PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Takke Düştü kel Göründü!..

Mesud Tek

Kelle almaya aday “YÖK Savaşları”nın ilk etabında, kelleler uçurulmadıysa da, “Takke düştü kel göründü”!..

Genelkurmay Başkanlığı’nin, hükümetin yüksek öğretime yönelik olarak hazırladığı yasa tasarısı hakkında yaptığı 6 Mayıs tarihli açıklama, takkeyi düşürüp tüm çıplaklığıyla kelliği ortaya koymakla kalmadı, Türkiye’de AB üyeliği için yapılan değişikliklerin zaman kazanma ve gözboyamaya yönelik olduğunu da gösterdi.

“YÖK Savaşları” cephesi çok renkli, çok sesli.

Şu anda, göründüğü kadarıyla, “YÖK Savaşları”nın bir tarafında, çağdaş ve gerçek anlamda özerk üniversiteler kurulmasından ziyade, seçimlerde verdiği sözü tutup İmam Hatip Lisesi mezunlarının, bir kısım üniversitelere girişi kolaylaştırmak amacıyla yasa hazırlayan AKP hükümeti var. Öte tarafında ise, tasarının yasalaşması halinde intiyazlarını yitirecek, yetkilerini üniversitelere devretmek zorunda kalacak olan, cüppeleriyle meclise kadar yürüyerek “yolları aşındıran” “YÖK Kontları”yla cümle statükocular, sağda-soldaki yardakçılarıyla Genelkurmay ve emrindeki siyasi partiler, gazeteciler, sendikacılar, sivil toplum örgütü yöneticileri...

Ekonomi düze çıkmışken, AB üyeliği bu kadar yakınlaşmışken, İmam Hatip Liseleri gibi “toplumsal gerilim” yaratan konuları dile getirmeyi “anlayamayanlar”,  iki arada bir derede kalanlar, kırılan kolun yen içinde kalmasını savunanlar da var elbette. Bu kesimler hükümetin yasa tasarısını Genelkurmay’a danışarak hazırlamasının daha iyi olacağını söylüyorlar. Genelkurmay açıklamasının zamanlamasını doğru bulmuyorlar. Özüne karşı olmadıkları açıklamanın, Türkiye’yi AB nezdinde zora sokacağından dem vuruyorlar.

Bir de, bir dönem Genelkurmay’dan aldıkları brifinglerle gazetelerini yönetenler, ama AKP hükümeti döneminde tornistan edip hükümete yanaşanlar var. Ki bunların tavırları tam bir riyakarlık. Bu kesimler ne yardan oluyorlar ne serden. Zehir zemberek bir içeriğe sahip olan Genelkurmay’ın son açıklamasını süsleyip püsleyerek kamuoyuna yutturmaya çalışıyorlar.

Tabii bir de olayın gerçek sahipleri var. Hangi liseden mezun olurlarsa olsunlar üniversiteye giremeyecek olan yüzbinlerce öğrenci, milyonlarca “diplomalı işsiz”, çağdaş ve özerk bir üniversite için işinden ve aşından olan, hapis yatan öğretim üyeleri, sadece YÖK’ün değil, tüm kurumları ve yasalarıyla 12 Eylül rejiminin ortadan kaldırılmasını, militarist çarkın dağıtılması isteyen değişim ve demokrasi yanlıları. Kürdüyle, Türküyle, Alevisi Sünnisiyle emekçi yığınlar, özgürlük ve barış severler..  Seslerini duyuramayan, cami ile kışla arasında sıkışan sessiz çoğunluk, bir avuç dürüst namuslu aydın ve yazar...

Genelkurmay Başkanlığı’nın 6 mayıs tarihli açıklaması, ne kadar süslenirse süslensin, öyle yenilir yutulur cinsten değil.

Anayasayı ve yasaları çiğnemeyi adet haline getiren, biri “postmodern” olmak üzere bugüne kadar 4 darbe yapan, iktidar nimetlerini tadan ve bu nimetleri kaybetmek istemeyen ordu, Genelkurmay Başkanlığı’nın sözkonusu açıklamasıyla, AB üyeliği için yapılan değişiklikleri takmadığını, bu ülkenin gerçek efendisinin kendisi olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

6 Mayıs tarihli açıklamasıyla, hangi konularda ve nelerin kanunlaşabileceğini söyleyen Genelkurmay, bu ülkede egemenliğin öyle iddia edildiği gibi halka değil kendisine ait olduğunu bir kez daha kör gözlere sokuyor. Hükümetin hazırladığı yasa tasarısının Anayasa’ya aykırı olduğunu söyleyerek kendisini Anayasa Mahkemesi yerine koyan Genelkurmay, AB’nin yüzü suyu hürmetine yaptığı “fedakarlık”tan pişman olmuşa benziyor.  ''Türk Silahlı Kuvvetleri, Avrupa Birliği sürecinde ülkemizin önünü açıcı ve yapıcı katkı sağlamak amacıyla, son Anayasa değişiklikleri içerisinde yer alan doğrudan kurumumuzla ilgili konularda dahi karşı görüş belirtmek için haklı gerekçeleri olduğu halde, görüş belirtmekten özenle kaçınmıştır” diyerek, hükümeti, demokrasi ve değişim yanlılarını tehdit etmekten geri kalmıyor:

“Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Cumhuriyetin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti nitelikleriyle ilgili düşünceleri ve tavrı dün ne ise bugün de aynıdır ve yarın da aynı olacaktır. Hiç kimsenin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu düşünce ve tavrı üzerinde şüphe ve yanılgı içinde olması düşünülemez.”

