Takke Düştü kel Göründü!..
Mesud Tek
Kelle almaya aday “YÖK Savaşları”nın ilk
etabında, kelleler uçurulmadıysa da, “Takke düştü
kel göründü”!..
Genelkurmay Başkanlığı’nin, hükümetin
yüksek öğretime yönelik olarak hazırladığı
yasa tasarısı hakkında yaptığı
6 Mayıs tarihli açıklama, takkeyi düşürüp tüm
çıplaklığıyla kelliği ortaya koymakla
kalmadı, Türkiye’de AB üyeliği için yapılan
değişikliklerin zaman kazanma ve gözboyamaya yönelik
olduğunu da gösterdi.
“YÖK Savaşları” cephesi çok renkli, çok sesli.
Şu anda, göründüğü kadarıyla, “YÖK Savaşları”nın
bir tarafında, çağdaş ve gerçek anlamda özerk
üniversiteler kurulmasından ziyade, seçimlerde verdiği
sözü tutup İmam Hatip Lisesi mezunlarının,
bir kısım üniversitelere girişi kolaylaştırmak
amacıyla yasa hazırlayan AKP hükümeti var. Öte tarafında
ise, tasarının yasalaşması halinde intiyazlarını
yitirecek, yetkilerini üniversitelere devretmek zorunda kalacak
olan, cüppeleriyle meclise kadar yürüyerek “yolları aşındıran”
“YÖK Kontları”yla cümle statükocular, sağda-soldaki
yardakçılarıyla Genelkurmay ve emrindeki siyasi
partiler, gazeteciler, sendikacılar, sivil toplum örgütü
yöneticileri...
Ekonomi düze çıkmışken, AB üyeliği bu
kadar yakınlaşmışken, İmam Hatip
Liseleri gibi “toplumsal gerilim” yaratan konuları dile
getirmeyi “anlayamayanlar”, iki arada bir derede kalanlar,
kırılan kolun yen içinde kalmasını savunanlar
da var elbette. Bu kesimler hükümetin yasa tasarısını
Genelkurmay’a danışarak hazırlamasının
daha iyi olacağını söylüyorlar. Genelkurmay
açıklamasının zamanlamasını doğru
bulmuyorlar. Özüne karşı olmadıkları açıklamanın,
Türkiye’yi AB nezdinde zora sokacağından dem vuruyorlar.
Bir de, bir dönem Genelkurmay’dan aldıkları brifinglerle
gazetelerini yönetenler, ama AKP hükümeti döneminde tornistan
edip hükümete yanaşanlar var. Ki bunların tavırları
tam bir riyakarlık. Bu kesimler ne yardan oluyorlar ne
serden. Zehir zemberek bir içeriğe sahip olan Genelkurmay’ın
son açıklamasını süsleyip püsleyerek kamuoyuna
yutturmaya çalışıyorlar.
Tabii bir de olayın gerçek sahipleri var. Hangi liseden
mezun olurlarsa olsunlar üniversiteye giremeyecek olan yüzbinlerce
öğrenci, milyonlarca “diplomalı işsiz”, çağdaş
ve özerk bir üniversite için işinden ve aşından
olan, hapis yatan öğretim üyeleri, sadece YÖK’ün değil,
tüm kurumları ve yasalarıyla 12 Eylül rejiminin
ortadan kaldırılmasını, militarist çarkın
dağıtılması isteyen değişim
ve demokrasi yanlıları. Kürdüyle, Türküyle, Alevisi
Sünnisiyle emekçi yığınlar, özgürlük ve barış
severler.. Seslerini duyuramayan, cami ile kışla
arasında sıkışan sessiz çoğunluk,
bir avuç dürüst namuslu aydın ve yazar...
Genelkurmay Başkanlığı’nın 6 mayıs
tarihli açıklaması, ne kadar süslenirse süslensin,
öyle yenilir yutulur cinsten değil.
