Haksızı ve yanlışı savunmaya
mecbur olanlar..
Cemil BARAN
Bay Taha Akyol
son zamanlarda Kürt hareketine yol göstermeye soyunmuş. Akıl
veriyor.. Kürt dostu musunuz yoksa, Bay Akyol? Öyleyse Kürtlerin
haklarına karşı bu kadar direniş neden? Kürtlerin anasını
ağlatan bu baskı rejimini pembe boyalarla süsleyip püslemek
neden?..
Belli ki Kürt
dostu değilsiniz.. O zaman Kürtlere akıl vermek size düşmez.
Kaldı ki Kürtlerin
sizin aklınıza ihtiyacı olduğunu kim söyledi?
Sayın Akyol, eğer aklınız çoksa bunu şu Türkiye´yi yöneten
baylara verseniz daha iyi olmaz mı? Baksanıza elleri ayakları
birbirine dolanmış; nereye gideceklerini bilemiyorlar. Avrupa
Birliği´ne mi, yoksa Saddam´ın yanına mı? Demokrasiye mi,
faşizme mi?.
Türkiye yıllardır izlediği bu şaşkın, kişiliksiz politikasıyla,
çokça iddia edildiği üzere, “doğu ile batı arasında bir köprü”
olmadı, bu ikisi arasında şaşkında döndü;cami ile kilise arasında
binamaz kaldı..
77´sindeki Ecevit´in
sağlıktan çok sağlam bir öngörüye ihtiyacı var. Çağı ve değişimi
kavramıyor, dünyanın nereye gittiğinin farkında değil. Öztürkçeci
olmak çağdaş olmaya yetmiyor! Şair geçiniyor ama, katı yürekli
ve tutucu.. Bir ulusun dilini kültürünü bile yasaklamayı doğal
bir hak sayacak kadar acımasız..
Siz dile, kültüre
düşman olan birine çağdaş diyebilir misiniz? Böyle birinden
gerçek şair çıkar mı?
“Apo´yu asalım,
idam cezasını öyle kaldıralım,” diyen Çiller´in sağduyuya
ihtiyacı var. Bir kadın olarak erkeklerden daha savaşçı bir
ruh taşıyor. Bu övünülecek birşey değil. Demokratik, barışçıl,
gelişkin bir Türkiye isteyen böyle rövanşist davranamaz.
Kaldı ki Apo ilk
sahneye çıktığında sizin adamınızdı. Bu yüzden 12 Mart döneminde
emniyetin bir yazısıyla hapisten kurtardınız. (Bunu söyleyen
ne benim, ne de Kemal Burkay! Bunu o dönemin ünlü sıkıyönetim
savcısı Baki Tuğ, Uğur Mumcu´ya söylemişti.) Onu örgütlediniz,
PKK´yı kurdurdunuz, eline bol para ve silah verdiniz, korumusını
bile sağladınız... Amacınız onu sola, en başta da Kürt yurtsever
örgütlerine saldırtmaktı, Kürt hareketini terörize etmekti.
(Bunları da bizzat Apo´nun kendisi, hem de onlarca kez söyledi
ve yazdı). Bunu da başardınız. Sonra Apo birara elinizden
sıyrıldı, başkalarının eline düştü ve geri tepmeli bir silah
gibi size karşı kullanılmak istendi. Derken günün birinde,
Kürdistanı birhayli boşaltıp planlarınızı hayata geçirdikten
sonra, Suriye´yi sıkıştırıp onu tekrar ele geçirdiniz. Şimdi
yine, kendi deyişiyle “sizin hizmetinizde...”
Siz bunları elbet bilmez değilsiniz, sayın Akyol.. Ama açıklıyamazsınız.
Açıklamanız devlete zarar verir, maske düşer kel görünür;
öyle değil mi?.
Sizin ve sizin
gibilerin görevi gerçekleri açıklamak değil, gizlemektir.
Derin devlet ne istiyorsa onu yapmaktır. Sizin “Bab-ı Ali”ciliğiniz,
gerçekte “kul-u bab”cılık, yani kapı kulluğudur...
Aklınız çoksa,
sayın Akyol, ondan biraz da MHP´lilere, şu kurt yavrularına
verin. Çünkü bu çağda yırtıcı kurt anlayışıyla ülkelerin yönetilemiyeceğini
bilmeleri gerek. Bakın, Avusturya´da Heider yüzünden kıyametler
koptu. Avusturya gibi uygar bir ülke bile AB içinde sıkıştı
ve Heider kuyruğunu kısıp kenara çekilmek zorunda kaldı. Dünyanın
sizinkileri görmediğini, bu ırkçıların dünyada rahat rahat
at oynatabileceğini mi sanıyorsunuz?
