Tantan
Olayı
Cemil
BARAN
Sonunda
kendi partisinin yönetimiyle de ters düşen İçişleri
Bakanı Tantan, nihayet yapılan bir operasyonla görevinden
alındı, "Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanlığı"na
atandı. O da bunu onur mselesi yapıp hem bakanlıktan,
hem de partisinden istifa etti.
Tantan'ın,
ilginç bir kişiliği olduğuna kuşku yok.
Bir yönüyle o, kendisinden önceki içişleri bakanlarından
farksızdı. Polis kökenliydi ve Türkiye gibi bir
ülkede, polise özgü baskıcı yöntemlerle biçimlenmişti.
Ona göre de devlet her şeydi, yurttaş hiçbir şey.
Bu nedenle İçişleri Bakanlığı sırasında
polisin antidemokratik uygulamalarını, işkenceyi,
yurttaşlara kötü muameleyi önlemek için göze çarpar bir
çabası olmadı. örneğin işkence yapmaktan
mahkum olan, baskınlar sırasında masum, terörle
hiçbir ilgisi olmayan yurttaşları keyfi biçimde
kurşuna dizen polisleri bile görevinden almadı.
Geçen yılın Aralık ayındaki kanlı
cezaevi operasyonu ise, Adalat Bakanı Hikmet Sami Türk'ün
yanısıra, onun sorumluluğunda yapıldı.
O konuda sert ve uzlaşmaz davrandı; hatta, daha
bir yıl öncesinden operasyonu planladığı
anlaşıldı.
Öte
yandan, Tantan'ın kendisinden önceki içişleri bakanlarından
oldukça farklı bir yanı da vardı. O, yolsuzluklarla
mücadelede samimiydi, bunu kendisine iş edindi. Bu yüzden,
yalnız küçük hırsızların değil, büyüklerin
de üzerine gitti. Banka hortumlayanlara, hayali inracatçılara
ve benzerlerine yönelik operasyonlar birbirini izledi. Muteber
ve saygın bilinen, şimdiye kadar dokunulamayan büyük
hırsızlar, suç ortaklarıyla birlikte ilk kez
cezaevlerini doldurmaya başladı. Kamuoyu Tantan'ı
işte bu yönüyle, yolsuzluklarla mücadele eden biri olarak
tanıdı ve bu nedenle iyi puan topladı.
Ama
bu durum, aynı zamanda çıkarlarına zarar verdiği
kesimlerin kendisine karşı alttan alta cephe açmalarına
yol açtı. Yolsuzluğa batmış olan kesim
çok büyüktü, genişti ve sözde "temizlikten yana"
görünmesine rağmen, işin kendisine kadar uzanacağından
kaygılıydı.
Nitekim,
önemli bir operasyon, bizzat ANAP'lı Ersümer'in sorumluluğundaki
Enerji Bakanlığı'na yöneldi. ANAPın rakipleri
bunu fırsat bilip bizzat Yılmaz'ı ve bir bütün
olarak ANAP'ı suçlar oldular. Ayrıca "Mavi
Akım" dosyasını açtılar. Mavi Akım
üzerine koparılan fırtına, Hazar bölgesi ve
Orta Asya petrol ve gaz yataklarının bölüşümüyle
ilgili olarak uluslararası çekişmeyle de yakından
ilgilidir. Bu alanda özellikle de ABD ve Rusya arasında
bir kapışma vardır. Mavi akıma karşı
olanların ve Rusya'yı bu işten dışlamaya
çalışan kesimlerin, bu projeyi sahiplenen ANAP'ı
suçlamaları anlaşılır birşeydir.
Öte
yandan AB ile bütünleşme karşıtları, globalizmden
ürken milliyetçi, ırkçı çevreler, saydamlaşma
karşıtları, bu arada ordu ve polis içindeki
demokrasi karşıtı eğilim, AB ile bütünleşme
konusunda açık, net bir tutuma sahip olan Yılmaz'ı
ve ANAP'ı tasfiye için özellikle yüklendiler. Jandarmanın
ve 12 Eylül çarkının bir ürünü, faşist uygulamaların
sembolü olan Ankara DGM savcılarının bu işte
"gestapo" yöntemlerini andırır biçimde
seferber olmaları boşuna değildi. Sözde yolsuzlukla
mücadele, siyasi rakipleri tasfiye aracına dönüşmüştü.