Türk Silahlı Kuvvetleri, “Cumhuriyetin laik, sosyal, hukuk devleti niteliklerini koruma”yı darbe yapıp iktidara ek koymasında gerekçe olarak kullandı. Bugün de sadece hükümeti değil herkesi tehdit ediyor, “duyarlı” olmaya çağırıyor.

Görüldüğü gibi Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklaması, ne kadar süslenirse süslensin, öyle yenilir yutulur cinsten değil.

Asker, bu açıklamasıyla Türkiye’nin AB Üyeliği için yaptığı makyajı siliyor. AB’ye uyum için yapılan değişikliklerin kağıt üzerinde kaldığını göstermekle kalmıyor, AB üyeliği için iktidar nimetlerinden, siyasal etki ve yetkisinden vazgeçmeye hazır olmadığını bir kez daha ortaya koyuyor. Sadece ortaya koymakla kalmıyor, postasını atıyor, restini çekiyor!..

AKP hükümeti de, “memuru olan” ların bu restini gördü. Başbakan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, seçimlerde halka verdikleri sözü tutarak tasarıyı meclise sunacaklarını söyledi.

“Parlamentoda çoğunluğu sağlamış bir parti olarak egemenliği kimseyle paylaşmayacaklarını, her kurumun kendi yasal konumlarına çekılmesini” isteyen Erdoğan, bu söylemiyle kamuoyunda geniş bir tartışma başlatmakla kalmadı, postasını da koydu.

Ahmed Arif’in mısralarıyla, “resti gören, postasını koyan” Erdoğan “üstünü” de getirebilecek mi?

Gönlümüz, daha önce de birkaç kez dile getirdiğim gibi, Başbakan’ın “üstünü” de getirmesi. Bunu, Ahmed Arif’in şiirinde bahsettiği “ayva sarısı tüylere” sahip çocuklar için olmasa bile  kendi inandırıcılığı için yapması, toplumu cendere içine alan militarist yapının ortadan kaldırması için çaba sarfetmesi..

Ama bugüne kadar yaşananlar bizi iyimser olmaktan alıkoyuyor. Hükümet,  1960 yıllarda İl İdareleri Kanuna göre, toplumsal olaylar karşısında zorlanan valiliklere yardım amacıyla kurulan “Emniyet, Asayiş Yardımlaşma Birlikleri” (EMASYA)’yı ortadan kaldırmak için kılını bile kıpırdatmıyor. O EMASYA ki, 1997 yılından sonra, yani Türkiye’nin AB’ye üye olmak için yoğun bir çalışma içine girdiği bir dönemde, İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında yapılan bir protokol ile yapısı değişti,  valilik talep etsin veya etmesin, kendisi gerekli gördüğü durumlarda toplumsal olaylara müdahale etme yetkisini aldı, 24 saat düzenli çalışan ve alarmda bekleyen birlikler haline geldi. O EMASYA, ki bugün bile “Avrupa Birliği yandaşı, İkinci Cumhuriyetçi, ordu düşmanı, Atatürkçülük karşıtı kişiler” adı altında “hain listeleri” hazırlıyor, ABD ve AB yandaşlarından tutun da, rejim karşıtı olan herkesi fişliyor, fişlenme için valiliklere emirler yağdırıyor.

30 Temmuz 2003 tarihinde kabul edilen 7. Uyum Paketi’nde, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’yle ilgili yapılan değişiklikleri, daha sonra yaptığı yönetmelikle baypas ederek, 7. Paketle ortadan kaldırılan, “silahlı kuvvetlerin yürüttüğü savunma siyaseti dışında kalan siyasetlerin tayini, tespiti, düzeltme ve değişiklikleri ile eylem planlarının hazırlanması ve sivil hizmetler ve savaş hazırlıkları planlarının yapılması”  gibi yetkileri tekrar MGK’ye veren hükümetten, “üstünü” getirmesini beklemek gerçekci değil.

İdeolojik yapısı gereği, ordunun sıkı gözetimi altında olan AKP hükümeti, ordunun kendisine yönelmesinden korkuyor. Ordu ise, Genelkurmay’ın son açıklamasında görüldüğü gibi, sürekli çıkışlarıyla bu korkuyu besliyor. Bu ve benzeri nedenlerle orduyu ürkütmek istemeyen, askerin siyasettteki etkisini kırabilecek ciddi ve demokratik adımlar atmaktan çekinen hükümetin, resti görüp postayı koyduktan sonra üstünü getireceğine inanmıyorum.

Ama Genelkurmay ile hükümet arasındaki bu restleşme, İmam Hatip Liseleri, YÖK gibi konuların, kamuoyunda yeniden tartışılmasına yolaçmasının yanısıra, Türkiye’nin, AB üyeliği için değişir gibi yaptığını, aslında değişmediğini söyleyenleri AB nezdinde haklı çıkarmıştır.

Restleşmenin ortaya çıkardığı bir başka gerçek ise “ayva sarısı tüylü çocuklar” için resti çekip, postasını koyduktan sonra üstünü getirecek olan güçlerin, yukarıda bahsettiğimiz “sessiz yığınlar” olduğudur.

Militarıst çarkı dağıtıp ülkeyi değişim ve demokrasi yoluna sokacak olan güçler de bu “sessiz yığınlar” ve onların politik örgütleridir.

 
 
PSK Bulten © 2004