Bakın, Avrupa
Parlamentosu daha dün (28 Şubat) Ermeni soykırımı ile ilgili
karar aldı. Yani sizin günahlarınızın hesabının sorulması
da mahkemeyi kübraya kalmaz, bunu bilesiniz.
Aklınız çoksa
bunu Türkiye´yi yönetenlere verin Bay Akyol. Bakın bu çağdışı
politikalarla ülkeyi nasıl batırdılar. “Kendi ülkem” dediği
yeri yıllardır bombalayan, “kendi halkım” dediği bir halkla
savaşan, kaynakları bu uğurda – bu uğursuz işte- telef eden,
yönetim sanatını çalıp çırpma ve halkı yalanla uyutma, sopayla
susturma sanan bir yönetim tarzının varacağı yer bundan başkası
olabilir miydi?
Ama sizin yaptığınız
bu yanlış yolda onlara doping yaptırmak.. Onları uyaracağınıza
yanlış politikaların kışkırtıcılığını yapıyorsunuz.. Aklı
olan birisi bunu yapmaz.
Burkay´la ve Kürt sosyalistleriyle ilgili daha önceki çarpıtmalarınızı,
Dema Nu´nun 15 Ocak 2002 tarihli sayısında çıkan “Yavuz Hırsız”
başlıklı bir yazıyla cevablamıştım. Kim olsa bu yazıdan ders
alırdı; hatasını yanlışını biraz görür, utanırdı. “Haklısın”
demese bile hiç değilse susardı. Ama belli ki siz hiç ders
almamışsınız. Aynı tutumda ısrar ediyorsunuz. 26 Şubat tarihli
yazınız da bu türden. Ayrıca, “bağnaz, fanatik, kör mör” türünden,
tümüyle size ve bu çağdışı ilkel rejimin öteki sözcü ve sorumlularına
yakışan sıfatları Kürt sosyalist ve yurtseverlerine mal ederek
yürek sovutuyorsunuz. Bu cevap değil Bay Akyol, bu sizi battığınız
kuyudan çıkarmaz..
Bu yazıda Burkay´ı
hem “Kürtçü ve şoven” olmakla, hem de “marksist” olmakla suçluyorsunuz.
Bunlar tutarsız suçlamalar..
Burkay elbette
marksisttir ve kendini bildi bileli hem Kürt halkının özgürlüğü
için, hem de sosyalizm için mücadele etmektedir. Ama şunu
bilmeniz gerek: Bir kişi eğer marksistse “Kürtçü” de “Türkçü”
de olmaz.
Örneğin siz marksist filan değilsiniz, demokratlığınız ise
hikaye, bu nedenle de pekala Türkçülük yapıyorsunuz; bu doğal..
“Kürtçülük” dediğiniz
şey de “Türkçülük” gibi, kendi ulusunu başka uluslardan üstün
görmek, başka uluslara baskıyı bir hak saymak, kendi ırkını,
soyunu sopunu üstün saymak gibi bir ideoloji olabilirdi. Böyle
bir şey var mı? Besbelli ki yok. Kürtler baskı yapan değil,
akıl almaz derecede ağır bir baskıya muhatap olan mazlum bir
halktır.
Ama Türkçülük var ve ortada. Bir önceki yazımda bunun örneklerini
bir bir sıraladım. Ama sustunuz. Bunlara cevap veremezsiniz.
Çünkü siz de bir Türkçüsünüz; bu baskı rejiminin, bu ırkçı
ideolojinin bir sözcüsüsünüz.
Kürt halkının özgürlüğü için mücadele etmek Kürtçülük değildir.
Kürt yurtseveri olmak, zulme ve baskıya karşı çıkmak başka,
“Kürtçü” olmak başka. Kürtler üzerindeki zulme bir Türk demokratı
ve marksisti de karşı çıkabilir. Nitekim çıkanlar da var.
Onlar bunu yaptıkları için Kürtçü olmuyorlar; ama Kürt halkından
yana çıkmanın bedelinin çok ağır olduğu bir ülkede onurun
ve adil bir kişiliğin örnegini veriyorlar. Onların tavrı saygıya
değer.
Evet, Burkay bir
marksisttir ve bugün de bununla onur duyuyor. Ama bir marksist
ırkçı ve şoven olamaz. Eğer oluyorsa o sadece bir yalancıdır.
Siz, Türkiye´nin, bir bölümü kendilerini “marksist-leninist”
ve de “maoist” sayan, ama bu kisve altında cunta kuyrukçuluğu,
kirli savaş borazanlığı, muhbirlik yapan; şovenizmden, militarizme
şakşakçılıktan rant toplamaya çalışan ve Kürt düşmanlığında
en namlı ırkçı ve turancılardan aşağı kalmayan sahte solcularına
bakmayın. Onlar marksist filan değiller.