Anayasayı ve yasaları çiğnemeyi adet haline
getiren, biri “postmodern” olmak üzere bugüne kadar 4 darbe
yapan, iktidar nimetlerini tadan ve bu nimetleri kaybetmek
istemeyen ordu, Genelkurmay Başkanlığı’nın
sözkonusu açıklamasıyla, AB üyeliği için yapılan
değişiklikleri takmadığını,
bu ülkenin gerçek efendisinin kendisi olduğunu bir kez
daha ortaya koydu.
6 Mayıs tarihli açıklamasıyla, hangi konularda
ve nelerin kanunlaşabileceğini söyleyen Genelkurmay,
bu ülkede egemenliğin öyle iddia edildiği gibi halka
değil kendisine ait olduğunu bir kez daha kör gözlere
sokuyor. Hükümetin hazırladığı yasa tasarısının
Anayasa’ya aykırı olduğunu söyleyerek kendisini
Anayasa Mahkemesi yerine koyan Genelkurmay, AB’nin yüzü suyu
hürmetine yaptığı “fedakarlık”tan pişman
olmuşa benziyor. ''Türk Silahlı Kuvvetleri, Avrupa
Birliği sürecinde ülkemizin önünü açıcı ve
yapıcı katkı sağlamak amacıyla, son
Anayasa değişiklikleri içerisinde yer alan doğrudan
kurumumuzla ilgili konularda dahi karşı görüş
belirtmek için haklı gerekçeleri olduğu halde, görüş
belirtmekten özenle kaçınmıştır” diyerek,
hükümeti, demokrasi ve değişim yanlılarını
tehdit etmekten geri kalmıyor:
“Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Cumhuriyetin demokratik,
laik ve sosyal bir hukuk devleti nitelikleriyle ilgili düşünceleri
ve tavrı dün ne ise bugün de aynıdır ve yarın
da aynı olacaktır. Hiç kimsenin Türk Silahlı
Kuvvetleri'nin bu düşünce ve tavrı üzerinde şüphe
ve yanılgı içinde olması düşünülemez.”
Türk Silahlı Kuvvetleri, “Cumhuriyetin laik, sosyal,
hukuk devleti niteliklerini koruma”yı darbe yapıp
iktidara ek koymasında gerekçe olarak kullandı.
Bugün de sadece hükümeti değil herkesi tehdit ediyor,
“duyarlı” olmaya çağırıyor.
Görüldüğü gibi Genelkurmay Başkanlığı’nın
açıklaması, ne kadar süslenirse süslensin, öyle
yenilir yutulur cinsten değil.
Asker, bu açıklamasıyla Türkiye’nin AB Üyeliği
için yaptığı makyajı siliyor. AB’ye uyum
için yapılan değişikliklerin kağıt
üzerinde kaldığını göstermekle kalmıyor,
AB üyeliği için iktidar nimetlerinden, siyasal etki ve
yetkisinden vazgeçmeye hazır olmadığını
bir kez daha ortaya koyuyor. Sadece ortaya koymakla kalmıyor,
postasını atıyor, restini çekiyor!..
AKP hükümeti de, “memuru olan” ların bu restini gördü.
Başbakan, partisinin grup toplantısında yaptığı
konuşmada, seçimlerde halka verdikleri sözü tutarak tasarıyı
meclise sunacaklarını söyledi.
“Parlamentoda çoğunluğu sağlamış
bir parti olarak egemenliği kimseyle paylaşmayacaklarını,
her kurumun kendi yasal konumlarına çekılmesini”
isteyen Erdoğan, bu söylemiyle kamuoyunda geniş
bir tartışma başlatmakla kalmadı, postasını
da koydu.
Ahmed Arif’in mısralarıyla, “resti gören, postasını
koyan” Erdoğan “üstünü” de getirebilecek mi?
