanma davası açtı!

YSK seçimlerde Türkçeden başka dilde (aslında murat Kürtçe) konuşulamıyacağına ve yazılı pankart taşınamayacağına dair açıklama yaptı..

Diyarbakır Bağımsız Adayı Abdülmelik Fırat, Lice’de halka bir cümleyle Kürtçe selam verdiği için gözaltına alındı. Bundan iki gün sonra da HAK–PAR Başkan Yardımcısı İbrahim güçlü aynı nedenle gözaltına alındı..

YSK seçimlerden bir hafta önce seçimlerle ilgili enformasyon yasağı koydu..

Seçimlere dört gün kala, Anayasa Mahkemesi, Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) ile ilgili davayı görüştü. (Malum, HAK-PAR hakkında da kurulduktan kısa süre sonra Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu tarafından, bölücülük suçlamasıyla kapanma davası açılmıştı. Gerekçesi de partinin Kürt sorunu için barışçı bir çözüm önermesi.. Anayasa Mahkemesi de yıldırım hızıyla bu davaya bakmakta..)

Seçimlere üç gün kala, Bay Kanadoğlu, Türkiye Komünist Partisi hakkında kapama davası açacağını açıkladı. TKP, Başsavcı’nın ihtarına rağmen adındaki “komünist” kelimesini çıkarmamıştı.. Bu isimle bir parti Türkiye tarihinde ilk kez, hapse değil seçimlere girmekte ve bu da “demokrasi” bakımından bir övgü konusu yapılmakta idi..

Son olarak, Seçimlere iki gün kala, Anayasa Mahkemesi AKP’nin durumunu görüşmeye başladı. Partiyi mi kapasın, oylarını mı iptal etsin, yoksa birilerine kazığa vurulma cezası mı versin?!.

Bre kardeşim, bu kadar yorulacağınıza Pinoşe Evren gibi yapın, tüm partileri ve şu göstermeli parlamentoyu kapayın, olsun bitsin! Bu kadar emeğe, zamana yazık valla!. 

Son günlerin bir başka ilginç haberi: Ülkenin en ünlü romancılarından Ahmet Altan, bir ödül almak için gittiği İktisat Fakültesi’nde “Atatürkçü Düşünce Derneği” mensubu gençlerin saldırısına uğradı. Başına yumurta çaldılar, “Fransız Ahmet, ne de güzel yakıştı!” diye alay ettiler.

Yine de şanslıymış Ahmet Altan, başına demir sopalar ve muştalarla da vurabilirlerdi..

Modaya uyup Milli Şef´e övgüler, “rejim düşmanlarına” sövgüler döşenseydi başına bu işler gelmezdi, hatta “devlet sanatçısı” olarak bile ödüllendirilirdi..

Bir başka ilginç haber: Kendisini bir kadınla seks yaparken görüntüleyen video kaset yüzünden görev yeri değişen Ankara DGM’nin ünlü Savcı Yardımcısı Nuh Mete Yüksel, giderayak, Alman vakıfları hakkında casusluk suçlamasıyla dava açtı!

Evet sevgili okurlar, gördüğünüz gibi “laik ve demokratik” tek Müslüman ülkede demokrasi de hayat da tıkır tıkır yürüyor..

Seçimler yapılıyor.. Adaylar, partiler kesilip biçiliyor!..

Şiir okuyan, Kürtçe selam veren, duvarlara pankart yapıştıran rejim düşmanları için kanunlar alesta!

Zindanlar emre hazır!

İşkence çarkı çalışıyor!

Bu yetmezse Bay Kanadoğlu ve Nuh Mete Yüksel gibi Savcılar işbaşındalar, Cumhuriyeti fevkalade korumaktalar!.

Bu yetmezse DGM’ler, Yargıtay, YSK, Anayasa Mahkemesi var…

Bu da yetmezse “Atatürkçü Düşünce Dernekleri” var. Bunlar kurala uymayan, hizaya gelmeyen aydınları, yazarları yumurtalarla benzetirler.

Eğer onlar da yetmezse kurt yavruları ne güne duruyor?..

Böyle bir ülkede yaşadığınız için mutlusunuz yurttaşlar!

Atatürk ilke ve inkilapları güvencededir..

Rahat uyuyun!

Bu ülke Avrupa Birliği’ni hak ediyor, değil mi?.

            *   *   *

Bu ülkede birtakım adamlar sürekli olarak “vatanı ve milleti” korumaktalar. Kime karşı? Yine millete karşı elbet!