Marksist kişi
yalnız kendi halkının değil, tüm bağımlı ulusların özgürlüğünü
savunur. Marksist biri, eğer baskıcı olan kendi ulusu ise,
bunu yüreklice dile getirir ve kendi ülkesinin baskıcı yönetimine
karşı kararlıca durur.
Gerçek marksistler
he zaman bunu yaptılar.
Tüm ulusların
özgürlüğünü savunan, her türden baskı ve sömürüye karşı olan
marksistler, bizzat kendi uluslarının ezilmesine seyirci kalabilirler
mi? Elbette hayır. Marksistler kendi halklarının ulusal kurtuluş
mücadelelerinin başında yer aldılar. Mao bunun örneğidir.
Ho Şi Minh bunun örneğidir. Kastro bunun örneğidir.
Ama sen bunları
anlayamazsın Bay Akyol. Besbelli bunlar sana masal gibi gelir.
Belki de bıyık altından şimdi gülüyorsundur. Belki de, bir
kez daha, “Bakın bakın, bunlar marksist! Kendileri itiraf
ediyorlar! Bunlar hala birbirlerine yoldaş diyor!” diyeceksin...
De de, sayın Akyol,
sana bu fırsatı gönül hoşluğuyla veriyoruz. Ama sen de, tüm
senin gibi düşünenler de “artık dünyada marksizm bitti, sosyalizm
bitti” diye boşuna bayram ediyorsunuz, boşuna! Spartaküs´ü
yenen Roma orduları da böylesine bayram yapmışlar, artık ebediyete
kadar düzenlerinin yıkılmıyacağını sanmışlardı..
Dünyamızda hala çok marksist var, çok
sosyalist var, Bay Akyol. Hem de herşeyin sırası var; senin
ve benim ömrüm bazı şeyleri görmeye yetmeyebilir. Ama sömürü
ve baskının bir gün tüm olarak dünyadan kalkacağına, gerçek
özgürlüğün, eşitliğin ve adaletin bir gün tüm dünyada gerçekleşeceğine
bizim kuşkumuz yok. Bu ise sosyalizmdir...
Biz insanoğlunun
geleceği ile ilgili olarak iyimseriz. Bugünkü dil yasaklayan,
soy sop, kan edebiyatı yapan, yurttaşına işkence eden, katleden,
süren rejimlerin ise modası daha şimdiden geçmiştir. Bu tür
rejimler, böyle bir dünyada bile artık, Kürtçe tabiriyle “golıkê
beşık” (*) gibidirler. Böyle rejimlerin artık günü dolmuştur.
Türkiye´nin geleceği
sizin, Bay Ecevit´in, ırkçı-bozkurt taifesinin ve aynı zamanda
polis ve istihbarat erbabınızın görmek istediği gibi olmayacaktır.
Türkiye de Türk halkı da değişecektir. Torunlarınız bugün
yaptıklarınız yüzünden sizinle övünmeyecekler, belki öfke
ve utanç duyacaklar. “Bunlar ne biçim adamlarmış yahu, düşüncelerinden
dolayı insanlara işkence edilir mi, başka halkların dili kültürü
de yasaklanır mı?” diyecekler...
Buda´nın en güzel
sözlerinden biri “sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına
yapma”dır. Bizim de sizden istediğimiz işte bu.
Birisi ülkenizi
işgal edip size kendi kendini yönetme hakkı tanımasa, dilinizi
kültürünüzü bile yasaklasa bu hoşunuza gider miydi?
Bize konuşma hakkı
bile tanımıyorsunuz. Televizyon ekranları, radyolar, meydanlar
sizin ve bizi tek yanlı bombardıman ediyorsunuz.
Bay Akyol, dediklerine güveniyorsan, biz yanlışsak, biz “Kürtçü
ve bölücü” isek, biz “bağnaz ya da fanatik”sek, gel CNN-Türk´te
bir program düzenle, teke tek tartışalım; buna var mısın?
Yapamazsın değil mi?.
Çünkü sen ve senin
gibiler kitlelerden hep gerçekleri gizlediniz. Çünkü bizim
söyleyeceklerimizi duymalarından ödünüz kopuyor. Sizin kendinize
güveniniz yok.
“Burkay´ın dışardan
gazel okuduğunu” iddia ediyorsun. Burkay dışarda doğmadı ve
dışarıya kendi gönlüyle çıkmadı. O yıllarca kendi ülkesinde
çalıştı, öğretmenlik yaptı, avukatlık yaptı, siyasal mücadele
yürüttü. Sizin deyişinizle “eline silah da almamış”tı. Ama
siz Burkay´a ve onun gibi birçok solcu, demokrat, aydın kişiye
görüşlerini söyleme, serbestçe politika yapma hakkı tanımadığınız
için onlar dışardalar. 12 Eylül faşizminin işkencehanesine
düşmemek için, mücadelelerini daha elverişli koşullarda sürdürmek
için oradalar.