Tantan bunun farkında mıydı bilemiyorum. Ama
en azından beyaz enerji operasyonunu kendi emrindeki
polise değil de, kendisine bağlı görenmesine
rağmen aslında Genelkurmay'dan emir ve talimat alan
jandarmaya yaptırması ciddi bir yanlıştı.
Belli ki bu olayda o da iplere hakim değildi.
Jandarmanın
bu işte, yolsuzlukla mücadele gibi iyi niyetli bir amaçla
yola çıktığını ileri sürmek saflık
olur. Jandarmanın böyle bir niyeti olsa, öncelikle cinayet,
uyuşturucu ticareti ve kara para işine batmış
kendi suç örgütü JİTEM'in üzerine gider. Oysa Jandama
JİTEM'i hep gizlemeye çalıştı. Jandarma'nın
bir eli Susurluk çetesindedir ve bu nedenle o da Susurluk
olayının aydınlanmasını önlemeye,
olayı kapamaya çalıştı.
Jandarma
örgütü Türkiye'nin suça, pisliğe, yolsuzluğa batmış
örgütlerinin başında geliyor. Eski Jandarma Genel
Komutanı Teoman Koman, General Veli Küçük bu işte
önde gelen isimler. Koman emekli olduktan sonra Çağlar'ın
bankasında yönetim kurulu üyesi oldu. Son olarak Çağlar'ın
yurt dışına kaçırdığı bir
milyar doların, taşınmasında rol oynadığı
ortaya çıktı. Ama emekli olduğu halde kimse
üzerine gidemiyor.
Mesut
Yılmaz'a ve bir bütün olarak ANAP yönetimine gelince,
jandarmanın bu işe bulaşması ve DGM savcılarının
ve perde gerisindeki öteki güçlerin açtıkları cephe
konusunda duydukları kaygılarda haklı olmalarına
rağmen, soruşturmaya ilişkin telaşlı
ve sinirli tutumlarıyla kötü bir sınav verdiler.
Beyaz enerji ve mavi akım işlerinde bir yolsuzluk
olmasa bile, onlar bu tutumlarıyla kuşku yarattılar.
Eğer alınmış rüşvet yoksa, eğer
birileri bu ihalelerde yolsuzluk yapmamış ve haksız
çıkar sağlamamışsa soruşturmadan
bu kadar korkmak için ne gibi bir neden var? Eğer bir
komplo varsa sen de kendini savunursun.
Yılmaz'ın
Tantan'a ilişkin tavrı oldukça duygusaldı,
deneyimli, olgun bir politikacıya yaraşır türden
değildi. Yolsuzlukla mücadele eden Tantan, ANAP'a puan
kazandıran bir bakandı. ANAP onu karşıya
alıp itmekle, aslında önemli bir propaganda kozunu
vurdu ve kamuoyunda haksız duruma düştü, kendi üstündeki
kuşkuları da arttırdı.
Tantan'ın
İçişleri Bakanlığı'ndan alınması,
aynı zamanda yolsuzluklarla mücadeleyi de kaçınılmaz
olarak zayıflatacaktır. Bu, Tantan döneminde üzerlerine
gidilen ve aynı zamanda üzerlerine gelineceğinden
kaygı duyan vurguncu çevreleri memnun etmiştir.
Tantan
bu yönüyle geleneğe aykırı bir içişleri
bakanıydı. Yalnızca küçük hırsızların,
garibanların değil, büyük ve "şerefli,
itibarlı, önlerinde düğme iliklenen" hırsızların
da üzerine giti. Gerçi, Türkiye batma noktasına vardığı
için temizlik bir zorunluluktu, iç ve dış koşullar
bunu dayatıyordu. Ama öyle de olsa, bu işi rejimin
güçlülerini, para babalarını incitmeden, ortalığı
fazla altüsüt etmeden yapmak gerekir.. Küçük hırsızların
ve büyük yazarların eline kelepçe vurmak bu memlekette
normaldir. Ama ne kadar çalmış olurlarsa olsunlar
-ki kapitalizm gerçekte bir çalma rejimidir- "muteber
iş adamlarının" eline kelepçe vurulmaz..
Zindanlar onlar için yapılmamıştır! Tantansa
işi pek ciddiye aldı ve eşitlikçi davrandı!.
Tantan
bu yönüyle çağdaş bir Donkişot'tu. Düzenin
böylesi saf ve "haddini bilmeyen" birine daha uzun
süre katlanması beklenemezdi..
|