Vatanı ve milleti, sık sık da bombalıyarak öylesine korudular ki depremin yıkamadığı taş-toprak köylü kulübelerini de onlar vatandaşın başına yıktılar. Önce sınır boylarını, giderek tarlaları, otlaklarıyla ülkenin nerdeyse yarısını mayın tarlası haline getirdiler; ormanları yaktılar, insanları sürdüler, kuşları hayvanları kaçırdılar...

Sürekli olarak “Laik ve demokratik düzeni” korumaktalar. Kime karşı? Halka karşı tabi!

Ve koruya koruya, yetmiş yılda yoksul, işsiz, aç, çaresiz bir yetmiş milyon yarattılar her yaştan!

Bazıları “vatanı ve milleti koruma” uğruna sık sık tankları harekete geçirdiler, radyo vericilerine el koydular, seçilmiş parlamentoyu dağıttılar..

Bazıları gücünü sözde hukuktan aldı,  bu alanda şan şöhret saldılar.

Bundan birkaç yıl önce Ankara DGM’nin ünlü bir savcısı vardı, Nuh Mete’den daha ünlü… Soyadı Demirel mi, Demiral mı neydi; hatırladınız mı?..

Açtığı davalarla dehşet salmıştı.. Nerdedir, ne yapar şimdi?..

Bir de pek Atatürkçü Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden..

Bir de eski Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş...

Bunlar ülkenin politikacılarından bile daha ünlüydüler.. Birtakım eski generaller gibi..

Peki nerdeler şimdi?

Biri sıfırı tüketmiş Ecevit’in ardında istikbal arıyor.. Biri sözde bir parti kurdu, ama hangisiydi sahi?..

Bunlar, post ve makam sahibiyken siyasallaşmış hukukun tipik temsilcileriydiler. Sözde hukuk adına, toplumu Kemalist dogmalara göre biçimlendirmek için neler yapmadılar.. Bulundukları postun, makamın gücünü bu uğurda pervasızca kullandılar. Astıkları astık, kestikleri kestikti. Sanki küçük dağları, tepeleri yaratmışlardı..

“Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi!..”

Ahmet Altan da bir savunmasına şöyle demişti:

“Bir ülkede hukuk komediye dönüşürse, vatandaşın hayatı da trajediye döner.”

Tam da bu ülkede olduğu gibi..

Hukuku bir komediye, vatandaşın hayatını ise trajediye çeviren, siyasete pek meraklı bu generaller ve “hukuk adamları” artık emekli olduklarına göre o fırsat ellerindedir şimdi. Postun, makamın gücüne sığınmadan, buyursunlar, yeteneklerini, eşi bulunmaz düşüncelerini kitlelere anlatsınlar, kendilerini kanıtlasınlar..

Bunlar halka güvensiz, kitleleri hor gören, topluma biçim verme hakkına sahip olduklarını varsayan toplum mühendisleri.. Postun verdiği güç ellerinden gittiği zaman ise sudan çıkmış balığa dönüyorlar.

Bay Kanadoğlu da şimdi hukuk adına şunun bunun yolunu keserken, aslında demokrasinin yolunu tıkıyor. O da ötekiler gibi düzenin bir tazısı. Şartlanmış ve adeta bir içgüdüyle avına hırsla saldırırken büyük iş, kutsal görev yaptığını sanıyor.

Kanadoğlu, Kanadoğlu! O kanatlar gerçekte senin değil, seni o başdöndürücü yükseltiye çıkaranlarındır. Bir gün o kanatları yitirince –ki bu kaçınılmaz- sudan çıkmış balıktan da beter olursun. Adını hatırlayan mı çıkar sanıyorsun?

Sen, iki ördek tarafından gökyüzüne yükseltilen kaplumbağanın öyküsünü bilir misin? Bilmiyorsan La Fontaine’in fabllerini aç bak, orada bundan başka ders alabileceğin çok öyküler var..

Evet, sevgili okurlar, bu ülke Bay Kanadoğlu gibileri sayesinde Avrupa Birliği’ne girmeyi pek hak ediyor, değil mi ?!.

Maşallah ekonomisi ekonomi, demokrasisi demokrasi!

Hem de jeostratejik durumu çok önemli, “tek ihraç ürünü” olan ordusu güçlü, Kafkaslar ve Orta Doğu için bire bir...

Dema Nu’da üç sayı kadar önce çıkan bir yazıda bu sistem “köleci demokrasi” olarak nitelenmişti. Oysa böyle bir benzetme köleci demokrasiye büyük haksızlık olur.

Bunların ki tam bir zorbalık. Zorbaların demokrasi oyunu da böyle oluyor demek, bir soytarılığa dönüyor.

Böyle bir rejime olsa olsa soytakrasi denir!

 
PSK Bulten © 2002