Ama orada bile
onlara konuşma ve görüşlerini söyleme hakkını çok görüyorsunuz!
Bundan bile korku ve telaşa kapılıyorsunuz. Unutmayın, “orası”
girmek istediğiniz Avrupa´dır!.
Bu düzeni savunanların
cesareti varsa Burkay ve arkadaşlarına da legal planda serbestçe
politika yapma hakkı tanısınlar, bakalım onlar dışarda mı,
yoksa içerde mi olmayı seçiyorlar?
Ama insanlara
örgütlenme, görüşlerini serbestçe söyleme hakkı tanımıyacaksın,
rejimi eleştirenlere, baskı ve zulme karşı çıkanlara zindanları,
işkenceyi, faili meçhulleri uygun göreceksin, sonra da eline
geçiremediklerini, “dışardan gazel okuyorlar!” diye suçlayacaksın!..
Bunda bir gariplik yok mu Bay Akyol? Sizin “demokrat” vicdanınız
bunu götürüyor mu?.
Biz Kürt sorununda
federal bir çözümü savunuyoruz. Bu sizi neden bu kadar korkutuyor?.
Dünyada federal olan kıyamet kadar ülke var. Örneğin İsviçre,
Belçika, Almanya, İspanya, Kanada, Rusya... Bakın, onlarca
Avrupa ülkesi AB içinde bir federasyona doğru gidiyor ve siz
de hem oraya girmek istiyor, hem de değişmemek için direniyorsunuz.
Hem evlenmeye can atıp hem de gerdekten kaçan birinin durumunda
olduğunuzun farkında mısınız?.
Eğer Avrupa Birliğine
girerseniz, federal ya da konfederal bir yapının parçası olacaksınız.
Yani İngilizlerle Fransızların yanısıra, Yunanlılar ve Bulgarlarla
da birarada yaşayacaksınız. Peki Kürtlerle federal bir yapıda
birlikte yaşasanız kıyamet mi kopar? Üstelik Kürtler Müslüman
bir halk, yani “din kardeşi”, TC´nin kuruluşunda da tuzu biberi
var...
Kardeşlik böyle
mi olur? Yani siz şimdi bize kardeş misiniz Bay Akyol?..
Türkiye ya Kürt
sorununu da adil ve barışçı biçimde çözerek demokratikleşecek,
Federal Avrupa´nın bir parçası olacak, ya da baskı ve zorbalığa
dayalı bir Ortadoğu rejimi.. Ama bu saatten sonra bu ikincisi
bile artık zordur. Çünkü Ortadoğu bile değişiyor. Bakın, şu
beğenmediğiniz Saddam Kürtlere otonomi tanıyalı 32 yıl oldu.
Otonom Kürdistan´ın başkenti Hewlêr´deki parlamento ve hükümet
binası bile onun tarafından ve bu amaçla yaptırılmıştır...
Birkaç yıl daha
bekleyin, Ortadoğu´nun nasıl değiştiğini göreceksiniz. Ecevit´in
onca telaşı korkusu boşuna değil. Ama korkunun ecele faydası
yok. Değişim zilleri şimdi Ortadoğu için çalıyor.
Bak Akyol´un Burkay´a
ve bir bütün olarak Kürt sosyalistlerine yönelik sözkonusu
çarpıtmalarının yayınlandığı gün, yani 26 Şubat´ta yine Milliyet
gazetesinde sayın Sami Kohen´in İspanya´yı konu alan bir makalesi
vardı. Sayın Kohen Bask terörünü eliştiriyor, ama aynı zamanda
İspanya´nın ulusal ve etnik sorunları çözmek için attığı adımları
da övgüyle karşılıyordu. Örneğin, İspanyolcanın yanısıra Bask
ve Katalan dillerinin resmi dil olduğunu söylüyordu.
Demek ki bir ülkede
birden çok resmi dil olabiliyormuş.. Şunu da ekleyelim ki
İspanya bir tür federasyondur. Bask ve Katalanların ayrıca
siyasal partileri, yerel parlamentoları ve hükümetleri var..
Acaba, bizzat
kendi gazetesinde dile getirilen bu örnek de Bak Akyol´a birşey
anlatır mı, yanlışı ve haksızı savunduğunu ona gösterir mi?.
Ama onunkisi bilmezlikten
değil ki, diyeceksiniz.. Doğru. O haksız tarafta ve gerçeği
söylemek işine gelmez.. Onun eli mahkum!
--------------------------------------------
(*) Sözcük anlamı:“benekli dana”. Bir idiyomdur
ve olumsuz anlamda kullanılır.“Diğerlerinden farklı, hemen
göze çarpan ya da sırıtan” anlamına gelir..
|