Gönlümüz, daha önce de birkaç kez dile getirdiğim gibi,
Başbakan’ın “üstünü” de getirmesi. Bunu, Ahmed Arif’in
şiirinde bahsettiği “ayva sarısı tüylere”
sahip çocuklar için olmasa bile kendi inandırıcılığı
için yapması, toplumu cendere içine alan militarist yapının
ortadan kaldırması için çaba sarfetmesi..
Ama bugüne kadar yaşananlar bizi iyimser olmaktan alıkoyuyor.
Hükümet, 1960 yıllarda İl İdareleri Kanuna
göre, toplumsal olaylar karşısında zorlanan
valiliklere yardım amacıyla kurulan “Emniyet, Asayiş
Yardımlaşma Birlikleri” (EMASYA)’yı ortadan
kaldırmak için kılını bile kıpırdatmıyor.
O EMASYA ki, 1997 yılından sonra, yani Türkiye’nin
AB’ye üye olmak için yoğun bir çalışma içine
girdiği bir dönemde, İçişleri Bakanlığı
ile Genelkurmay Başkanlığı arasında
yapılan bir protokol ile yapısı değişti,
valilik talep etsin veya etmesin, kendisi gerekli gördüğü
durumlarda toplumsal olaylara müdahale etme yetkisini aldı,
24 saat düzenli çalışan ve alarmda bekleyen birlikler
haline geldi. O EMASYA, ki bugün bile “Avrupa Birliği
yandaşı, İkinci Cumhuriyetçi, ordu düşmanı,
Atatürkçülük karşıtı kişiler” adı
altında “hain listeleri” hazırlıyor, ABD ve
AB yandaşlarından tutun da, rejim karşıtı
olan herkesi fişliyor, fişlenme için valiliklere
emirler yağdırıyor.
30 Temmuz 2003 tarihinde kabul edilen 7. Uyum Paketi’nde,
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’yle ilgili yapılan
değişiklikleri, daha sonra yaptığı
yönetmelikle baypas ederek, 7. Paketle ortadan kaldırılan,
“silahlı kuvvetlerin yürüttüğü savunma siyaseti
dışında kalan siyasetlerin tayini, tespiti,
düzeltme ve değişiklikleri ile eylem planlarının
hazırlanması ve sivil hizmetler ve savaş hazırlıkları
planlarının yapılması” gibi yetkileri
tekrar MGK’ye veren hükümetten, “üstünü” getirmesini beklemek
gerçekci değil.
İdeolojik yapısı gereği, ordunun sıkı
gözetimi altında olan AKP hükümeti, ordunun kendisine
yönelmesinden korkuyor. Ordu ise, Genelkurmay’ın son
açıklamasında görüldüğü gibi, sürekli çıkışlarıyla
bu korkuyu besliyor. Bu ve benzeri nedenlerle orduyu ürkütmek
istemeyen, askerin siyasettteki etkisini kırabilecek
ciddi ve demokratik adımlar atmaktan çekinen hükümetin,
resti görüp postayı koyduktan sonra üstünü getireceğine
inanmıyorum.
Ama Genelkurmay ile hükümet arasındaki bu restleşme,
İmam Hatip Liseleri, YÖK gibi konuların, kamuoyunda
yeniden tartışılmasına yolaçmasının
yanısıra, Türkiye’nin, AB üyeliği için değişir
gibi yaptığını, aslında değişmediğini
söyleyenleri AB nezdinde haklı çıkarmıştır.
Restleşmenin ortaya çıkardığı bir
başka gerçek ise “ayva sarısı tüylü çocuklar”
için resti çekip, postasını koyduktan sonra üstünü
getirecek olan güçlerin, yukarıda bahsettiğimiz
“sessiz yığınlar” olduğudur.
Militarıst çarkı dağıtıp ülkeyi
değişim ve demokrasi yoluna sokacak olan güçler
de bu “sessiz yığınlar” ve onların politik
örgütleridir.
|